| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Savunma Sanayi Müsteşarlığı c) Akaryakıt İkmal ve NATO Pol Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .11.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle Sayın Bakanım, unutmamak için iki tane küçük sorum var, onları soracağım, komutanlara da soruyorum. Çünkü söz verdim bu soruyu soracağıma mağdurlara, bana göre mağdurlara. Tank yüzbaşı Selçuk Erdem, Doğubeyazıt mekanize kaçıncı şeyde asker, şu anda Ağrı M-Tipi cezaevinde tutuklu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - İsmi ne dediniz? Selçuk...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Selçuk Erdem.
Bu yüzbaşı millî sporcu ve ilk defa bu tutuklanmadan üç gün evvel birliğine gidiyor. Hep Ankara'da kalmış, ne diyorlar keskin nişancı mı, havalı tüfekler mi ne deniliyor böyle bir millî şey var herhâlde ordunun, burada sporcu, ilk defa kıtasına gitmiş ve bu olaylar olmuş, tutuklanmış. Ve neden dolayı tutuklanmış biliyor musunuz? Cumhurbaşkanına suikast girişimi. Yani bu adamın öyle tahmin ediyorum, onların iddiası da o, keskin nişancı ya da yivli tüfek müfek kullanıyor olmasından başka Marmaris'le Doğubeyazıt arasındaki mesafeyi düşünün... Mağdur, ağlıyor, "Ben her şeyimden oldum, hayatım bu." Bunu iletmek istiyorum.
Bir de askerî lise ve harp okulu öğrencileri, bunları komutanları almış, çıkarmış, "Tatbikata gidiyoruz, terör saldırısı var." götürmüş. İşte bunların arasında linç edilenler var, şey yapılanlar var ve bu insanlar içeride. Zaten atıldılar, herkes atıldı, bunlar başka okula da giremediler. Ya, niye bunlar mahkemeye çıkarılmıyor? Bu askerî lise öğrencileri de varmış içeride tam bilemiyorum, siz daha iyi bilirsiniz ve harp okulu öğrencileri. Bunlara bir bakın ya, yüzlerce insan var, genç insan, aile bunu göndermiş, komutanı alıp götürmüş. Ne var? "Tatbikat var, şu var, bu var." Ya, lütfen, rica ediyoruz, bunlara bir bakın.
Şimdi, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; Millî Savunma Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz. Bölgemizde, dünyada da önemli işler oluyor da bölgemizde özellikle altüst edecek önemli işler oluyor. Allah korusun yani Türkiye'nin savaşa girme ihtimali var, hatta "Savaştadır şu anda." diyenler var. Esasen bu durumu Türkiye'yi böyle bir ortama, bölgemizi ve Türkiye'yi böyle bir ortama sürükleyen politikaları konuşmamız gerekiyordu, ne var ki biz burada 15 Temmuzu konuşuyoruz. "Ne var ki 15 Temmuzu konuşuyoruz." derken, bu çok önemsiz bir şey olduğu için değil, ben de 15 Temmuzu konuşacağım, o nedenle aslında önemli bir şeyi konuşuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir uzman şöyle bir şey yazmış: "Orduda öyle şeyler yapılıyor ki, yani sadece motor indirme filan değil, aynı zamanda beyinde yeni format atma diye bir operasyon yapılıyor. Büyük bir devrim bu, evrim filan değil." diyor. "Sivilleşme" adı altında anlatılıyor. Nedir bu niye böyle bir ihtiyaç duyulmuş? Bütün ülkelerin ordusu var, ordu besliyor, vergilerimizi topluyoruz ve savunmamızı yapsın diye, işte, bizde Peygamber Ocağı, vatan için, millet için ölüm, şehitlik kutsal, ordu besliyoruz. Bir taraftan güçlü bir ordumuz olsun diye her şeyimizi oraya veriyoruz, öbür taraftan o ordunun ikide bir bize silah doğrultacağı... Ki bizim paralarımızla, boğazımızdan, çoluk çocuğumuzun eğitim harcamalarından kestiğimiz paralardan aldığımız silahları bize doğrultmasından endişe ediyoruz, böyle bir problemle karşı karşıyayız. Bütün dünyada bunlar var mı? Olanlar var ama demokratik gelişmiş ülkelerde böyle bir endişe yok. Böyle bir problem var.
