KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, enerjide ithalata bağımlı bir ülke. Rusya'yla 1986 yılında imzalanan yıllık 6 milyar metreküp miktarındaki ilk alım anlaşmasının ardından, artan tüketim miktarının karşılanabilmesi amacıyla imzalanan diğer alım anlaşmaları kapsamında sırasıyla Rusya ve İran'dan doğal gaz alımına devam edilmiştir. 2001'de imzalanan alım anlaşması kapsamında 2007'den itibaren Azerbaycan'dan da gaz alımına başlanmıştır. Mevcut durum itibarıyla, Türkiye, üç farklı ülkeden uzun dönemli doğal gaz satın almaktadır. Ayrıca, Cezayir ve Nijerya'dan sıvılaştırılmış gaz ithal etmektedir. Rusya, ithalatımızda en büyük paya sahip ülkedir. 2015 yılında toplam ithalat 48,7 milyar metreküp olmuştur ve bunun 26,7 milyar metreküplük kısmı, yani yüzde 55'i Rusya'dan gelmiştir. Ardından İran yüzde 16, Azerbaycan da yüzde 13'lük paya sahiptir. Rusya'nın kontrolündeki Batı Hattı 14 milyar metreküp, Mavi Akım ise 16 milyar metreküp kapasiteye sahip olup, bu kapasitenin yüzde 10'luk kısmı hâlen kullanılmamaktadır. Ancak, Türkiye'nin enerji talebinin artacağı açıktır. Bu yüzden, eğer üretimi artırmak mümkün değilse, yeni ithalat kaynağının yaratılması gerekmektedir. Bu çerçeveden bakılınca da, Türk Akımı Projesi, Türkiye'nin bir ihtiyacını karşılamak anlamına geliyor diye düşünmek mümkündür. Enerji kongresi esnasında Rusya'yla imzalanan Türk Akımı Projesi iki paralel gaz boru hattı vasıtasıyla toplam 31,5 milyar metreküp gaz nakledilmesini, bunun aşağı yukarı yarısının Türkiye'nin kullanımına, diğer yarısının da Avrupa ülkelerine ulaştırılmasını öngörmektedir. Yani Rusya'ya bağımlılığımız daha da artmaktadır. Türkiye'nin enerji talebi artıyor ve buna, zaten yüzde 55 ile bağımlı olduğumuz Rusya'dan daha büyük bir miktarda ithal yaparak çare arıyorsak bu noktada şunları düşünmek ve bazı soruları sormak yerinde olacaktır:

1) Dünyanın 4'üncü büyük gaz rezervine sahip kardeş Türkmenistan'la bu konuda bir uzun soluklu ilişki neden tercih edilmiyor. Türkmen gazının Hazar Denizi'nin diğer ucu olan Azerbaycan'a ve oradan da Türkiye'ye ulaştırılması ve hatta, Türkmen gaz ihracat kapasitesi arttıkça Türkmen gazının bizim üzerimizden Avrupa'ya nakli neden öncelikli politikamız olmuyor da Rusya'ya olan bağımlılığımız daha da artırılarak enerji güvenliğimiz daha büyük bir risk altına itiliyor?

2) Gaz ihraç etmek için fırsat kollayan Azerbaycan ve Türkmenistan'la hareket edilse ve Hazar kaynakları Türkiye üzerinden dünya pazarına ulaştırılsa, Türkiye bir enerji merkezi hâline gelebilecekken Rusya'ya daha fazla bağlanmak ne kadar akılcı?

3) Türkiye'nin meselelere biraz da Türk dünyası açısından bakması ve Türk dünyasıyla ilişkilerimizin çok daha ileri seviyelere getirilmesi gerekmektedir.

Türk Akımı, Rusya açısından bakıldığında ise önemli bir kazanımdır. Zira, hem ihracat kazancını artıracak hem de Rusya-Ukrayna üzerinden Batı'ya ihraç ettiği gazı kısmen de olsa Türkiye üzerinden nakletmeye başlayarak Ukrayna'ya daha az transfer ücreti ödeyecek ve Ukrayna üzerinden Batı'ya karşı yürüttüğü güç mücadelesinde Avrupa Birliği ve ABD'ye mesaj verecektir. Türkiye açısından bakıldığında, acaba, Türkiye, Rusya'ya bağımlılığı artırma pahasına da olsa Batı'ya mesaj mı vermek istemektedir? Yoksa, Türkiye, Rusya ile Suriye konusundaki uzlaşmazlığını giderebilmek için Türk Akımı'nın kolaylaştırıcı bir araç olacağını mı düşünmektedir? Bilindiği gibi, o süreçte, Esad da, Türkiye-Rusya arasındaki yakınlaşmanın Suriye konusunun çözümünü kolaylaştıracak bir gelişme olarak değerlendirmiştir. Oysa, Türkiye'nin, Suriye ve Irak'ta barışın sağlanmasına yönelik bir katkısı olacaksa, Doğu-Batı arasında dengeli bir strateji izlemesi, ne iktisadi, ne de siyasi açıdan bir tarafa fazlasıyla bağımlı olmaktan kaçınması gerekmektedir. Aksi hâlde, hareket kabiliyetimiz sınırlanacak ve bölgemizde lider ülke olma hedefimizden sapılmış olacaktır.

