| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 02 .11.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, 2017 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Ancak yakın zamanda, üç ay önce bir darbe girişiminde bulunulmuş bir ülkenin milletvekilleri olarak buradayız ve Hükûmeti olarak buradayız. Biliyorsunuz, ben arkadaşlar, bir yıldır bu kürsüden, darbe dinamiği devrededir ve bu ülke bir darbe yaşayabilir diye defalarca söyledim. Ancak siz rakamlarla uğraşıyordunuz, "Köprü yapacağız, yol yapacağız. Tünel yapıyoruz, Kanal İstanbul yapıyoruz." filan, bunlara bakıyordunuz. Oysa ben diyordum ki bunlar önemli, evet, ekolojik olarak bakılır, ihtiyaçlara göre yol yapılır, köprü yapılır ancak en önemli şey bir ülkenin demokrasisidir, buna yatırım yapmamız lazım. Demokrasiniz yoksa bakın, bir gecede köprü de yol da her şey de boşa gidip insanlarımızı kaybettik ve bütün toplumsal barışımızı ve demokrasimizi üçüncü sınıf ve dördüncü sınıf bir ülke sınıfına çevirebilecek bir girişimle karşı karşıya kaldık. Demek ki bütçelerde de ve Meclislerde de tartışmamız gereken şey demokrasimiz. Bütçeler bir ülkenin vicdanıdır, eğer devletler vicdanlıysa bütçeleri de vicdanlı olur; vicdanlı kalemlere gelirlerini vicdanlı olarak toplarlar, adil olarak toplarlar, giderlerini de vicdanlı olarak, adil olarak harcarlar, eşitlikçi olarak harcarlar. Ancak bir devlet vicdanlı değilse bunlardan uzaktır; parasını güvenlikçi politikalara harcar, baskıya harcar, zulme harcar.
Mesela Eğitim Bakanlığından bahsetti değerli vekilimiz. Eğitimde nasıl bir eğitim veriyoruz, içeriği ne diye... Rakamlar yalnızca konuştuk çünkü.
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Rakamların bütçesi...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, 110 milyardan 120 milyara çıkardık eğitimde. Ee, içerik ne? Az sonra söyleyeceğim içeriğin ne olduğunu. Bunu hiç tartışmıyoruz mesela. Diyanet İşleri Başkanlığı var mesela. Kime hizmet veriyor, hiç tartışmıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığına bütçe artırdık, ne güzel.
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Yarın gelecek.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bütçemiz merkezî bir bütçe mi, tamamen merkeziyetçi bir anlayışla mı yapılıyor yoksa ademimerkeziyetçi mi? İddianızdı ya sayın AKP'liler, kuruluş sözleşmenizde var, "Ademimerkeziyetçi yapacağız bu memleketi." dediniz. Ne oldu? Tamamen merkeziyetçi, o ceberut devletin esiri olmuş bir AKP'yle karşı karşıyayız. O yüzden, darbe girişimi yaşadık, o yüzden yeni darbe dinamiklerinin de esiri olabiliriz. 2007 darbesinde de, o postmodern darbede de diyordunuz ki: "Darbe dinamikleri bitti artık, geçti bu iş. Biz Cumhurbaşkanımızı seçtik, oldubitti. Bir daha darbe olmaz." Ne oldu? Biz hep diyorduk, o vesayet rejimini, vesayet kurumlarını eğer ki devre dışı bırakmazsak yeni bir darbe dinamiği devrededir. Ve darbe dinamikleri ne yapar? Toplumu birbirine düşürür, o fay hatlarına girer. Siz zannedersiniz ki sizin söyleminizle "Terörle mücadele ediyorum." diye şehirler bombalanır, Roboski'de insanlar öldürülür ama bir bakarsınız ki o bombalayanlar darbecilermiş. Cizre'yi, Sur'u, Silopi'yi bir yıldır bombalayanlar, yakanlar, yıkanların hepsi darbeci çıktı ne hikmetse, hepsi. Roboski'yi bombalayanlar darbeci çıktı, Ceylanpınar'daki 2 polisi öldürenler darbeci çıktı, onların ihbarını yapan, Ahmet Davutoğlu'na istihbaratını verenler darbeci çıktı. Demek ki konuşmamız gereken yalnızca "Eğitim Bakanlığının bütçesini 110'dan 120'ye çıkardık." değilmiş, bütçede de bu değil çünkü vicdanlı olması lazım bütçelerin. Ve Amerika'yı bir daha keşfetmeyeceğiz. Batı demokrasilerinde nasılsa, gerçekten demokrasi diye baktığımız yerlerde onun gibi bütçe tartışmamız lazım. O açıdan, ben buna kesinlikle teknik bir konuşma yapabilirim, o kabiliyetim de var, iktisatçıyım ama siyasi bir konuşma yapacağım ve siyasi olarak tartışalım çünkü bütçeler siyasidir ve ülkelerin vicdanıdır arkadaşlar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Siyaset belgesidir.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Elbette öyledir.
