| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2016 |
SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, Komisyonumuzun kıymetli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin en önemli bakanlığının bütçe görüşmesini gerçekleştiriyoruz. Tabii, eğitim, ülkemiz açısından tüm sorunların çözümü noktasında önemli bir meseledir. Aslında eğitim bir medeniyet meselesidir ve her medeniyet kendi nitelikli insanını, kendi toplumunu yetiştirmeye matuf olmalıdır, bunun da ancak millî eğitimle gerçekleştirilmesi gerekiyor, zaten eğitimimizin millî olma niteliği bu sebeptendir. Medeniyet perspektifimize yön verecek olan bu millîlik kendi dinamiklerini, ideallerini, ruhunu, vizyonunu eğitimde bulmalıdır. Biz bu konuda şanslı bir milletiz, içinde bulunduğumuz medeniyet havzası, tevarüs ettiğimiz Osmanlı medeniyeti bize sağlam bir mirası bırakmıştır. Biz bu mirası sahiplenerek dünyanın daha iyiye, daha doğruya evrilmesi ve bu konuda gelişmesini istifadesine sunmamız gerekiyor. Kendi kavramlarımızla, kendi değerlerimizle, kendi bakış açılarımız ve medeniyet tasarrufumuzla ancak çağdaş dünyanın değerlerini de anlamaya açık olarak eğitimimizin tedrisatını oluşturmalıyız.
AK PARTİ iktidarı döneminde eğitime gerçekten önemli bütçeler ayrılmış, eğitimin önündeki en büyük engeller ortadan kaldırıldı, özellikle kılık kıyafet özgürlüğü getirildi, katsayı sorunu çözüldü, derslik sayıları artırıldı, öğrencilerin eğitime erişimindeki önemli sorunlar ortadan kaldırıldı, müfredat ve mevzuatta büyük değişiklikler yapıldı. Millî eğitimdeki yönetim kademeleri tepeden aşağıya değiştirilmiş, pek çok öğretmen alınmış, hizmet içi eğitim ve çeşitli faaliyetler ve toplantılar yapılmıştır. Ancak tüm bu masraflara, tüm bu çalışmalara rağmen hâlen "Eğitimde istenen ve olması gereken yerde miyiz?" sorusuna net ve sağlıklı bir cevap veremiyoruz. Sorun, yazılan çizilende mi, öğretmende mi, yöneticilerde mi, eğitim araç gereçlerinde mi, fiziki ortamlarda mıdır, bunu iyi irdelememiz gerekiyor. Türkiye'nin uluslararası ölçekte eğitimde hak ettiği başarı sıralamasını yakalaması gerekiyor ve bu alanda ülke içerisindeki belirli alanlardaki başarılarla da yetinmememiz gerekiyor. Uluslararası ölçekte, örneğin Finlandiya gibi eğitimde başarılı veya OECD'nin yaptığı PISA veya TIMSS sınavları esas alınarak, mukayese yaparak daha sağlıklı sonuçlara ulaşmalıyız.
