| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .11.2016 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2002 yılı Türkiye ekonomisinde yapısal tedbirlerin alındığı, ekonomide önemli onarımların, yapısal reformların yapıldığı bir dönem olma niteliğini taşıdığı gibi küresel ölçekte işlerin iyiye gittiği bir dönemi de ifade ediyordu.
Gelişmiş ülkelerin, geri kalan dünya gerçeğini anlamaya başladığı 2000'ler, başta Çin olmak üzere çeşitli ülkelerin küresel büyümeye dinamizm getirdikleri bir dönemin de başlangıcı olmuştur. 2002-2008 yılları arasında gelişmekte olan ülkeler yüksek oranlı büyürken gelişmiş ekonomiler düşük trendli büyüme sürecine bu dönemde girmişlerdir.
2002-2007 döneminde Türkiye ekonomisi de iyi bir performans göstermiştir. Bu performansta üç unsur önemli olmuştur. Birincisi 1999-2002 döneminde yapılan reformlardır. Bunlar; sosyal güvenlik, kamu maliyesi ve kamu mali yönetimi, bankacılık, merkez bankacılığı alanlarında yapısal sorunları çözmeye yönelik reformlar ile tütün, şeker, enerji, telekomünikasyon gibi alanların serbestleştirilmesi ve düzenleyici kurulların oluşturulmasıdır. Bir koalisyon hükûmetinden sonra tek başına bir hükûmet oluşmasıdır ve küresel ölçekte likidite bolluğu gelişmekte olan ülkelere önemli fon girişleri ve bütün gelişmekte olan ülkelerde büyümenin artması, enflasyonun düşmesidir.
2007'den itibaren ise reform ihtiyacının baş göstermesine rağmen gerekli reformların yapılmaması, 2006'dan itibaren kamu maliyesinin sosyal transferler yönünde olağanüstü gevşetilmesi, kamu yönetimi, adalet ve benzeri alanlarda gerekli reformların yapılmaması, 2008 Eylül ayından itibaren küresel krizin etkilerinin hissedilmesi gibi nedenlerle 2007-2008'den sonra Türkiye ekonomisi kötü bir performans sergilemiştir. 1990-2002 döneminde ve 2003-2007 döneminde gelişmekte olan ülkeler ortalama büyümesine yakın büyüyen Türkiye ekonomisi, sonrasında gelişmekte olan ülkeler ortalama büyümesinin ciddi oranda altında kalmıştır. Bu durumu rakamlarla ifade edecek olursak, 2002-2015 dönemini kapsayan on üç yılda gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye arasındaki büyüme farkı eksi 1,5 olmuştur. 2002 öncesi on üç yılda ise bu fark sadece eksi 0,4'tür. Türkiye'nin kişi başına millî geliri Avrupa Birliği ortalamasına göre 3,2; OECD ortalamasına göre yaklaşık 3,5 kat daha azdır. Millî gelire oran olarak gelişmekte olan ülkeler ortalamasından neredeyse 20 puan daha az tasarruf eden bir ekonomiyiz. Bunun anlamı, tüketimin de aynı oranda yüksek olmasıdır. Bunun sonucu olarak ekonomimiz olağanüstü bir şekilde dış kaynağa bağımlıdır. Türkiye yeterince tasarruf edemediğinden büyüme için gerekli olan yatırımı da yapamamaktadır. Üretim kapasitemiz de yeterince artmamaktadır. İmalat sanayi üretiminin millî gelir içerisindeki payı yüzde 15'lere kadar düşmüştür. 2015 verisi 15,6'dır. Katma değeri ve teknoloji seviyesi yüksek imalat sanayi yatırımlarını artırmamız şarttır. Yüksek tüketim, hane halkının borçlarının da çok hızlı bir şekilde artması sonucunu doğurmuştur. Cari açığın yüksek olması da yurt içi tasarrufların düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Mal açısından bakıldığında da ekonomimiz giderek daha fazla ithalata bağımlı hâle gelmiştir. Enerjide dışa bağımlılığımızın yanı sıra birçok ara malında da ithalatçı durumdayız. Teknoloji üretemediğimiz için yatırım mallarında da dışa bağımlıyız. Gelir ve harcamalarımızı üretim, yatırım, AR-GE ve yenilikçiliği teşvik edecek, yurt içi tasarrufları artıracak şekilde düzenlememiz şarttır. İstihdam piyasamızda önemli sorunlar vardır. Vergi ve sosyal güvenlik primleri yüksek ve kayıt dışılık fazladır. Kıdem tazminatı sorunu hâlâ çözülememiştir. İş gücünün eğitim düzeyi ve niteliği son derece düşüktür. Ekonominin genelinde verimlilik düşük düzeydedir. Toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı son derece düşük, kimi zaman negatiftir. Demokrasimizin yeterince gelişmemesi, hukuk sisteminin düzgün çalışmaması, iş ortamının hâlâ yatırımcı dostu olmaması, kötü kamu yönetimi, yolsuzluk ve kayırmacılık gibi hususlar toplam faktör verimliliğinin düşük olmasının başlıca nedenleri arasındadır. Eğitim sisteminin kalitesizliği, gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi yapısal sorunlar da ekonomideki olumsuz performansın diğer nedenleri arasındadır.
