| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .11.2016 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de konuşmama Siirt'in Şirvan ilçesinde meydana gelen iş kazasında hayatını kaybeden işçilerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. İş sağlığı ve güvenliğinin çağdaş normlarda sağlanması için her türlü teknik, hukuki ve idari tedbirlerin alınması gerekiyor. Denetimler bu anlamda etkinleştirilmeli, işletmelerin çağın teknolojik gelişmelerinden yararlanarak yapılması, işçi sağlığı ve güvenliğinden taviz verilmemesi gerekiyor. İş kazası sonucu oluşan sakatlıkları nedeniyle bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin belli bir gelir düzeyinin altına inmemesi için bir alt sınır getirilmelidir. İş kazalarının altında yatan kayırma, denetimin etkin olmayışı ve gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmamasına dönük işletmecilik zafiyetlerinin yapılacak yasal ve idari düzenlemeler ve etkili bir takip ve denetim sistemiyle engellenmesi gerekir. Bu alanda özellikle denetim sistemindeki zafiyetin kayırma ve suiistimal iddialarının üzerine Bakanlık olarak gidilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Tekrar rahmet diliyorum.
Ben çok fazla değinilmeyen kısımlara değinmek istiyorum. Şimdi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) 1952 yılında bir Birleşmiş Milletler projesi olarak kurulan bir kurumumuz. Kamu yönetimini geliştirecek çalışmaları yapmak, idari alanda eleman yetiştirmek, memurların hizmet içinde yetişmelerini sağlamak gibi 3 temel görevi var. Kamu idaresinin geliştirilmesine yönelik akademik altyapı oluşturulması ve araştırma yapılması amacıyla kurulan söz konusu kurum, uygulamada bu işlevlerini yerine getiremiyor. Nitekim, bir dönem sadece mahallî idareler, belediyeler personeline eğitim hizmeti veren bir kurum görüntüsü vardı. Bundan dolayı da 59'uncu Hükûmette İçişleri Bakanlığına bağlandı, yoksa İçişleri Bakanlığına bağlanacak başka hiçbir bağlantısı yok görevleri itibarıyla, yetkileri itibarıyla, sorumlulukları itibarıyla.
Aslında bakarsanız, geçmişte 2 tane çok önemli projeye imza attı TODAİE. Bunlardan bir tanesi MEHTAP, bir tanesi KAYA Projesi yani kamu yönetiminin reorganizasyonu anlamında yapılan bu çalışmalar bütünüyle uygulama alanı bulmamış olsa da o dönemde, çok faydalı hizmetler de verildi bu kapsamda. Fakat daha sonra bir içine kapanma, dışarıyla çok fazla bağının olmaması gibi bir görüntüde kurum.
Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Bunlardan bir tanesi de, bana göre en önemlisi, kamunun bütününde var olan görev-yetki karmaşasının bir sonucu. Şimdi, Başbakanlıkta İdareyi Geliştirme Başkanlığı var, Devlet Personel Başkanlığı var, TODAİE var, aynı zamanda da üniversiteler var; bütün bunların hepsi aslında benzer amaçlarla faaliyet yürütüyorlar. TODAİE belki burada bir koordinasyon görevi yapabilir ve şu anda bu MEHTAP ve KAYA projelerinin hazırlandığı dönemdeki kadar idarenin yeniden reforme edilmesine ihtiyaç var. Dolayısıyla bu ihtiyaç karşısında TODAİE'nin atıl durmaması gerekir diye düşünüyorum. Üniversitelerle ve bu saydığım diğer kurumlarla etkili bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde bu görevi ifa etmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.
Bir de tabii kurumun şeyi belli değil tam olarak, bir üniversite değil, hâlâ bu Birleşmiş Milletlerle ilişki devam ediyor mu, etmiyor mu, ne düzeyde, yani orayla bir bağımız kaldı mı, yoksa... Şimdi, bir ilmî ve idari muhtariyetten söz ediliyor teşkilat kanununda ama tam tersine, biz bir sayın genel müdür eliyle orayı yönetiyoruz. Dolayısıyla, bütün bunların da bir gözden geçirilmesi, esas buradan beklediğimiz nedir, buna göre de yeniden yapılandırılması gerekir.