Şimdi, deniliyor ki: "Eğer sivilleşme olursa bu iş bir daha olmaz." Bu çerçeveden Hükûmet kanun hükmünde kararnamelerle birtakım -tırnak içinde, "devrim niteliğinde" diyor bazıları- reformlar yapıyor, sivilleştiriyor. Ne yaptı bu çerçevede? Ha, daha önce de 15 Temmuzdan önce de bir şeyler yapılmıştı ama esasen radikal olarak şimdi yapılıyor. Bildiğiniz gibi, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlıkları Millî Savunma Bakanlığına bağlandı, Genelkurmay Başkanlığı da bir şekilde koordinatör bir merci hâline getirildi. Eğer Anayasa değişikliği yapılırsa, öyle tahmin ediyorum Cumhurbaşkanlığına bağlanacak ya da bağlanacağı söyleniyor.
Şimdi, aslında dış tehditlere karşı bizi koruması gereken, görevi bu olan, bu şekilde yetişmiş olan, gerektiğinde kendisini bu vatan için feda edecek olan insanların bir kısmının hain olduğunu öğrendik. Hani bir darbeler vardı emir komuta filan ama başka bir şey öğrendik 15 Temmuzda. Yani bir anda sanki ilk defa oluyormuş gibi herkes "Abov!" filan dedi. Aslında Sayın Bakanımız Zekeriya Temizel sürecin nasıl geliştiğini filan da anlattı. Ama hepimiz de şaştık, "Ya, Allah Allah, böyle bir şey beklemiyorduk."
Evet, güvenliğimiz için besliyoruz bu orduyu, çok açık ama bir paradigma, yani bizim Türk Silahlı Kuvvetlerinin paradigmasıyla ilgili ciddi bir problem varmış demek. Neydi bu paradigma, çok şeye girmeyeceğim. Yani objektif kontrol, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri bütün güç merkezde hiyerarşik şekilde toplanıyor, âdeta paralel bir yapı şeklinde yargısıyla, sağlığıyla gelişiyor, bütün mekanizma onlarda. Özellikle tarihsel gelişme içinde de siyasetçilere de, siyasete de tepeden bakıyor ve zaman zaman siyasete müdahale etmiş, müdahale etme -tırnak içinde, bazıları öyle diyor- zorunda hissetmiş bir ordu var, yani böyle bir paradigma, böyle bir ordu var.
Şimdi, bu ordunun içinde 15 Temmuz nasıl oldu, öbürü nasıl oldu ayrı bir tartışma. Şimdi, bu ordu sürekli şekilde millete silah doğrultuyor. Burada bir problem var. Bazen emir komuta zinciri içinde, bazen bu şekilde cunta ya da böyle terör örgütleri orduyu ele geçiriyor. Nasıl ele geçiriyor? Nasıl ordunun stratejik karar alma mekanizmasını felç edebiliyor. 15 Temmuzda felç oldu, kimse kusura bakmasın, felç oldu, biz böyle görüyoruz, olmadıysa bize anlatırsınız, "Hayır, felç olmadık. Her şey kontrol altındaydı." diye bize anlatırsınız. Ama yani bir grup, bir terör örgütü bu ordunun stratejik karar alma merkezini, hareket merkezini ele geçiriyor ve bu millete bu kadar sert şeyler yaşatıyor.
Ha, şimdi "Orduyu sivilleştirerek bu işi halledeceğiz." diyorsunuz. Nasıl sivilleştireceğiz Sayın Bakanım? Sivillere bağlayacağız orduyu, şu anda yaptığımız şey budur. Ordunun elinde bir güç var, silah var ve bu güç geçmişte neler yapmış neler yapmamış biliyoruz yani bu orduyu. Efendim, yok bizim ordu darbeyi önledi, yapmazdı filan. Tamam 15 Temmuz darbesini ordu önledi, ben de kısmen öyle olduğu kanaatindeyim, millet de önledi, ordu da önledi ama daha evvel darbe yaptı, biliyoruz yani.
