KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kaç günden beri Maliye Bakanından başlayarak tüm bakanların sunumlarını dinliyoruz. Hepsi konuşmasına dünyadaki kırılganlıklarla başlıyor. "İşte, dünyada, bölgemizde konjonktür iyi gözükmüyor, rakamlar iyi gözükmüyor." diye başlıyor ve ondan sonra "Buna rağmen, işte bizde de ufak tefek şeyler var ama büyük bir şok, büyük bir sıkıntı yaşamıyoruz. Muhtemel sıkıntılar için de tedbirler alıyoruz." diye iyimser bir hava estiriliyor. Bu bir miktar daha bundan sonraki gelişmeler açısından ya da şimdiye kadar olumsuz giden duruma bir bahane oluşturuyor. Elbette dünya konjonktürünün herkes farkında. Kim ekonomiyle ilgili konuşuyorsa konuşmasına buradan başlıyor. Ama biz de ne yaptık? Niçin bu duruma karşı, konjonktüre karşı ekonomimiz kırılgan, niye tedbirler alamadık sorusunu sorup cevaplar bulmalıyız ki bundan sonra yapacaklarımıza yol göstersin.

Şimdi Sayın Bakanın sunumunda dış ticaretimiz anlatıldı. Evet, birtakım düşmeler var ama konjonktür olarak yaşadıklarımızda, hem dünyada ekonomik kırılganlık hem bölgemizde yaşanan siyasal olaylar sonrasında bunlar normaldir şeklinde sunuldu. Burada dikkat çeken bir şey var. Ülkelere göre baktığımız zaman, bizim dış ticaretimize, ülkelere göre ihracatımıza baktığımız zaman en büyük pay Avrupa Birliği ülkeleri, öyle görünüyor. Ha, burada artısı, eksisi bir tarafta ama Avrupa Birliği ülkeleriyle ilgili... Yani en büyük ihracatımızı Avrupa Birliğine, Avrupa'ya yapıyoruz. Şimdi, Avrupa'ya yapıyoruz da Avrupa bizimle ilgili ne düşünüyor, bunlar önemli tabii.

İşte, Avrupa Birliği, bildiğiniz gibi, Türkiye'yle ilgili dönemsel olarak raporlar açıklıyor, Türkiye'yle ilgili ne düşündüklerini ortaya koyuyor. Burada ekonomik kriterler de elbette yazılıyor. Türkiye'nin neleri yapması gerekli, neleri yapmaması gerekli şeklinde şeyler de yazılıyor ama en çok dikkat çeken konulardan bir tanesi bu raporlarda, Türkiye'nin siyasal durumunun, Türkiye'deki demokrasinin, hukuk devletinin durumunun altı çiziliyor. "Bununla ne ilgisi var?" sorusunu soruyor bazı arkadaşlarımız ama bir ülkedeki ekonominin gelişmesi, bir ülkede yatırımların olması, istikrarlı bir büyümenin yakalanması çok açık bir şekilde o ülkedeki demokrasinin, hukuk devletinin ne durumda olduğuyla çok yakından ilişkilidir. Bu açıdan baktığımız zaman Avrupa Birliğinin yayımlamış olduğu ilerleme raporlarında Türkiye'de siyasi kriterlerle ilgili çok ciddi geri dönüşler olduğu, böyle bir Türkiye'de sıkıntıların yaşanacağı... Yani Avrupa bizimle ilgili sadece siyasal değil, ekonomik raporları yazarken bile siyasal risklerin olduğunu söylüyor.

Başka önemli bir konu -ki hiçbir bakanlığın sunumunda bu konu söz konusu olmadı- zaten biz Sayıştay raporlarında da çok yüzeysel bir şekilde gidiyoruz, kimse onlara bakmıyor bile.

