Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü h) Diyanet İşleri Başkanlığı ı) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 03 .11.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz Ahmet Bey'le sürelerimizi bölüşmüştük fakat Ahmet arkadaşımızın cenazesi çıktı ve acil gitmesi gerekti...
BAŞKAN - Siz buyurun, on dakikanızı...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Onun süresini...
BAŞKAN - Yok, onu yapamıyoruz, olmayan üyelerinin süresini birleştirme şansımız yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Olağanüstü bir durum var ve...
BAŞKAN - Komisyona katılan üyelerimiz haklarını verirlerse bu mümkün.
Bence vakit kaybetmeyelim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Olağanüstü bir durum var, yoksa hiçbir zaman böyle bir şey talep etmedik, biliyorsunuz. Hazırlığımız o yöndeydi bir anda bir cenaze çıktı yani...
BAŞKAN - Süreniz geçmesin ben mikrofonu yeniden açayım.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bu durumu bu kadar...
BAŞKAN - Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ne zaman istedik ki böyle bir şey Başkan, Allah'ını seversen?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) -Bir içtihat yapın Başkan.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok gaddar bir Başkanımız var, ne diyelim, cenazeyi de saymıyor.
Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle bütçemiz hayırlı olsun diyorum.
Dün bütçe sunuş konuşmasına cevaben Maliye Bakanına şunu söyledim: Bir ülkenin bütçesi, o ülkenin vicdanıdır. Neye para harcadığımız o ülkenin vicdanını belirler yani hayra mı harcıyoruz, şerre mi harcıyoruz; savaşa mı harcıyoruz, barışa mı harcıyoruz; kardeşliğe, eşitliğe mi harcıyoruz, yoksa hayır dışı işlere mi harcıyoruz bunu belirler.
AKP'nin ilk kuruluş sürecinde bir iddiası vardı. Bu devlet hepimize sırayla kimliklerimizden dolayı, ideolojimizden dolayı zulme uğratan gadre uğratan bir devlet ve bu devleti ehilleştirme iddiası vardı AKP'nin. Siz de hatta başka bir siyasi partideydiniz, sonra bir siyasi parti kurdunuz, bu konuda eleştirileriniz de oldu, sonra AKP'ye katıldınız. Vicdanına güvendiğim bir Bakansınız, her zaman yüzünüze baktığımda öyle görürüm ama pek çok mütedeyyinin devletle imtihanında biraz o vicdanından kaybettiği gibi sizi de biraz öyle görüyorum yani devletle imtihan, güçle imtihan, iktidarla imtihan zor bir şeydir. O iktidar koltuğu zehirleyebilir, kirletebilir; o anlamda sizin kendinizi sakınmanızı ve gerçekten o vicdanlı yüzünüzü her anlamda, her türlü hak ihlalinde, insan hakları ihlalinde Hükûmetin vicdanlı yüzü olarak ortaya çıkmanızı daha çok görmek isterdik.
Evet, büyük bir türbülanstan geçiyoruz. Gerçekten 2016 dünyasında darbe girişimiyle karşı karşıya kalmış bir ülke olma utancını yaşıyoruz hep birlikte ve bu türbülanstan çıkmaya çalışıyoruz. Ancak buradan çıkmak -biliyorsunuz- AKP ilk dönemlerinde hep böyle türbülanslardan hamleyle çıkmaya çalıştı yani demokrasi hamleleriyle ve gerçekten, benim desteklediğim hamleler de söz konusu oldu, desteklemediğim hamleler de söz konusu oldu ama hep "Bir hamle yapalım, demokrasi hamlesi yapalım bu girdaptan çıkalım." dedi vesayet hamlelerine karşı. Ancak şimdi baktığımızda, vesayetin, statükonun tam ortasına yönelmiş bir AKP'yle karşı karşıyayız. Yani statüko kurumlarını ehilleştirme, statüko kurumlarını demokratikleştirme iddiasında olan bir AKP'den, YÖK'ü kutsayan, Millî Güvenlik Kurulunu üç ayda bir toplamayı becermiş, Millî Güvenlik Kurulundaki o sivil görüntüyü yapmayı becerebilmiş bir AKP'den, Millî Güvenlik Kurulu toplantılarının haber değeri bile olmadığı bir ülkeye doğru yürütebilmiş bir AKP'den, şimdi "Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararıyla OHAL'e geçtik." diyebilen bir AKP'ye ve saraya maalesef mazhar olmuş durumdayız. O anlamda iddiamız, eğer ki bu girdaptan çıkmazsa daha fazla güvenlikçi devlet anlayışı değil, tekrar bir demokrasi hamlesi, herkesin hakkının hukukunun korunabileceği, devletin ehilleştirilebileceği bir yere doğru yürümemiz lazım. Mütedeyyinlerin iddiası da buydu, 28 Şubat sürecinden sonra, 2007'deki darbe girişiminden sonra iddiası buydu ancak bakıyoruz ki şu anda o iddiasından geri kaldılar ve maalesef, ülkemizi tekrar o statükonun, dar anlamdaki dar bakışına doğru bir gidişat var ve bundan büyük üzüntü duyuyorum. Gücün merkezde olması hep bunu yaratıyor Sayın Bakan. Biz hep ademimerkeziyetçi bir yapı önerdik. Güç merkezdeyse güç savaşları olur, hep birileri o gücü ele geçirmeye çalışırlar. Bu da bir güç savaşıydı maalesef, çünkü güç dağıtılmamıştı, güç merkezdeydi, birileri o gücü ele geçirmek için hain planlar yaptılar ancak yine o vesayet kurumlarını tahkim eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Buradan çıkış -dediğim gibi- tek kişiye, saraya doğru bütün gücü toplamak değil; vesayet kurumlarını tekrar tahkim etmek değil; gücü dağıtmak, ülkeyi demokratikleştirmekten geçiyor burada.