Şimdi, "Bu gücü nasıl kontrol edeceğiz?" sorusunu soruyorsunuz Sayın Bakanım ve "Biz kontrol ederiz, biz seçilmişler kontrol ederiz." diyorsunuz. Evet, yani "Biz seçilmişler kontrol ederiz." diyorsunuz, onun için sivil otoriteye bağlıyorsunuz.
Peki, Sayın Bakanım sizi kim kontrol edecek?
MUSA ÇAM (İstanbul) - Sandık.
HİKMET AYAR (Rize) - Millet.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Millet" diyecek şimdi, doğru, tabii "millet" diyecek ama ben başka daha teknik konulara gireceğim, öyle basit bir konu değil sevgili arkadaşım.
HİKMET AYAR (Rize) - Millet hiçbir zaman basit olmaz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Millet basit" demedim ya, "millet basit" demedim, bir dinle, ben söyleyeceğim sana esasen bunları, "millet basit" der miyim, öyle bir şey demedim, konu basit değil. Yani milletin denetiminin yolları, mekanizmaları var arkadaşlar, yani "Millet denetler." filan değil yani.
Şimdi, sivilleşmenin yanında Sayın Bakanım, "demokratikleşme" diye bir kavram var. Yani bu kontrol mekanizması... Ordunun demokratikleşmesi, hiyerarşisinin bozulmasından filan söz etmiyorum, "Komutanlar seçimle gelsin seçimle gitsin."den söz etmiyorum. Yani ordunun sivil denetiminin demokratikleşmesi nasıl olacak? Dolayısıyla "Türkiye'de demokrasi nasıl olacak?" sorusu da burada Sayın Bakanım. Ne yapılıyor burada? Yani şu anda sivillerin eline geçti, en azından şeklen sivillerin eline geçti, sivilleşti, ne sivilleşti? Kontrol mekanizması sivilleşti. Kimin elinde? Seçilmiş çoğunluk elinde, yani Hükûmetin elinde. Tamam. Ama bu yetmez, eğer seçilmiş çoğunluk, seçilmiş iktidar bu gücü seçilmiş muhalefetle, bu gücü medyayla, bu gücü sivil toplum kuruluşlarıyla, uzmanlarla, akademisyenlerle... Şunu demiyorum yani: "Efendim milletin iradesinin paylaşılması." Hani 1961 Anayasası'nda, daha sonra 1982 Anayasası'nda egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama bu egemenlik işte anayasal güçler tarafından kullanılır, efendim ordu da işin içine girer, Genelkurmay da girer, Anayasa Mahkemesi de girer, memlekette bir vesayet sistemi oluşur, o olsun anlamında söylemiyorum. Demokratikleşme bu değildir. Demokratikleşme aslında ordunun sivil denetimi, seçilmiş iradenin de, siyasetçilerin de, sivil siyasetin de kendi içinde denetlenmesi anlamına geliyor. Eğer Türkiye'de biz gelişmiş demokrasiyi ayağa kaldıramazsak, eğer seçilmiş hükûmetleri arkadaşlarımızın anladığı gibi "Millî irade... Biz hep seçiliyoruz, dolayısıyla bizim denetlenmemize gerek yok, dört sene sonra millet bizi yine seçecek." Ya, bu kadar basit değil işte bu iş, bu iş böyle değil. Siz seçildikten sonra, demokratikleşme, ülkedeki muhalefet, medya, akademiya, uzmanlar neyse bunlar tarafından denetleme yolları, mekanizmalarını bulmamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, bir dakika lütfen, toparlarsanız...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eğer bunu yapmazsak bir süre sonra şunu söylemeye başlayacağız, siz Allah korusun bir savaş kararı alacaksınız, ben buradan diyeceğim ki muhalefet olarak: "Savaş kararına aslında ihtiyaç yoktu, kardeşim, başkanlık referandumunda öne geçsinler diye orduyu savaya soktular yazık, işte şu kadar şehitlerimiz gelecek." Demem de, diyebilir birisi çıkar, böyle bir şey diyebilir. Yani bu sivilleşme, demokratikleşmeyle demokratik denetim mekanizmalarıyla tamamlanmazsa sürekli bir şekilde itiraz olacak.
