| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .11.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun.
Ben iş kazaları ve meslek hastalıkları üzerinde daha çok yoğunlaşacağım. Tabii, öncelikle Siirt Şirvan Madenköy'de meydana gelen kazayla ilgili birkaç bir şey söylemek istiyorum. Hemen işte "Bu kaza, yapılacak bir şey yok." gibi bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor. Böyle değil, bizim -bu kazadan hareketle- denetim sistemiyle ilgili çok ciddi bir problemimiz var Sayın Bakanım. O maden ocağını kim denetledi, kim denetliyor iş güvenliği açısından? O maden ocağının patronunun maaşını ödediği insan. Bu olmaz yani böyle bir insanın denetlemesi mümkün değil, nitekim denetlemiyor yani görünürde denetliyor. Bu yasada hâlâ böyle bu şey. Ciddi bir problem var, bu problemin düzelmesi gerekiyor.
Şimdi, iş kazası diyoruz, işte "iş cinayetleri" filan dendiği zaman çok kızıyorlar, bilmiyorum siz de kızıyor musunuz Sayın Bakanım? Ama yani cinayet olmasa bile büyük ağır ihmalle adam öldürme bu. Niye? Çünkü, patron gerekli tedbirleri almamış maliyeti düşürmek için, almamış. Devlet de denetlememiş, "Denetledik." demeyin Sayın Bakanım, denetlemediğinizden dolayı oldu. Bakın, göz göre göre oldu. Patron diyor ki, patronun gazetesi diyor ki... Bu da ayrı bir şey, yani devlet ihalesi alıyor, dünya kadar adamı, medyası var, televizyonu var, gazetesi var insanların; ondan sonra bu televizyonu, gazeteleri kendi çıkarları için kullanıyorlar. Bu da ayrı bir problem, Türkiye'de devam eden bir problem. Diyor ki: "Aşırı yağışlardan dolayı meydana gelen heyelan..." Peki, aşırı yağışlardan dolayı heyelan -hadi heyelandır diyelim bu- meydana geleceğini öngöremediniz mi? "Niye gecenin sekiz buçuğunda aşırı yağışlar varken insanlar orada çalışıyor?" diye bir soru sormak bile yeterli. Kaldı ki bu heyelan filan değil Sayın Bakanım, yani bu gerçekten "şev kayması" dediğimiz bir olay yani açık madenlerde işi bilenler bunu bilir, uzatmak için girmiyorum. Burada, gerçekten bir cinayet var ve sadece burada değil, bu cinayetler devam ediyor.
Sayın Bakanım, iş kazalarıyla ilgili istatistiklere şöyle bir göz atalım: Bakın, sizin dönenizde yani şu ya da bu suçlu falan demiyorum; sistemden, anlayıştan kaynaklanan bir şey var. Bakıyorsunuz, yıllara göre giderek artıyor. On dört yıl vereceğim sizin döneminizi, çünkü bütün bakan arkadaşlarımız sunumlarında 2002-2007-2016 karşılaştırması yaptılar. Bakın, on dört yılda 18.067 işçi hayatını kaybetti iş kazalarında Sayın Bakanım ve bu iş kazalarının sadece birkaç tanesinin mahkeme seyirlerini izlemeniz bile gerçekten devletin, işverenlerin bu işe nasıl baktıkları, işçinin yani bir insanın sağlığını, yaşamını ne kadar hafife aldıklarını çok açık bir şekilde gösteriyor Sayın Bakanım.
Şimdi, bugün Soma kazasının 12'nci duruşması devam ediyor. Enteresan şeyler var, hem Soma'da, Esenyurt'ta Fi Yapıda meydana gelen, Mecidiyeköy Torun Center'daki kazayla ilgili dava, Ankara Ostim'de filan... Sadece bu dava dosyalarını bile incelemeniz Sayın Bakanım, nasıl bütün sistemin güçlü olanın lehine kurulduğunu çok açık, net bir şekilde görebilirsiniz Sayın Bakanım. Olmaz, bunlar insan.
