KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanın sunumundan etkilenmediğimi söylersem yanlış yapmış olurum, etkilendim, gerçekten alanıyla ilgili uzman olduğunu da gösterdi, sunum ustası olduğunu da gösterdi, göstermek istediği, bilmek istediğimiz her şeyi gösterdi, saklamak istediği her şeyi de sakladı.

Şimdi biz burada bütçe müzakeresi yapıyoruz. Milletin temsilcileri olarak 2017 yılında toplanan vergilerin nasıl, nerede kullanılacağını tartışıyoruz, 2015 yılının da kesin hesabını görüşüyoruz. Muhalefet partisiyiz biz. Dolayısıyla, Sayın Bakanımıza da güzel, katıldığımız yerlerde yer yer katılıyoruz, diyeceğiz zaten Sayın Temizel bunları ifade etti ama eleştireceğiz, eleştirdiğimiz için de "Ya, bu CHP işte kardeşim, her şeye karşı çıkar zaten. E, bunlar da şöyle..." demeyin artık ve dinleyin muhalefeti Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, Sayın Başkan; şimdi bu bütçeye, Sayın Bakanımın sunumuna baktığım zaman şöyle birkaç noktaya takılacağım, bir defa tercihlere bakacağım. Bundan önce mesela bir teşekkürle başlayayım hemen.

Sayın Bakan demir yollarıyla ilgili -gerçi tercihleri demir yolları değil ama- Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyetin ilk yılları, 1951-2003 arası hemen hemen hiç demir yolu yapılmayan dönem ve daha sonra 2004'ten sonra başlanan dönemi ayırmış ve cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanların hakkını teslim etmiş. Çok hakkaniyetli davrandınız, teşekkür ediyorum. O dönemin insanları olaylara nasıl bakmışlar, biz nasıl bakıyoruz, o arada elli sene nasıl bakılmış bunu göstermesi açısından da bu tespitiniz çok doğru.

Sayın Bakanım, sunumunuzun 17'nci sayfasında kara yolu, demir yolu, deniz yolu, hava yolu, haberleşmeye yaptığınız yatırımların miktarlarını ortaya koyuyorsunuz, benim elimde 2015 de var. Bu çok açık bir şekilde Hükûmetinizin tercihini gösteriyor. Evet, her alanda yatırımlar yapıyorsunuz, her alanda yapılan yatırımlar artmış. Yatırımlar nasıl yapılıyor, finansman, onlar ayrı konular ama sizin tercihiniz çok açık bir şekilde kara yolu sektörü. Bakın, 2015'te kara yolu sektörüne 161 küsur milyar TL, demir yolu sektörüne 46 milyar TL, haberleşmeye 16 milyar TL, deniz yoluna 3,2 milyar TL; toplam 253 küsur milyar yatırım yapılmış. 2017 yılında ise kara yoluna 193,1 milyar, demir yoluna 54 milyar, deniz yoluna -zavallı deniz yolu- 3,9 milyar, hava yoluna 23,4 milyar TL, haberleşmeye... Bu şekilde devam ediyor. Bu sizin tercihinizi gösteriyor. Hâlbuki baştan sunumu ortaya koyunca benim biraz CHP'nin 7 Haziranda açıkladığı Merkez Türkiye Projesi aklıma geldi. Evet, yani aynı mantıkla bakılmış. Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konum, sınır aşan yollar, bütün bunlar dikkate alınarak Türkiye'nin geleceğe yönelik ulaşım stratejisi belirlenmiş gibi görünüyor ama burada tercih kara yoluyla oluyor. Öyle anlaşılıyor ki 1950-2004 arasındaki tercihler sizde ağırlık basıyor. Evet, yani demir yolu da yapıyorsunuz.

Sayın Bakanım, tabii, bize on dakika zaman veriliyor. On dakikada bu koca sunumu nasıl tartışacağız, ne yapacağız? Bize göre eksiklikler...

BAŞKAN - Komisyon kararıdır, ben vermedim Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi bu, Komisyon kararı değil Başkanım, faşizan baskılarla bizi yönetiyorsun. Biraz zaman ver bize.