Şimdi, bu 15 Temmuz süreci bize birtakım şeyler gösterdi. Bunlardan bir tanesi de kamu görevlilerinin, özellikle de kamu yöneticilerinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Şimdi, bir ülkede veya bir yerde sistem kalitesi önemlidir ama sistem kalitesi kadar insan gücü kalitesi yani o sistemi yönetecek olan insanların kalitesi de önemlidir. İşte bu kurumun aslında bu işlevi görmesi gerekir. İşte, Fransa'da ENA var, başka yerde başka şeyler var. Buranın kamuya üst düzey yönetici yetiştiren bir kurum, bir okul hüviyetine büründürülmesi lazım. Liyakatli, ehliyetli, alanında temayüz etmiş kişilere bilgi veren, onları yetiştiren bir okul olması lazım. Aynı zamanda da, az önce ifade ettiğim gibi, bu süreç "Önce vatan, önce Türkiye, önce Türk milleti." diyecek olan kamu görevlilerinin ve kamu yöneticilerinin ne kadar önemli olduğunu bize gösterdi. Bütün bunlara yönelik olarak TODAİE'nin bir fonksiyon ifa etmesi gerekir.
Biliyorsunuz, bizim Anayasa'mızın 128'inci maddesinin son fıkrasında bir hüküm var. Orada memurları, kamu görevlilerini tanımladıktan sonra, sonunda da diyor ki: "Üst kademe yöneticilerinin eğitimi özel olarak ayrı bir kanunla düzenlenir." Şimdi, bu yönde, bu Anayasa hükmüne rağmen yapılmış olan bir çalışma yok. Üst düzeye değil ama onun altındaki orta düzeye ilişkin bir görevde yükselme düzeni 1999 yılında getirildi. Bu merkezî sınavla birlikte, aslında Türkiye'de bu alanda yapılmış olan çok önemli 2 projeydi fakat son zamanlarda, daha doğrusu tedricî olarak o günden bugüne, giderek bu alanda da bir nesnellikten uzaklaşmaya dönük, daha sübjektif yargıların öne çıktığı, mülakata ağırlık veren bir sistemin burada getirildiğini görüyoruz ama üst düzey kamu görevlerine atanabilmek için herhangi bir şey yok. Devlet Memurları Kanunu'ndaki genel ilkeler dışında, birkaç tane kurumun kendi teşkilat kanunundaki özel düzenlemeler dışında böylesi genel bir düzenleme yok. Bir tarihte böyle bir yasa hazırlandı fakat o, Anayasa'ya başka sebeple aykırılıkları nedeniyle iptal edildi, ondan sonra da böyle bir düzenleme yapılmadı. Burada mutlaka Devlet Personel Başkanlığıyla beraber Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün bir eş güdüm içerisinde bu meseleye el atmasında ve bir sisteme bağlamasında yarar var diye düşünüyorum.
Şimdi, 2017 programından bir şey okuyacağım: "Kamu kesiminde etkili bir insan kaynağı geliştirme politikası uygulanması ve kamu personel sisteminde şeffaf, anlaşılır ve yeknesak kurallara dayanan, mesleki yeterliliği, performansı ve hizmetin gereklerini esas alan bir düzenlemeye gidilmesi, kamuda etkinlik ve verimliliği önemli ölçüde artıracaktır. Bu çerçevede kamu hizmetleri ile personel sayı ve yapısının analiz edilmesi, mevcut insan kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılması ve niteliğinin artırılması ile hizmet-personel-ücret ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulması ihtiyacı önemini korumaktadır. Kamuda verimlilik kültürünü geliştirmek için hizmet içi eğitim programlarının kapsamlı ve sistemli bir anlayış doğrultusunda ele alınması ihtiyacı bulunmaktadır. Personel değerlendirme sisteminin gözden geçirilerek personelin performansının ölçülmesinde nesnel ve açık standartların geliştirilmesi önem arz etmektedir. Görevde yükselme konusunun mevzuatta açık ve yeterli bir şekilde tanımlanmamış olması, kamu personelinin kurum ve kuruluşlar arasında dengesiz dağılımı, personel ve ücret düzeyinin..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksu, ek süre veriyorum.