2016 yılında, daha rakamlar tamamlanmadı ama geçen seneye göre iş kazalarında ölümlerin sayısı artmaya devam ediyor ve bu kazaların oluşlarında, hepsinde, hemen hemen hepsinde ihmaller söz konusu. En hafifinden ihmaller söz konusu ve tamamı hırstan, para kazanma hırsından, tedbir almamaktan ve devlet olarak sizin denetlememenizden kaynaklanıyor. Bir arkadaşımız kitap yazmış İsmail Saymaz "FITRAT" diye, hani "FITRAT" kelimesinden hareketle yazmış. Burada inşaatla ilgili, en çok ölümlerin meydana geldiği alan inşaatla ilgili enteresan tespitleri var.
TOKİ inşaatları Sayın Bakanım, bir kişi ihaleyi alıyor, o bir kişi işte değişik işleri bölüyor, yani ikinci taşerona veriyor. O taşeron, parça parça iştir, diğerlerine veriyor. Kâr şeylerine baktığınız zaman hiçbir sebep olmasa bile en son alan çok az kâr edecek. Ama kâr edecek, o işi almış. Ne yapacak peki? İşçiden çalıyor Sayın Bakanım.
Bakın, ben bir firma adı vereceğim, gidin denetleyin, Rize'de güney çevre yolunu yapıyor, DEMCE İnşaat, veriyorum adını. Kimlere vermiş işleri, alt işleri ve kaç saat insanları çalıştırıyor? Bürokrat arkadaşlara buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Kaç saat çalıştırıyor? Bayramda şey çalıştırıyor. Bordroda ne kadar gösteriyor, insanlara ne kadar veriyor? Ve geri olarak, o verdiği paradan, elden geri ne kadar alıyor, bunlara bakın ya, bunlar sizin işiniz arkadaşlar ya. İnanmış bir kadrosunuz, insansınız ya. Bu insanlar, bu zayıf olan insanların can güvenliği, ekmekleri, çoluk çocukları, nafakaları size emanet değerli arkadaşlar.
Devlet zayıf olan insanlar için vardır. Yani güçlü olan zaten götürüyor işi. Ama bir bakıyoruz, şu sadece iş kazalarıyla ilgili mahkeme seyirlerine bakıyoruz, bütün sistem güçlülerin lehine çalışıyor. Peki bu zayıf insanları, bu asgari ücretle çalışmak zorunda kalan insanları -şimdi zaten köle hâline geliyor onlara istihdam bürolarıyla filan- bunları kim koruyacak arkadaşlar ya? Lafla oluyor mu? Dicle'nin kenarındaki kuzu, ya kuzu, kuzu, insanlar gidiyor, şu anda 10 tane insan toprağın altında.
Aynı firma sabıkalı -Elbistan'da kaç, 10 tane daha mı- yine o firmanın şeyinde yine insanlar toprak altında, aynı firma arkadaşlar. Yani bunların hakkını hukukunu kim gözetecek, kim yapacak bunları değerli arkadaşlar?
Bir şey daha söyleyeceğim, dikkatinizi çekiyor mu Sayın Bakan: Bu iş kazaları niye hep özel sektörde meydana geliyor? Yani dikkatinizi çekiyorsa bilmiyorum, bakın, sadece kömür ocaklarıyla ilgili istatistikler var, Zonguldak kömür havzası. Özel sektörün kömür ocaklarında, yani bin ton üretime karşılık ölümler -öyle hesaplanıyor- bir de TTK'nın şeylerine, devletin işlettiğine bakıyoruz. 2010'da 883 bin ton üretmiş, 43 ölüm. TTK, 2.727 bin ton üretmiş, 6 ölüm. 2015'te özel 486 üretmiş, azaltmış, 10 ölüm. 1.585 ton üretmiş, 4 ölüm. Yani bunlar tesadüfen mi oluyor? Yani niye TTK'da az da, devletin işlettiği maden ocaklarında iş kazaları ve iş kazaları sonrası ölümler az da özel sektörde niye fazla? Yani, ee, özelleştiriyoruz.