Yukarıda zikredilen yapısal sorunlar nedeniyle üretim ve gelirin düşmesi, borçluluğun artması, işsizlik oranlarının yükselmesi, dolayısıyla yoksulluğun azaltılması da mümkün olamamaktadır.
2015 yılı yoksulluk göstergelerine göre eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı yüzde 14,7 olarak gerçekleşmiştir. Medyan gelirin yüzde 60'ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre ise yoksulluk oranı yüzde 21,9 olmuştur. Süreli yoksulluk oranı ise 2015 yılında yüzde 15,8'dir. Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden maddi yoksunluk oranı 2014 yılında yüzde 29,4 iken 2015 yılında 30,3'e yükselmiştir. Yüzde 20'lik gruplarda en yüksek gelire sahip gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46,6 iken en düşük gelire sahip gruptakilerin aldığı pay sadece yüzde 6,1'dir. TÜRK-İŞ tarafından 2016 Ekim ayında yapılan açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 1.405 liradır. Gıda harcamasıyla birlikte giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı yani yoksulluk sınırı ise 4.577 liradır. Buna göre, Türkiye'deki ücret seviyeleri dikkate alındığında, asgari ücretliler, emekliler, kamu çalışanlarıyla küçük esnaf ve çiftçinin elde ettiği ücret ve gelir dikkate alındığında toplumun büyük bir bölümünün yoksulluk sınırının altında gelir elde ettiği açıktır ve mevcut göstergeler işsizlik ve yoksulluğun Türkiye için hâlâ en önemli sorunlardan birisi olmaya devam edeceğini göstermektedir.
Merkez Bankası raporlarına göre hane halkı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 19'a erişmiştir. Hane halkı borcunun hane halkı harcanabilir gelire oranı 2002 yılında yüzde 4,3 iken 2015'te bu oran yaklaşık yüzde 55 olmuştur. Yani vatandaşın 100 liralık gelirinin 2002'de 4,5 lirası borca giderken bugün yarıdan fazlası borca gider hâle gelmiştir. Yine Merkez Bankasının geçmiş yıllara ait verileri dikkate alındığında vatandaşların borçluluğunun 45 kattan fazla arttığını görebiliyoruz. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2016 yılı Temmuz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 354 bin kişi artarak 3 milyon 324 bin kişi olmuştur. İşsizlik oranı ise 0,9 puanlık artış ile 10,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemde tarım dışı işsizlik oranı 1 puanlık artışla yüzde 13 olmuştur. Genç nüfustaki işsizlik oranı ise 1,5 puanlık artış ile yüzde 19,8 olurken bu alandaki ciddi sosyal problemi de hepimizin gözleri önüne sermiştir. İş bulma umudu kalmayanların da olduğu, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar da hesaba katıldığında Temmuz 2016 itibarıyla gerçek işsiz sayısı 5 milyon 872 bin kişi olmakta, gerçek işsizlik oranı ise açıklanan rakamın çok üstünde çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksu, lütfen toparlar mısınız?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Tasarruf oranları açısından da aynı durum söz konusu. Türkiye'nin 2017 yılında tasarruf oranı program hedefi yüzde 13,5 olarak öngörülmüştür. Buna mukabil gelişmiş ülkelerde tasarrufların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 20'lerde, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 30-35 aralığındadır. Tasarrufları artırmak için bireysel emeklilik gibi çalışmalar ve katlanılan maliyetler, anlaşılan, tasarrufların artırılması için yeterli olmamıştır. Bu durumda, öngörülen yatırım hedeflerine nasıl ulaşılacağı da muammadır.
Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Raporu'nun 2017 sayısına göre, Türkiye 69'uncu sırada yer alabilmiştir. Yine, küresel rekabet endeksinde Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Küresel Rekabet Raporu'na göre 2016 döneminde küresel rekabetçilik endeksi hesaplamalarına göre Türkiye 138 ülke arasında 55'inci sırada yer alabilmiştir. 2015 yılında 51, 2014'te 45'inci, 2013 yılında ise 44'üncü sırada Türkiye bulunmaktaydı.
Evet, yine bu rakamları uzatmak mümkün ancak süremi daha fazla aşmamak adına sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: İyi yapılan şeyler kuşkusuz bu süre içerisinde vardır, bunlar için teşekkür ediyoruz ancak üretim ekonomisini tesis edecek yapısal tedbirlerin zamanında alınması ekonominin büyümeyi ve sosyal gelişmeyi sağlayacak, aynı zamanda millî birlik ve bütünleşmeye de katkı sağlayacak bir politikanın izlenmesini temenni ediyor, bütçenin hayırlı olmasını dileyerek hepinize saygılar sunuyorum.