| Komisyon Adı | : | (10 / 276, 277, 278, 279) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın, Fetullahçı terör örgütüne ilişkin bilgi vermesi |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 01 .11.2016 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Evet, müdürüm hoş geldiniz. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Sağ olun.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, aslında genel olarak, bütün hatlarıyla anlattınız, sizden önce de İstanbul Valisini dinledik. Daha önce de, o gün 1'inci Ordu Komutanı olarak görev yapan, geçtiğimiz haftalarda da Genelkurmay 2'nci Başkanını dinledik. Hemen hemen örtüşen ifadeler, beyanlar olduğu için mesele, İstanbul'da neler olmuş aşağı yukarı kafamızda biraz oturdu. O nedenle, çok fazla merak edilen husus yok, ancak birkaç nokta var dikkatimi çeken. İlk önce, konuşmanızın başındaki şeyi merak ettim bu olayın dışında. Siz "O gün sekiz buçuk, dokuz civarında IŞİD'le ilgili bir operasyona hazırlık yapıyorduk." dediniz. Peki, sonrasında... Tabii, hâliyle bu operasyon yapılamadı. Ne zaman yapıldı, bu arada bir zayiat oluştu mu? Ya da, işte, elinizden kaçırdığınız, bu nedenden ötürü başka yerlere kaçan, vesair oldu mu?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Şimdi, bu söylediğim, bizim yaptığımız rutin işlerden. Yani "IŞİD operasyonu" dediğim, bizim belki haftada, on günde, on beş günde devamlı yaptığımız iş bu. Ama o gün biraz daha adres sayısı fazlaydı, biraz daha ciddi duyumlar vardı. Şöyle güzel bir tesadüf oldu: Bin küsur tane polisimiz bu operasyonla ilgili hazırdı. Yani bunu istesek hazırlayamazdık o an için. Yine, bizim on beş günde bir yaptığımız İstanbul'da, "Yeditepe Huzur" isminde bir uygulamamız var. Bu uygulamada da 5 bin polis çalışıyor. O gün, Yeditepe Huzur'un günüydü. Sekizle on iki arasında o çalışma vardı, 5 bin de, öyle polisimiz hazırdı. Bakın, bu planlı olsa belki bu kadar sağlayamayabiliriz. 5 bin de öyle vardı, yine bir de normal görevini yapan polislerimizle beraber biz ciddi manada sanki bu işe hazırlanmış gibi -o da ilahî bir şey yani, onun da tam şeyini bilemiyorum- yeterli polis sayımız vardı. O operasyonu biz daha sonra, darbeden bir hafta, on gün sonra parça parça yaptık. Bir zayiat veya bir sıkıntı olmadı; önemli ele geçirilen şeyler de oldu, şahıs bazında önemli insanlar da alındı.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, tabii basında bu konuda çok haberler çıkıyor. Daha sonra da birçoğunu o gün görev yapan işin ilgililerinden dinleyince birçoğu doğru çıkmıyor. Mesela İstanbul Emniyet Müdürlüğüne -tabii, gördüğümüz görüntü o- helikopterler inmeye çalışıyor, orada bir hazırlık, karşı şey var. Yine, bazı yerlerde, işte, sizi arayıp da ya da sizin onları arayıp da böyle karşılıklı hakaretleşmeye varan konuşmalar olduğuna yönelik şeyler çıktı. Siz, tabii, sizin yardımcılarınızdan birine ulaştığını söylediniz. Sizin direkt darbecilerle o anlamda bir görüşme, bir konuşmanız oldu mu?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Birincisi Vatan Caddesiyle ilgili... Vatan caddesine 5 tane tank gelmek istedi, gelemedi. Bir helikopter inmeye çalıştı, yoğun şekilde ateş edildi, ineceği yerlere araçlar çekildi, ateş yakıldı; helikopter inemedi, başka bir yere indi, yan taraftaki bir yere. Oraya asker indirdi.
İkincisi, bir sefer hakaret etmişim ben, o da basında çıkmadı, onu burada söyleyeyim.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ya da tersi olabilir dedim ya, onların size...
