KOMİSYON KONUŞMASI

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, burada sorun, tam da nereden çıkıyor biliyor musunuz? Bu Komisyon son derece hayati bir iş yapıyor, bunu hep söylüyoruz. Darbeye karşıyız ve hep birlikte tutum aldık, bu konuda tereddüt yok. Fakat darbenin oluşum şekli, darbeyle ilgili yorumlar konusunda farklı yaklaşımlar var. Dolayısıyla, bu yaklaşımların hepsinin masada bulunması ve bu Komisyon tarafından sorgulanabilmesi için usulde, usulün temel ilkelerinde anlaşmamız gerekiyor Sayın Başkan.

Şimdi, Parlamento komisyonlarının asli işlevi -biz burada engellemek için konuşmuyoruz ki- tartışarak birlikte bir yol bulmaktır. Hangi konuyu tartışıyorsanız öncelikle usulünü oluşturursunuz, usul üzerinde mutabakat yaratırsınız. Şimdi, siz bir öneride bulundunuz, diyorsunuz ki: "Ben Başkanım, ben bu kararı veririm." Biz de diyoruz ki: Komisyon, gündemine hâkimdir. Başkan "Ben karar verdim, oldu." diye kestirip atamaz. Bir tur yetmedi mi? İkinci tur... Parlamentonun kökü "parlare"den geliyor, biliyorsunuz, konuşacağız. Anayasa Komisyonunda birlikteydik, Zekeriya Bey atıf yaptı. Son derece güzel başladı toplantı. Neden? Usul olarak anlaştık. Söz süresi kısıtlaması olmadı, bu bir. Usulle ilgili bütün tartışmalar tüketildi.

Ravza Hanım, burada bir saat daha konuşmamız bize bir şey kaybettirmez. Eğer iyi bir usulle çalışmaya başlamazsak daha sonra burada bu tartışmaları iyi bir noktaya getirme şansımızı zayıflatırız. Usul esasa tekaddüm eder, Mecelle'nin temel kuralıdır, bunu biliyorsunuz. Usul konusunda itirazlarımız var, bu itirazlar iyi niyetli. Şöyle söyleyeyim: İyi niyet buradaki çalışmaların yönlendiricisi olmak zorunda değil. Sizin niyetinizin ne olduğu da çok önemli değil. Kuralları koyarsak, kurallara uyarsak zihniyetimizin de, niyetimizin de ne olduğu önemli olmaktan çıkar. Dolayısıyla, ne "güven" kelimesini sürekli kullanmaya ihtiyaç var... Birbirimize güvenmeyebiliriz ama çalışma kurallarını birlikte kararlaştırdıktan sonra onlara uyarsak sorun yok, çalışmalar devam eder.

Şimdi, diyorsunuz ki: "Bir tur." Sayın Başkan, burada önemli usul konularının başlangıcındayız, belli ki bazı konularda anlaşamıyoruz. Mesela siz ikide bir şey diyorsunuz Sayın Başkan: "Ben Başkanım, belirlerim. Bir tur yeter." Şimdi, bu çalışma usulüyle...