"Eğitim nasıl olmalıdır?" sorusuna net cevaplar vermeliyiz ki meseleyi de daha doğru okumalıyız. Enerjimizi ve potansiyelimizi boşa tüketmemeliyiz. Bu soruna net, yaygın ve kolektif bir cevap bulmamız gerekiyor. Herkesin düşüncesine saygı duymakla beraber, ülkemizin milletimizin değerlerine ve geleceğimiz için yeni reformlara ihtiyacımız vardı, burada dindar nesil tartışması yapıldı, bizim burada kastettiğimiz millî ve manevi değerlere ve geleceğimize yönelik bir perspektifti. Bu hususta bize en büyük referansı, en büyük ışığı Mevlana bırakmıştır, pergel metaforu ile bildiğimiz bu miras, ihtiyaç duyduğumuz yeniliklerin anahtarıdır. Pergel'in sabit ayağı, millî değerlerimiz, kültürümüz, gelenek göreneklerimiz, örf ve adetlerimizdir. Hareketli ayağı ise evrensel değerler ve 72 millettir. Biz bunu kendi milletimize, kendimize rehber aldığımızda hiç şüphe duyulmamalıdır ki Mevlana hoşgörüsüne sahip nesiller, Yunus Emre bilgeliğindeki kişiler, Pir Sultan naifliğinde ve Abdülhamit devlet sorumluluğunda, Mustafa Kemal yurtseverliğinde bir nesli de teminat altına almış oluruz. "Dindar nesil" kavramını bu manada değerlendirmemiz gerekiyor. Bizim muasır medeniyet hedefimiz, kendi değerlerimiz, kendi medeniyet tasarrufumuzun taşıyıcısı olan bir millî eğitimi nesillerimize aktarmaktır. Muasır medeniyet Batı gibi olmak değil kendi gibi olmak, kendi gibi kalarak ama Batıyı ve dünyayı anlayarak bir gelecek tasarrufu hedefine yürümektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dindar nesil kavramından kastettiği hususlar bunlardır. Bu kavramı bu şekilde yorumlayarak, bu kavram üzerinde millî eğitim politikalarımızı eleştirmemeliyiz. Millî Eğitimde sıkıntılar var mıdır? Elbette vardır. Bu manada birkaç hususa değinerek sorunlarımızı, konuşmamızı tamamlamak istiyorum.
Sayın Bakanım, özellikle bizim yıl içerisinde yaptığımız çalışmalarda ve saha içerisindeki çalışmalarımızda da edindiğimiz hususlar şunlardır: Mevcut sistemde öğrencilerimizin kabiliyetlerini ve yeteneklerini belirleme noktasında sağlıklı bir sistemin tam olarak oturduğu kanaatinde değiliz. Bu arada, bunu işletenin insan olduğunu düşünerek daha kapsamlı çalışma yapmamız lazım. Nitekim, bazen öğretmen yetersizliği, bazen idare ve öğretmen memnuniyetsizliği, isteksizliği veya yeni sınıf açılırsa yer sıkıntısı olacağı düşüncesi ve bazı derslerin istenmemesi gibi bahaneler ile öğrenciler 3-5 alana sıkıştırılmakta hatta bazen zorunlu yönlendirmeyle bu işte başarıya ulaşılamamaktadır. Hatta alan ve ders çeşitliliği daha fazla olan, örneğin meslek okullarında bu daha da olumsuz bir hâl almaktadır. Her yerde ve aynı oranda olmamakla beraber bazı yerlerde bu sorunlarla karşılaşmaktayız.
Yine, diğer sorunların başında da bazı branşlarda öğretmen ihtiyacının hâlen kapatılamadığını görmekteyiz. Örneğin, özel eğitim öğretmeni ve rehber öğretmenleri gibi. İllerde bazı branşlarda ve bazı yerlerde öğretmen ihtiyacının kapatılabilmesi için oralarda öğretmen atamalarının merkezî olarak değil, illerin belirlediği kriterler doğrultusunda valiliklerce yapılması doğru bir uygulama olmakla birlikte, merkezdeki norm fazlası öğretmenlerin kesinlikle ihtiyaç olan yerlere dağıtılması gerekiyor. Bu konuda siyasi olarak ve belirli makamlara genelde talepler gelmekte, bu sorunu bir sisteme bağlayamadığımız için sorunlar yaşanmaktadır. Birisinin sorunu çözülürken aslında sistemi bozduğumuzun da farkında olmalıyız. Bu durumda, özellikle böyle durumlarda sözleşmesi ve pedagojik formasyonu olmayan ya da eğitimli, ilgili okuldan mezun olmayan ya da branşı bile tutmayan kişiler kaymakamlıklarca ya da valiliklerce görevlendirilerek hem eğitime zarar verilmekte hem de başarı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu sorunun ortadan kalkması için ve mahrumiyet bölgesi olarak adlandırılan yerlerdeki okulların öğretmen ihtiyaçlarının karşılanması için söz konusu ilçelere teşvikler, ilk atama, ek ücret, lojman, erken emeklilik, yıpranma payı ve ek puan gibi hususlar getirilerek sorunların çözümü yoluna gidilmelidir. Merkezlerde norm fazlalarının, ilgili olsun olmasın, branşına uysun uymasın, bazı yerlerde görevlendirilerek "Onları erittik." düşüncesiyle bu kişileri norm fazlası olarak göstermedikleri de dikkatlerden kaçmamalıdır çünkü böyle durumlar olduğu zaman Maliye Bakanlığı da özellikle öğretmen atamaları noktasında, kadro noktasında sorun oluşturmaktadır. Zira bazı illerde bu sayı yeterli olsa bile herkes olması gereken yerde olmadığı için genelde açıklar devam etmektedir. Bu da yeni öğretmen atamalarında sorun olarak önümüze gelmektedir.
