| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri e) Kültür ve Turizm Bakanlığı f) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü g) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü h) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2016 |
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben öncelikle, bütçenin genelinden önce Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızın ve Bakan Yardımcımızın -2 akademisyen olarak- sorumluluğunun tüm akademik siyasetçileri ilgilendirdiğini ifade ediyorum.
Malumunuz, siyasete sahadan gelenler ile akademiadan, bürokrasiden gelenler birbirleriyle ilgili "Ya, bunlar sahadan gelmedi, bilmez.", "Teorisyen bunlar, bilmez.", "Bürokrasiyi bilmeyen adam siyaset bilmez." gibi tartışmalar siyasette olur. Özellikle, Bakan ve Bakan Yardımcısının, 2 entelektüel müktesebatı olan insanın olması ki Sayın Bakanın "enformatik cehalet" kavramını 1980'li yılların ortalarında ifade eden kitaplarının varlığından, Sayın Bakan Yardımcısının da bu konularda, memleket meselelerine kafa yoran insan olmasından kamuoyu tanıyor. Bunlarda üretilenleri eyleme koyma noktasında da kabiliyetleri var mı, yok mu? Yoksa "Siz sadece üretin. Üretim kabiliyeti ile eyleme koyma kabiliyeti ayrı şeylerdir. Bunları siz eyleme koymayın arkadaş." Bu "Akademisyenlerden siyasetçi, profesörlerden bakan olmaz." algısını eğer kıramaz isek kendilerinden sonra potansiyel siyaset yapma arzusunda olan tüm akademisyenlere karşı siyaset müessesesinin "Bunlardan olmuyor kardeşim." noktasında bir kanaatinin oluşmasına sebebiyet verir ki ben de bir akademisyen siyasetçi olarak bunun doğru olmadığını düşünüyorum ve sayın hocalarımın da bunu böyle yapmaması gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, Kültür Bakanlığı özelinde -yani ben de turizm ve kültürün ayırt edilmesi taraftarıyım- misyon görevi olduğunu -tıpkı eğitim gibi, tıpkı diyanet gibi- çalışanlarının bir misyoner olduklarının bilinciyle hareket etmelerinin zaruret olduğu kanaatindeyim. Bizim Türkiye olarak yaşadığımız bir kültürel şizofrenik hâli, yani erken gelen bir postmodern dalgaya yakalanan bir Türkiye, gecikmiş bir moderniteyle erken bir post modern dalga arasına sıkışmış kültürel şizofreniyi yaşayan, aynı anda popüler kültürü, arabesk kültürü, yüksek kültürü, halk kültürü birbirine senkronize yaşayan, her gün içerisinde farklı kültürel fragmanlara maruz kalan bir ülke dünyada, Türkiye ölçeği kadar, olmadığını iddia ediyorum. Böyle, bir sorunlar yumağı içerisinde yaşayan toplumumuzun siyasal reflekslerinde dün bunu söyleyenlerin bugün bunu söylediklerini de yine kabul görmesinden tutunuz da pek çok reaksiyona kadar bu bahsetmiş olduğum yapının sonucu üzerinde siyaset yapıldığından kaynaklandığını düşünüyorum. Millî eğitim politikası ile kültür politikasını birbiriyle paralel yürütebilen ve tek parti Hükûmeti ve tek başına iktidar kavramı ifadesine rağmen hâlâ başta millî eğitim olmak üzere bir millî eğitim politikasının ne kadar bir program dâhilinde yürütülebilip yürütülemediği tartışma konusu iken kültür politikası konusunda da ortaya çıkan, hayatın arkasından mı gidiyoruz yoksa gelecek öngörümüzde, 2023, 2053, 2071 derken oraya bu toplumu millî kültürüyle, müktesebatıyla yerli, millî ve evrensel olarak akıtma sürecinde ne tür tedbirler alabiliyoruz, bunlara ciddi anlamda akademia ile Bakanlık bürokrasisinin irfan merkezinden, harf irfanından da beslenerek bir program, bir projeksiyon yapması gerektiğini düşünüyoruz. Bu tür Plan ve Bütçe görüşmelerinin ya da Bakanlık bünyesindeki strateji geliştirme daire başkanlıklarının yasak savmak kavlindeki mevzuatları yerine getirmekle bu işlerin içerisinden çıkılmayacağını düşünüyoruz. Özellikle, kültürün artık yaşanabilir bir pratik olmaktan çıkıp izlenebilir bir hâl aldığını ve olgulardan çok algıların ön plana çıktığını, algılar ile toplumsal değerlerin artık bir şekliyle yönlenmeye başladığı gerçeğini görerek buna dokunan, denetleyen ve müdahil olan bir duruma evrilmesi gerekiyor.
Bakanlık bünyesinde somut olarak ifade etmek istediğim bir iki problemi dillendirerek sözümü tamamlamak istiyorum. Somut Olmayan Türk Kültür Mirası Daire Başkanlığı açıldı, bunu takdirle karşılıyoruz. Gerekçesiyle ilgili, bu dairenin açılmasıyla ilgili 26 tane madde var, bunlar da çok anlamlı maddeler, hazırlayanlara teşekkür ediyoruz. Ama burada somut olmayan kültürel miras, halk bilgisi, halk bilimi, deminki bahsettiğim halk irfanını vücut vererek kurumsallaştırıp bir kültür politikasına dönüştürmenin mutfağında halk bilimci istihdam edemiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Ersoy, son sözünüzü alayım.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Son.
2015 yılında 2 adet kadromuz var, 2016-2017'de ne var bilmiyoruz. Bu alanı mutlaka halk bilimcilere açmamız ve yaşam alanını genişletmemiz lazım. Halk Kültürü Dairesi bu manada bu hizmeti yaparken ulusal açık hava halk bilimi müzesinin mutlaka kurulması ve yaşam alanı olarak görmüş olduğumuz bilumum kültürel pratikleri kültürel diplomasiye dönüştürme -yani Yunus Emre Enstitüsünden bahsetti arkadaşlarım- TİKA'dan, yurt dışında bizim Büyükelçiliğimizden, konsolosluğumuzdan sonra TİKA ve Yunus Emre'nin önemli bir duruşu olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Ersoy, teşekkür ediyorum.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Artık siyasal diplomasiden kültürel diplomasiye geçen bir süreçte Kültür Bakanlığının gece uyamadan, gündüz yorulmadan bu konulara veri üretmek mecburiyetinde olduğunu düşünüyor, saygılar sunuyorum.