Başkan ne kadar süre verir bilmediğim için diğer konulara, kurumlara geçmek durumundayım sanıyorum. Onun insafına kalmışız.
Sayın Bakan, Millî Güvenlik Kuruluna gelelim. Gerçekten üç ayda bir toplanır bir hâle gelmişken şu anda Millî Güvenlik Kurulu OHAL ilan etme önerisi veriyor yani böyle bir anlayışa tekrar... Ve güvenlik toplantılarına, Millî Güvenlik Kurulu toplantılarına, MİT'teki güvenlik toplantılarına bakar olduk; siyasetin belirlendiği yerler tekrar güvenlik odaları, MİT, işte MGK oldu. Siyaset buralarda belirlenmemeli, siyaset Başbakanlıkta belirlenir. Elbette ki ülkenin güvenlik politikası olacak ama demokrasi hamlesi, demokratikleşme hamlesi de olacak, o görüntü kayboldu yani ülkede elbette bir yandan güvenlik bakışı olacak ama o güvenlik bakışı sürekli olamaz ki. Demokrasi hamlesi nerede? Unutuldu, geride kaldı ve bütün kazanımlar bence berhava oluyor ve olmak üzere. O anlamda hızla bu politikaları öne koyacak siyaseti Başbakanlığa çekmeniz gerekiyor; siyaset şu anda maalesef sarayda gözüküyor, bütün algıda bu böyle, fiilî durumda böyle olduğu söyleniyor. Fiilî durumu da resmiyete çevirme çabaları var. Siyaset, şimdilik eğer ki bu resmî durum böyleyse -ki böyle, biz buna inanıyoruz- Başbakanlıkta siyaset üretilmeli, Mecliste siyaset üretilmeli, bu görüşler tartışılmalı, uzlaşılmalı, ortak akılla yürünmeli diye düşünüyorum.
Bir örnek vereceğim: Bakın, MİT'e geçelim mesela. MİT ne işe yarar? Hepimizin güvenliğini, ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak için istihbarat toplar, değil mi? Ama bakıyoruz ki MİT içinde hep bir yapılanma olmuş. Bu yalnızca cemaatle ilgili değil, cumhuriyet tarihi boyunca güce göre yapılanma orada, kendi hesabına göre birtakım suçlara yol veren, birtakım suçları gösteren, ortaya koyan bir yapılanmaydı MİT, hep böyle oldu, Teşkilat-ı Mahsusadan beri maalesef böyle.
Şimdi baktığımızda, barış sürecini dedik Sayın Bakan. Siz de çok önemli bir şekilde barış sürecinin arkasında olan bir Bakandınız ve Ceylânpınar'da 2 polisimizin öldürülmesi meselesi örneğine bakalım. MİT'teki bir yapı, Sayın Ahmet Davutoğlu'na, eski Başbakanımıza, müstafi Başbakanımıza istihbarat veriyor "PKK öldürdü onları." diye ve o gün talimat veriyor, "Uçaklar kalksın, bombalansın, barış süreci bitti." diye. Böyle bir örnekten sonra, resmî rakamlara göre 8 bin insanımızı kaybettik, huzurumuzu kaybettik, pek çok şeyimizi kaybettik. Yani, devletin her dediğine, istihbaratın her dediğine güvenilmeyeceğini ve istihbaratın da mutlaka demokratikleşmesi ve sistemin, hükûmetin, Meclisin denetiminde olması gerektiğini gösteren bir örnek.
