| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Orman ve Su İşleri Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Meteoroloji Genel Müdürlüğü d) Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2016 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
"Su kıtlığı ve su kirliliği" şeklinde özetlenen ülkemizin suyla ilgili mevcut sorunlarını su kaynaklarının geliştirilmesi, denetimi ve yönetimine ilişkin sorunlar olarak ifade etmek gerekir.
Öncelikle ifade etmeliyim ki Türkiye Su Enstitüsünün 2011 yılında 6223 sayılı Kanun'la kurulmasını önemsiyoruz. Ancak, Enstitünün daha etkin faaliyet yürütmesi gerekiyor. Misyonu doğrultusunda su yönetimine ilişkin çalışmalarıyla birlikte, su eğitimi, su okuryazarlığının artırılması gibi faaliyetlere de ağırlık vermelidir. Suyun plansız ve aşırı kullanımı yer yüzünde birçok tatlı su eko sisteminin zarar görmesine neden olmaktadır. Nüfus artışıyla birlikte artan gıda ve enerji talebiyle iklim değişikliğinin hidrolojik sistemler üzerinde yaratacağı etkiler gelecekte çok daha fazla riskle karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. Bu nedenle, su kaynaklarının iyi yönetimi ve sürdürülebilirliği günümüzün üzerinde önemle durulması gereken öncelikli konuları arasındadır. Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 2030 yılına kadar azalacağı ve 1.100 metreküp/yıla düşeceği öngörülüyor. Her geçen gün sulak alanların kaybedilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybıyla birlikte daha az tarım, daha az balıkçılık ve daha az ekonomik getiri anlamına geliyor.
Artan nüfus, büyüyen ekonomi ve su talebi düşünüldüğünde, su kaynaklarının akılcı kullanımı ve iyi yönetimi suyla ilişkili risklerin bertaraf edilmesinin de ön şartıdır.
Bu çerçevede, ülkemizin de kısıtlı su kaynaklarının korunması ve su kaynakları üzerinde bugün ve gelecekte oluşabilecek risklerin bertaraf edilmesi gerekir. Kısıtlı olan su kaynaklarıyla ilgili tartışmayı sadece miktar ve kalite yönüyle değil, aynı zamanda yarattığı riskler açısından da değerlendirmek kuşkusuz gereklidir.
Temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu ölümle sonuçlanan suya bağlı hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Su kıtlığı ve suyun kirletilmesi doğal ekosistemleri olumsuz etkilemekte ve bazı türlerin tamamen yok olmasına yol açmaktadır.
Tarım en fazla su kullanılan sektör olduğu hâlde tarımsal sulamanın büyük bir kısmı hâlâ geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Su kaynaklarının verimli kullanıldığı modern sulama yöntemlerinin kullanımı ise sınırlıdır. Tarımsal faaliyetler için kaynaklardan aşırı su çekilmesi de başka bir problemdir. Türkiye nüfusunun yüzde 90'ından fazlası yeni yasal düzenleme sonucunda belediye sınırları içerisinde yaşamaktadır ve içme suyu arzı da daha büyük bir sorun hâline gelmiştir. Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün kirlenmektedir. Belediyelerin azında atık su arıtma tesisi bulunmaktadır. Kirlenen su kaynakları yalnız biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda geçim kaynakları suya bağlı olan çok sayıda insanı da doğrudan etkilemektedir.
Büyük ölçekli altyapı projeleri ve madencilik faaliyetleri de su kaynaklarını ve sulak alanları olumsuz etkilemektedir. Türkiye'de Bakanlığınızla birlikte su yönetimi konusunda çok sayıda kurum ve kuruluş yetki ve sorumluluk sahibidir. Bu kurumların suyun korunması ve kullanılmasıyla ilgili görev, yetki ve sorumlulukları ilgili yasalarda tanımlanmıştır. İfade etmeye çalıştığım sorunlar da farklı bakanlıklarla ilgilidir.
Şöyle bir baktığımızda suyla ilgili kendi kanununda görev ve yetki verilmiş kurumlar nelerdir diye, Dışişleri Bakanlığı var, Kalkınma Bakanlığı var, Bakanlığınız var, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var, Sağlık Bakanlığı var, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı var, il özel idareleri, köylere hizmet götürme birlikleri var, dolayısıyla İçişleri Bakanlığı var, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı var, Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığı var, Kültür ve Turizm Bakanlığı var, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı var, büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler var. Sulama birlikleri ve kooperatifler var ve araştırma kuruluşları var; üniversiteler, TÜBİTAK, Su Enstitüsü vesaire gibi.
Şimdi, bu kadar çok görev, yetki ve sorumluğun olduğu, paylaşıldığı bir yerde bu su meselesinin sevk ve idaresi nasıl yapılıyor? Burada sanıyorum bir yetki geçişmesi, yetki tedahülü de var kurumlar arasında. O sebeple, kurumunuzun teşkilat yapısında daha etkin bir koordinasyon görevi oluşturulmasına yönelik bir beklentiniz veya bu yönde bir çalışmanız var mı, bunu da merak ediyorum. Ayrıca, buradaki senkron nasıl sağlanıyor? Aksi takdirde, buradan olumlu sonuçlar çıkması da çok mümkün gözükmüyor bu kadar karmaşa içerisinde.
Bir başka değinmek istediğim konu, artan su talebine karşılık tatlı su kaynaklarını artırmak çok mümkün olmadığına göre ya da sınırlı olduğuna göre, sürdürülebilir kalkınma için bu konuda yeni çözümler üretmek anlamında, arıtılmış atık suyun tekrar kullanılması, özellikle tarımda kullanılması anlamında ne tür çalışmalar yapılıyor? Bu şekilde deşarj edilmiş atık suların çevreye etkilerinin de azaltılması anlamında katkı sağlayacak bu yönde özellikle Devlet Su İşlerinin anlamlı çalışmaları var mı, bunu da öğrenmek istiyorum.