Bu çerçevede, yaşanan ve yaşanması muhtemel krizlere bakıldığında arz güvenliği açısından sıkıntılı bir durumda olduğumuz açıktır. Türkiye'nin, cari açıkta önemli bir paya sahip olan enerji ithalatını belli bir seviyede tutabilmesi için hem arz yönlü hem de talep yönlü tedbirleri arka arkaya hayata geçirmesi zorunluluk arz etmektedir. Talep tarafında enerji verimliliğinin yükseltilmesi, bunun için kapsamlı programlar yürütülmesi gerekmektedir; arz tarafında ise yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması, ayrıca yurt içi ve yurt dışında fosil yakıt arama çalışmalarına ağırlık verilmesi temel politikalar olmalıdır.

Sunum ve söylem dünyadaki gelişmeleri dikkate alan, ülkemizin rasyonel ihtiyaçları çerçevesinde dizayn edilmiş; bu yönüyle bir eksiklik görmedik ancak önemli olan ve söylemden eyleme geçmesi gereken konu enerji dış bağımlılığımızın görece hissedilir düzeyde azaltılmasıdır.

Bu çerçevede ekonomik yarış, dış politik tutum ve istihbarat mücadelelerinde enerjinin önemli bir bileşeni olarak ele alındığını düşündüğümüzde Türkiye'deki dış politika yapıcılarının, enerji teknokratlarının, güvenlik bürokrasisinin ve ekonomi aktörlerinin konvansiyonel olmayan kaynaklarla da daha yakından ilgilenmesi önem taşımaktadır.

Bize göre millî bir enerji politikası oluşturulabilmesi için enerji ham maddelerinde dış bağımlılığın azaltılması; bunun için kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi, enerji ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin sağlanması, etkin bir talep yönetimiyle enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde gerçekleştirilmesi, çevreye dost ve duyarlı bir anlayışa, gelişmiş atık kontrol ve bertarafına, havza ve kaynak planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerjinin çevre ve insan sağlığına zarar vermeden üretilmesi, enerji verimliliğinin üretimden tüketime bütün alanlarda güçlü ve çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmesi, nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılması gerekmektedir.

Bu hedeflere ulaşılması için enerji sektöründe programsız, keyfî, hesap vermekten uzak ve rekabeti kısıtlayıcı uygulamalar yerine enerji ihalelerinde, lisans ve ruhsat tahsislerinde, uluslararası anlaşmalarda şeffaflık, objektiflik ve kamu yararı ilkelerinin hâkim olması sağlanmalıdır. Enerjiyle ilgili kamu idareleri ve bağlı kuruluşları, EPDK ve enerji KİT'leri fonksiyonları dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalıdır; nitelikli insan gücü istihdamı yaygınlaştırılmalıdır. Referans fiyat oluşumlarına imkân veren ve uzun vadeli alım satımların yapılabildiği bir enerji borsası Borsa İstanbul altında kurulmalıdır. Millî petrol, gaz şirketleri oluşturularak arama ve üretime hız verilmelidir ve Sayın Günal'ın da vurguladığı gibi enerji diplomasisi geliştirilmelidir. Perakende enerji fiyatları vatandaşı ezmeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir; benzin ve dizel satışlarından alınan ÖTV düşürülmelidir. Enerji planlamasında ve yapılacak uluslararası anlaşmalarda kaynak ve ülke çeşitliliğine giderek arz güvenliği güçlendirilmelidir. Doğal gaz depolama alanlarının sayısı, depolama ve günlük enjeksiyon kapasiteleri artırılarak olağanüstü durumlara ve mevsimsel dalgalanmalara karşı yüksek yedek imkânı oluşturulmalı, ulusal petrol stok kapasitesinin artırılması için Petrol Stok Ajansı kurulmalıdır.

Enerji verimliliğine yönelik faaliyetler enerji politikalarının öncelikli konusu hâline getirilmelidir. Hidroelektrik santral yapımında toplumda oluşan duyarlılığı gözeten yeni bir yaklaşım geliştirilmelidir. Havza planlaması çerçevesinde ekosistemi tahrip etme riski bulunan projelerin daha projelendirme aşamasında takibi yapılarak marjinal katkısı olası zararlarını aşan projelerin lisans almaları engellenmelidir; bu konuda ÇED mevzuatı ve ÇED'le ilgili kamu kurumları yeniden değerlendirilmelidir. Türkiye'nin çevre kalkınma ikileminde kalmadan bu sorunları aşabilecek kapasitede olduğunu düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - İthal zorunluluğu olan madenlerde arz güvenliğini sağlamak amacıyla özel sektörün, Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere, yurt dışında yatırım yapması desteklenmelidir. Altın, toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak satılması yerine yüksek ileri teknoloji kullanarak katma değerli yeni ürünlere dönüştürülmesi suretiyle satılması, bu amaçla AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması gerekmektedir. Üretim maliyetlerini düşük tutmak amacıyla kabul edilebilir madencilik tekniklerinden ve mali denetimden uzak bir şekilde faaliyet gösteren maden işletmeleri yakın takibe alınarak sektördeki kayıt dışılık önlenmelidir.

Bu düşüncelerle bütçenizin hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.