| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 01 .11.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; yarın 2017 yılı bütçesini görüşmeye başlayacağız. Daha çalışamadık Sayın Bakanım, umarım bu akşam erken gidip çalışacağız.
Aslında bu şekilde iki ayağımızı bir pabuca sokmak için bir neden yok ama nedense Hükûmetiniz hep böyle yapıyor. Gerçekten bu soruya cevap vermeniz gerekiyor: Niçin bolca zamanımız varken, uzun uzun oturup tartışmak mümkünken bunları yapmıyoruz ve son anda giderayak, iki ayağımızı bir pabuca sokarak, yarım yamalak konuşuyoruz bir konuyu? Konuştuğumuz konu, konular önemsiz konular mı yoksa "Ne yapalım bir Anayasa var, o Anayasa da zaten canımızı sıkıyor; kurallar var, bunlar da can sıkıcı şeyler; formalite Meclis diye bir şey var öteden beri, Parlamento diye bir şey var, bu da hoş bir şey değil ama ne yapalım var, bu işi şeklen geçelim, olsun bitsin." Bu mu gerçekten? Böyle olmaması gerekiyor, vakit var. Burada, bakıyorum, tanıyorum arkadaşlarımı, iktidar partisinden, muhalefet partisinden çok değerli, yetişmiş insanlar var, katkı sağlayacak olan insanlar var, niçin bu insanların katkısını alma ihtiyacı duymuyoruz?
Sayın Bakanım, Hükûmet de, siz de iyi hazırlanarak gelmiyorsunuz. Bakın, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun -torba olacak sanıyorum bu da- üç kere değiştikten sonra şimdi, şu ana kadar sanıyorum sizin tarafınızdan gelen üç tane de önerge oldu. Bu bile gerçekten sizin de, bürokratlarınızın da buraya hazırlanarak gelmediğinizi gösteriyor. Ne yapacaksınız, önce bir konuşun; niçin yapacağınız, gerekçelerini hazırlayın; ondan sonra aranızda tartışın, buraya getirin, biz de katkı sağlayalım.
Yani, ben önce kendimi şey yapayım, sonra diğer arkadaşlara soracağım: Ben CHP Genel Başkanının önerisi ve CHP Parti Meclisinin kararıyla İstanbul üçüncü bölgeden milletvekili seçildim, sizin nasıl milletvekili seçildiğinizi bilmiyorum. Ha, Türkiye'de gerçekten halk seçiyor mu seçmiyor mu, şefler var, liderler var, onlar atıyor bir tarafa, bu ayrı bir tartışma konusudur ama bir milletvekili milletvekilidir, milleti temsil ediyor. Seçim bölgesi neresi olursa olsun seçildikten sonra bütün Türkiye'yi ve Türk milletini temsil ediyor ve o amaçla buraya geliyor ve burada şu geçerli olan Anayasa milletvekiline, Türkiye Büyük Millet Meclisine çok önemli görevler veriyor. Bu görevlerden bir tanesi de bütçe yapmaktır. "Kanun yapar." diyor, "Bütçe kanunu yapar." diye önemli olduğu için ayrıca yazmış yasa koyucu bunu. Bundan sonra Anayasa yapacaklar da herhâlde bu önemli konuyu es geçmezler, "Buna gerek yoktur." demezler.
