| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri i) Hazine Müsteşarlığı j) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu k) Sermaye Piyasası Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
O kadar büyük ekonomistler konuştuktan sonra ben nereden başlayacağım?
Erbakan Hoca'yla uzun yıllar siyaset yaptım. Bir gün ekonomiyle ilgili birkaç kavram filan konuşunca "Ya Bekaroğlu, sen ekonomiyi de öğrenmeye başladın." dedi. Ben de Hoca'ya şöyle cevap verdim: "Şuraya kadar Hocam: Niçin Anayasa Mahkemesi partilerin kapatılması kararını cuma günleri saat 17.00'den sonra açıklıyor? Bunu anlayacak kadar ekonomiyi çalışıyorum." dedim kendisine. Bu anekdotu niye söylediğimi biraz sonra açıklayacağım.
Değerli arkadaşlarım, sayın bakanlar, sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; hem Maliye Bakanı bütçeyi sunarken hem karşımızdaki ekonomiden sorumlu iki değerli başbakan yardımcısı dünyadaki sorunlardan başladılar. Orta vadeli programınızda da aynı şekilde dünyadaki... "Dünyada işler çok kötü gidiyor, sıkıntılar var, problemler var, krizden çıkamıyor dünya, büyüyemiyor." bu kadar sıkıntı, problem var aslında. Daha sonra geçiyorsunuz, "Bizde de birtakım duraklama, sıkıntılar var ama biz çok iyiyiz." diye anlatıyorsunuz, "Bankacılık sistemimiz çok iyi, taş gibi, bir sürü tedbir aldık." Ama olmuyor, gitmiyor ya da henüz bu şeylerden alınan bir netice yok; sizin anlatma tarzınızdan, satır aralarınızdan bunu anlıyoruz, görüyoruz.
Şimdi, Sayın Başbakan çıktı, bankacılara, bu kadar sağlam bankacılık sektörüne "Tefecilik yapmayın." filan diye seslendi. Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına kızıyor, öyle laflar ediyor ki sanıyorum, Hükûmeti de zor duruma sokuyor, "Bunlara verirsin üç beş kuruş, ondan sonra istediğiniz raporu alırsınız." filan, Moody's zamanında öyle dedi. Şimdi ne diyor bilmiyorum, bu Standard and Poor's şeyi artırdı negatiften durağana. Şimdi gene üç beş kuruş verdiniz de mi oldu? Hayır, öyle olmadı, öyle olmuyor, bunu biliyoruz. Şimdi, niye olmuyor? İşte, üretemiyoruz, satamıyoruz, belli ki istihdamla ilgili ciddi problemler var ki geçtiğimiz dönemde dünya kadar teşvikle ilgili işler yaptınız. Bir sıkıntı var, bir sıkışma durumu var, bu reel sektör gerçekten üretmede, satmada, kredi bulmada ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Nitekim, TOBB'un açıklamış olduğu, TEPAV'ın son yayınladığı istihdam izleme bülteninde ilginç veriler var, biliyorsunuz. Özetle birkaç tanesini söyleyeyim: İşte, kurulan şirket sayısında yüzde 29 azalma var, kapatılan şirket sayısında yüzde 21 artma var, kurulan şirketlerin sermayeleri küçülüyor, bütün sektörlerde bu durum yaygınlaşıyor, istihdam verileriyle ilgili azalacağına dair ciddi sinyaller veriyor. Zaten sizin alelacele almış olduğunuz tedbirler, bugüne kadar görülmemiş teşvikler de bunu gösteriyor ve vatandaş da bundan ciddi bir şekilde etkileniyor.
Şimdi, çok açık ki ekonominin ya da reel sektörün, yatırım yapacak olan insanların ya da yatırımlarını artıracak olan insanların içeride, dışarıda ciddi bir güven problemi var yani bu çok açık bir şekilde görülüyor. Şimdi soruyorum: Madem bizim verilerimiz, her şey sağlam, mali dengemiz yerinde, bankacılık sistemimiz taş gibi, her şey iyiyse ne oluyor yani niye bu kadar teşvik? Bu kadar gayrete rağmen ekonomide beklenen kımıldama olmuyor yani soru ciddi bir şekilde duruyor.