Bir de en önemli sorunlardan birisi pek çok öğretmenin görev mahallinde ikamet etmemeleri. Buna bağlı zaman, enerji ve maddi kaybın olması, zaman zaman derslere geç kalma, hatta rapor ve izinlerin normalinden fazla olması gibi sorunlar olmaktadır. Bu sorun, çok yönlü olarak araştırılmalıdır. Örneğin, eş durumu, çocukların öğrenim durumu, kendi öğrenim durumu, bakıma muhtaç yakınının olup olmaması, görevli olduğu ilçe, belde, köydeki imkânsızlıklar, ulaşım zorlukları, yolun kötü olması, vasıta bulunamaması, vasıta olsa bile mesafenin uzak olması gibi her ne sebep olursa olsun bunlar tespit edilerek yeni çözümler üretmeliyiz. Aslında, bu konuda sadece Millî Eğitim Bakanlığı değil birçok bakanlık da iş birliği içerisinde soruna yaklaşım göstermelidir çünkü özellikle köylerden bir kopuş vardır, kaliteli öğretmen niteliğinde sorun vardır. Öğretmen, bir-bir buçuk saatlik yoldan gelip okula girdiğinde o öğretmen yarı uykulu, tabiri caizse yarı sarhoş pozisyonda derse girmekte ve verimli olduğu kanaatinde değiliz. Bu öğretmenlerin görev mahallerinde ikamet etmelerini teşvik edici çalışmalar yapılması lazım. Örneğin, TOKİ aracılığıyla barınma ihtiyaçları karşılanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Cora, süreniz tamamlandı, son cümlelerinizi alalım.
SALİH CORA (Trabzon) - Son cümleler, toparlıyorum.
Ulaşım kolaylığı, fazla puan verilmesi, ücret gibi farklı taltifler sağlanabilmelidir.
Yine, Sayın Bakanım, öğretmenlerin izin ve raporlarının çok fazla olduğu da dikkat çekici bir husustur. Bunun gerçek istatistiği tutulursa ne boyutta olduğu açık seçik ortaya çıkacaktır. Ancak gerçek hastalık harici, uzak mesafelerden gidiş gelişler, bazılarının özel iş sahibi olmaları, az da olsa bazı kurumlarda uyumsuzlukların olması ve personele istenmeyen bir işin veya işlerin verilmesi gibi bunu teşvik edici nedenlerin ortadan kaldırılması gerekiyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cora.
SALİH CORA (Trabzon) - Son, tamamlıyorum.
Bir de hâlen okullarda kitap eksikliği gibi durumlar dile getirilmektedir Sayın Bakanım.
Son olarak da Millî Eğitim bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Başkanım, YÖK Başkanımıza da buradan özellikle teşekkür etmek istiyoruz. Kendisinin şu 15 Temmuz olaylarından sonra FETÖ soruşturmaları kapsamında kapatılan üniversitelerde ilk etapta açıkta kalan 65 bin öğrenciyi mevzuattaki zorluklara rağmen, bunları kısa sürede aşarak, sorunsuz bir şekilde eğitim öğretimlerini devam ettirmelerini sağladığı için kendisine teşekkür ediyoruz.
Yine, Millî Eğitim Bakanımıza ve bürokratlarına, Bakan Yardımcımıza da sorunlara ulaşmada ve sorunların çözümünde katkı sağladıkları için teşekkür ediyorum.