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - O -karşı taraftaki kişi, "zat" diyelim- bize "Geri zekâlı, seni korkutmak için." dedi, başka şey dedi ama bazen sizin düşmanlarınız size yardımcı oluyor. O konuşmalar benim teşkilatımı kamçılamış; onu, sonradan, konuştukça öğreniyoruz. O konuşmalar bütün arkadaşlarımızı kamçılamış. Orada ben de sabır göstermişim. Şimdi, insanın kendiyle ilgili bir şey söylemesi ne kadar şey... Sabır gösterip cevap vermemişim, yani küfürlü bir şekilde cevap vermemişim. Tam tersi, işte, "Türk askeri Türk milletini, Türk polisini mi bombalayacak? Sen, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ateş ediyorsun tankla?" falan gibi şeyler... Orada -bizce ismi belli, daha yakalanmadı- bir kişi... Onlar kendilerinden çok emindi. Askerler kendilerinden çok emindi. Benim hissettiğim şey şu: Bunlara çok net talimat verilmiş. "Acımasız olun, bir iki saatte bu iş biter. Ne polis karşınıza çıkabilir ne vatandaş çıkabilir." diye bir şey anlatılmış bunlara, hissettiğim şeyi söylüyorum. O yüzden de çok kararlı ve çok acımasız idiler. O konuşmalarda aslında o öz güveni de hissediyorsunuz. Yani aşırı bir öz güven var. Bana şunu soruyorlar: "Bu kişiyle karşılaştın mı, ne oldu?" falan... Benim şöyle bir üslubum var: Bana düşmanlık eden insanlarla karşılaşmamaya çalışıyorum, karşılaşmak istemiyorum. İnsanız, bazen gereksiz şey de söyleyebiliriz ama karşılaşmamak en güzeli. Yani, onu yakalamadık ama yakaladığımızda da karşılaşmayacağız. O bize hakaret etti, herkes kendine yakışanı yapıyor. Hatta, o bize hizmet etti diyelim, o manada bize hizmet etti.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Son bir sorum daha olacak. Şimdi, bir de bu işin soruşturmalar kısmı var. Biz burada şöyle bir ayrım mı yapmalıyız: Yani, bir darbeye fiilen katılanlar, bir de darbeye fiilen katılmasa da yine FETÖ üyesi olup da gizlenen, saklananlar diye. Çünkü ikisi arasında bir fark var, yani soruşturmalarda onu görüyoruz. Özellikle aktif darbeye katılan polis sayısı çok az izleyebildiğimiz kadarıyla basından, bize gelen şeylerden. Bu örgütün üyesi olup da katılmayanlar kendilerini mi sakladılar yoksa kendileri arasında organizasyon açısından mı bir şey vardı? Tabii, bir de bundan ayrı -tabii henüz davalar açılmadığı için bilemiyoruz detayını- şöyle başvurular oluyor, mail atıyor, ailesi arıyor ya da bize mektup gönderiyor, diyor ki: "O gün görev, talimat geldi. Evdeydim, gittim müdürlüğe, ondan sonra da elimden geleni yaptım ama sonunda tutuklandım." gibi de geliyor. Mesela bu ayrımı nasıl yapmak lazım? Yani ne dersiniz bu konuda?
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ MUSTAFA ÇALIŞKAN - Sayın Vekilim, şimdi, karşımızdaki örgüt gerçekten devasa bir örgüt yani karşımızdaki örgüt uluslararası hareket kabiliyeti olan, uluslararası desteği olan, Türkiye'deki hassasiyetleri de çok kıvrak bir şekilde kullanmış, ülkenin her türlü imkânını kullanarak... Bir şey bahsediyorum: 1983'ten beri devlet beni yediriyor, içiriyor, doyuruyor; aynı şekilde onlara da yapmış. Kendi halkına ateş ettirecek kadar bu insanları zehirleyebilmişler. Bu örgüt basit bir örgüt değil, bu örgüt düşündüğümüzden daha büyük bir örgüt. Şimdi, o müracaat edenleri şöyle değerlendirin Sayın Vekilim: Ben bu tahkikatların bir tarafında olan birisiyim. Size bütün samimiyetimle söylüyorum, yüzde 99; bakın, yüzde 1'i de -hata yapılabilir, yanlışlık yapılabilir- bilinçli değil. Ben yerin üstü kadar yerin altına inanan birisiyim, yerin altındaki hesaba çok fazla inanan birisiyim. Yerin üstünde bir şekilde hesap veririz, bir ceza alırız ama yerin altındaki hesabı veremezsiniz. Ben kendi açımdan olaya böyle bakıyorum. 1 kişinin dahi haksız yere, bilinçli bir şekilde haksızlığa uğraması benim için en büyük hakarettir. Bu soruşturmalar yüzde 99 oranında doğru gidiyor, bakın çok net söylüyorum yüzde 99; yüzde 1 de yanlışlık oluyor, hata oluyor, başka şeyler, birçok şey söyleyebilirsiniz. Şimdi, burada bizim hep beraber... Şunu âcizane söyleyeceğim. Yüzde 99 doğru giden bir yerde yüzde 1 hata payı vermezsek nasıl olacak? O hatayı da tekrar düzeltmek kaydıyla. Yani, o polis gelsin "Ben gün geldim, çatıştım, şuradaydım." desin, zaten hiçbir problem kalmıyor ama emin olun, ben kendi yaptığım tahkikatlar için çok net söylüyorum: Haksız yere bir kişiye herhangi bir soruşturma açılırsa ben kendimi affetmem. Kapı açık bir de yani eğer alt tarafta birisi hata yapmış, birtakım şeyler yanlış anlaşılmış, geri dönme imkânı da var. Biz onların bütün müracaatlarını hep değerlendiriyoruz ama yüzde 99 oranında -bildiğim kısmı söylüyorum- tahkikatlar doğru gidiyor. Yani, burada şuna kimse izin vermez: "Burada hesap keselim, biri diğerinden öç alsın, nefsî davransın." işine başlanırsa bu işten netice alamazsınız. O manada yüzde 99; yüzde 1'i de hata payı olarak söylüyorum.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim.