| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .11.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2017 yılı bütçesinin Bakanlığa, çalışanlarımıza, emeklilerimize, dul ve yetimlerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Yaklaşık olarak 20 milyon çalışan, 11,5 milyon emekli ve sosyal güvenlik hizmetleriyle beraber yaklaşık olarak nüfusumuzun tamamına hitap eden bir Bakanlığın, bir kurumun bütçesini görüşüyoruz. Söylenecek o kadar çok şey var ki. Ama on dakika içerisinde bunların tamamını söylemek tabii ki çok zor ve güç.
Dolayısıyla, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız konuşulması gereken önemli yerlere değindiler. Ben bir sendika kökenli milletvekili olarak sendikal hareketle ilgili birkaç şey söylemek, daha sonra iş kazaları, iş cinayetleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Sayın Bakan, Türkiye'de sendikal hareket ve sendikal örgütlülük dibe vurmuş durumda. Benden önce Sayın Aytuğ Atıcı devletin resmî istatistiklerine göre yüzde 11,5 civarında bir örgütlülüğün olduğunu söyledi. Bu, sendikaya üye olan işçileri belirtiyor. Ama Türkiye'de gerçek anlamda toplu sözleşme yapan, toplu sözleşmeden faydalanan işçi sayısı 3 konfederasyonun, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK'in toplam üye sayısı 700 bin civarında arkadaşlar. Oysa 12 Eylül 1980'de ülke nüfusunun 40 milyon olduğu ülkemizde toplu sözleşme yapan işçi sayısı 2,5 milyondu. Ülkenin nüfusu 80 milyon, çalışan oranı yüzde 100 artmış durumda 1980'e göre ama Türkiye'de sendikalı işçi sayısı yaklaşık olarak maksimum 750 bin civarında. Ters orantılı bir durum var. Neden? Çünkü 1982 Anayasası Türkiye'de sendikal hak ve özgürlüklerin önüne önemli engeller koydu. Geçtiğimiz yıllarda bunları kısmen kaldırdık ama baraj sistemi yüzde 1 de olsa hâlâ daha yasaklar devam ediyor. Noteri kaldırdık, doğru, güzel ama örgütlülüğün önündeki esas engelleri kaldıramadığımız için hâlâ daha, ne yazık ki Türkiye'de sendikal örgütlülük dibe vurmuş durumda.
Türkiye ILO'nun sözleşmelerine imza atmış ülkelerden biri. Yaklaşık olarak Türkiye 1932 yılından bu yana ILO üyesi ancak Türkiye'nin ILO'nun sözleşmelerine uyum karnesi çok zayıf durumda. Türkiye özellikle sendikal haklara ilişkin ILO sözleşmelerini yoğun biçimde ihlal ediyor. Onaylanan ILO sözleşmeleri Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre iç hukukun üstünde yer almasına rağmen uyuşmazlık durumunda öncelikle ILO sözleşmesinin uygulanması gerekiyor. Ne yazık ki uygulanmıyor. ILO sözleşmelerinin sadece yüzde 31'ini onayladı Türkiye. ILO sözleşmelerini en çok ihlal eden ülkeler arasında yer alıyoruz arkadaşlar. Yine, 1995-2015 arasında 14 kez Aplikasyon Komitesi gündemine alınan Türkiye, AKP Hükûmetleri döneminde 7 kez Aplikasyon Komitesinde incelemeye alınmıştır. Yani her yıl mayıs-haziran ayında Cenevre'de toplanan Uluslararası Çalışma Örgütünün yapmış olduğu araştırmalar sonucunda Türkiye çalışma hayatı açısından sakıncalı ülkeler arasına girmiş durumdadır. Dolayısıyla bir an önce bunun önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Yine, Türkiye 2005-2015 arasında ILO sözleşmelerini ihlal ettiği için Aplikasyon Komitesi gündemine en çok alınan ilk 5 ülke arasında, sendikal hak ihlallerinde Belarus, Guatemala, İran, Myanmar ile aynı kategoride yer alıyor arkadaşlar. Şimdi, bu bize yakışan bir tutum ve davranış biçimi değil. Türkiye'nin süratle, imza altına almış olduğu uluslararası ILO sözleşmelerini uygulayacak bir noktaya gelmesi gerekiyor.
