KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; 2017 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesi peşinen hayırlı olsun diyorum.

Bir teşekkür borcum var Sayın Müsteşara, Sayın İnce'ye. Genel Başkanımıza Artvin'de yapılan suikast girişiminde cansiperane bir şekilde gayret etti, çalıştı, çok teşekkür ediyoruz, burada hazırunun huzurunda teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, ben önce Sayıştaydan başlayacağım. Burası Plan ve Bütçe Komisyonu, biz burada bakanlıkların bütçelerini konuşuyoruz. Bütçelerini konuşuyoruz derken bütçeler yani devletin vergi toplaması, harcaması sıradan olmuyor; Anayasa var ortada, biz de İç Tüzük'e göre çalışıyoruz, -değişik- 5018 sayılı Kanun var, Sayıştay Kanunu var; bu çerçevede para topluyorsunuz ve bu çerçevede harcayacaksınız. Biz de burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu çerçevede bakanlıklar çalışmış mı, çalışmamış mı, ne yapacak, bunları konuşuyoruz. Maalesef bütün bakanlıklarda aynı şeyi söylüyoruz; sizin Bakanlığınızda da Sayın Bakanım, Sayıştay raporlarında kanaati etkileyen, etkilemeyen çok ciddi problemler var ve bu problemlerle ilgili bir tek kelime söylemediniz, hiçbir bakan da söylemedi. Bu, şu anlama geliyor: Yani, Anayasa, 5018... Ki 5018 sayılı Kanun'u da siz yaptınız, iyi yaptınız, eksikliklerine rağmen iyi bir kanun. Buna rağmen "Biz bunları takmıyoruz." anlamına geliyor. Niye? 2015 kesin hesapta aynı şeyi görüyoruz, 2014'te aynı şeyi, 2013'te aynı şeyleri görüyoruz ve hiçbir düzeltme yapılmıyor. Buna dikkat çekmiş olayım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir insan yeryüzüne geliyor ve burada kendisini gerçekleştirmek -insan olarak- ona verilen yetenekleri, donanımları açmak, gerçekleştirmek, yaşamak istiyor, mutlu olmak istiyor. Ya, bunun için 3 tane şey var: Bir; güvenlik, iki; ekmek. Ekmek derken refahı, gelişmeyi, imkânları falan da katıyoruz bunun içine. Üçüncüsü özgürlük. Devletin görevi -bu üç şartı- nasıl olacaksın, kim olacaksın, kimliğin ne olacak, dinin ne olacak, imanın ne olacak, az dindar, çok dindar, bunlarla uğraşmaz, bunlar özgür insanların kendi seçimleri. Neyle uğraşır devlet? Bütün insanların -eşitlik de tabii burada önemli- güvenliği, ekmeği, özgürlüğüyle uğraşır ve bunu adalet içinde yapar, adalet varsa devlettir ve bütün bunları, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım, bir hukuk içinde yapar. Biraz evvel bütçede söylediğim gibi, devletin attığı bütün adımlar hukuk içinde olur. Hukuk derken elbette Anayasa, yasalar filan ama yani bir evrensel değerler, evrensel hukuk, Türkiye'nin altına imza koymuş olduğu belgeler -bunlar da iç hukuk- zaten Anayasa'mıza göre, buna göre şey yapar. Devletin meşruiyeti de bununla ölçülür: Yaptığı bir işin meşruiyeti, devletin meşruiyeti, bütünüyle meşruiyeti hukukun içinde kalıyor mu, kalmıyor mu? Zaten hukukun içinde değilse o devlet değildir yani başka bir şeydir o. Bunun altını çizmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım sunumunda önemli bir cümle şey yaptı: "Hukukun üstünlüğü, adalet ve merhameti, insan haklarına saygıyı, şeffaflığı, hesap verebilirliği, etik değerlere bağlılığı, katılımcılığı, hızlı ve kaliteli hizmeti ve özgürlük-güvenlik dengesini gözetiyoruz." diyor, çok güzel laflar ama iş böyle mi baktığımız zaman? Ya, böyle değil.