Bakın, gelir politikalarınıza bakalım Sayın Bakan, geçen sene de tartıştık. Ben geçen seneki tartışmalara da baktım, şunu söylemişiz, siz de vaat etmişsiniz; müstafi Başbakanımız, müstafi Hükûmet ama, o dönem Ahmet Davutoğlu geldi, "Bu gelir politikaları adil değildir. Dolaylı vergiler son derece yüksektir, doğrudan vergiler son derece düşüktür." Bununla ilgili dediniz ki: "Biz gelir vergisi reformu yapacağız." Kasımdaki seçim vaadinizde var. Mehmet Şimşek bütçe görüşmelerinde buraya geldi, "İlk üç ay içinde rant vergisini çıkaracağız, gelir vergisi reformunu çıkaracağız." dedi. Ne oldu?
Bakın, rakamlara bakalım, gelirler rakamlarına: Gelir vergisi 108,9 milyar lira. Bunun yüzde 80'ini ücretliden alıyorsunuz Sayın Bakan, yüzde 70'ini, 75'ini. Siz söyleyin rakamı lütfen, bunu da bir soru olarak sormuş olayım. Geriye kalan 20-25 milyar lirası yalnızca doğrudan vergi. Geriye kalanın neredeyse tamamı dolaylı vergiler, dâhilde alınan KDV, özel tüketim vergisi, ithalde alınan KDV, motorlu taşıtlar vergisi, BSMV, hepsi doğrudan vergiler. Yani asgari ücretli de gidip eğer ki motosikletine 1 litre benzin koyuyorsa aynı vergiyi ödüyor, milyar dolarlık zengin olan da aynı vergiyi ödüyor. Vergi gelirlerimizin yüzde 90'ının üzerini dolaylı vergilerle topluyoruz, doğrudan bir vergi yok. Ama demokrasilerde bu böyle değil. Demokrasilerde doğrudan vergiler yüksektir, dolaylı vergiler düşüktür. Ne oldu Sayın Bakan, vergi reformumuz? "Rant vergisi." dediniz. Bakın, arazi rantları yaratılıyor. Dedik ki bu arazi rantlarını yaratıyorsunuz. Ya, bunu vergilendirin. Şehircilik Bakanı çıktı, "Rant olmazsa olmaz." Binali Bey de aynı şeyi söylemişti, "Rant olmadan hayat olmaz." demişti. Rant, evet, olacak. Niye vergilendirmiyoruz bunu, neden vergilendiremiyoruz? Neden bir yasa burada, Plan ve Bütçede tartışamıyoruz arkadaşlar, rant vergisiyle ilgili?