Evet, gerçekten, niçin böyle yapıyoruz bunu anlamış değilim. "Parlamento" diyoruz, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" diyoruz, "demokrasi" diyoruz, 15 Temmuzda demokrasimize kastettiler, hep beraber direndik, bu Mecliste oturduk, bu Plan ve Bütçe Komisyonu salonu ne hâldeydi bundan iki toplantı evvel görüyorduk buradaki şeyleri, bombalandı buralar, niçin bunun anlamını, değerini bilmiyoruz? Evet, iktidar partisi, "Millet karar verir." dedi Sayın Bakan. Doğru, millet karar verir, buna hiç kimsenin itirazı yok ama Sayın Bakanım, sizi seçen, iktidar partisini seçen millet ile muhalefeti, CHP'li milletvekillerini seçen millet, Diyarbakır'da seçilen arkadaşları seçen millet arasında bir fark yok ki. Siz dediniz ki "Orada mahkemeler kuruldu.", kendi kendinizi ele verdiniz Sayın Bakanım. Oradaki belediye başkanını seçenin bir suçu yok ki. Orada mahkemeler kurulmuşsa siz iktidardaydınız Sayın Bakanım, gereğini yapsaydınız, kurdurmasaydınız Sayın Bakanım. Ha, iktidar partisini, Hükûmeti seçen millet ile muhalefeti seçen millet diye bir ayrım mı yapıyorsunuz? Böyle bir şeyi aklımıza bile getirmeyelim. Millet, bir taraftan 78 milyon deniliyor, ondan sonra "Millet karar verir." diyerek... Elbette millet karar verir, elbette -ben defalarca söyledim, söylüyorum bir daha- kararları Parlamentoda oluşan çoğunluk alacak, buna da hiç kimsenin bir itirazı yoktur ama bu çoğunluk "Millet adına karar veriyorum." derken her şeyi yapamıyor değerli arkadaşlarım. Bu çoğunluk yani "millet iradesi" diye yansıyan bu çoğunluk, Hükûmet, idare, belli şeylerle, hukukla sınırlanmıştır, Anayasa'yla sınırlanmıştır. "Anayasa" deyip geçmiyoruz, sadece bu Anayasa'dan ibaret değil, biliyorsunuz, Anayasa'nın ilgili maddesi var, altına imza koymuş olduğumuz uluslararası belgeler de yasaların üzerindedir, onlar da bizi bağlıyor. Dolayısıyla "Millet karar verir her şeye." lafı biraz hamaset oluyor, bunun içini doldurmak lazım, bunu tanımlamak gerekiyor. Elbette millet karar verecek, buna bir itirazımız yok. Bizim söylediğimiz şey: Burada ne yapıyorsak açık bir şekilde konuşalım, tartışalım gerçekten. Burada konuşmayacağız... Burada konuşulsa bile bütün basın organları kontrol altına alınacak, orada haber verilmeyecek, açık olmayacak, şeffaf olmayacak, nasıl bir demokrasi? Yani, demokrasinin en temel özelliklerinden bir tanesi, seçilmiş çoğunluğun ülkeyi yönetmesinin yanı sıra, hukuk, öbür taraftan da denetim mekanizmaları. Seçilmiş çoğunluk Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenir arkadaşlar. Bu, Anayasa ve bütün demokratik anayasalar da iktidarın, seçilmiş çoğunluğun Meclis tarafından denetleneceğini söylüyor. Sadece bu yetmez, hukuk denetler, yargı denetler, yargıyla sınırlanmıştır. Nitekim, şu anda yapmış olduğumuz yasa değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapmış olduğu yasanın yargı tarafından denetlenip, Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenip Anayasa'ya aykırı bulunduğundan dolayı bozulmasından dolayı buradayız. Yani, yaptığınız işler... "Millet yapar." çok hamaset bir cümle oluyor. "Millet yapar." içini dolduruyoruz, millet yapar ama yargı denetler, elbette. Yargı neye göre denetler? Anayasa'ya göre denetler, Anayasa'yı da milletin temsilcileri yapmıştır. O kadar basit bir şey değil demokrasi, "Biz seçildik, geldik buraya, istediğimiz gibi yaparız.", böyle bir sistem değil.