Şimdi, bakın, çok önemli bir tespitte bulundunuz Sayın Bakan, dediniz ki biz... Hani meşhur o 2003-2016 karşılaştırmasını yapıyorsunuz. Kara yollarında hız 40 kilometre/saatken bizim zamanımızda 80 küsura çıktı dediniz. Çok doğru. Zaten yollarda giderken falan bunu görüyoruz. Ben buradan biniyorum -gerçi sizin zamanınızda başlamadı ama- Rize'ye kadar çok rahat gidiyoruz. Fakat, başka bir şey var, hiç bunu göstermediniz Sayın Bakanım. Bakın, size bir şey söyleyeyim atlaya atlaya, TÜİK verilerine göre, mesela olayın insani boyutuna bakalım: 2003 yılında kaza 455 bin -atlaya atlaya söylüyorum- 2005 yılında 620 bin, 2008 yılında 950 bin, 2010'da 1 milyon 106 bin, 2013'te 1 milyon 250 bin, 2015'te 1 milyon 313 bin. Ölümlü ve yaralamalı olanları söyleyeyim size: 2003'te 67 bin, 2007'de 106 bin, 2011'de 131 bin, 2015'te 183 bin. İşte "Ulaşım arttı, nüfus arttı, gittiler, geldiler..." filan söylüyorsunuz ama tercihlerinizin yanlışlığını göstermesi açısından da bu önemli. Yani sadece "ulaşım arttı, giden, gelen arttı"yla izah edilebilecek bir şey değil. Hani kazalar filan diyoruz ya, bu yolları yaparken ya da ulaşım tercihlerini belirlerken sadece finans, para filan değil, bu insani boyuta da bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bu istatistikler tabii, Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkeleri arasında en çok trafik kazası yapan ve kazalarda en çok ölü veren ülkeler arasında olduğunu gösteriyor.

Şehir içiyle ilgili yaptığınız çalışmaları biliyoruz. Ulaştırma Bakanlığının işi olmamasına rağmen, Ankara ve İstanbul'da, özellikle Ankara'daki -nedense Melih Başkan ne yapar, bilemiyorum- metroları üstlendiniz ama... Ankara ile İstanbul'u karşılaştırdığınız zaman gerçekten Ankara ileride de yani başkent olma özelliğini nasıl taşıyacak bu ulaşım anlayışıyla bilemiyorum. Yavaş yavaş Ankara'da -herhâlde fark ediyorsunuz- İstanbul trafiği gibi bir trafik oluşmakta ve yapılacak metro hatlarına baktığımız zaman Ankara'da bu işin çok yavaş gittiği görülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bir de bu işin işte çevre, insanların yaşam -arkadaşımız biraz evvel Karadeniz Sahil Yolu'ndan bahsetti- alanına yapılan dokunmalar da önemli. Gerçekten bütün bunlar yapılırken yani bu çevreye nasıl etki ediyor, insanların yaşam alanlarına ne kadar etki ediyor, işte kültürlerine, geleceklerine, geçimlerine, bunların hepsine bakmak lazım. Yani burada biz yol geçiriyoruz, tamam ama burada bir hayat var ve hayat devam ediyor, gelecekte de devam edecek çünkü yaşam alanı ve yaşamla ilgili olanları bir daha yapamıyoruz. Bunlar yüzyıllarca, böyle yaratılmış, böyle oluşmuş, böyle gelmiş alanlar. Bunlar bizim elimizde olan şeyler değil. Bunlara ne kadar müdahale ediyoruz bakmak lazım.