Bakın ne oluyor Sayın Bakanım. Şimdi, bu 15 Temmuz darbesi çerçevesinde her konuda nasıl kutuplaşmışsak 15 Temmuz darbesi çerçevesinde kutuplaştık. Bir kısım "15 Temmuzda darbeyi ordu önledi, ordu zaten millî ordudur, ordu önledi." diyor. Öbürü diyor ki: "Ne ordusu canım millet önledi." diyor, siz de arayı bulmaya çalışıyorsunuz, doğrusu da budur aslında, orduda da buna karşı çıkanlar oldu.
Yalnız bir soru var, sürekli şekilde Bülent Bey de size söyletmeye çalıştı. Evet, yüzde 98,5'i darbeye katılmadı, yüzde 1,5'i katıldı, yüzde 2'si katıldı. Peki, yüzde 98,5'i neredeydi o akşam, ben soruyorum bu soruyu, öyle değil yani, o kadar basit değil yani. "Ordu önledi." filan diye bir şey yok, o kadar basit değil. Çünkü bu yapıdan dolayı, bu otokontrol, gücün tek merkezde olmasından dolayı, o akşam da o terör örgütü, o güç o gücün merkezini, stratejik karar alma merkezini felç ettiğinden dolayı yapılamadı bütün bunlar.
Şimdi, biz iki kutba ayrılmışız, nasıl olacak bunlar? Efendim böyle olmaz. Yani biz iki kutba ayrılırsak, Huntington'un meşhur şeyiyle, ordu Marslılar gibidir, onlar kendi içinde olacaklar, ordu ayrı bir güçtür, biz ona güveniyoruz, her zaman önler, ordu önler! Yok efendim, ordu da neymiş, siviller önledi! Yani bir de böyle bir kutuplaşma içinde dizileceğiz, bunlar yanlış.
Bitiriyorum Sayın Başkanım. Şimdi, savaş tehlikesi var, güvenlik önemli, ordunun ne kadar önemli olduğunu, silahlı kuvvetlerin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz ama silahlı kuvvetlerin ikide bir bize silah doğrulttuğunu da biliyoruz. Şimdi, bu dengeyi bulacağız. Oturacağız, sivil ve demokratik bir kontrol sistemi kuracağız, Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesine paralel olarak. İki, etkinlikle ilgili ciddi, elimizdeki etkinlikle ilgili, verimlilikle ilgili, toplumsal meşruiyetiyle ilgili -burada psikolojik, sosyolojik dünya kadar çalışma var- hukuki meşruiyetiyle ilgili önemli çalışmalar yapacağız, sonra küresel güvenlik ortamında caydırıcılık nedir, bunları konuşacağız. Uluslararası ilişkimizi de gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunları yaptığımız zaman gerçekten alelacele bir şey değil de gerçekten bir şey yaparız. Bunları mantıkla güzel bir şekilde herkese, bütün taraflara, askere, sivile, herkese anlatabiliriz ve 15 Temmuzdan bir ders çıkarabiliriz. Aksi takdirde o şey devam eder. "Ele geçirdim." psikolojisiyle gidersek Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım -kim kimi ele geçiriyor yani- olmaz yani, yarın başkası ele geçirmeye kalkacak, öbür gün başkası ele geçirmeye kalkacak ve gerçekten sonuç alamayacağız. Umarım, 15 Temmuz hepimiz için ordumuzun ve bütün siyasal sistemimizin gerçekten milletin ihtiyaç duyduğu şekilde, bir daha askerî darbe olmayacak şekilde dizayn olmasına, organize olmasına vesile olur diyorum ve bütçenizin de hayırlı olmasını diliyorum.