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, görüşmekte olduğumuz bu yasanın 1'inci, 2'nci maddesinde... Bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesinin daha evvel vermiş olduğu karar dolayısıyla şimdi bunları görüşüyoruz. Enteresan tabii, bu kararı aslında 2017 bütçesinde bir problem olmasın diye apar topar getirdiler. Sayın Bakanımız da, Sayın Temizel de ifade etti, doğru bir şey yaptınız. Aslında bu doğru şeyi 2016 bütçesi görüşülürken de yapılması gerekiyordu çünkü 2015 bütçesinde yapılan yanlış bu Anayasa Mahkemesinin kararı zamanında yayınlanmadığından dolayı 2016 bütçesinde yapıldı ve o yanlışlar o bütçede duruyor. Sayın Bakan onların ne olduğunu benden çok daha iyi bilir. Şimdi 2017 bütçesinde bu yanlışları yapmayalım diye bu şeyi görüyoruz. Anayasa Mahkemesi, biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisinin 2015 Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu'yla ilgili açmış olduğu iptal başvurusunu 2015 yılı içerisinde sonuçlandırmadı, daha sonra Mayıs 2016'da sonuçlandırdı, iyi. Mayıs 2016'da sonuçlandırdı, bütçe görüşülmüştü, edilmişti, ondan sonra da bekledi, şimdi açıklıyor ve biz de bunu burada görüşüyoruz. Umarım, 2017 yılı bütçesinde bu yanlışlıkları yapmayacağız, bu görüşme ve buradan yasalaştıktan sonra bu yanlışları yapmayacağız.
Burada, bir konuya kısaca değinmek istiyorum: Maalesef Türkiye'de bu güçler arasında, kuvvetler arasında... Bu, sistemden falan kaynaklanıyor değil yani "Parlamenter sistem böyledir, Başkanlık sistemi olsa böyle olmaz." buradan değil, bizim eksikliklerimizden kaynaklanıyor, bizim yanlış yerleşmiş geleneklerimizden kaynaklanıyor. Mahkeme bekliyor, mahkeme siyasete bakıyor, siyaset mahkemeye bakıyor, birbirini etkilemeye çalışıyorlar. Ondan sonra da burada toplanıyoruz, apar topar işler yapıyoruz. "Yasa kalitesi" dediğimiz şey çok basit bir şey değil. Bu çok önemli bir konu, ciddi bir konu. Gerçekten, amacımızı tam ortaya koymamız gerekiyor, milletin ne istediği... Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin temsilcileri, milletin isteklerini, taleplerini burada karar hâline dönüştürüyor ama bu karar hâline dönüştürürken milletin bu yasanın kendisine ne verdiğini, kendisinden ne istediğini çok açık ve net bir şekilde bilmesi gerekiyor. Bir de biliyorsunuz yani bu bilinen bir şey, ben burada tekrarladığım için kusura bakmayın, mahkemeler kararlarını verirken yasama neyi amaçlamış, gerekçelerinde ne var, bu yasa görüşülürken ilgili komisyon, Genel Kurul ne söylemiş, bunu da şey yaparlar, amacımızın iyi bilinmesi gerekiyor. Dolayısıyla, yasa kalitesi buradaki görüşmelerin kalitesiyle de ilgilidir, adaletin yerine gelmesiyle de ilgilidir. Eğer kaliteli bir yasa yapmazsak, burada ve Genel Kurulda onun gerekçelerini açık bir şekilde açıklamazsak, ortaya koymazsak, daha sonra karar verilirken, adalet dağıtılırken de yanlış şeyler yapıyor. Dolayısıyla, bu yaptığımız iş hiç basit bir şey değil.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, kusura bakmayın, iktidar partisi milletvekillerine söylüyorum: "Sadece muhalefet partisi eleştirecek, çalışacak, onların işidir, nasıl olsa Hükûmetimiz getiriyor, biz elimizi kaldırırız." yok, haksızlık yapıyorsunuz. Öncelikle kendinize haksızlık yapıyorsunuz, sonra sizi seçenlere haksızlık yapıyorsunuz değerli milletvekili arkadaşlarım. Siz de çalışacaksınız, siz de eleştireceksiniz, siz de konuşacaksınız, en güzeli olsun, sonuçta, zaten oylama yapılacak ve bu oylamada iktidar partisinin çoğunluğu olduğu