Şu bütçeye bakıyorum baştan sona Sayın Bakanım, büyümeye endekslenmiş, her konuda yani, Sağlık Bakanlığı bile bütçesini takdim ederken -insanın sağlığıyla uğraşıyor- büyümeye, rakamlara endekslenmiş. Büyüklükle neredeyse kafayı bozmuş durumdayız. Ya, insan, insan, insan var, özelleştirelim, daha çok da üretmiyoruz kaldı ki, daha verimli şeyler de üretmiyoruz. Daha çok kömür çıkaralım. Ee, peki oradan çalışan insanlar? Sonra iş kazası geldiği zaman ağlaşıyoruz, gidiyoruz, bakanlarımız orada günlerce bekliyor, işte o yorgun şeyleri televizyonda izliyoruz, ne yapalım ya? Öyle değil, ondan önce Sayın Bakanım, bu İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nu bir düzeltin. Bu kanunla bu kazaları engelleyemezsiniz, bunu bir düzeltelim önce. Ondan sonra da bir denetleyelim ya, bu insanlar ne yapıyor, denetleyelim.
Bakın, işçi ifadeleri var, arkadaşlarımız gittiler incelediler bu son kazayı, "Evet, geldiler, temmuz ayında oldu, daha sonra küçük bir kayma oldu, geldiler, oturdular, gittiler." diyor. Oturdular, gitmesinler Sayın Bakanım, gerçekten denetlesinler. Burada ölen insanlar ya, gariban insanlar, ekmek parasına çalışan insanlar. "Şehit" filan diyoruz, onları da ayırıyoruz ama bunlar da şehit işte ya. Ekmek parası, çoluk çocuğun nafakası için gidiyor, orada çalışıyor, toprağın altında kalıyor. Niye kalıyor? Çünkü işverenin gözü aç, tedbirleri almıyor, maliyeti düşürmeye çalışıyor, devlet de, kimsesizlerin kimsesi olması gereken Türkiye Cumhuriyeti devleti maalesef güçlüden yana tavır alıyor. Bu kimsesizlerin kimsesi olmuyor, bu kimsesizin hakkını, hukukunu gerektiği gibi korumuyor değerli arkadaşlarım, yani ölümlerin sebebi o.
Başka önemli bir konu bu konuya bağlantılı: Çocuk işçiler. Dün Çocuk Hakları Günü'ydü. Çocuk işçilerle ilgili çok ciddi sorunlar var, sıkıntılarımız var. Şimdi, yarın yine tartışacağız tecavüzler şöyle mi olsun, böyle mi olsun diye, tecavüz mü, değil mi diye. Türkiye'de 1 milyona yakın çocuk işçi var Sayın Bakanım ve son üç buçuk sene içerisinde 194 çocuk bu iş kazaları, iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bunlar çocuk. Yani bu çocuklar okulda okuması gerekiyor, tahsillerini, kişiliklerini geliştirmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, son cümlelerinizi alayım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nerede son cümle ya? Daha milletin, kimsesizlerin dertlerine yeni girdim Sayın Başkanım ya, biraz zaman ver de konuşalım.
BAŞKAN - Siz zor çıkarsınız oradan, onun için iki dakikada toplayın lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu iş kazalarında filan biliyorsunuz yani Avrupa'da mavrupada rekora doğru gidiyoruz, bunları biliyorsunuz.
