Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü h) Diyanet İşleri Başkanlığı ı) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 03 .11.2016 |
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcım, değerli milletvekili arkadaşlarımız ve kıymetli misafirler; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı konusuna ben de devamen süremi tamamlamak istiyorum. Ben konuya biraz da tutumla ilgili yani anlatma, aydınlatma, bu konudaki hizmet ve faaliyetlerin sürdürülmesi yerine, tutumla ilgili birkaç cümle paylaşmak istiyorum.
Değerli hocalarım benden çok daha iyi bilirler, Diyanetten teşrif eden zevat burada; tarihin her döneminde yani insanlık tarihinin her döneminde, krizin ve baskının zirve yaptığı anda, sürekli olarak toplumda itiraz sorumluluğunu üstlenen sorumlular çıkmış. Bu sorumlular bazen grup şeklinde, bazen de bireysel olarak. Mesela 4 kitaptan bahsederiz ve bazı peygamberlere de indirilen birkaç belli sayfadan bahsederiz. Yani Yüce Allah'ın insanlığa kıyamete kadar gönderdiği 4 kitap ve birkaç peygambere de gönderdiği belli sayfalardan ibarettir mesajı. Eğer dinî tutum sadece bundan ibaret olsaydı, insanların bir kısmı iman ederdi, bir kısmı da iman etmezdi ve bu şekilde hayat devam edip giderdi. Ama burada dikkat etmemiz gereken bir husus var. Bunun yanında 124 bin peygamber gönderilmiş. İşte, bu 124 bin peygamber, tutum olarak her peygamber, kendi döneminde, o baskıya karşı bu şekilde dinin muhalif tutumunu ortaya koymuşlardır. Hazreti Peygamber'den sonra bu tutumu ehlibeyit sergilemiştir. Mesela "Hüseyni kıyam", "Hüseyni duruş" vardır ki 4 mezhep imamlarının da kendi dönemlerinde görmüş olduğu eziyet ve işkencelerin temelinde de bu muhalif ruh ve duruş var. Şimdi, sayın hocalarım -teeddüp ederek söyleyeyim, malumatfuruşluk olmasın- peygamberlerin dönemi bittikten sonra, Hazreti Peygamber'in hadisişerifinde bir işaret olarak "benim varislerim" buyuruyor, "Benim varislerim, yani peygamberlerin mirasını devralanlar benim ümmetimin alimleridir." diyor. Yani ondan önceki nebilerin, peygamberlerin yapmış olduğu görevi, din alimlerinin, ulemanın o sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor. Peki, nedir peygamberlerin mirası? Kendimize soralım. Yine bir hadisişerifte, "Peygamberler miras bırakmaz." diyor efendimiz. Nedir o zaman mirasları? İşte, mirasları, bu şekilde, şiddetin, baskının, çatışmanın, kavgaların, katliamların olduğu dönemlerdeki tutumun varisi olabilmektir.
Zaman dar olduğu için günümüze gelirsek, Diyanet İşleri Başkanlığının şöyle bir tutum sergilemesi ihtiyacının zaruri olduğunu iddia ediyorum: Şu anda iç barışa ihtiyacımız var, bu ülkede iç barışa ihtiyacımız var ve savaş bu ülkeyi yedi, bitirdi, hiçbir değer bırakmadı. Peki, Başkanlığımızın bu iç barışla ilgili tutumu nedir? Ben soruyorum hocalarıma; nasıl bir tutum sergiliyorlar veya bu şekildeki planlamaları ve projeleri nelerdir? Kutuplaşma var değerli arkadaşlar. Toplumda artık insanlar birbirlerine selam veremez oldu. Emin olun, bu Mecliste bazen bu mahcubiyeti yaşıyoruz. Farklı partide olabiliriz, farklı siyaset yapılabilir ama parti mensupları birbirlerine selam veremez noktasına geldiler. Peki, toplumu bir düşününüz. Toplumda şu anda bu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı gelişmelerin karşısında Başkanlığımız bu konuda nasıl bir manevi tamir, bir manevi cihat, bir manevi onarım çalışması ve çabası içerisine giriyor?