için bu yasa geçecek ama bürokrasinin istediği gibi, Bakanlar Kurulunun istediği gibi de geçmesin. Kusura bakmayın Sayın Bakanım, sizin ne istediğiniz de çok belli değil. Bu yasada gördük, daha çok örneklerini de gördük. Gönderdiniz bir tane, eyvallah, dün akşam bir daha gönderdiniz, eyvallah, olmadı bugün bir daha gönderdiniz, olmadı şimdi üç tane önergeyle anlatmaya çalışıyorsunuz. Bu, ne istediğinizin çok açık belli olmadığı anlamına geliyor. Öyleyse, o zaman, burada yeteri kadar bir süre ayırın, tartışalım, konuşalım, milletvekili arkadaşlarımız da incelesinler iktidar partisiyle muhalefet partisiyle, o zaman, Komisyon ne istediğini bilsin, o şekilde çıksın istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten tarihin çok önemli bir döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz. Bakın, size bir şey önereceğim: 1930'larda, 1940'larda, 1950'lerde, 1960'larda, 1970'lerde milletvekillerinin Plan ve Bütçedeki, Genel Kuruldaki konuşma tutanaklarını okuyun arkadaşlar yani gerçekten -kimseyi kalitesizlikle suçlamıyorum, kendim de sizin içinizdeyim- kalite müthiş. Mesela, bir tane örnek vereyim ben size: Necmettin Erbakan 1969 bütçesinde üç saatten fazla konuşmuş, bir tane de boş cümle yok. Çok ciddi tarihe not düşmüşler. Biz de düşelim değerli arkadaşlar. Buradan sonra nereye evriliyor? Millet bunu soruyor. Türkiye nereye gidiyor? Yani bütçe yapıyoruz burada, evet, gelecek sene kim ne kadar para alacak, nasıl alacak, bunlara burada karar vereceğiz. Ama bir de nereye gidiyor? Ülke olarak nereye gidiyoruz? Bu soruyu soruyor insanlar. Siz de geziyorsunuzdur, mutlaka size de soruyorlardır, sormamaları mümkün değil. Nereye gidiyoruz? Uluslararası ilişkilerde nereye gidiyoruz? Ekonomi nereye gidiyor? Dolar niye böyle oluyor? 3,5 milyar dolar para verdi Merkez Bankası, niye verdi? Ne oldu bunun sonucunda? Bu para nereden geldi? Ne kadar para kaldı elimizde? Bunları soruyorlar değerli arkadaşlar.
Bir de çok açık, net, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel görevlerinden bir tanesi bütçe yapmaktır, bütçe hakkı. Bütçe hakkı yoksa demokrasi falan yoktur değerli arkadaşlar. Demokrasi, önce bütçe hakkı tartışılarak gelmiş, etmiş. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." cümlesinin yarısı, büyük kısmı bütçe hakkından kaynaklanıyor, bütçe hakkıdır. Dolayısıyla, bu bütçeyi yaparken ciddi davranmak gerekiyor. Hiç kimse Anayasa'dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Kullanıyorsunuz değerli arkadaşlarım, kusura bakmayın.
Bakın, olağanüstü hâl ilan edildi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak "Bu konuyla ilgili yani bu darbe yapanlarla, bu örgütle -FETÖ- ilgili yapacağınız mücadelede biz açık çek veriyoruz, Meclise getireceğiniz bütün yasaları destekleyeceğiz, her şeyi Mecliste yapalım, açık yapalım. Dolayısıyla, bütün milletin katılımıyla olsun. 15 Temmuzda ne yaptıysak 15 Temmuz sonrasında da aynı şeyleri yapalım." dedik, yapmadınız. Yapmadınız diye bizim söyleyecek bir şeyimiz yok, söylemiyoruz da. Diyoruz ki: Netice itibarıyla, Anayasa olağanüstü hâl ilan etme yetkisi vermiştir Türkiye Büyük Millet Meclisine. Millî Güvenlik Kurulu önerir, Bakanlar Kurulu karar verir, Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylar, bütün bu yollar yapıldı, olağanüstü hâl ilan edildi. Doğru. Olağanüstü hâlde, yine Anayasa, yasalar hükûmete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriyor ama nasıl veriyor kardeşim?