BAŞKAN - Bunu ben söylemiyorum yalnız, İç Tüzük'ün 27'nci maddesi söylüyor, "Bu toplantıyı Komisyon Başkanı yönetir." diyor. Ben de bunu okuyorum size.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kafasına göre değil, İç Tüzük'e göre.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Bakın, Sayın Başkan, anlatamadığımız şey şu: 26'ncı madde ve 30'uncu maddede "Başkan" demez, der ki: "Komisyon, gündemine hâkimdir. Komisyon, kurucu iradedir. Başkan, bu Komisyonun kurucu iradesinin ancak sözcüsü veya belli konularda kolaylaştırıcısı olur." Bu, parlamenter düzenin temel ilkesidir. Bunlarda anlaşırsak birbirimizle ilgili şüpheler devam edebilir ama en azından usulle ilgili iyi kurallar koymamız hâlinde bu şüpheleri artık konuşmalarımızın temeli yapmaktan çıkarma şansına kavuşuruz. Yani o şüpheleri bir kenara bıraktığımız zaman ne güzel işte, kuralları koyduk, usule uyuyoruz, birlikte konuşacağız. Birbirimizle ilgili bütün soru işaretlerimizin parti olarak veya şahıs olarak tamamen ortadan kalkması şart değil. Böyle bir şey hayatın gerçekliğine de uymuyor. Farklı partileriz, farklı görüşlerimiz var, bu farklılıklar zaman içinde belki daha fazla öne çıkacak, belki çok daha hararetli tartışmalar yürüteceğiz; bundan çekinmeyelim, bundan kesinlikte çekinmeyelim. Daha önce de söylediniz, siz de ceza muhakemesinden gelen bir insansınız. Bu tür kurulların temel ilkesi, şiarı maddi hakikati bulmaktır, hakikat bizim görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Usul hukuku...

BAŞKAN - Aynı şeyi söylediniz, evet.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Evet, ama usul hukuku neden var? Usul hukuku maddi hakikate gitmeyi kolaylaştırmak, mümkün kılmak için var. Usulle ilgili hiçbir tartışma fuzuli değildir, burada yapılan hiçbir konuşma zaman kaybı değildir. Birbirimizi anlamaya çalışırsak -birbirimizi sevmeye değil- sorunları çok büyük ölçüde çözeriz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Usulle bunların ne alakası var?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Onu da söyleyeceğim.

Usulle ilgili ilk tartışmalardan biri... Neden? Şimdi, şey inandırıcı değil, anlayabilirim. Mesela Ravza Hanım dedi ki: "Ben rahatsız oluyorum." Anlarım. Bazen dikkatimiz dağılır, buna bir yöntem bulabiliriz. Aytun Bey önerdi, otururuz konuşuruz "Şurada bir köşede çekim yaparlar." diyebiliriz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hocam, kestiler gördünüz mü? Gereksiz buldular mesela şeyi...

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Aynı tartışmayı Anayasa Komisyonunda yaptık Zekeriya Bey, biz gene aynı şeyi önerdik. Dedik ki "Görsel basın devam etsin." Ama bunun çalışma kurallarını belirleyelim. Yani önemli olan, düzeni sağlamaksa bu düzeni sağlamanın yollarını konuşmak yerine kestirip atan karar almak doğru değil. Neden bir ayrım yapıyoruz diye soruyoruz. Görsel basın bulunsun. İşte gördüğünüz gibi 3 kamera kaldı. Bu da bildiğimiz, basının çalışma alışkanlıklarının bir yansıması. Bundan zaten hemen hemen hepimiz emindik. On beş yirmi dakika sonra yarın öbür gün çok önemli bir konuk gelmedikçe ya da burada çok hararetli bir ortam oluşmadıkça kameralar çekmeyecek, bunu biliyoruz. Hiçbirimizin de -en azından bu konuda birbirimize inanmaya çalışalım- burada şov yapmaya niyeti yok, ihtiyacı da yok. Kameraların burada bulunmasını istemek de bundan değil.

Son olarak şunu söyleyeceğim Sayın Başkan: Lütfen, "Ben Başkanım, kuralları böyle koyarım. Başkan yönetir." vurgusunu sürekli yapmayın. Bu, ilk gün Divanın seçimiyle ilgili tartışmalarda dile getirilen şüpheleri büyütüyor. Ayrıca, sizin basına yaptığınız açıklamada bir başka önerim olduğunu da atlamışsınız. "Biz HDP olarak Divanda bulunma talebinden vazgeçiyoruz ama önerimiz AKP ile CHP'nin, ana muhalefet ile iktidarın ortak bir Divan oluşturmasıdır." demiştim. Ama bunun yazılı hâle gelebilmesi için iki tarafın arasında bir mutabakatın olması gerekiyordu, olmayınca yazılı önerge vermedik Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.