Buyurun.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
"...hizmet gerekleriyle uyumsuzluğu kamu personel sisteminde göze çarpan diğer sorunlardır." Devam ediyor. Sayın Bakanım, bunu niye okudum? Biz ta 1965'te Devlet Memurları Kanunu'nu çıkarmışız, 1965'teki Devlet Memurları Kanunu hazırlanırkenki gerekçelere bakıldığı zaman bunlardan farklı bir şey yok aslında, aynı gerekçeler yine devam ediyor. Aradan geçmiş dünyanın zamanı ve biz 2017 Programı'nda bunları sorun olarak yazıyoruz ve bunlar düzelirse sistem düzelecek diyoruz. E, o zaman, biz ne yapıyoruz? Yani on senedir, on beş senedir neyi düzelttik? Dolayısıyla, burada hep söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor, "Kapsamlı bir devlet personeli rejimi, reformu hayata geçirilecektir." diye, ne yapılacaksa bir an önce yapılması lazım. Fakat şu da var: Burada zaman zaman münferit düzenlemeler yapılıyor. Bunlar bir yaraya merhem de oluyor esasen ama belli bir süre sonra bu yapılan münferit düzenlemeler başka bir yeri bozuyor, bir yeri düzeltirken başka yeri bozuyor. Şimdi, bastıran, ücret düzeyini birazcık daha yukarı çıkarıyor, meslek grupları olarak bunları söylüyorum. Bu da uzun vadede bir haksızlığa sebep oluyor. O sebeple, ben şöyle özetleyerek bitirmek istiyorum: Şimdi, yönetimin temel fonksiyonları var, bunlardan bir tanesi planlama. Biz etkili bir planlama maalesef yapamıyoruz. Bizim devlet olarak stratejik önceliklerimiz neler, her konuda? İkincisi: Ekonomik ve sosyal olarak beklentilerimiz neler? Bunlara dönük ne yapmamız gerekiyor? Bir öncelik stratejisi ortaya koymamız lazım. Üçüncüsü: Teşkilatlanma. Bu da yönetimin temel fonksiyonlarından bir tanesi. Biz bir sürü kurum var, evet, gerektiği zaman kurumlar kurulmalı; e, bunların bir fonksiyona dayalı olması lazım ama aynı zamanda, bir kaynak israfını önleyici, etkili bir iş bölümüne dayanıyor olması lazım, idarenin bütünlüğünü esas alması lazım. Burada çok ciddi sorunlarımız var, çok ciddi yetki geçişleri var. İşte, demin, TODAİE örneğinde verdim. Eğer bir işin çokça sahibi varsa o zaman hiç sahibi yoktur demektir. Şimdi, 217 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Devlet Personel Başkanlığının Kuruluş Kanunu, bunun görev maddesini okuduğunuz zaman, aslında bütün her şeyi kapsıyor, içerisinde olmayan bir şey yok ama bu, bu hâliyle uygulanabilir, sürdürülebilir değil. O zaman ne oluyor? Sadece, işte, özelleştirme aktarmaları vesaire gibi daha güncel, istihdama dönük şeyler yapılıyor. Hâlbuki, bir koordinasyon görevi olması lazım bu tür kurumların. Kuruluş gayesi de budur. "Başbakanlığa bağlı" yazar teşkilat kanununda ama şu anda zatıalinize bağlı. Niye? Çünkü sürekli, pratik olarak uygulamada istihdama dönük şeyler yaptığı için, onun dışında yapması gereken bir ombudsmanlık görevi var o kurumun, onları yeterince yapamadığı için Çalışma Bakanlığıyla ilişkilendirilmiş.
Dördüncü mesele, denetim meselesi. Bakın, bu Hükûmetin 2002'den beri en fazla -bana göre- zarar verdiği alan denetim sistemi. Denetim sistemi etkisizleştirildi. Denetim çıktılarına yeterince önem verilmiyor. Allah aşkına, şu Sosyal Güvenlik Kurumunun denetim raporuna, Sayıştay raporuna bakmışsınızdır mutlaka, bürokratlar bakmıştır ama hiç yenilir yutulur şeyler değil, bunların hiçbirisi kabul edilebilir değil. Yani, çok ciddi eleştiriler var ve arkadaşlarımız söylediler, tekrar etmek istemiyorum. Denetim, "Rakamlar güvensiz." diyor yani bu çok açık. Ondan sonra da "Denetim Bulgusunu Etkilemeyecek Hususlar" demiş, 63 tane daha şey saymış ve bunların 63'ü de hakikaten çok önemli şeyler. O sebeple, işte, iş kazaları, başka şeyler, bütün bunların hepsi Türkiye'de denetim sisteminin bir zaafa uğratılmasından kaynaklanıyor.
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti.)
BAŞKAN - Sayın Aksu, toparlayalım lütfen, son cümlenizi alayım.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Bunun dışında da bir koordinasyon meselesi var. Yine, idarenin, yönetimin en önemli fonksiyonlarından birisi de koordinasyon işlevidir. Bu koordinasyon görevinde çok ciddi zafiyetler var. İşte, hep verdiğim örnek bunlardan bir tanesi ama genel olarak bu sorunların aşılabilecek, bütüncül bir yaklaşımla meseleye bakılması hâlinde ancak biz bu sorunları çözebiliriz. Bakanlığınızın bağlı kuruluşlarına ilişkin sorunlarını da bu tarzda daha rahat çözebiliriz diyorum.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.