Bakın, İstanbul'da -vekil olduğum yerden söyleyeyim- bir tek üçüncü köprüyü yaptınız, yaklaşık 50 milyar dolarlık rant çıktı orada. Şimdi, oralar parsel parsel satıldı, kimlere satıldı, göreceğiz. Biz sit alanı olmasını istiyoruz ama insanlar orada araziler kapattılar dört yıl önce, beş yıl önce, altı yıl önce İstanbul'un o planlamaları olduğunda. Kimlere kapatıldığını da elbette soruşturmamız lazım ama milyarlarca dolarlık rantı -elbette yapmayalım, oralar yeşil alan olarak kalsın istiyoruz ama bu rant da yapılıyorsa- niye vergilendirmiyoruz bunu arkadaşlar? Bakın, size söyleyeyim: Bir asgari ücretli 1 lirasının hesabını yapıyor. 1 lirasının, "Her gün 1 lira kenara koyabilir miyim?" diye bakıyor, "Çocuğuma bir ayakkabı alabilir miyim?" diye. Orada bazı araziler, yolların biraz kenarına geçiliyor ve bir anda o insan 10 milyon dolarlık, 50 milyon dolarlık bir gelire sahip olabiliyor 1 kuruşluk bir emek sarf etmeden. Bu hak mıdır? Bu vicdansızlıktır işte. Ve bunu vergilendirmiyoruz, 1 lira vergisi de yok bunun, 1 lira vergi almıyorsunuz. Bakın, asgari ücretliden vergi alıyoruz, ranttan 1 lira vergi almıyorsunuz. Gelir vergisi reformu yok, ranttan vergi yok, ne yapıyoruz? Hep vergi afları bir de. "Efendim, sermayeye destek olmamız lazım, sermaye sıkışık." Vergi afları... Nerede vergi ahlakı peki? Biz bir vergi ahlakı oluşturabildik mi arkadaşlar, var mı bir vergi ahlakımız Allah'ınızı severseniz? Benim babamı örnek verdim. Hep piyasada 1'inci diye kâğıt geliyordu Maliyeden. Biz gerçekten 100'üncü, 200'üncü olamazdık bizim ayakkabı piyasasında. "Ya, baba niye sana hep teşekkür mektubu..." "Aman oğlum biz verelim de, biz devletten korkarız." Gerçekten bizler öyleyizdir yani öyle söyleyeyim, biz veririz yani.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Biz de veririz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hayır. Veren veriyor da bu vergi ahlakının ne kadar düşük olduğunu biliyoruz Sayın Bakanım. Bir vergi ahlakını oturtamadık ve iki yılda bir gelen vergi aflarıyla da bu vergi ahlakını oturtamayız. Ne önerdik? Bakın, zor durumda olan varsa gerçekten yardım edilsin, devlet gidip tepesine binmesin. Ne önerdik? Vergi ombudsmanlığı önerdik. Bununla ilgili bir çalışma var mı Sayın Bakanım? "Ya bir daha vergi affı maffı olmayacak arkadaş." diyebiliyor musunuz? Yalnızca dara giren mükellef varsa vergi ombudsmanına başvurur, "Arkadaş, ben dara girdim." Vergi ombudsmanı incelesin. Ben demiyorum ki devlet tepesine binsin. Gerçekten ikna olursa zora girmiş, devlet onu yapılandırsın. Bu da tabii ki bağımsız bir kuruluşla olur, devletin güdümünde bir vergi denetim teşkilatıyla olmaz Sayın Bakanım. Biliyorsunuz, Batı demokrasilerinde bağımsız vergi denetim ekipmanları vardır, kuruluşları vardır; hükûmete yakın veya uzak bakmadan gider, tepesine biner birisi eğer ki vergi kaçırıyorsa çünkü bilir ki o yetimin hakkıdır. İsterse Hükûmetin yanında olsun, hiç fark etmez. O açıdan önerimiz gelir vergisi reformunu bağımsız bir vergi kuruluşu çerçevesinde yapmak ve kim olursa olsun gidip eğer ki hırsızlık varsa vergi anlamında, ahlaksızlık varsa tepesine binilmesi, dara girmişe de vergi ombudsmanının yapılandırma, af, her neyse yetkilerinin oluşması ve mükellef bazında bunun incelenmesi. Böyle bir çalışma yapmamız lazım Sayın Bakanım. Bu çalışmayı ivedilikle getirelim, gelir vergisi reformunu getirelim, rant vergisini getirelim. Vergi ahlakını oturtmak için de bir daha olmayacak şekilde vergi ombudsmanlığını getirelim. Bütün arkadaşlara öneriyorum.