Değerli arkadaşlarım, burada açık, net, diyor ki: "Konuyla ilgili." yani olağanüstü hâle sebep olan durumla ilgili kanun hükmünde çıkarma yetkisi veriyor. Keşke onu da yapmasaydınız ama siz ne yaptınız Sayın Bakanım? Ne yapıyorsunuz? Gittiniz, Yükseköğretim Kanunu'nun 13'üncü maddesini değiştirdiniz. Kanun diyor ki: Rektör seçiminde öğretim üyeleri 6 aday seçer, onu Yükseköğretim Kurulu 3'e indirir ve bu 3 kişi arasından Cumhurbaşkanı birisini atar. Peki, size soruyorum: Rektör seçimiyle olağanüstü hâle sebep olan durum arasında ne ilişki var Sayın Bakan? Hiçbir ilişki yok. Şunu söyleyebilirsiniz bana: Biz, askerî liseleri şu sebepten dolayı kaldırıyoruz çünkü askerî liselerdeki eğitim, harp okullarındaki eğitim, bunlar problemdir, burada darbe ortamı filan... Bunu anlayabiliyorum. Ama rektör atamasıyla bu işin ne alakası var? Yarın başka şeyler de yapabilirsiniz. Ne diyor? Gerekçenizi de çok şey buldum: "Üniversitelerde kargaşaya sebep oluyor, sıkıntılara sebep oluyor." Ee, seçimler de problem, çok sıkıntıya sebep oluyor. Buraya kadar gidebilir bu mantık Sayın Bakanım. Kimse Anayasa'nın vermiş olduğu yetkiyi gasbetme hakkına sahip değil. Rektör seçiminin, atamalarının Cumhurbaşkanı tarafından yapılması, yapılmaması tartışması ayrı bir tartışmadır, o yönüyle bunu gündeme getirmedim, görüştüğümüz bu konuyla ilgili olduğunu için gündeme getiriyorum. Yetki aşılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasayı yapar ve bunu hiç kimseyle paylaşmaz, böyle bir şey yok; açık, net değerli arkadaşlarım. Hükûmetin de ne yapacağı belli ama siz bunu yapıyorsunuz.
Şimdi ne yapıyoruz? Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olan bir konuyu Sayın Bakana, ödeneklerimizin... Kaç, 50 milyar TL mi veriyoruz Sayın Bakanım size? Kullanın, Sayın Bakana güveniyoruz, hemşehrimdir, babası da benim köyümde uzun yıllar çalışmıştır. Yeni öğrendim, memlekete gidince bir arkadaş söyledi. Orada çalışmış çok ciddi, iyi bir duvar ustasıymış.
MALİYE BAKANI NACA AĞBAL (Bayburt) - Hangi köy?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Rize Fındıklı'da çalışmış, bizim evde kalmış, çok güvendiğimiz değerli bir arkadaştır ama bu arkadaşlıkla ilgili bir konu değil ki değerli arkadaşlarım. Bu, güven meselesiyle ilgili bir konu değil ki. Bakana 50 milyar harcama yetkisi veriyoruz. Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini, aslında bu yaptığınız düzenleme karşılamıyor. Basit bir şey değil, aslında 5018 de basit bir şey değil. 5018 de diğer kanunların üstünde. Kanun kanundur, bir şey değildir ama üstünde yani sizin kamu mali yönetiminiz nasıl olacak, onun anayasası bir şekilde. Ee, bunu yaptık, ona aykırı bulundu, o zaman onu değiştiririz. Ee, bunu yaptık, buna aykırı bulundu, o zaman onu değiştiririz. Hani anlatırlardı: Rahmetli Özal'ın zamanında, işte, bir gece bir şey çıkar, ertesi gün başka şey çıkar. Böyle yönetim olmaz, böyle ciddiyet olmaz! Demokrasi bu şekilde korunmaz değerli arkadaşlar. Terörle de bu şekilde mücadele edilmez Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Konumuzla ilgili...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Konumuzla ilgili..." demeyin. Yani, bir şey anlatmaya çalışıyorum. Terörle de bu şekilde mücadele edilmez. Ben size söyleyeyim.