Sayın Bakanım, bu Başkanın baskısıyla biz ne kadar bu konuları konuşabiliriz bilmiyorum ama şu konuya da bir gireyim: Meslek hastalıklarıyla ilgili çok ciddi sıkıtılar var. Meslek hastalıkları hastaneleri neredeyse kapandı, meslek hastalıklarıyla ilgili denetimler de son derece az, iş kazalarından daha çok meslek hastalıklarından insanları kaybediyoruz ama meslek hastalıklarına yazılmıyor bunlar. Bunlar, ölümler yıllar sonra ortaya çıktığı için meslek hastalıklarına yazılmıyor. Daha evvel "meslek hastalıkları" diye kurulan hastanelerin durum nedir, bunu soru olarak soruyorum, size mi bağlı, Sağlık Bakanlığına bağlı muhtemelen de nasıl işliyor bu meslek hastalıkları hastanesi? Gerçekten meslek hastalıkları hastanesi mi? Bu konuyla ilgili de bir şey söylerseniz çok memnun olurum.
Bu silikozisle ilgili çok az sayıda insan kaldı, hepsi öldü neredeyse -kot taşlama- bunların emeklilik sorunları hâlâ çözülmedi defalarca söz verilmesine rağmen. Sayın Faruk Çelik'in de burada kulağını çınlatayım, "Halledeceğim ben." diye açıklama yaptı, dün gibi hatırlıyorum ama bu konu maalesef çözülmedi.
Bu kiralık işçilerle ilgili olan konu ciddi bir konu, zaten tartıştık ama inadına bunu yaptınız "istihdam büroları" diye. Ama şimdi enteresan bir şey yaptınız, kanunla halledilmeyen işleri yönetmelik çıkararak halletmeye çalıştınız. Böyle bir alışkanlığınız da var, böyle bir şey olmaz yani. Yani bunun kanunla halledilmesi gerekli olduğu hâlde çıkardınız, orada yapamadığınız, infial, problem oluşturacak, Mecliste tartışılacak dediğimiz konuları yine bu işçilerin... Ya da ben "köle" diyorum artık, köle bu insanlar, orada oturuyorlar, birisi geliyor kiralıyor, güvencesi yok. Biraz evvel Kadim arkadaşımız anlattı, o konulara girmeyeyim, zaman almayayım. Bu taşeron işçilere bir daha hatırlatıyorum sözünüzü ve bir konuya geçip bitiriyorum.
Bakın, siyasi bir konuya gireceğim, hiç siyasi konuşmadım bu dakikaya kadar. Sürekli olarak Cumhurbaşkanı ve bütün Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkilileri "SSK'nın genel müdürü", "SSK'yı batıran adam" filan diye Sayın Kılıçdaroğlu'na saldırıyorlar. Yani biraz insaflı olmak lazım yani, biraz insaf. Rakamlar ortada, biraz evvel Sayın Kuşoğlu açıkça anlattı, Sayın Kılıçdaroğlu zamanındaki SSK'nın açığı -çok iyi bilirsiniz Sayın Başkanım, siz de çok iyi bilirsiniz- ortada, devletin bütçesinden ne katılıyor ortada, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'i civarında arkadaşlar. Şu anda gayrisafi millî hasılanın yüzde 4'ü, belki de 2016'nın sonunda yüzde 5 olacak, biraz insaf edin yani. Ha, şunu demiyorum, "Niye Türkiye Cumhuriyeti devleti çalıştırdığı, üretime katkı yapan emeklilere veriyor da ülkeyi batırıyor..." filan, öyle bir şey demiyorum. Yani bu işi iyi yönetemedik, bu işle ilgili ciddi bir sistem problemimiz var, ciddi bir reform yapmamız gerekiyor. Şeydeki gibi değil yani, 2001'de yapılan reform gibi değil, yani "Bugün 400 milyar versek bile halledemiyoruz." diyorsunuz değil mi? 400 milyar versek bile emeklilikte yaşa takılanların şeyini halledemiyoruz. Ama hiç onların suçu yok. Yani kazan... Yasayı geriye doğru işlettiniz ve insanları mağdur ettik -devlet olarak diyorum- şimdi "400 milyar olmadığı için yapamıyoruz." diyoruz. Ama yani bunlar bizim işimiz yani, bunların devlet olarak sorumluluğu bize ait, bunları yapmamız gerekiyor.
Teşekkür ederim, bütçe hayırlı uğurlu olsun.