Şimdi ben bir şeyler söyleyeceğim. Bundan sonra işte sosyal medyada duysalar daha çabuk ama burada da "Aa, filan, sen..." Sayın Bakanımız da "Bu konuda çok hassasız, asla hiçbir şeye tahammül edemeyiz." dedi. Ben şimdi bir eleştiri yapacağım, hemen şöyle bir baskı altındayım: Beni terör, terörü destekleme filan, böyle bir parantez içine alacaklar mı diye bir baskı hissediyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük çoğunluğu da böyle bir baskı hissediyor, böyle bir şey yok. Ben milletine, devletine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne bağlı, Türkiye seçmeninin seçtiği, evet, İstanbul 3'üncü bölgeden ama bütün Türkiye'yi temsil eden milletvekiliyim. Hiçbir baskı hissetmemeliyim, açık açık konuşabilmeliyim.

Şimdi, ben açık açık konuşacağım, ne derlerse desinler, açık açık konuşacağım. Bakın Sayın Bakanım, bunlar olmuyor. Bu dengeyi gözetmiyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri bu güvenlik-özgürlük dengesinde bir uçtan bir uca gidiyor. Bir zamanlar, çözüm süreci içinde, özgürlük çerçevesinde olayı çözeceğim diye işe sarıldı; öylesine gitti ki terör örgütünün bölgede patlayıcı depolamasına, asker alma bürosunu kurmasından vergi toplamasına kadar her şeye göz yumdu, öyle bir özgürlük, tırnak içinde söylüyorum bunları. Şimdi ise müthiş bir güvenlikçi oldu, kimseye nefes aldırmıyor. Hatta ve hatta "Acaba bu terörle mücadeleyi -eyvallah, yapacağız ama- bunu hukuk içinde yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz, birtakım ölçüleri çıkıyor muyuz, çıkmıyor muyuz?" diye soranları bile hemen bir anda terör parantezine alabiliyoruz. Böyle bir şey olmaz. Bir orta yol izlemesi gerekiyor hükûmetlerin, Türkiye'yi yönetenlerin bir orta yol izlemesi gerekiyor.

Evet, herkes konuşmasına şehitlere rahmet göndererek başladı. Biz de bütün şehitlerimize, bu toprakları bize emanet eden, bu topraklar için, insan için, değerlerimiz için ölenlerin elbette hepsine teşekkür ediyoruz, Allah hepsine rahmet eylesin. Ama, şehit mehit de istemiyorum ben arkadaş, oğlum askere gitsin, şehit olsun falan istemiyorum, ortalama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları gibiyim. Olmasın yani ülkemiz, bizi yönetenler, güvenlik, ekmek, özgürlük ölçüsünü sağlasınlar, dengesini sağlasınlar, iç barışı tesis etsinler, komşularımızla iyi geçinsinler, yurtta sulh, cihansa sulh olsun, barış olsun. Çocuklarımız ölmesin, gencecik çocuklarımız ölmesin, yaşasınlar; doğmuşlar, bu güzel topraklarda yaşıyorlar, kendilerini gerçekleştirsinler, çoluk çocukları olsun, mutlu bir şekilde yaşasınlar, ben bunu istiyorum.

Şimdi, Türkiye'nin bir sürü problemleri var, onları sayın bakanlar sayıyor, herkes konuşuyor, ediyor. En temel problemlerinden bir tanesi, dışarıda yaşadığı sıkıntılardan bir tanesi, bu Kürt meselesi ve PKK terörüdür. Şimdi, yıllardır bu Hükûmet -şu anda geldi- Sayın Bakan dâhil bize diyor ki: "Yıllardan beri uygulanan bir politikayı yeniden uyguluyoruz, son teröriste kadar." Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; böyle bir şey mümkün değil, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmadı. Böyle bir belayla ilk defa karşı karşıya kalan biz değiliz. Dünyanın değişik ülkelerinde, tarihin değişik zamanlarında bütün toplumlar, devletler böyle belalarla karşı karşıya kalmışlar, böyle problemlerle karşı karşıya kalmışlar ve hiçbiri son teröriste kadar öldürerek bu işi çözmemiş; böyle bir şey yok, bu, eşyanın tabiatına aykırı.