Bakın, o günden beri insanlarımız birbirine düştü, binlerce insanımızı kaybettik ve istihbarat oralardan geliyor. Roboski'nin istihbaratı oradan geldi ve Roboski'de insanlarımız öldürüldü. Bakın, Suruç, Reyhanlı, Ankara, havalimanı saldırıları belki de oralarda bir yerde biliniyordu birileri tarafından, ya yol verildi ya engellenmedi. Hrant Dink cinayetine bakalım, pek çok yerden devlet kurumu cinayetin içinde. MİT'e soruyoruz, "Bizde belge yok." diyor. Bir bakıyorsunuz ki içindeki unsurlar bu cinayeti biliyorlar ve yol veriyorlar. Devletin, hani Sayın Cumhurbaşkanının tabiriyle "Ankara'nın karanlık dehlizlerine biz bunları emanet etmeyeceğiz, bunları aydınlatacağız." diyen bir Cumhurbaşkanından şu anda tekrar o güvenlikçi bakışa döndük ve daha büyük provokasyonlardan endişe ederim. Bir darbe girişimi savuşturuldu ama bu güvenlikçi bakışla o darbe dinamikleri maalesef ve maalesef, tekrar ve tekrar kendini tahkim edebilirler. O açıdan, hızla demokrasiye, demokratikleşmeye dönmeyi salık veririm Sayın Başbakan Yardımcımız.
MİT'in ikiye bölünmesiyle ilgili bir olasılıktan bahsediliyor. Bütün bunlarla ilgili de bilgi verirseniz -o olasılıklarla ilgili- seviniriz.
Diyanet İşleri Başkanlığına geçeyim. Sayın Bakan, sunumunuzda da söylediniz, hep Sünni İslam'a hizmet veren bir Diyanet İşleri Başkanlığı anlattınız, hep de böyle oldu zaten, cumhuriyetin kuruluşundan beri. Osmanlı Dönemi'nde, hep söylediğiniz, Osmanlıda milletler sisteminde her millet kendine göre yapılanmasını, dinî özerkliği çerçevesinde kurumlarını oluşturmuşken, vakıflarında bunları yönetirken devletin kurumu hâline getirdiniz Diyanet İşleri Başkanlığını ve birilerine o kurumdan hizmet veriyorsunuz, birilerini de yok sayıyorsunuz.
Bakın, bir bütçesi var; bu ülkenin her vatandaşı vergi veriyor, inananı, inanmayanı, Hristiyan'ı, Musevi'si, Müslüman'ı, Alevi'si, Sünni'si, hepsi vergi veriyor. Siz burada bir bütçe sundunuz, yalnızca Sünni İslam'a hizmet veren bir kurumu anlattınız. Orada biz yokuz; Hristiyanlar yok, Museviler yok, Aleviler yok, pek çok kesim yok. Ateistler de vergi veriyor, onların da hakkı hukuku var. Demokratik ülkelerde başka türlü düzenlenmiş yapılar bunlar; ya dinî özerklikler vardır yapılanmalarda ya da "Ben vergimin yüzde 1'ini şu inanç kurumuna vermek istiyorum." dersiniz, vergiden öyle ödenir.
Bizim de hakkımız var o vergilerde Sayın Bakan, ben hakkımı helal etmiyorum çünkü burada bir hak var. Yani böyle söyleyeyim ki... Çünkü siz kul hakkına önem veren bir Bakansınız, kurumun da öyle olduğunu düşünüyorum. Burada bir hak var, burada yanlış düzenlenen bir hak var, yanlış paylaştırılan bir yöntem var. Bu doğru değil. Bunu sizin de bildiğinizi biliyorum, geçmişte eleştirdiğinizi. O anlamda bunu da bütün vatandaşlarımıza hizmet verebilen bir yapı hâline getirmemiz gerekliliği var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kısa kesmem gerekiyor.
Sayın Bakan, mesela Diyanet İşleri Başkanlığının gelirlerine baktığımızda bütçeden veriyorsunuz. E, bütçe gelirlerine bakalım; faiz gelirleri var, içkiden alınan ÖTV'ler var, içkiden alınan KDV'ler var yani hem gelirinde sıkıntı var hem harcamasında sıkıntı var. Bu kurum bu şekilde olamaz, bu kurum mutlaka dönüştürülmeli.
Diyanet İşleri Başkanlığının da faiz geliri varmış, gördük yani faize koysa haram, koymasa Sayıştay diyecek ki: "Niye parayı boşta durdurdun, devleti zarara soktun?" Yazık değil mi bu Diyanet İşleri Başkanlığımıza? Yani o açıdan onları da kurtarın buradan, hepimizi de kurtarın derim. Diyanet İşleri Başkanlığı bu şekilde sürdürülmemeli Sayın Bakanım.