Sayın Başkan, konuşmanızın bir bölümünde emeklilikte yaşa takılanları söylediniz. Gerçekten çok zor durumdalar. Yani siz dediniz ki: "400 milyar civarında bir bütçeye ihtiyaç var." Ama bu insanlar çalışma hayatına başladıklarında böyle bir değişiklik söz konusu değildi. Çalıştılar, geldiler, üç bin altı yüz gün prim ödemediler bunlar, beş bin gün, altı bin gün, yedi bin gün, sekiz bin gün, dokuz bin, on bin gün prim ödeyen insanlar var bunların arasında. Siz oyun oynanırken oyunun kurallarını değiştirdiniz yani maç başlamış, Galatasaray-Fenerbahçe maçı başlamış, siz kalelerin yerini değiştiriyorsunuz, penaltı noktalarını değiştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Buna uyacaksınız." Ya, maç başlamış, bu insanlar çalışıyor, çalışırken bunların kurallarını değiştiriyorsunuz. Mutlaka emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bir çözüm bulmamız gerekir.
Sayın Bakan, siz de yurdu geziyorsunuz, değişik yerlere gidiyorsunuz. Hiç kahvelerde şu soruyla karşılaşmıyor musunuz emeklilerin oturduğu yerde: "Sayın Bakan, siz işinizi bilirsiniz, milletvekilleri işini bilir, promosyonu kaptınız. Biz emekliler ne olacağız?" gibi sorularla bir milletvekili olarak seçim bölgeme gittiğimde sık sık karşılaşıyorum. Peki, sizler karşılaşmıyorsunuz arkadaşlar? Sayın Bakan, emekliler, 11,5 milyon emekli promosyonla ilgili bu konuda yeni yıldan önce müjdeli bir haber bekliyor.
Çocuk işçiliği. Sayın Bakan, çocuk işçiliği almış başını gidiyor. Hele özellikle 3,5 milyon Suriyelinin olduğu ülkemizde, gidin sanayi sitelerine, tekstil sektörünün, ayakkabıcıların, kunduracıların olduğu diğer sanayi sitelerine gidin, 10 yaşında, 11 yaşında, 12 yaşındaki Suriyeli çocukların orada karın tokluğuna çalıştırıldığını, büyüklerin de orada karın tokluğuna çalıştırıldığını, 10 liraya, 15 liraya çalıştırıldığını ve sanayi sitelerinde yatıp kalktığını, lütfen bunları görün arkadaşlar.