Bakın, böyle bir sıkıntımız var yani gelir anlamında bu kadar dolaylı vergilerle alınmış bir bütçe bu ve bu vicdansız bir bütçedir arkadaşlar. 2017 bütçemiz de 2016 gibi vicdansızdır, hiçbir şey değişmemiştir, daha kötüye gitmiştir. Niye oluyor bu ama onu da söyleyeyim: Çünkü Maliye Bakanımız da, inceleme departmanımız da "Nereden buldun?" diye kimseye soramıyor, bu kadar açık. "Arkadaş, senin servetin 100 milyon lira. Sen bugüne kadar 100 lira bile vergi vermemişsin. Gel bakayım, sen bu 100 milyon lira serveti nereden buldun?" diyebiliyor mu Sayın Bakanım? Soru olarak soruyorum. Bu sorudur yani. 100 milyon lira vergisi olan bir insan 100 lira bile vergi vermediyse vergi dairemiz bugün gidip de "Sen bu geliri, serveti nereden buldun? Vergisini verdin mi?" diyebiliyor mu diyemiyor mu? Hodri meydan. Diyemiyor çünkü bu serveti vergilendirilebilecek bir unsur, bir yasamız yok, bir mali milat yapamadık. Zekeriya Bey denedi onu ancak sizler karşı çıktınız, kaldırdınız mali miladı ve yeni bir mali milat yapılmadığı için de servet artışlarından vergilendiremiyoruz. Bir mali miladı öneriyorum Sayın Bakanım. Ondan sonra da bağımsız bir vergi denetim mekanizmasının servet artışlarında Batı demokrasileri nasılsa gitsin, tepesine binsin ve serveti vergilendirebilsin. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 1'i servetin yüzde 55'ine sahip, yüzde 1 yüzde 55'e sahip. Bakın, Amerika'da da aynı şey diyebilirsiniz. Trump ne diyor? "Arkadaş, vergi vermediysem kanuni çerçevede vermedim." Burada da aynısı. Zenginler vergi vermezler, garibanın tepesine binilir, siz bordrolular, bütün hepiniz bordrolusunuz aşağı yukarı, bordrolardan kesilir, dar gelirliden kesilir, zenginden vergi alamaz devletler. Niye? Çünkü sermaye hep ister. İçerideki, dışarıdaki sermayeyi aman ürkütmeyelim, kırmızı halılar serelim. Niye öyle arkadaşlar biliyor musunuz peki? Çünkü biz taviz vermek zorunda olan bir ülkeyiz sermayeye. Demokrasimizi geliştiremedik, insan haklarımızı yüceltemedik, hukuk üstünlüğünü sağlayamadık, kurumsal yapımızı geliştiremedik, darbe yaşamış bir ülkeyiz. Böyle bir ülkenin de notu düşmüş, sermaye "Bana daha çok ver." diyecek. "Beni araştırmayacaksın, vergi almayacaksın, sendika olmayacak, işçiye ne verirsem onu vereceğim. Bana bedava arsa vereceksin." der. Bakın, dün emlak vergisini bile kaldırdık sermayeden. Niye? Hep sermaye ister çünkü. Özellikle böyle dara girmiş devletten daha çok ister. "Bana daha çok ver, daha çok sermayeyi yücelten yasa çıkar." Niye? "Ben işçiyi sömüreceğim burada, alacağım işçileri asgari ücretle çalıştıracağım." Orta gelir tuzağı, orta teknoloji tuzağı budur arkadaşlar. 80 milyon bunun derdini çekiyoruz. Ülkemizi bir demokrasi standartlarına çekebilirsek o zaman sermaye istemez.
Bakın, İsveç, Norveç, Finlandiya, sayalım ülkeleri, herhangi bir sermayeye bir taviz veriyor mu? Hayır, ihtiyacı da yok. Çünkü gençlerini iyi eğitiyor evrensel standartlarda, gençleri yaratıcı gençler oluyorlar, patentler üretiyorlar, ülkeleri o patentle yükseliyor zaten, birkaç patentle bir ülke ayağa kalkabiliyor. Binlerce, on binlerce, yüz binlerce patent üretiyorlar. Bizim patentimiz ne kadar? Çoğu da maalesef ülkeye katma değer katamayan patentler. Hâlâ yüksek teknoloji ürünleri ihracatımız yüzde 3, yüzde 3 küsur değil mi Sayın Bakanım? Ne oldu, yüzde 15'e çıkaracaktık? Çıkarabilecek miyiz böyle? Biz eğer ki üniversiteleri bu kadar baskı, zulüm altında bırakırsak, YÖK'ün girdabı altında böyle inim inim inletirsek, öğretim üyelerini böyle, bu kadar baskı altına alırsak o öğretim üyelerinden, eğittiği öğrencilerden siz patent beklemeyin. Tekçilikle, tekçi bir anlayışla eğitirseniz patent filan beklemeyin.