Yolsuzlukla mücadele alanında da Türkiye'de çok ciddi problemler olduğu, bu konuda güvenle ilgili sıkıntıların olduğu söyleniyor. İnsan hakları, temel hakları konusunda çok ciddi problemlerin olduğu söyleniyor. İfade özgürlüğü, hani, Avrupa'nın söylemesinden dolayı değil ama yani onlar da bu şekilde bakıyor. Türkiye'de bu konuyla ilgili çok ciddi sıkıntılar var.

Ekonomi konusunda da, aslında bakanlarımızın konuşmalarında satır aralarında ciddi bir şekilde anlaşılabiliyor, bunun ötesinde son zamanlarda IMF dâhil uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının vermiş oldukları raporlar da daha çok açık bir şekilde görülüyor. Türkiye'nin ekonomisinde "finansal belirsizlikler", "küresel yatırımcı algısındaki değişiklikler" ve "siyasal riskler" diye üç tane başlık atılıyor. Demek ki onlar da, dışarıdan bakanlar da ekonomiyle ilgili gerçekten birtakım risklerin bulunduğu... Bundan üç sene, beş sene öncesi durumda olmadığımızı çok açık bir şekilde görüyoruz.

Bir de çok net olan bir rakam var, bunu diğer bakanlıkların bütçesini konuşurken de ifade etmeye çalıştım. Türkiye'de 2010'lardan itibaren büyüme, arkadaşlar, işte, 27 çeyrektir büyüyoruz, filan diyorlar, doğru bunlar ama Türkiye'nin gerçekten o meşhur, klasik "orta gelir tuzağı" dediğiniz bir yerde saplanıp kaldığı çok açık, net. Zaten Hükûmetin son bir seneden beri getirmiş olduğu, almış olduğu tedbirlerde bu açık bir şekilde görülüyor ama bunu aşmak gerçekten Türkiye ekonomisini yapısal bir şekilde değiştirmekle mümkün olabilir. Öyle günübirlik, şu sektöre şu kadar teşvik verelim, şuraya da arsa verelim şeklinde değil, bugüne kadar yapmadıklarımızda aramak gerekiyor.

