KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın değerli çalışanları ve değerli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Millî Savunma Bakanlığının 2017 bütçesi ve 2015 kesin hesapları üzerine değerlendirmelere geçmeden önce, Bakanlık bütçemizin şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bugün burada oylayacağımız ve onaylayacağımız 2017 bütçesiyle, aslında bölgemizdeki istikrarsızlık ve belirsizlik ortamında risk ve tehdit odaklarıyla yurt dışından ve yurt içinden gelebilecek her türlü saldırıları önleyecek, engelleyecek bir kurumun günümüz şartlarına ve gereksinimlerine bağlı olarak, ona uygun bir şekilde teçhizi, donanımı, desteklenmesi nasıl olmalıdır, bu bütçeyle yapılması hedeflenenler başarılabilecek midir, bu bütçe yeterli midir, daha neler yapılabilir, yapılmalıdırın yanı sıra, kesin hesap dönemi olarak Sayıştay raporları çerçevesinde, denetlemekte olduğumuz 2015 yılıyla ilgili olarak uygunluğu da masaya yatırarak Bakanlığın gelecek perspektifine katkı sağlamaya çalışmış olacağız.

İnsanoğlunun var oluşundan bu yana korunma ve güven altında yaşama duygusu taşıdığı bilinmektedir. Bu meyanda, tarihin her döneminde insanlık buna göre çare ve tedbirler üretmeye çalışmış, hayatına yön vermiştir. Yaşamın yadsınamaz unsurlarından olan savunma anlayışı, denilebilir ki bir tarihî mirastır. İşte, bu noktada, güvenlik tedbirlerinin yeterli düzeyde veya hiç olmayışı, kendi güvenliğini sağlayamamak, dolayısıyla saldırılara açık olunmasına kapı aralayacak, bu da kendi özgürlüklerimizin kısıtlanmasına yol açacaktır. Bu bağlamda, başka alanlarda olduğu gibi, savunma alanında da gerekli tedbirlerin alınıp çalışmaların buna göre yapılması gerekmektedir. Özellikle dünyada ve ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak güvenlik açısından oluşabilecek en ufak bir zafiyet, daha sonra yeri doldurulamayacak sıkıntıları beraberinde getirecektir. Dünya, hâlen ne idiği belli olmayan terör örgütleri üzerinden içinden çıkılamaz sıkıntıları yaşıyor, terör örgütleri üzerinden ülkelerin parçalanma handikabını komşular üzerinde görüyor. Bunun kendi ülkemiz üzerinde de ciddi tahribatını her geçen gün daha fazla hisseder olmaktayız. Bu durumda ortaya çıkan güvenlik ihtiyacı hiç olmadığı kadar öne çıkmakta, buna bağlı olarak da oluşan talepleri karşılamak hem ekonomik olarak hem bir zorunluluk olarak başlı başına bir inceleme konusu, çalışma alanı oluşturmaktadır.

Yaklaşık altı yıldan beri içinde yaşadığımız coğrafyayı direkt ilgilendiren, etkileri coğrafyamızla sınırlı kalmayıp tüm dünyada hissedilen ve hâlen devam eden gerek halk hareketleri gerekse terör örgütü yapılanmaları bizim ülkemizi de çok yakından ilgilendirmeye ve etkilemeye devam etmektedir. Aslında, gelişmiş dünya ülkeleri arasındaki ilişkiler değişime uğrayarak güce bağlı olarak bölgemiz ülkelerinin sınırlarıyla, egemenlik varlıklarıyla ilgili değişiklikleri planlamakta ve uygulamaya konulmaya çalışılmaktadır. Yaşadığımız bu coğrafyada kuzeyden güneye, doğudan batıya kadar stratejik olarak etkisi yıllarca hissedilecek dönüşümlerin yaşandığı ve yaşanmaya da devam ettiği bir süreçten geçtiğimiz aşikârdır. Bütün bunlara rağmen, ülkemiz tarihten gelen bir anlayışla savunan, hamilik yapan, güvenli liman olma anlayışıyla güvenlik ve istikrar üreten, bölge ülkeleri ve halklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan ve bunu da uluslararası kamuoyuyla iç içe ve insanlık adına yapmaktadır.

Bugün Millî Savunma Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Bir tarihî serüven hatırlatması yapmayı düşünmüyorum ancak 15 Temmuzu, askerî darbeleri, bu darbeleri ortaya çıkaran anlayışları da bugün farklı bakış açılarıyla değerlendirebilmeliyiz. 15 Temmuz 2016 tarihi, Türk demokrasi tarihinin hem en karanlık günlerinden biri hem de milletin iradesine sahip çıkması dolayısıyla bir aydınlık müjdecisi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bugün, milletin dişinden tırnağından arttırarak kendilerine sağlanan imkân ve ellerine verilen silahları millete çeviren, köhne, kaypak, kalleş bir örgüt organizasyonu çerçevesinde asker içinde odaklanan küçük bir grupla el ele vermiş bir kalkışmayla karşılaştık. Hamdolsun, milletin daha önce yaşadığı darbelerden almış olduğu ders çerçevesinde, sosyolojik olarak diğer darbe ve kalkışmalardan farklı olarak ele alınması ve incelenmesi gereken bu kalkışmanın tarihin çöplüğünde yerini almış olması mutluluk sebebidir. Ancak, öncesi, sonrası, zemini, hazırlık aşamaları, getirdikleri ve götürdükleri üzerine herkes mutlaka bir şeyler söyleyecek, yazacak. Bu olay bir kalkışma, bir darbe denemesi ama bir yanıyla da tam bir terör hareketi ve asla basit olmayan, düşünülmüş, planlanmış ve hedefi tam anlamıyla insanımızın tercihini, seçimini ve yarınını bloke etmeye yönelik ve içinde kan kokan yanıyla tefessüh etmiş bir zihniyet fukaralığının "Acaba olabilir mi?" şizofren takıntısının bir versiyonudur. Bir milleti sokakta görmek ancak bu tür bir doğru için güzeldir. Sokağa çıkmaması gereken ile sokağa çıkması gerektiği anı ayarlayabilen güzellikte bir sonla karşılaştık. Yarın yeni bir kalkışma, darbe, ihanetle karşılaşmamak için bugün görüştüğümüz bu bütçeyle beraber alınacak tüm tedbirlerin ve yapılan, yapılacak ve yapılması gereken reformların sonuna kadar arkasında durmak mecburiyetindeyiz.