Değerli arkadaşlarım, niye duruyor? Sayın Maliye Bakanı da açıkladı, diğer arkadaşlar da fırsat buldukça, Hükûmet görevlileri sürekli şekilde değiniyorlar, "Biz çok sayıda tedbir alıyoruz." Ne tedbirleri alıyoruz? "Yapısal dönüşümle ilgili ciddi reformlar yaptık.", sayılıyor. Sayın Maliye Bakanı sunumunda, bütçe sunumunda uzun uzun anlatmış, bundan sonra neler yapacaklarını anlatıyor. Bunların ne kadarı gerçekten yapısal reform anlamına gelir, bunlar bir şekilde tartışılabilir. İşte "Teşvik verdik." Falan, bunlar ne kadar yapısal reformdur ayrı konular ama "Çok ciddi işler yaptık." diyor. Buna rağmen ekonomide o beklenen kımıldama... İşte "Hayır, bir problem yok, herhangi bir kriz falan da söz konusu değil, döviz de şöyle." diye bunları söyleyemiyoruz. İşte burada benim hocaya dediğim söz geliyor yani ben Anayasa Mahkemesinin parti kapatma kararlarını cuma günü akşam saat 17.00'den sonra açıklamasını anlayacak kadar ekonomi biliyorum noktasına geliyor. Evet arkadaşlar, bunları, Türkiye'nin uluslararası ilişkileri, Türkiye'deki demokrasinin durumu, hukuk devletinin durumu, iç barışı çok ciddi, bire bir etkiliyor.
Ha, başka bir şey daha var: "Yapısal reform" falan diyorsunuz, on dört seneden beri bunu diyorsunuz, sizden önceki hükümetler de sürekli bunu söylüyorlardı. Nitekim Türkiye Kemal Derviş'ten bu yana dünya kadar yapısal reformla ilgili şeyler yaptı ama hâlâ gerçekten katma değeri çok yüksek olan mallar üretemiyoruz. Hani meşhur, yükte hafif pahada ağır mal satamıyoruz çünkü bunları üretemiyoruz; teknoloji, bu katma değer gelişmiyor. Niye gelişmiyor? On dört seneden beri Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin dönüp bir kendisine bakması gerekiyor; niye bunlar yapılamadı? İlk akla gelen şey eğitim arkadaşlar. Eğitimle ilgili neler yaptık? Evet, bin defa eğitime müdahale edildi, yazboz tahtasına döndü. Müthiş bir şekilde bütün okulları imam-hatipleştirme gayreti içindesiniz. İşte, proje okulları, şunlar bunlar. Bütün bunlara rağmen -kaç tane bakan değişti- gerçekten eğitimde bunlar yapılamıyor.
1980'li yıllarda bir süre İngiltere'de çalıştım, bir araştırma yapıyordum. Birmingham şehrindeydim. Her taraf sarı insanlarla, genç insanlarla doluydu. Kim bunlar? Çinlilerle doluydu. Burada binlerce doktora öğrencisi vardı. O zaman daha Çin'in yükselişi, o yüzde 10 büyümeler falan yoktu. Burada çok açık ve net ki Türkiye'de on dört seneden beri Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri bu konuyla ilgili çok ciddi şeyler yapamadılar. O sebepten dolayı şu anda kıvranıp duruyoruz. Ha, bunu sadece Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerine de bağlamayalım, yıllardan beri Türkiye bunları yapamadı. Bu sebepten dolayı duruyoruz.