Türkiye on dört yıldan beri Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde, evet, bir büyüme yakalamıştır, makro göstergelerde iyileşmeler vardır. Bu iyileşmeler hissediliyor da zaten yani "Türkiye ekonomi açısından 2002'den geriye gitmiştir." demek zaten gerçeği yansıtmaz, kimse de böyle söylemiyor ve fakat Türkiye bir yere kadar gelmiş, orada tıkanıp kalmıştır. "Niye burada tıkanıp kaldı?" sorusunu sorarken, Sayın Bakanım, evet, dünya böyle, biz de burada tıkanıp kaldık dersek o zaman gerçekleri görememiş, başımızı kuma gömmüş oluruz. Biz neleri yapmadık, buna bakmak gerekiyor. Bu on dört yılda biz neleri yapmadık? İç piyasaya yönelik, inşaat sektörüne yönelik, kent rantına yönelik bir ekonomi döndü ama ciddi bir yapısal dönüşüm olmadı. Özellikle Eğitim Bakanlığı bütçesinde bunu daha açık konuşacağız ama bir eğitim reformu, ciddi bir şekilde yani Türkiye'de gerçekten ekonomide, toplumda, siyasal bütün dönüşümleri gerçekleştirebilecek, seçim yapabilen, özgür düşünebilen ve yeniliğe açık bir eğitim politikası, böyle gençlik yetiştirebilecek eğitim politikası maalesef uygulanamadı. On dört sene en çok eğitim alanında heba edildi diye düşünüyorum. Eğer bunlar on dört sene önce düşünülüp... Yani "Türkiye'nin ekonomisini değiştireceğiz ve bir atlama yaşayacağız. Bunun için önce ne yapalım?" dendiğinde hemen millî eğitim akla gelmeliydi. Türkiye'nin bu eğitim politikasıyla gerçekten bu dönüşümü yapabilecek kadroların yetiştirilmesinin mümkün olmadığını görür ve bunlarla ilgili tedbirleri alırdık. Maalesef bu tedbirler alınmadı.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye'nin ekonomisiyle ilgili raporlarda da bunlar açık bir şekilde görülüyor. İşte büyüme rakamlarıyla ilgili Hükûmet orta vadeli programda revizyona gitti. Bunu bütün dünya da gördü. IMF de, Türkiye üzerinde rapor yazan diğer kuruluşlar da beklentilerini bu şekilde değiştirdi. Enflasyonla ilgili de aslında endişeler var ve yeni konjonktürle ilgili, uluslararası durumla ilgili yeni riskler de ortaya çıkıyor. İşte, dolar gidiyor, Amerika'da bir başkanlık seçimi oldu, bunun ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Yani kimse Trump'ın seçileceğini beklemiyordu, o nedenle mi oldu, bilemiyorum ama dünden itibaren ben de bu şekilde bir şeyde bulunmamıştım. Dün bu adam seçildi ve ekonomik olarak ne anlamı var bunun diye bu gece geç saatte olmasına rağmen, "Ne vaatlerde bulunmuş, ne yapacak bu adam Amerika'da ve bunlar muhtemelen dünyayı ve Türkiye'yi nasıl etkileyecek?" sorusunu sordum. Sabah da konuyla ilgilenen birkaç akademisyenle görüştüm. Hepsinin ortak şeyi, bu adamın gerçekten dünya ekonomisini, dolayısıyla Türkiye ekonomisini ciddi şekilde etkileyebilecek birtakım işler yapacağı. Zaten dünkü balkon konuşmasında da bunu açık bir şekilde ifade etti. "Amerika'da büyümeyi ikiye katlayacağız." diyor. Nasıl yapacağını da işaret etti, işte, "Bütün altyapıyı yeniden değiştireceğiz." Bunlar ne anlama geliyor diye akademisyen arkadaşlara sordum. Bunun anlamı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen toparlar mısınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...Amerika cazibe merkezi hâline gelecek. Bu, şu demektir: Türkiye'nin finans kırılganlığı daha da artacak. Türkiye'de bütün bu "yapacağız, edeceğiz" dediğimiz şeylerin maliyetinin katlanacağı anlamına geliyor. Bunların görülmesi lazım.

İşte, hemen Sayın Başkanlar diyor ki: "Susun, süreniz doldu, böyle karar aldık." filan.

O zaman ben biraz Sayıştay raporlarından söz edeyim ve konuşmamı bitireyim.

Tüm bakanlıkların bütçesini, kurumların bütçesini konuşurken Sayıştay raporları diye bitiriyoruz biz ama bu konuyla ilgili neler yapılıyor, maalesef bakanlarımız bir açıklama da -en azından tatmin edici bir açıklama da- yapmıyorlar. Yani 2015 kesin hesabını görüşüyoruz. Defalarca söylediğimiz şeyi tekrarlamayayım. Bu hesapların böyle bir ortamda görüşülmesi, tartışılması, neticeye bağlanması ve Hükûmete "Size iki sene evvel vermiş olduğumuz bütçeyi denetledik, şu şekilde yanlışınız, eksiğiniz var ya da şunlar doğru, şunları düzeltin." diyecek durumda değiliz. Parmak kaldırıyoruz, iktidar partisinin çoğunluğuyla ibra ediliyor, geçiyor. Şimdi, Ekonomi Bakanlığıyla ilgili de aynı şeyler var. Mesela denetim görüşünün dayanakları bölümünde deve dişi gibi ne yapıldı bu konuda diye sorduracak tespitler var. Ekonomi Bakanlığının tahsis edilen taşınmazlarının muhasebe kayıtlarının alınmaması, hemen hemen bütün bakanlıklarda var. Ya, biz bir devletiz, yani kurumlar var, âdetler var, gelenekler var. Sonra, yani biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak "Hükûmet, kullan." diye vermiş olduğumuz bütçenin nasıl kullandığını, nereden anlayacağız? Bu muhasebe kayıtlarından anlıyoruz ama Sayıştay daha raporun başında "Bu kayıtlar muhasebe kayıtlarına alınmıyor." diyor, devam ediyor işte: "Tohumluk kredilerin geri dönüşlerinin muhasebe içinde izlenememesi..." Dünya kadar şeyler var. Bir de es geçiyoruz, denetim görüşünü etkilemeyen tespit ve değerlendirmeler dediğimiz bölümlerde de, Sayın Bakanım, ciddi tespitler var. Mesela, diyor ki: "Devlete karşı mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen firmaların desteklenmesi." Yani nasıl oluyor da bu denetim raporunu etkilemeyen bir tespit oluyor bu, gerçekten şaşıyoruz. Nedir bu Sayın Bakanım? Yani niye mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen firmaları desteklemişsiniz ve bunlarla ilgili ne yaptınız yani Sayıştay bu tespitine ne yaptınız?