Aslında, darbe zihniyetinin bir karargâh olarak askeriyenin tümünü hiçbir şekilde kapsamadığını bilerek ve kabul ederek diyoruz ki: Silahlı Kuvvetlerimizin içinde zaman zaman farklı isim ve çalışmalar altında bu tür anlayışların vatansever, Mehmetçik ruhuna sahip çoğunluğun bunun dışında olduğu gerçeğini görmezlikten gelmediğimizi de söyleyerek devam etmek lazım. Burada yapacağımız bu değerlendirmelerle sadece bu bütçenin sarfına onay vermiş olmayacağız, bütün bu süreçleri göz önünde bulundurarak Silahlı Kuvvetlerin içinde oluşabilecek habis yapıların tekrar neşvünema bulmamasını temin yanında, en üst düzey bilgi donanımlı, çağın gereklerine uygun, silahlanmayı temin, caydırıcılık gücünü en üst seviyede kullanabilecek bir kapasiteyi yakalamak yolunda yapılacak her türlü çalışmayı da desteklemeye yönelik olacaktır. Silah gücü, makine, ekipman ve her türlü ihtiyacın zamanında ve gerektiği kadar olması tartışılmaz. Bir o kadar da, özellikle 15 Temmuz sonrası Silahlı Kuvvetler bünyesinde gerçekleştirilen reformlar, eğitimde yeni yönelişler bir gereklilik ve geç kalmış bir süreçti. Bu süreçte kültürel evrimini tamamlayarak bir daha eski alışkanlıklarına dönüp bakmayacak yeni bir anlayışın tesis edilmesi yönündeki bu çalışmaları son derece önemsiyor, olması gereken alanlar, ilgilenilmesi gereken alanlar diye düşünüyoruz. Muharebe gücü yüksek, azami ölçüde millî sanayiye dayanan, ileri teknolojiyi içinde barındıran silah sistemleriyle teçhiz edilmiş, bilgi ve eğitim üstünlüğünü elinde bulunduran, her türlü ortamda her türlü mücadeleyi yapabilecek bir kuvvet ve dirayete sahip olması gerektiğini bir mecburiyet olarak görmek durumundayız. Zaman, tarihî süreç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkemizin ulusal güvenliği açısından olması gerekenden çok daha yüksek seviyelerde bir konumda olmasını gerekli kılmakta. Kimin dost kimin düşman olduğuna dair kafaların alabildiğine karışık olduğu bugünlerde çok daha fazla önem arz etmektedir. Bu biraz da "Hazır ol cenge eğer ister isen sulhusalah" deyişinin yansıması olsa gerek.

Hiçbir ülkenin topraklarında gözümüzün olmaması gibi bir kabulümüz var ama hiçbir ülkenin topraklarının ülkemizin huzurunu bozacak mekânlar olarak kullanılmaması aslolandır, şartsız beklentimizdir. Barış için ölecek kadar deruni bir anlayışımız var ve bu tarihten gelen bir geleneğimizdir. Bu görüşmeler yapılırken bütün bunların göz önünde bulundurulacağına inanmaktayım. Yoksa, Lübnan'da, Afganistan'da, Kosova'da, Başika'da, Somali'de var oluşumuzu izah edemezsiniz.

Son yıllarda teknolojik gelişmelere bağlı olarak üretilen yerli silah ve ekipmanlar milletimizin haklı gurur duymasını sağlamış, bunun yanında, yarınımızın güvenliği için atılmış birer adım güzelliği olduğunu da dosta düşmana göstermiştir.

Bölgesel ve küresel önceliklerin yanı sıra, caydırıcı gücünüzün hatırı sayılır bir seviyeye çıkması uluslararası güç dünyasında da güvenilirliğinizin ve dostluğunuzun da vazgeçilmez bir parçası olacaktır. Bunun da sağlanabilmesi güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmaktan geçiyor. Türk savunma sanayisi son zamanlarda stratejik bir dönüşüm yaşamaya devam ediyor. Daha önce dışa bağımlılık oranı yüksek olan savunma sanayimiz millî savunma sistemlerine önem vermiş, bu bağlamda üniversiteler, araştırma kuruluşları yerli sanayimizi ciddi bir şekilde teşvik etmiştir. Tasarımdan üretime kadar millî bir katılım sağlayan ülkemizin bu alanda üretim gücünü seferber eden bir yapıya dönüştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Ülkemizin ileriye dönük hedeflerinde savunma sanayimizin gelişmiş ülkeler arasında ilk 10'da olmasını hedeflediğini de biliyoruz.

Bu hedef ve doğrultuda, Millî Savunma Bakanlığına çalışmalarında başarı dileklerimle, 2017 bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Hazırunu saygıyla selamlıyorum.