Diğer mesele RTÜK'e geçeyim.
BAŞKAN - Hızlı geçerseniz çünkü süreniz bitti.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Geçtim.
Sayın Başkan, vereceğinizi söylediniz demin sizle konuştum. Ahmet Bey'in acil bir durumu oldu.
BAŞKAN - Verdim işte, bu zaten.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir dakika geçti daha.
BAŞKAN - Tamam.
Buyurun.
Bir dakikada toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, yapmayın işte.
RTÜK'e geçelim.
Sayın Bakan, yine size hitap edeceğim çünkü RTÜK Başkanımız tabiri şöyle koyuyor subjektif bir şekilde: "Terör örgütüne bulaşan kanallar." Nerede mahkeme kararı, nerede mahkeme kararı? Zarok TV, bir çizgi film kanalı bakın, Zarok TV çizgi film kanalı. Sünger Bob mu teröre bulaştı? Sünger Bob'u Kürtçe konuşturuyor yalnızca.
RTÜK BAŞKANI PROF. DR İLHAN YERLİKAYA - Yön ve Zarok TV tekrar açıldı, karar çıktı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Nerede?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Açıldı, açıldı, türküleri bundan sonra dinleyeceğiz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yeni mi imzaladınız Zarok TV...
RTÜK BAŞKANI PROF. DR İLHAN YERLİKAYA - Geçen hafta.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Benim haberim yok.
BAŞKAN - O zaman bitti demek ki haberiniz olmadığına göre. Kapattınız mı?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Diğer mesele, İMC TV'yle ilgili bir mahkeme kararı mı var? Sizin denetiminizdeydi, değil mi Sayın Başkan? Bu, RTÜK'e de bir darbedir. O zaman siz suç işlediniz demek ki bunca zaman İMC TV'ye yol vererek. İMC TV, gayet objektif yayın yapan, AKP'li milletvekillerinin çıktığı, bütün milletvekillerinin çıktığı bir kanal. Şimdi siz subjektif bir şekilde diyorsunuz ki: "Efendim, bu teröre bulaşan kanal." Bu, Hükûmet kanun hükmünde kararname çıkardıktan sonra mı aklınıza geldi? Yapmayın bunları, bari subjektif açıklamalar yapmayalım lütfen.
Sayın Bakan, basın-yayın ve enformasyonla ilgili bir şeyler söyleyeceğim. Bakın, basın kartları rastgele, hiçbir mahkeme kararı olmadan, ömür boyu basın kartı hakkı olan insanların basın kartları iptal ediliyor. Çok yakın zamanda, geçen hafta Hasan Cemal ve Doğan Akın'ın basın kartları iptal edildi. Hangi keyfiyete göre, hangi hukuka göre? Ya, bir hukuk olur değil mi, bir mahkeme kararı olur ortada, basın kartı iptal edilir. Keyfî basın kartı iptalleri var. Olmaz, bir hukuku olur bunun, hukuk devletindeyiz.
Bir şey de basın yayın enformasyon... Azınlık gazetelerine 2015'te ilanlar verdiniz destek anlamında, 2016'da kestiniz. Hangi keyfiyet? Hep bir keyfiyetle yürüyor Sayın Bakanım. Bunları lütfen yani...
BAŞKAN - Sayın Paylan, tamamlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Son cümleleri edeceğim.
Başbakanlık Tanıtma Fonu'yla ilgili de bir otuz saniye rica ediyorum.
Sayın Bakanım, bakın, tanıtıma para harcamak olabilir ama en büyük tanıtım bir ülkenin demokrasisidir. 2000'li yıllarda gerçekten Batılı ülkelere -ben her yıl kırk kere, elli kere giderim- hep boynumuz dik, başımız dik gitmeye başlamıştık ama şimdilerde, son iki yıldır, gerçekten, herkes, ülkeyi artık Orta Doğu karanlığına doğru sürüklenen bir ülke olarak görüyor. Buna para harcamamıza gerek yok. Biz demokrasimize yatırım yapalım, insan haklarına, hukuk devletine yatırım yapalım. Buradan biz en büyük tanıtımımızı tekrar yapmış oluruz.
Bu anlamda tanıtıma para harcamayalım Sayın Bakanım. Gerçekten, ülkemizin bu imajını el birliğiyle, bütün siyasi partiler olarak, siyaset kurumunu devreye sokarak, ortak akılla, bu ülkeyi bu girdaptan ancak siyaset çıkarır diyorum, saygılar sunuyorum.