Tabii, vaktimiz çok sınırlı, ben Karadeniz Sahil Yolu'ndan -otoyolu filan değil tabii- örnek vereyim: O yol yapılırken, ilk defa 1997'de temeli atılırken, ihalesi yapılırken çevreciler -çevreciler hep kötü, marjinal insanlar ya- bugün arkadaşlarımızın sözünü ettiği tehlikelerin, risklerin hepsini söylediler ve teknoloji filan dedik, çok değişti teknoloji ama o yol, bugün yaptığınız yollar gibi, arkadan, yine viyadüklerle, yine tünellerle rahat bir şekilde yapılabilirdi. Ama, ısrarla ve inatla bu yol sahilde, deniz doldurularak yapıldı, sadece görünüm filan değil, şimdi, sizin Bakanınız, Beşikdüzü sel ve heyelan felaketinden sonra Sayın Canikli itiraf etti, dedi ki: "Bu yol şehir merkezlerinden kot olarak 4-5 metre yukarıda kalıyor, dolayısıyla, sellerde, taşkınlarda sular denize akamıyor ve geriye dönüyor, geriye dönünce de o yerleşim alanlarının tamamı risk altında, çamur altında kalıyor, ölümler, bir sürü şeyler yaşıyoruz. Dolayısıyla, bütün bu işler yapılırken bunlardan da bahsetmenizi beklerdik. Bundan sonra nasıl dikkat edeceksiniz? Yani bu konuda uyarılara, hemen, işte, "Bunlar marjinal çevreciler!" Sayın Cumhurbaşkanı bağırıyor, çevrecileri en büyük düşman olarak ilan etti. Ya, niye düşman olarak ilan ediyorsunuz? Onlar da bu işe bu şekilde bakıyorlar ve nasıl bakıyorlar lütfen değerlendirin, ne yapıyorlar, niçin böyle yapıyorlar bunu değerlendirin.

Finansla ilgili Sayın Bakanım, Zekeriya Bey gerekli şeyleri söyledi ama size bir şey hatırlatırım: Bakın, Amerika'da Trump seçildi Sayın Başkanım ve balkon konuşmasında ne dedi dinlemişsinizdir. Dedi ki: "Ben Amerika'nın büyümesini ikiye katlayacağım. Amerika'nın bütün altyapısını değiştireceğim, yenileceğim." Burada ekonomiden, finanstan anlayan dünya kadar adam var, bunların anlamını benden çok daha iyi bilirler, hani, "finans" filan diyorsunuz bu projelere ama bu projelere Trump'tan sonra bir daha bakın. Yani "FED faizi şu kadar düşürürse ne oluruz?" filan diye bakarken şimdi diyor ki: "Ben Amerika'nın büyümesini iki katına çıkaracağım, bütün altyapısını yenileyeceğim, şunu yapacağım, bunu yapacağım." Bu finansın, paranın nasıl oraya gideceğini... Niye öyle yapsın ki? Gidecek, orada yatırım yapacak. Dolayısıyla, bizdeki kredi maliyetinin ne kadar yükseleceğinin hesabını filan mutlaka yapıyorsunuzdur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, denizcilik sektörüyle ilgili... Gerçekten, üç yanı denizle çevrili Türkiye, hep anlatıyoruz, ediyoruz filan ama nedense kârlı mı? Değil. Yap-işlet olmuyor mu? Kamu-özel ortaklığı olamıyor mu? Niye tercihleriniz o şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Daha başladık, bismillah dedik, gideceğiz, "Elemtere"den aşağı okuyacağız, bir dakika.

BAŞKAN - Toparlamayın o zaman, bırakın dağınık kalsın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Peki, bitireceğim.

Denizcilik sektörüyle ilgili söylenecek çok şey var.

Görüyorsunuz "Baskı altındayız." dediğim zaman kızıyor Sayın Başkanım bana ama bir şey söyleyeyim, "insani boyutlar" falan dedim, oradan devam edeyim.

Bu balıkçı barınaklarından filan söz etmişsiniz, 102'nci sayfada da ne kadar artırdığınızı yazmışsınız, güzel, iyi. Yalnız, bu balıkçı barınaklarını, ben çok iyi biliyorum, Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuz sanıyorum. Ben, Rize'den biliyorum, Trabzon'da da böyle, Giresun'da da, her tarafta da böyle. Bunlar balıkçı barınağı falan değil. Burada, mali durumu iyi olan, oranın kamu yöneticileri, belediye başkanı, zengini, İstanbul'da oturan, bilmem ne oturanın gelip yazlık olarak kullandıkları evler. Bakın, eylül ayında başlıyor balık sezonu, adamlar kayalardan kayık çekiyorlar. "Ne yapıyorsunuz ya? Biraz ötede balıkçı barınağı var, ne yapıyorsunuz arkadaş?" deyince "Bizi oraya sokmuyorlar." diyor. Kim, nasıl sokmuyorlar? Gittim, tek tek inceledim. Mesela, Fındıklı'daki balıkçı barınağını tek tek inceledim, benim ilçem, 100 küsur barınak var, 5 tane bile gerçek balıkçı yok, hepsi keyif etmek için geliyor oraya, gündüzleri aileleriyle geliyorlar, geceleri de arkadaşlarıyla içiyorlar orada, başka da hiçbir şey yapılmıyor."Söyleyeceğim." dedim, onun için şey yapayım: Ardeşen Işıklı, Taşbaşı, oraya da gittim, bir tek balıkçı yok. Bu nasıl bir şey? Sayın Bakanım, bu işe biraz dikkat ederseniz memnun olurum.