Sayın Başkan, iş cinayetleri... Arkadaşlarımız AKP hükûmetlerinin on dört yıllık karnesini bütün sektörlerde aşağı yukarı verdiler. Şimdi, perşembe akşamı saat 21.00 civarında Siirt'in Şirvan ilçesinin Maden köyünde bir göçük yaşandı. Gördüğünüz gibi 16 kardeşimiz bu göçüğün altında kaldı. Bunlardan Murat Ant, Savaş Kızılkan, Şefik Tuncer, Reşit Can, Bedrettin Caylı ve Sedat Bulut kardeşlerimizin cesetlerine ulaşıldı ama 10 arkadaşımızın cesetlerine henüz daha ulaşılamadı. Şimdi, 17 Kasım Perşembe günü burada gerçekleşen bu heyelanda... Aslında bu bir açık maden, Soma gibi kapalı bir maden değil, açık bir maden burası. Yani cevherin üstündeki toprağı ve diğer kalıntıları temizleyip ondan sonra cevhere ulaşmak mümkün ve bunun için teraslama sisteminin yapılması gerekiyor. Yani teknik bir konu, mühendislik işi bu. Oysa Enerji Bakanlığının yeteri kadar mimarı, mühendisi, madeni, hepsi var. Bunların tamamının gidip buraları denetlemesi gerekirken ve buna uygun teraslamaların yapılması gerekirken ne yazık ki bunlar yeteri kadar yapılmadı. Daha önceden burada bir çatlak olduğu tespit edildi ve burada bir kaymanın olacağı da tespit edildi ama bütün uyarılara rağmen gerekli önlemler alınmadı. Şimdi, bu iş sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının işi değil, aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da işidir. Çünkü neden? Orada çalışanlar var ve nitekim kaybedilen insanlar da can. İnsan bunlar yani sizin Bakanlığınızı ilgilendiren bir konu ama ne yazık ki bu konuda gerekli olan önlemlerin alınmadığını hem Soma'da hem Ermenek'te ve bugüne kadarki madenlerde yaşanan cinayetlerde gördük. Şimdi, 21.00'de gerçekleşen bu madendeki göçükte ve 2011 Şubatın 6'sında ve 11'inde Afşin Çöllolar'da yine aynı şirket, yine orada göçük oldu ve yine orada insanlar, işçiler hayatlarını kaybettiler ve yaklaşık olarak 1 milyon metreküp enkazın olduğu yerde şu anda hâlâ daha cesetleri çıkartılmayan işçi kardeşlerimiz var arkadaşlar. Beş yıldır oradaki o göçükte hâlâ daha cesedi çıkartılmamış işçi kardeşlerimiz var. her yıl onların aileleri oraya gidiyorlar ve çocuklarının o cesetlerinin çıkartılmasını bekliyorlar. Aynı firma, şimdi, yine, bugün Siirt Şirvan'da olan firma da aynı firma.
Şimdi, şunu isterim ben: Enerji Bakanı gitti oraya, gerekli incelemeleri yapıyor ama beni esas üzen konu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız perşembe günü gece 21.00'de gerçekleşmiş olan bu göçüğün üzerine cuma, cumartesi, pazar, pazartesi olmasına rağmen bugün gideceğini söylüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın oraya ulaşmamış olması beni gerçekten derinden üzmüştür. Oysa orasını sadece madencilik olduğu için Enerji Bakanının değil, Çalışma Bakanının da bizzat ulaşması gereken bir yer olarak düşünüyorum arkadaşlar. Merak ettim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız cuma, cumartesi, pazar ne yaptı diye merak ettim arkadaşlar. Siirt'te göçük oluyor, insanlar toprağın altında can mücadelesi yapıyor, aileler kan ağlıyorlar. 34 çocuk var bu işin içerisinde, 3'ü bekâr...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, süreniz doldu, ek süre veriyorum.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.
34 çocuk var, aileleri bekliyor, acaba Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı nerede diye merak ettim. Cuma günü Bakanlıkta Bursaspor Kulübü Başkanı Sayın Ay dâhil olmak üzere sendikaları ve çeşitli randevuları gerçekleştiriyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Sayın Musa Çam, o perşembe, cuma günü Balıkesir.
MUSA ÇAM (İzmir) - Söyleyeceğim ben, cuma günü Balıkesir. Benim Twitter'dan takip ettiğime göre Balıkesir'desiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Perşembe günü Bursaspor'u kabul ettim, perşembe günü kaza...
MUSA ÇAM (İzmir) - Tamam, cuma günü Balıkesir'desiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Cumadan başlayalım, tamam.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dün Trakya'da mıydınız?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Dün Kırklareli'deydim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dün Tekirdağ, Kırklareli örgütlerini, sosyal güvenlik kurumlarını, sivil toplum örgütlerini toparlıyor ve orada bölgenin sorunlarını konuşuyor. Konuşamaz mı? Tabii ki konuşur.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - CHP ve MHP il başkanlarımız ve belediye başkanlarımız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakan, mazereti yok yani CHP, MHP il başkanlarını, milletvekillerini davet etmeniz oraya sizin Siirt'e gitmenize engel değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Hayır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitireyim ben sözümü, siz bize daha uzun cevap vereceksiniz.
Tabii ki Balıkesir'e gitmek önemli, tabii ki Trakya'ya gitmek önemli, tabii ki Bakanlıkta rutin randevuları kabul etmek normaldir ama ülkemizde büyük bir heyelan yaşanıyor, büyük bir cinayet yaşanmış ve 16 kişi toprağın altında ve biz normal rutin programları uyguluyoruz. Sayın Bakan, ben sizi çok yakından tanıyorum. Ben Musa Çam olarak ölüm döşeğindeyim, öleceğim, ölürken bir bakan, kabinenizin içerisinde herhangi bir bakan dese ki: "Bir damla su versem, Musa Çam, sen ayağa kalkacaksın." Asla kabul etmeyeceğim bakanlar var ama ben sizi yakından tanıyorum, sizin ne kadar naif ne kadar insancıl olduğunuzu biliyorum. Ama Sayın Bakan, göçüğün üzerinden bu kadar zaman geçmiş ve bu kadar insan göçüğün altında, aileler perişan durumda ve siz üç gün normal, rutin randevularınızı gerçekleştiriyorsunuz ve bölgeye gitmiyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir iş değil ve bunun doğru olmadığını burada bir kez daha söylemek istiyorum. Bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı açısından son derece eksik ve son derece yanlış olmuştur. Bizim için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı demek sadece işverenlerin hakkını, hukukunu korumak değil, aynı zamanda çalışanların hakkını ve hukukunu korumaktır.
Beni ikinci yaralayan konu da şu olmuştur Sayın Bakan: Bu firmanın sahibinin televizyonları ve gazeteleri var ve siz onun televizyonuna çıktınız. İnsanlar orada göçük altındayken Perşembe veyahut da cuma günü, cuma günü olabilir, saat 18.00'de o madencinin, iş adamının, o holdingin televizyonuna çıktınız. Bunu ben gerçekten içim cız ederek... Başka bir televizyon kanalına çıksanız, durum değerlendirmesi yapsanız o kadar rahatsız olmam ama o cinayetin işlendiği o madenin sahibinin televizyonuna çıkıp konuşmanızın bir işçi ve bir sendika kökenli milletvekili olarak beni derinden yaraladığını bilmenizi isterim. Bu üzüntülerimi belirtiyorum. Bu makus bir talih olamaz. Türkiye'de iş cinayetleri, iş kazaları, işçilerin, emekçilerin sürekli bu kazalarda mağdur olması kabul edilebilir bir iş değildir. Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa'da 3'üncü olacak bir ülke değildir, bizim bunları özellikle çözmemiz gerekiyor.
İŞKUR'la ilgili, işsizlik sigortasıyla ilgili önemli şeylerimiz var. Türkiye'de işsizlik sigortasından faydalanma koşulları çok ağır, çok zor ama görüyoruz ki biz bu İşsizlik Fonu'nun toplum yararına çalışmaya, GAP'a ve başka projelere, duble yollara ayrıldığını ve oraya aktarıldığını görüyoruz. Bunları kabul etmek mümkün değildir. İşsizlik Sigortası Fonu işsiz kalan arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin daha rahat alabilecekleri koşullara dönüştürülmeli ve bu kaynak başka yerlere aktarılmamalıdır. Şimdi, 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecek bireysel emekliliğe katkı yapacak bir noktaya taşınacak bu kaynaklar. İşçilerden kesilen bu kaynakların heba edilmemesini diliyorum.
2017 yılının kazasız belasız, iş cinayetlerinin işlenmediği bir yıl olmasını diliyorum, başarılar diliyorum.