Şimdi, İstanbul'da yapılan büyük projeler var, bu projeler İstanbul'un su havzalarını ve orman alanlarını da kapsayarak bu peyzajlar üzerinde kentleşmeyi teşvik ediyor. Bunun kuşkusuz önüne geçilmeli.
Bir başka konu da bu Kanal İstanbul Projesi'nin, Karadeniz ve Akdeniz havzalarının ekolojik sistemini etkileyecek bir proje olduğu değerlendiriliyor. Meselenin bu boyutuyla yeterince ve objektif ölçütlerde bir araştırılması, değerlendirilmesi yapılmış mıdır, bunun kamuoyuna inandırıcı bir şekilde anlatılması yerinde olacaktır.
Bir başka konu, bu orman kadastrosu meselesinin, yüzde 82 oranında orman arazilerinin tescil edildiğini konuşmanızda ifade ettiniz. Ancak, birçok yörede karşılaşılan bir sorun var, orman kadastrosu ile genel kadastro arasında bir mülkiyet anlaşmazlığı meselesi var. Bunların giderilmesine dönük de bir çalışma var mıdır, bunu da öğrenmek istiyorum.
Su yönetimi, uluslararası politikaların millî çıkarlarımız ve toplumsal gerçeklerimiz ışığında değerlendirilmesi ve sürdürülebilir bir su politikasının uygulanması esasına dayanmalıdır. Bu kapsamda, kaynak ile talebi buluşturacak olan su yolları projesinin uygulamaya konulması gerekir. Bu su yolları projesi her ne kadar İstanbul'daki proje için öngörüldü, adı bu oldu ama biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2002 yılından beri beyannamemizde bu su yolları projesini bu amaçla, ifade etmeye çalıştığım amaçla öngörmüş ve belirtmiştik. Suyun kaynağından itibaren korunması, kirletilmemesi, barajların çevreyle uyum içinde bulunması, baraj göllerinin erozyonun etkileri ile kentsel atıklardan korunması, sağlıklı içme ve kullanma suyunun uluslararası standartlarda sağlanması esas olmalıdır. Ülkemizin önceliklerine göre tüm su kaynaklarımızın planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesi ile su konusundaki ulusal politikaların ve uluslararası sözleşmelerin bütüncül bir anlayışla takip, değerlendirme ve koordinasyonu sağlanmalıdır.
Şimdi orman köyleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. ormancılığın desteklenmesi amacıyla orman köylüsüne ve talep eden gerçek ve tüzel kişilere belirli şartlar ve sürelerle bedelsiz arazi tahsil edilerek özel ormancılık geliştirilmelidir. Ormanların doğal gelişim sahaları içinde yerleşmiş ve ormancılık dışında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksu, ek süre veriyorum.
Buyurun.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - ... başka bir iş yapamayan orman köylülerine tarımsal üretim yapabileceği arazi tahsisleri yapılarak iskânları temin edilmelidir. Bunlardan boşalan alanlar ormanlaştırılarak iskâna yasak bölgeye dönüştürülmelidir.
Sayın Bakanım, birkaç tane de Sayıştay raporuyla ilgili söyleyeceklerim var. Şimdi, Orman Genel Müdürlüğünün -bulgu 7- "Türkiye İş Kurumu, toplum yararına programlar kapsamında istihdam edilen kişilere yapılan ödemelerin Orman Genel Müdürlüğü tarafından muhasebeleştirilmemesi" diye bir eleştiri konusu var. Şimdi burada, bu toplum yararına çalıştırmayla ilgili kamuoyunda çok ciddi spekülasyonlar var. Sadece sizin Bakanlığınızda değil birçok bakanlıkta bu konu tartışılıyor, iki yönden tartışılıyor veya en önemli tartışma konusu bu insanların istihdamının nasıl sağlandığı, nerelerden bu elemanların temin edildiği, bir açık duyuru şeklinde mi yapıldığı yoksa Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanlıklarının, ilçe başkanlıklarının takdir ettiği kişilerin mi buralarda çalıştırıldığı konusu çok tartışılan, spekülasyona açık bir konu. Hatta, işe yerleştirme simsarlarının bu konuyla ilgili türediği ve örneğin maaşı 1.500 liraysa yarısını bu simsarların aldığı yönünde ciddi iddialar var. Bu konuda bir açıklamanız olursa sevinirim; bir.
İkincisi de Bakanlığınızda bu kapsamda ne kadar kişi çalıştırılmıştır yıl içerisinde? Bunu da söylerseniz memnun olurum.
Yine, Bakanlığınızın... Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bulgu 5: Antalya Beydağları Sahil Millî Parkı, Kemer Çamyuva'da bulunan alanda hak lehtarı şirket lehine verilen tahsisin iptal edilmemesi ve tesislere el konulmamasıyla, birikmiş kamu alacağının tahsilinin yapılmamasıyla ilgili bir eleştiri var.
Yine 7'nci eleştiri: Bakanlıkça el konulan Millî Park sınırları içerisinde bulunan plansız ve izinsiz yapıların yıktırılarak Millî Park sınırları dışına çıkarılmamasıyla ilgili bir eleştiri var.
Bu eleştiriler önemli, ciddi. Sayıştayımız bunu değerlendirmiş. Bunlarla ilgili de açıklamanız olursa sevinirim.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyor, teşekkür ediyorum.