Bakın, Eğitim Bakanlığının bütçesiyle ilgili bir örnek vereyim arkadaşlar. 120 milyar lira harcayacağız da neye harcayacağız? Çocuklarımıza barışı anlatmamız lazım, çoğulculuğu, eşitliği anlatmamız lazım. Ne anlatıyoruz? Tek, tek, tek... Tarih anlayışı anlamında objektif bir anlayış anlatmıyoruz. Matematik derseniz, fizik derseniz PISA'da en gerilerdeyiz maalesef. Başarılı değiliz. Dil öğretemiyoruz mesela, İngilizce bilmiyor çocuklarımız -bir tanesi- çok iyi kendilerini ifade edemiyorlar. Ama bakın, size bir şey söyleyeyim: Ben bir azınlık okulunda okudum Ermeni okulunda. Hani, dil öğrenmesi öcü ya, Ermenice, Kürtçe veya başka diller, ana dil temelli çok dilli eğitim yapması, bunlara para harcamayalım, öcü çünkü bu. Bakın, ben Türkçe konuşabiliyorum değil mi? Ben Ermenice eğitim aldım ilkokulda. İlkokulda Ermeniceyle birlikte İngilizceyi de öğrendim, Türkçeyi de öğrendim. Bütün dilleri de konuşabiliyorum, Fransızcam da var, İspanyolcam da var, 5 tane dil konuşuyorum. Niye? Çünkü dil öğrenmeyi bilen bir çocuk diğer dilleri çok daha kolay öğrenir. Ana dil temelli çok dilli eğitim yapan bir çocuk kendi dilini de ana dilini de taşır, ulusal dilini de böyle öğrenir, evrensel dili de öğrenir. Niye buna para harcayamıyoruz? Öcü, aman, çünkü ana dil temelli eğitim yaparsak ülke bölünür. Hep bu korkularla ülke hemhâl olmadı mı yüzyıldır? Gene bu korukların esiri olduk değil mi? Gene, bu korkuların girdabında sürüklenip gidiyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı örneğini vereyim. Ya, ben Hristiyan'ım, Museviler var bu ülkede, Aleviler var, ateistler var, Müslümanlar da var pek çok mezhebe dâhil, Şafiiler var. Hepimiz vergi vermiyor muyuz ya? Benden vergi kesiliyor, ben işçi de oldum, işveren de oldum. Bütün Hristiyanlardan da kesiliyor, Musevilerden de kesiliyor, ateistlerden de kesiliyor, Şafii'den de kesiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız yalnızca Sünni topluma hizmet verecek, ne ala. Ben hakkımı helal etmiyorum arkadaşlar, etmiyorum ya, üç kuşaklık da hakkım var. Eskiden böyle bir şey yoktu. Her dinî kurum, cemaat kendi dinî kurumlarını geliştiriyordu, vakıflarını kuruyordu, orayı kendisi kalkındırıyordu. Devletin böyle bir şey yapmasına ne gerek var? Niye devletin bir dini olsun? Hakkımı helal etmiyorum. Ama işte, bu kurumların esiri oldu AKP de. Bakın, AKP'nin bir dönüşüm iddiası vardı, AKP sosyalisti gadre uğradı, Erbakan Hoca gadre uğradı, darbeye uğradı, sonra dedi ki 28 Şubat sonrası: "Ben geleceğim, bu devleti demokratikleştireceğim." Ne oldu o iddialar? "YÖK'ü kaldıracağım." dedi. YÖK'ü daha da fazla tahkim etti. Rektör seçimlerini bile kaldırdı. Avrupa'da rektör seçimlerini kaldıran tek ülkeyiz, tek. Cumhurbaşkanımız atayacakmış. Boğaziçi Üniversitesinin yüzde 90'la seçilmiş rektörünü atamayacak, bakın, görürsünüz. Tek derdi oydu çünkü, üç aydır bekliyor. Yüzde 3 bile oy almamış birisini oraya koyacak. Ne olacak o canım Boğaziçi Üniversitesi? Yani iyi örnekleri niye bozuyoruz? Millî Güvenlik Kurulunu kaldıracaktık, ne oldu? Millî güvenlikçi bir devlet olduk yine, her şeye içte, dışta güvenlikçi bir bakış. Tanka, topa, TOMA'ya, bilmem neye para harcayalım. Reva mı bize? Çoluk çocuğumuza harcayacağımız, eğitime, sağlığa, sosyal politikalara harcayacağımız yere bunlara para harcayalım.