Bir başka önemli sebep de gerçekten ekonomiyi etkileyen -küresel ekonomiden söz ediyoruz, küresel piyasalardan söz ediyoruz- siyasettir, uluslararası ilişkilerdir. Yani, sizin ülkenizde... Şimdi, TMSF'yle ilgili arkadaşlar konuştular. Evet, Türkiye 15 Temmuzda ciddi bir askerî müdahaleyle, darbeyle karşı karşıya kaldı, büyük bedeller ödendi. Bir başka komisyonda arkadaşlarımız da bu konuyu anlamaya çalışıyorlar. Doğrudur, bütün bunlar yaşandı ama şirketlere el konuluyor. 252 tane şirketten söz ediliyor 15 Temmuzdan bu yana. Ne oluyor? Nasıl oluyor? Bunların dış bağlantıları neydi? Sermayeleri ne kadardı? Neler vardı? Bunlar duruyor. Böyle bir ülkede gerçekten yatırımlar, gerçekten o güven dediğimiz şey ortaya çıkmıyor. Ya, çok açıktır, nettir, dünyaya bakın, bu iç barışını tesis eden, demokrasisi gelişmiş, hukuk devleti kuralları var olan, işte, herhangi bir yanlışlık yaptığında ya da herhangi bir adım attığında neyle karşılaşacağını öngörebilen ülkelerde gelişiyor. Ha, oralarda kriz olmuyor mu, problem olmuyor mu? Oluyor tabii, elbette oluyor ama bizdeki gibi değil. Nereden söylüyorum bunu? Sizin söylediklerinizden hareketle söylüyorum. Siz diyorsunuz ki: "Türkiye'de her şey çok iyi. Herkesten iyiyiz. Bankacılık sistemi falan her şey herkesten çok iyi. Bütün tedbirleri de aldık. Yapısal reformları da yapıyoruz ama bütün bunlara rağmen sıkıntılar var." Evet arkadaşlar, bu sıkıntının temelinde Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik riskten öte uluslararası siyasal... Türkiye savaşla karşı karşıya. Türkiye'nin askerleri şu anda bir başka ülkenin içinde operasyon yapıyor. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Yani, seyretmiyorlar mı sanıyorsunuz? Türkiye'nin dünya kadar askerî birlikleri Irak sınırına sevk ettiğini görmüyor mu dünya? Herkes biliyor. Niye bir açıklama yapılmıyor, edilmiyor? Türkiye Büyük Millet Meclisine herhangi bir bilgi verilmiş değil ama görüyoruz ki çok ciddi bir risk var. Yani, bu savaş -Allah korusun- ne kadar sürecek, ne olacak, nasıl olacak, gerçekten girecek miyiz, gerçekten böyle bir savaş olacak mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hâlâ girmiş falan değiliz. Girecek miyiz, bunu bekliyor, bütün dünya bunu bekliyor.
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, ek süre veriyorum. Lütfen toparlayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Öbür taraftan, Türkiye demokrasisiyle ilgili, 2007'den başlayarak ama 2010'dan sonra, 2011 seçimlerinden sonraki reformlarda hak ve özgürlüklerle ilgili, demokrasiyle ilgili çok ciddi geri adımlar attık. Bakın, Türkiye demokrasisi yönetilemiyor falan diyoruz ama denetlenemiyor, böyle bir şey yok. Sabah konuştuk ettik yani dünya kadar dünya standartlarına uygun -tırnak içinde söylüyorum- kurum oluşturuyoruz, işte, Kamu Denetçileri Kurumu oluşturuyoruz, işte, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu oluşturuyoruz ama hak ve özgürlüklerin ne kadar denetlendiği ortada. Kimse güvenmiyor bize, inanmıyor. Niye? Çünkü hepsini getirdiniz, devlete bağladınız. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun bütün üyeleri Hükûmet tarafından ve Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. O zaman dışarıdan gelen, bakan insanlar gelip bunlarla görüşmüyor, sivil toplum örgütleriyle görüşüyor. Sivil toplum tarafından denetlenmeyen bir ülkede gerçekten güven olmaz, sıkıntı burada.
Demokrasiyle de ilgili çok ciddi geri adımlar attık. Daha Türkiye 15 Temmuzda bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Her gün, her dakika hâlâ Hükûmet yetkilileri yeni bir müdahalenin olabileceğini, şu tarihte bunun olabileceği, bu tarihte bu olayın olabileceğini konuşuyorlar. Hukuk devletiyle ilgili çok ciddi problemler var. Şimdi, şeklen hukuka uyuluyor olması, kanunlara uyuluyor olması hukuk devletinin var olduğunu göstermez. Dünyada bunların standartları mevcuttur. Bu standartlara uymayacaksanız size güven ortaya çıkmaz. O zaman finans sistemini ne kadar düzeltirseniz düzeltin, bu konularla ilgili neler yaparsanız yapın size güvenmezler; nitekim güvenmiyorlar.