Şimdi, Sayın Bakanın sunumundan, MHP'li arkadaşımızın şeyinden de şunu gördüm, yıllardan beri de bu yanlış yapılmıştı: "Ee, biz bölgede şöyle kalkınma, böyle..." Elbette bölgede kalkınma yapacağız, elbette orada yaşayan insanlar Ege'de, Karadeniz'de, İç Anadolu'da, Marmara'da yaşayan bütün insanlar gibi bu ülkenin imkânlarından eşit bir şekilde yararlanacaklar, bunu sağlamak devletin görevidir ama bu iş bundan ibaret değildir, hepimiz biliyoruz Sayın Bakanım. Bu bir kimlik meselesi arkadaşlar, kim ne derse desin. Ben Türkiye'nin bütünlüğünden yanayım. Türk'ün de, Kürt'ün de, bu bölgede yaşayan herkesin çıkarına olanın bu olduğunu düşünüyorum ayrıca, siyaseten de doğru olanın bu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin bütünlüğü içinde bu işin çözülmesi gerekiyor. Bir zamanlar "çözüm" diyenleri göklere çıkaran bir siyasi heyet, şimdi çözümü ağzına almıyor, ağzına alanları da terörle hemen ilintiliyor, terör parantezine alıyor. Buradan bir yere gidemeyiz değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım. Bu mesele bizim meselemizdir ve realiteyle, gerçeklikle karşı karşıya kalacağız. Bu meselenin en temelinde... Elbette kimlik meselesinin ötesinde, sizin bir yararınız varsa dünya bunu kaşır.

Şunun da farkındayım: Şu anda uluslararası ilişkilerin en güçlü enstrümanı maalesef terör olmuştur. Bütün devletler terör ve terör örgütlerini rakiplerine karşı kullanıyorlar, bunun farkında olan bir insanım. Ama, bütün bunlara rağmen eğer bu meseleyi, Kürt meselesi dediğimiz mesele ve terör meselesini biz halletmezsek hiçbir şeyi halledemeyiz. Çünkü, bölgemizde yaşananlara baktığımızda büyük sıkıntı var. Bunun halledilmesinin yolu da... Her sefer söylediğimiz cümleyi bir kere daha tekrar edeceğim, bunun halledilmesinin bir yolu var: Türkiye'de demokrasiyi geliştireceğiz. Türkiye'yi gerçek anlamda bir hukuk devleti hâline getireceğiz, hak ve özgürlükleri geliştireceğiz. Gerçekten ama gerçekten herkes bütün farklılıklarını koruyarak Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit yurttaşı olduğunu hissedecek. Hissetmek yetmez; bu, Anayasa'yla, yasalarla garanti altına alınacak, tek yolu budur. Bunun dışında yaptıklarınızın, evet, hepsi gerekiyor, terörle mücadele de gerekiyor, kalkınma da gerekiyor, oraya birtakım pozitif ayrımcılıklar da yapmanız gerekiyor ama bu işi çözmenizin yolu budur. Türkiye bu işi çözmezse ne ekonomiyle ilgili problemleri ne demokrasi geliştirme ne komşularla ilişkiler, hiçbir şeyi çözemez değerli arkadaşlarım.

Bundan sonra ben Rize örneğinden birtakım genel sorunlara şey yapacağım. Sayın Bakanım, şimdi, oraya geçmeden bir cümle... Dün çıkarmış olduğunuz bir kanun hükmünde kararnamede adli hizmetleri yani sizin Siber Suçlarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının yapacağı bir şeyi ihale edeceğinizi, taşerona vereceğinizi söylüyorsunuz. Sosyal medyada "Güvenlikte ve adalette taşeronlaşma." diye geçti Sayın Bakanım. Olmaz bu. Üstelik de diyorsunuz ki Sayın Bakanım: "Biz bunu Kamu İhale Kanunu'nun kapsamının dışında yapacağız." Ya, bu olmaz ve bunlar da OHAL'le ilgili konular değildir diye düşünüyorum.