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitireceğim efendim.

Dünyada ve Türkiye'de çok bilinen, dünya ekonomisiyle ilgili yazdıkları ya da Türkiye ekonomisiyle ilgili söylediklerine önem verilen 2 kişinin küçük cümleleriyle bitireceğim. Bu Joseph Stiglitz'in önemli bir tespiti var: "Ekonominin kurallarını yeniden yazmalıyız, bu sefer sıradan vatandaşın fayda sağlayacağı şekilde. ABD'de ve dünyanın diğer yerlerinde bunu görmezden gelen politikacılar derslerini alacaktır. Alıyor mu, almıyor mu onu bilmiyorum. Değişim risklidir fakat Trump fenomeni ve Avrupa'daki benzer birkaç politik gelişme, çok önemli bir mesajın görmezden gelinmesiyle oluşacak çok daha büyük bir risk ortaya çıkarır. Toplumlar bölünüyor, demokrasiler bastırılıyor, ekonomiler zayıflıyor." diyor.

Bir de içeriden bir cümleyle bitireyim Sayın Başkanım izin verirseniz. Erinç Yeldan'ın -ODTÜ'de öğretim üyesi biliyorsunuz- bir cümlesi var: "2008'de kapitalizmin metropollerinde patlak vererek bütün küresel ekonomiyi etkisi altına alan kriz, bilindiği üzere büyük durgunluk diye anılıyor. Büyük durgunluk uzun vadeye yayılmış düşük büyüme, düşük istihdam, gerileyen yatırım hacmi ve yüksek oranlı kamu ve hane halkı borçluluğu olarak gözlenmekte. Büyük durgunluk sürecinin ayırt edici özelliği -burası çok önemli- krizin bundan önceki finansal krizlerde görüldüğü üzere mali piyasalarda ve borsalarda spekülatif bir çöküş, döviz piyasalarında büyük çalkantılar ve bankacılık sistemindeki iflaslar şeklinde değil, bir durgunluk denizi içerisinde yapısal ve sistemik sorunların birikimi sonucunda ortaya çıkması. Büyük durgunluk kapitalizmin küresel boyutta altmış-seksen senelik çevrimler boyunca içine sürüklendiği büyük buhranların bir parçası olarak değerlendirildiğinde, mevcut krizin ancak yepyeni bir teknolojik ivmelenme, köhnemiş kurumsal yapıların terk edilerek yeni tasarımların ve yeni sosyal örgütlenmelerin kurgulanması yoluyla olacaktır."

Son cümlemi ifade ediyorum: Sürekli olarak bütün bakanlar "Bizim finans sistemlerimiz, bankalarımız çok iyi, dolayısıyla 2001'de yaşadığımız kriz gibi bir kriz yaşamayız." diyorlar ama gelmekte olan kriz, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, hiç banka, finans krizine benzemiyor, çok daha derin sorunların yansıması şeklinde çıkacak ve çok daha büyük anaforluğa sebep olacak gibi görülüyor.

Teşekkür ederim.