Bu darbeyi yapan terör örgütü en çok dün sevindi, en çok dün sevindi "Tamam, amacımıza ulaştık arkadaş." dedi. Neydi amacı? Ne yapmak istiyordu darbeden sonra? Sürekli şekilde sulandırmak. Daha evvel de davaları sulandırmışlardı onlar, bu konuda çok da şeydiler, o zaman iktidardılar, beraberdiniz daha, çok önemli davaları sulandırdılar, haksızlıklar yaptılar, özel hayata girdiler, insanlara ciddi eziyetler ettiler, şimdi de davayı sulandırmak istiyorlardı, cepheyi genişletmek istiyorlardı. Şimdi, gittiniz, kırk yıllık aydınları, Cumhuriyet... Nebil Özgentürk gözaltına alındı. "Efendim, mahkeme yaptı." Sayın Numan Kurtulmuş bugün öyle açıkladı. "Mahkeme süreçleriyle ilgili söyleyecek bir şeyimiz yok." Külahıma anlatın ya da kelime anlatın. Öyle bir şey yok arkadaşlar, mahkeme süreci diye bir süreç yok artık, kimse buna inanmıyor. Böyle bir şey olmaz. Sulandırıldı dün. Çok ciddi bir iş yapıldı yani, efendim, işte... Bütün muhalefeti teröre yazdınız arkadaşlar, kimle oturup konuşacaksınız? Böyle bir şey olmaz ki! Yüzde 50 oy alıyorsunuz. Başka bir yüzde 50 var, MHP'si var, HDP'si var, CHP'si var. Bunlar olacak, bunlar sizin varlık sebebinizdir. Biz olmasak, muhalefet olmasak sizin bir anlamınız olmaz, demokrasinin bir anlamı olmaz değerli arkadaşlar. En çok bizi korumanız gerekiyor, muhalefeti korumanız gerekiyor. Cumhuriyet gazetesi yazacak arkadaşlar ya. Aydın Engin yazacak, yazmazsa olmaz yani muhalefet edecek. Şimdi, gittiniz neye göre tutukladınız? Efendim, FETÖ'ye ve PKK üyesi olmamakla beraber onların amacına hizmet etmekle... Bu o kadar geniş bir yorum ki değerli arkadaşlarım, sen bir manşet attın, bu manşet beş sene sonra darbeyi hazırladı. Böyle bir şey var mı? 312 vardı, biliyorsunuz o 312, Erbakan Hocayı da, bugünkü Sayın Cumhurbaşkanını da siyaseten yasaklayan madde. Öyle geniş bir şeydi ki "Senin bu düşünce açıklaman teröre, şuna, buna sebebiyet verebilir, birtakım olaylara sebebiyet verebilir, dolayısıyla seni hapsettim, hapis cezası aldıktan sonra da ömür boyu siyaseten yasakladım." gibi bir şeydi. Aynı şey şimdi, aynı mantık. Gazete bir haber yapmış -okuyoruz gerekçeleri- bu haberden kaynaklanarak, terör örgütü değilmiş ama teröre hizmet edecek işler yapmış. Buradan çıkış yok değerli arkadaşlarım, bu ülke bizim ülkemiz.