Bir şey sormak istiyorum. Geçenlerde bir milletvekiliniz, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir milletvekili şöyle bir açıklama yaptı; çok vahim, çok tehlikeli: "Devlet büyüklerine suikast düzenlenirse insanlar, millet cezaevlerine girer, PKK'lıları, FETÖ'cüleri idam eder, aha da söylüyorum." Ya, bu büyük bir provokasyon, bir milletvekili söylüyor değerli arkadaşlarım: "Devlet büyüklerine suikast yapılacak." Var mı, nereden biliyorsun, kim yapacak? Bu büyük bir şey. Ondan sonra hukuk duruyor, her şey duruyor; devletin güvencesi altında suçlu mu, değil mi, yargılamalar sonrasında ortaya çıkıyor. "Gireceğiz, idam edeceğiz." Çok tehlikeli bir şey ve hızlı bir şekilde toplumda bunlar yayılıyor, müthiş bir kutuplaşmaya doğru gidiyoruz Sayın Bakanım, bunlara dikkat etmemiz gerekiyor.

Sayın Bakanım, güvenli okullardan söz ettiniz. Uyuşturucu had safhada. Artık AMATEM'ler falan yetmiyor. Ben psikiyatri uzmanıyım. Bir tane örnek vereceğim: Rize'nin Fındıklı ilçesi. Rize'nin Fındıklı ilçesi, Karadeniz'in en güzel, geçmişini de, tarihini de koruyan bir şey. Ortaokullara dahi ilkokullara neredeyse, uyuşturucu dağıtılıyor. Yani, söylüyoruz, ihbar ediyoruz, hiçbir şey olmuyor. Bu ilçede, Sayın Bakanım, 10 bin nüfuslu ilçede -yazın 30 bin nüfusa geliyor- 25 tane bar, pavyon, gazino, disko, bilmem ne, hiçbirinin ruhsatı yok. Bodrumlarda, acayip yerlerde ve bütün, dışarıdan gelen hayat kadınları -nasıl şey yapayım yani- fuhuş sokakta artık Sayın Bakanım. Akşam yedi oldu mu sokağa çıkamıyoruz. Bunu defalarca söyledik, size soru önergesi verdik, cevap gelmedi Sayın Bakanım. Bu ilçeyi kurtarmamız gerekiyor. Oranın bir emniyet müdürü var, burada ihbar ediyorum: Emniyet Genel Müdürü burada, Emniyet Müdürü Sayın Bakanım, Belediye Başkanı ile eski emekli veteriner müdürü her akşam bu mekânlarda Sayın Bakanım, defalarca söyledim. Ben söylüyorum, peşime trafik polisi şey yapıyor "Yandan girdin, şuradan girdin." diye ceza kesmeye... Duvar hâlâ orada. Bilir işte, Rize Emniyet Müdürünü buraya getirdiniz, Adem Bey çok uğraştı, bu konuya eğilmenizi istiyoruz.

Rize Valisini de bir şikâyet edeyim Sayın Bakanım. Geçenlerde, birkaç ay evvel Rize'nin, Artvin'in üzerinde, arka taraflarında bir uçak bir hafta boyunca uçtu durdu. Millet beni arıyor, ben Valiyi arıyorum. "Bilmiyorum." diyor. Ya, iki ay evvel darbe girişimi oldu, uçaklar uçtular, Meclisi bombaladılar. Nasıl şey yaparsın? Bir uçak saatlerce uçar, nereden kalktı, ne oldu? "Bilmiyorum, Jandarmaya soracağım, şey yapacağım." diye hâlâ cevap veriyor. Böyle bir ciddiyetsizlik olmaz Sayın Bakanım, böyle bir yönetim olmaz.

Yerel yönetimler de size bağlı. Rize örneğinden veriyorum ama bunlar her yerde oluyor. Yerel yönetimlerle ilgili rakamlar filan verdiniz. Bakın, rant örnekleri var, rant. Yani, bir arsanın -devletindir, bir başkasınındır, emsal, değişiyor- değeri 5'ken 25'e çıkıyor. İtiraz ediliyor Sayın Bakanım, dosyalar var. Bunları soru önergesi olarak size sundum ama cevap vermiyorsunuz Sayın Bakanım. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine cevap verin. Biz Türk milletini temsil ediyoruz, lütfen bize cevap verin, bürokratlar cevap versin.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika lütfen...

Buyurunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çalışma ve Sosyal Bakanıyken Türkiye'de belki de en çok soru önergesine cevap veren kişi benim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Benimkine cevap verdiniz, ben genel...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, yok, şeyi söyleyeceğim. Fakat, İçişleri Bakanlığında iki buçuk aydır bir tek soru önergesine cevap veremedim çünkü -beni yanlış anlamayın- inanın, gece dörtlere kadar çalışıyorum, yetiştiremiyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Güzel de arkanızda bir ordu var Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok ama öyle değil, benim onları okuyup... Bunlar size gelecekler ve onun hangi dilde size ifade edilebileceğini benim bir şekilde görmem ve sizin tatmin olmanızı sağlayabilecek bir cevap vermem lazım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyoruz, bekliyoruz.

Ben devam edeyim. Bu rant işi çok büyük bir iş. Ben Rize'den örnek veriyorum. Böyle bir emsal yükselmesi mahkemeye gidiyor, mahkeme bozuyor; Danıştaya geliyor, onaylıyor. Aynı belediye, aynı meclis dönüyor, farklı kelimelerle bir daha çıkarıyor, süreç bir daha başlıyor. Sayın Bakan, gene burada ihbarda bulunuyorum: Bir devlet memuru İstanbul'dan kalkıyor, Rize'ye Belediye Başkanı oluyor, 2 dönem Belediye Başkanlığı yapıyor. Şimdi size soruyorum: Belediye başkanları kaç lira maaş alıyor? Bu belediye başkanı ve oğlu şu anda Rize'nin en büyük müteahhitleri. Kimseyi suçlamıyorum ama lütfen araştırın. Bu yeni belediye başkanlığı yapmış olduğu... Bu rantla ilgili mahkeme kararlarının arkadan dolaşmasını lütfen gözden geçirin Sayın Bakanım.

Bir konuyla da bitireyim izin verirseniz. Şimdi, bu Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu toplandı ve Türkiye'nin üyeliğini idam ve değişik sebeplerden dolayı "Oylayalım, oylamayalım." diye bir şey yapmış. Avrupa Parlamentosunun ne yaptığı, ne ettiği filan tabii önemlidir, önemsiz değildir ama esas olarak biz burada ne yapıyoruz, o önemlidir. Ama, bu ülkelerle, bu şekilde uluslararası kuruluşlarla bizim anlaşmalarımız var. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de AB üyeliğiyle ilgili çok önemli işler, mesafeler katetti ve gündüz Ankara'da havai fişekler filan şey yaptı. Şimd,i Cumhurbaşkanımız çıkıyor "Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi ilgilendirmez." diyor. Ama, Sayın Bakanım, şimdi gerekçelerine baktım, ilerleme raporuna baktım, bunlar böyle havaya atılacak yani es geçilecek şeyler değil. Bu problemler var Türkiye'de ve Türkiye'nin gerçekten uluslararası görünümünde... Yani, düşmanlar, hainler filan... Ya, herkes bize hainse, 2006'da, 2007'de herkes bize dosttu da herkes şimdi bize, Türkiye'ye, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine düşman olmuşsa Sayın Bakanım, gerçekten Hükûmetin de bir kendisine bakması lazım.

Son bir cümle: Siz Trabzonlusunuz. Bütün illerde olduğu gibi, Trabzon'da da FETÖ operasyonları yapılıyor, değişik insanlar, eski bir milletvekili de içeri alındı. Ama ben biliyorum, hafta sonu Trabzon'daydım, bütün Trabzon ve üniversite konuşuyor. Bu işin yıllardan beri başında bulunan insan ve insanlar, şu anda üniversitede FETÖ soruşturması için kurulan komisyonun üyesi Sayın Bakan. Herkes konuşuyor, isim veriyor, tıp fakültesinde bir öğretim üyesinin ismini herkes konuşuyor ve vicdanlar Trabzon'da rahatsız. "Korunuyor, siyasiler tarafından korunuyor." deniliyor Sayın Bakan. Bu siyasi siz değilsiniz, eminim, hassasiyetinizi de biliyorum. Korunuyor Sayın Bakanım. Lütfen bu konunun da hassasiyetle üzerinde durursanız memnun olurum.

Bütçeniz hayırlı olsun.

Teşekkür ederim.