Sayın Bakan, bakın, cinsiyet eşitlikçi bütçeden bahsediyoruz. Sağ olun, bakın, sizi tebrik de ediyorum, yüzde 100 artırmışsınız, kadın arkadaşlarımız arkanızda, geçen sene 2'ydi, bu sene 4. Sizi tebrik ediyorum. Gelecek sene inşallah 8 olur, her sene böyle yüzde 100 artış istiyoruz, iyi bir şey. Bakın, muhalefetimiz bir işe yaramış. Cinsiyet eşitlikçi bütçe diyoruz. Bakın, Filiz arkadaşımız ne güzel anlattı. Niye böyle bir vizyonumuz yok? Yani böyle bir vizyonumuz olsun. Dezavantajlı olan bütün gruplar tekrar merkeze gelsin, bu devletin bütün onlara eşitlik çerçevesinde baktığını görsün.
Ademimerkeziyetçi bir yapı dedik. Ya, niye bundan korkuyoruz? Bakın, pek çoğunuz belediyecilikten geliyorsunuz. Dedik ki merkezî bütçe Türkiye'nin gerçeklerini kaldıramaz. Yalnızca bir merkezî bütçeyle bakamayız. Dünya örneklerinde bu böyledir. Federal yapılar, kantonal yapılar, ademimerkeziyetçi yapılar kötü değildir arkadaşlar. Dünyada bütün gelişmiş demokrasi denen ülkelerin hepsi ademimerkeziyetçidir, hepsi, istisnası yok. AKP de bunu savunuyordu. "Ademimerkeziyetçiliği geliştireceğiz, güçleri dağıtacağız." Recep Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı iken diyordu ki: "Bu ademimerkeziyetçiliği geliştireceğiz, geliştirmeliyiz." diyordu. "Başkanlık sistemi de Amerikan emperyalizminin bir oyunudur." diyordu, aynen böyleydi ifadesi.
MUSA ÇAM (İzmir) - 1999.
GARO PAYLAN (İstanbul) - 1993 mü 1999 mu? Öyle bir şey.
Şimdi, bakıyorsunuz, Necmettin Erbakan'ın öğrencileri geldiler, devletle imtihanlarında, güçle imtihanlarında sınıfta kaldılar, bütün iddialarında sınıfta kaldılar. Yani devlete...
HİKMET AYAR (Rize) - Millet veriyor notu. Notu veren sen değilsin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama millet bakın, Hitler'e de not verdi Sayın Vekilim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Kenan Evren'e de verdi.
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Neyi yargılıyorsunuz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Millet Kenan Evren'e verdi, millet Hitler'e de not verdi. Yani önemli olan şu, ne not aldığınız değil, ülkeyi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, süreniz doldu, ek süre veriyorum.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Önemli olan ne not aldığınız değil...
HİKMET AYAR (Rize) - Nedir önemli olan?
GARO PAYLAN (İstanbul) - ...önemli olan bütçeyi, ülkeyi nereye götürdüğünüz? Ülkeyi nereye götürüyorsunuz? Bir felakete götürüyorsunuz. İçeride, dışarıda savaş politikaları güdüyorsunuz.
HİKMET AYAR (Rize) - Millet yanlış mı karar veriyor?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bunlar rakamlar Sayın Bakanım; hepsi, konuştuğum her şey rakam. Bunlar bütçenin rakamlarında gizli ve gerçekten üzüntü duyuyorum, bir yıl daha böyle vicdansız bir bütçeyi buraya getirdiğiniz için...
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Bu çok ağır bir ifade, yapmayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Gerçekten vicdansız; gelirde vicdansız, giderde vicdansız bir bütçe ve yüzde 10 da aktarma yetkisi aldınız. İstediğiniz gibi oradan oraya, oradan oraya...
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Nereye aktarılacak?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Savaşa aktarılabilir, savaşa aktarılabilir efendim.
ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Gerekirse aktarılır.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, Musul sınırındayız. Bakın, şunu söyleyeceğim: Niye biz Musul'u bir türlü, burada bağırıyoruz, bağırıyoruz etki altına alamıyoruz? Niye? Niye Suriye'ye yalnıza bağırıyoruz da hiç etkili olamıyoruz? Yalnızca tankla, topla, tüfekle etkili olabileceğimizi düşünüyoruz, oraya tankı yığıyoruz.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Garo Bey, Suriye'de etkili değil mi Türkiye? 3,5 milyon insanı misafir ediyorsunuz ya, yapmayın. İnsaf edin ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Oysa, bakın, sınırın bu tarafı da çoğulcu bir yer, burada da Türkler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Araplar, pek çok halk var sınırın bu tarafında. Şimdi, o taraftakiler bakıyor. Arkadaş, sen bana oradan bağırıyorsun ama sen sınırın o tarafından ne yapıyorsun? Senin sınırının o tarafında çoğulcu bir demokrasi var mı? Herkesin hakkının, hukukunun korunduğu demokrasi var mı, eşitlik var mı?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Demokrasi olmasa nasıl konuşacaksın böyle Sayın Vekilim?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Şehirler yakılmış, yıkılmış, içte kavga, gerginlik, kutuplaşma. O zaman sen Musul'a bir yumuşak güç olarak hiza veremezsin. Eğer ki iç demokrasimizi sağlamış olsak Musul'da bizim sınırlar anlamsız hâle gelebilirdi, bir örnek olabilirdik, Suriye'ye de bir örnek olabilirdik ama maalesef Suriye'deki otoriter rejim, Irak'taki otoriter rejim nasıl Suriye'yi ve Irak'ı yakmışsa buradaki otoriter rejim de, maalesef, bu merkeziyetçi yapı da yakma riskiyle karşı karşıya. Bakın, gücü merkezde topladığımız anda başka güç odakları o gücü ele geçirmeye çalışırlar Sayın Bakanım, gücü dağıtırsanız... Amerika'da darbe yapsanız nereye yapacaksınız? Yapamazsınız, Fransa'da yapamazsınız çünkü ademimerkeziyetçidir. O açıdan...
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Gücün tek merkezde toplandığına nasıl vardınız ya, Garo Bey, yapmayın ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Süre verirse Başkan cevap veririm de toparlayayım istiyorum son sözlerimi.
BAŞKAN - Siz devam edin, Sayın Paylan, buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İnsicamımı bozdular.
BAŞKAN - O zaman bitiriyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bir dakika, bitireyim.
Değerli Bakanım, yani şunu söylemek istiyorum: Fikirlerimiz büyük oranda uyuşuyor. Ben belki biraz sert girdim ama derdim şu: Ülkemiz bir darbe girişimi yaşadı. Bakın, biz bazı şeylere bakarken -hani köprü, otoyol, yol- ve birileri de bizi birbirimize düşürürken birileri başka planlar yapıyormuş, biz buna uyanamadık. Cumhurbaşkanının dibindeki yavere kadar, Genelkurmay Başkanının dibindeki askerlere kadar ve devletin pek çok kurumunda başka planlar yapan bir yapı varmış ve o yapı devam ediyor bakın, onunla yüzleşemedik. Yeni darbe planları yapanlar -onu söyleyeyim çünkü o gün, 15 Temmuz günü oyun içinde oyun vardı- şu anda bizi Musul'a sokmaya çalışıyorlar, Suriye'ye sokmaya çalışıyorlar, içeride ve dışarıda savaş politikaları sürdürmenizi istiyorlar, buna para harcamanızı istiyorlar. Çünkü bunlarla beraber merkeziyetçi yapıyı koruyacaklar, güvenlikçi devleti koruyacaklar ve nihayetinde yeni darbe için kadayıfın altının kızarmasını bekleyecekler pek çok manipülasyonla, buna düşmeyelim. Bu, bütçenin konusudur. "Ne alakası var?" demeyin, bu tamamen bütçenin konusudur. Neye para harcadığımız bunu belirler. Hayra mı para harcıyorsunuz, şerre mi para harcıyorsunuz; silaha mı para harcıyorsunuz, barışa mı para harcıyorsunuz; sosyal politikalara mı harcıyorsunuz, bunlar belirler. Gelin, el birliğiyle bu bütçeyi de hayra doğru yürüyen bir bütçe yapalım derim.
Saygılar sunarım.