O nedenle, herkesin aklını başına alması gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi -daha evvel de söylüyordu ama- 15 Temmuzdan itibaren sürekli olarak bir şey söylüyor, o söylediği şey de şu: "Evet, Türkiye birtakım risklerle karşı karşıya; terörle mücadele ediyorsunuz, böyle bir askerî mücadelemiz var, böyle bir darbeyle karşı karşıya kaldık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, ana muhalefet partisi grubu olarak getireceğiniz her konuda sizi destekleyeceğiz, bu konuyla ilgili Meclisi çalıştırın." diyor. Ama, Hükûmetin tavrı böyle değil sayın bakanlarım. Hükûmet -biraz evvel Sayın Bakan gitti, çok da konuşamadık kendisiyle- Sayın Türkeş, öyle bir noktaya şey yaptı ki... Evet, işte bir parti grubu burada yok. Bütün muhalefeti ve bizi, hani Cumhuriyet Halk Partisini, ana muhalefet partisini bile marjinalize ederek terörle bağlantılı, ilintili hâle getiriyorsunuz. Peki, bütün bunları yaptığınız zaman, muhalefet bütünüyle yok olduğu zaman nasıl bir demokrasi olacak Türkiye'de?
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen toparlar mısınız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Peki, demokrasinin olmadığı, hukuk devletinin olmadığı bir ülkede kim kime güvenecek? Ekonomide kim kime güvenecek? Kim yatırım yapacak? Bakın, bankalar zorlanıyor, faizler düşmeye başladı. Düşüyor ama kimse kredi almıyor; sordum ben, almıyorlar. Kimse beklendiği kadar kredi almıyor. Niye almıyor? Bakıyor, savaş mı çıkacak bu ülkede? Ne olacak bu ülkede? Nereye gidiyoruz? Bu en son yaşadığımız kriz nerede duracak? Türkiye'de bir iç savaş mı olacak Allah korusun? Nereye doğru gidiyoruz? Bütün bu sorular insanların kafasında duruyor. Ya, bunu siz de görüyorsunuz, herkes de görüyor. İnatlaşmaya falan gerek yok. Bakın şunu açık bir şekilde söylüyoruz: Bir tane adamın canının yanmasındansa, bir tane adamdan söz ediyorum... Bakın, şöyle bir olaya şahit oldum: FETÖ'den dolayı asker eşi hapiste olan bir kadın 3 yaşındaki çocuğunu 40 derece ateşte hastaneye götürüyor, "Bakmayacağız." diyor hastane. "Niye bakmayacaksınız?" "Senin SGK'an yok." diyor. Ya, arkadaşım, bir tane çocuğun ölmesi... Düşünebiliyor musunuz yani Ege kıyılarına vuran Suriyeli çocukları? 1 tane ya, bu 1 tane olmasın diye biz hep siz yönetin falan deriz ya, hep siz yönetin, önemli değil. Nasıl yönetirseniz de yönetin; başkanla yönetin, başka şeylerle, başkanlık konseyiyle yönetin ama bunlar olmasın. Bunlar olmasın, insanlığımız bitmesin, ülke bölünmesin, ülke parçalanmasın. Bütün bunlar -yani insanlığımız, demokrasimiz, hukuk devleti, ülke bölünmesin, savaşa girmeyelim- aynı zamanda ekonominin de iyi olması anlamına geliyor. Bunları Sayın Şimşek, benden, hepimizden daha iyi bilir; Sayın Canikli, bunları çok daha iyi bilir. Niçin geriyoruz bu ülkeyi yani? Böyle bir sebep yok ki yani. Bu şekilde, bu kadar germeye, bu kadar kutuplaştırmaya, muhalefeti bu kadar şeytanlaştırmaya, ötekileştirmeye... Böyle bir ülkede ekonomiyi nasıl düzlüğe koyacağız sevgili bakanlarım?
Saygılarımla.
Teşekkür ederim.