Bitiriyorum.
Bu ülke bizim ülkemiz, bu demokrasi bizim demokrasimiz. Bu demokrasinin kalitesini giderek artırmamız gerekiyor, daha iyi bütçe yapmamız lazım, daha iyi yasa yapmamız lazım. Ama, Allah için bir gün zaman ayırın, gidin bakın, açın tutanakları okuyun. Eski yasaları okuyun, bizden öncekiler zaten çok güzel yazmışlar o zamanın diliyle, çok daha kaliteli yasa yapmışlar ve giderek bu kalite düşüyor. Meclis anlamsız görünüyor. Bugün geçemedim koridorlarda kendi kendime şöyle düşündüm: Yani, nedir? Biz, formalite, burada insanları karşılamak... Evet falan... Yüzde 70'ini de yaptığınız vaatlerin yerine getirmemek... Yani, bu mudur bizim görevimiz burada yoksa biraz sonra -kapımda da bekliyor insanlar- Plan Bütçeye gideceğim, orada önemli bir yasa görüşülecek, yarın bütçe görüşülecek, bunları çalışacağım, kaliteli bir şey mi yapacağım? Kalite giderek düşüyor, demokrasimize güven giderek düşüyor. O zaman, ister istemez endişeye kapılıyoruz, diyoruz ki: Bunlar başkanlık isterken ne istiyor? Yani bu sorulara cevap vermek, bizim endişelerimizi gidermek sizin görevinizdir. Ne istiyor bunlar? Parlamentoyu devre dışı bırakıyorlarsa ne istiyorlar bunlar? Yükseköğretim Kuruluyla ilgili bir değişiklik yapmak istiyorsanız, niye buraya kanun getirmiyorsunuz? Niçin fırsatçılık yapıyorsunuz? Böyle bir şeye gerek yok ki. Buraya kanunu getirin, görüşelim, tartışalım, edelim, belki daha güzel bir şey çıkar, yine, sizin çoğunluğunuz var, çoğunluğunuzla bu şey çıkacak. Yani, bindiğimiz dalı kesiyoruz. Siz, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Bunun sonu kötüdür. Bu ülke bizim ülkemizdir, gidecek hiçbir yerimiz yok. Burası bize de yeter. Adaları, Musul'u, şurayı burayı filan bırakalım, burayı koruyalım yeter değerli arkadaşlarım.
Son cümlemi söylüyorum: Böyle bir hırsla, büyüklenmeyle çıkılan yolda... İşte, 2 milyon kilometrekarenin üzerindeydi Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'na girilirken, çıkıldığında kalan bu oldu yani Misakımillî bile korunamadı, buydu. Dolayısıyla gücümüzü bilelim, yerimizi bilelim, ortak akılla, ortak akıl, bak... Adalet ve Kalkınma Partisi kurulurken 2001'in Ağustos ayında en çok gündemde olan kelime "ortak akıl"dı. Ortak akılla -aranızda ortak akıl, burada ortak akıl- bu işleri çözelim ve gerçekten sağlıklı yollar alabiliriz, bu demokrasiyi koruyabiliriz, çocuklarımıza güzel bir gelecek ortaya koyabiliriz. Etrafınıza bakın değerli arkadaşlarım, bundan on beş sene evvel, on sene evvel Suriye'de böyle bir iç savaş çıkacağını hiç kimse bilmedi. Gidin Siteler'e, her yere gidin, oturun bir Suriyelilerle konuşun size neler anlatacaklar, ne hikayeler anlatacaklar, arkadaşlar. "Olmazdı." demişler, oldu. Yani bir ülke, bir halk, insan, insanlık katledildi orada. Oldu bütün bunlar. Bizim başımıza gelmez, inşallah gelmez ama gelebilir değerli arkadaşlarım, gelebilir, bunları önleyelim.
Maddeleri gelince de gerekli şeyleri söyleyeceğim.
Teşekkür ederim.