Şimdi, bakınız, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çok talihsiz bir açıklama oldu Başkanlığımızca. Neydi o? O teşebbüste hayatını kaybeden o başarısız darbe mensubu insanlar da vardı. Diyanet İşleri Başkanlığı açıklama yaptı; bunları camiye almama, cenaze namazını kılmama, bunların kabirleriyle ilgili, mezarlarıyla ilgili... Ya, din bu şekilde bir tasnife gitmez. Yani o insanların tabii ki dini vecibeleri olacak ve birinci derecede de Diyanet İşleri Başkanlığı bundan sorumludur. Camiye gelebilecek her cenazenin, elbette ki Başkanlık o sorumluluğa müdrik bir şekilde, onun dinî vecibelerini yerine getirmek zorundaydı. Öyle bir pozisyon oldu ki, aileler bile korkudan... Ya, bırakın hesabını Allah zaten... Hesap gününe hepimiz inanıyoruz, herkes o herkes o hesap gününde gidip kendi hesabını verecek ama dinî vecibe -bir insan öldükten sonra onun dünyadaki düşüncesi, davranışı, hareketi, siyaseti ne olursa olsun o artık bu dünyaya tabi değil, onun tabi olduğu hükümler tamamen ayrıdır- eğer yerine getirilmezse -ki bunun adı "farzıkifaye"dir malumunuz- bütün toplum, bütün inanç sahipleri, müminler sorumlu oluyorlar.
Şimdi bakın, bundan nasıl bir tehdit doğacak, nasıl bir tehlike doğacak? 1980 öncesi ve 1980'le beraber birtakım tartışmalar yaşandı. Neydi o tartışmalar? İşte, imamların arkasında namaz kılınır mı kılınmaz mı? Düzenin görevlileridirler, düzenin emrindedirler, bağımsız değiller, tarafsız değiller veya cuma namazı dürüst müdür değil midir, sahih midir değil midir? Cami, cemaat, namaz tartışma konusu oldu. Bu tür tutumlar yarın yine bu tartışmaları tetiklemiş olacak. Peki, caminin kimliği, caminin fonksiyonuna kelime, kavram anlamıyla da baktığımızda, toplayan, toparlayan, işte kucaklayan, bir araya getiren özelliğini biz nasıl olur da resmî bir tutumla bu hâle sokarız?
Sayın Başbakan Yardımcım, bu konuşmalara mebni olarak şöyle bir acil problemin Başkanlığımıza inisiyatif verilerek çözülmesini talep ediyorum. Nedir o? Bakınız, son kanun hükmündeki kararnamede 249 Diyanet görevlisi arkadaşımızın, şimdiye kadar camide imamlık yapan, müezzinlik yapan arkadaşlarımızın ihracı sağlandı, ihraç edildiler. Peki, niçin bunların soruşturması yapılmadı? Ben Diyanet İşleri Başkanlığının Teftiş Kuruluna iddia ediyorum ve güveniyorum, bunun o Teftiş Kuruluna havale edilmesi durumunda hakikatlerin, gerçeklerin bir bir aydınlatılacağına inanıyorum ama ya bir ihbarla ya bir istihbarat raporuyla veya bir sendikaya üye olma durumuyla veya "face"den, şundan bundan, sosyal medyadan birtakım paylaşımlarla bu insanlar eğer ihraç edilmişse bu, her şeyden önce Diyanet İşleri Başkanlığının o misyonuna indirilmiş olan en büyük darbedir.
Peki, insanlar bu kuruma bundan sonra güvenmek istedikleri zaman kendi personelinin, kendi elemanlarının, kendi görevlilerinin, cami görevlilerinin eğer teftişini yapamıyorsa, incelemesini yapamıyorsa, soruşturmasını yapamıyorsa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
... ve bir yerden bir liste servis ediliyor ve sabah o kararnamede o listenin ihracı gerçekleşiyorsa nasıl bir dinî tutumdan, nasıl bir dinî aydınlanmadan ve aydınlatmadan toplumu tatmin ederek konuşabiliriz.
Sürem tamamlandığı için teşekkür ediyorum, kolaylıklar diliyorum.