Baskı altında tabii... Bu ulaşımla ilgili yapılan yasaklar filan... Bunlar bize yakışmıyor. En küçük bir olay olunca hemen sosyal medyada, Twitter'de, Facebook'ta falan yavaşlamalar, kesmeler falan. Ne yapıyorsunuz Sayın Bakanım? Doğru şeyler mi bunlar? Bunlar bize yakışıyor mu? Bu kadar yatırım, bilmem ne yapan şeyde yakışıyor mu bunlar? Bu konulara dikkat etmek durumundayız.

Denetimle ilgili de birkaç cümle söyleyeceğim Sayın Başkanım, kusura bakmayın. 2015'in hesaplarıyla ilgili bir şey söyleyeceğim.

Karayolları Genel Müdürlüğüyle ilgili Sayıştayın yazmış olduğu şeyler. Bakın, kaç başlık altında gidiyor, birkaçını söyleyeyim: "Yapılmakta olan yatırım hesabında takip edilen yatırımlardan tamamlananların ilgili olduğu maddi durum, varlık hesabı alınmaması..." Denetim görüşünün dayanaklarıyla söylüyorum, atlayarak. "Köprü ve otoyollarda meydana gelen kaçak geçişlerin tahakkukuna ilişkin muhasebe kayıtlarının yapılmaması..:" Bu şekilde devam ediyor. Sonuçları falan yazmış. Ne yazmış: "Kamu-özel iş birliği modeliyle yürütülen işlerde verilen geçiş garantilerinin muhasebe kayıtlarının yansıtılamaması..." Bunlar denetimi etkileyenler, bir de denetimi etkilemeyen, küçük gibi görülen şeyler var. Bunları niye yaptırıyoruz Sayın Bakanım? Soruyorum. Arkadaşlar, hepinize soruyorum. Niye Sayıştay diye bir kurum kuruldu? Sayıştay bu milletin bütçe hakkının kullanılmasının en önemli ayağıdır. Sayıştay bu işleri denetleyecek, ciddi bir şekilde buraya gelecek, tartışılacak, hiç kimse okumuyor. İnanın, sizinkine bakmadım ama ben bazı bakanlıklara baktım, 2014'te de Sayıştay aynı şeyleri yapmış, 2015'te tekrar etmiş Hükûmet bunları, bakanlıklar tekrar etmiş. Aynı şeyleri yazmış. Sayıştaya da ayıp, bize hakaret, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve temsilcisi olduğumuz bu millete hakaret. Aynı şeyleri buraya yazıyor. O zaman, ya Sayıştayı kapatalım ya "Denetim filan yok, biz bildiğimiz gibi yaparız." diyelim ya da ciddi ciddi bu Sayıştay raporlarını daha fazla zamanda konuşalım, üç hafta değil, altı haftada konuşulsun ya da CHP'nin önerdiği gibi bir kesin hesap komisyonu kurulsun, ciddi bir şekilde yapılsın arkadaşlar. Bunlar bizim görevimiz. Bir de "tüyü bitmemiş yetim hakkı" diye bir kavramımız var arkadaşlar. Tüyü bitmemiş yetim hakkı... "Önemli değil." dedi geçen bir iktidar partisi milletvekili. "Ya, küçük şeylerden söz ediyorsunuz, büyük bir şey bulabiliyor musunuz?" Bakın, burada hep yolları konuştuk. Yolsuzluk dediğimiz zaman da kıyameti koparıyorsunuz ama partiniz halk arasında -"Oy veriyor." falan diyeceksiniz- "Kalkınma tamam ama adalette problem var." diye anılıyor bu şekilde.

Bütçeniz hayırlı olsun.

Teşekkür ediyorum.