KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize iyi bir gün olsun diliyorum.

Sayın Bakan, dün benim usul üzerine konuşmam da işaret edince, böyle böyle yapınca, ben zannettim ki -hani ben Hakkâri Şırnak üzerinde konuşuyordum- geri çekecek yasayı, hani halloluyor gibi. Ben de kısa kestim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hiç örnek var mı?

BAŞKAN - Bir dakika. Sayın Paylan, Sayın Bakanın buradan çekebileceği hiçbir şey yok.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hiç örnek var mı Sayın Paylan?

BAŞKAN - Burada bir şey çekilirse Komisyon üyeleri çekebilirler, Hükûmetin öyle bir yetkisi yok burada. (CHP, HDP, MHP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bravo Sayın Başkan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Nasıl?

BAŞKAN - Ben sonra anlatırım Sayın Bakanım. (Gülüşmeler)

Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Demokrasi bu demek işte, helal olsun size.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bak, demokrasinin güzelliklerini içimize çekeceğiz, sindireceğiz, demokrasiye sahip çıkacağız.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, bakın, şu anda...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Silahın ve sokağın değil, demokrasinin sesi gür çıkacak.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet.

Muhalefet milletvekilleri...

BAŞKAN - Bu tam bir slogan oldu Sayın Bakanım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sokağın sesi çıksın da efendim, silahın sesi çıkmasın.

ERHAN USTA (Samsun) - 15 Temmuza kadar AKP bu demokrasinin kıymetini bilmiyordu ama 15 Temmuzda anladı bu demokrasinin faydası olduğunu.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Demokrasi, sürekli demokrasi diyoruz, onu duyanlar duyuyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - İşleri bitinceye kadar mı?

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, demokrasiyi askıya almak fikri gibi bir şeyleri vardı.

BAŞKAN - Sayın Çam, bunu size hiç yakıştıramadım. Burada AKP'nin tek başına herhangi bir işi söz konusu değil. Siz kendinizi bundan soyutlarsanız başka bir yere oturtmanız lazım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir dakika Sayın Başkan.

AK PARTİ kurulduğundan bu yana sürekli demokrasi, sürekli insan hakları, sürekli hukuk devleti vurgusu yapmıştır ve bütün AK PARTİ hükûmetleri döneminde de Türkiye'deki demokrasi güçlenmiştir. Şu anda karşı karşıya kaldığımız tehdit zaten demokrasi dışı bir tehdittir. Onu da hep beraber millet olarak geçiştirdik. Bunu da özellikle vurgulayayım.

BAŞKAN - Teşekkür ettim Sayın Bakanım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakan, sayın milletvekili arkadaşlarım; bakın, Şırnak ve Hakkâri konusu, o kayyum meselesi, muhalefet partili milletvekillerinin tamamı karşı çıktılar. İktidar milletvekillerine bakıyorum, biz konuşurken hep kafa sallıyorlar. Yani hiçbir kişi -şu anda çıksın, varsa- bu düzenleme doğrudur, hakkaniyetlidir veya şu gerekçe "Maddeyle ilin ve belediyelerin durumları düzenlenmektedir." "Bu kadar bir cümlelik bir gerekçeyle bu işin kaldırılması içimize siniyor." diyen iktidar partisi milletvekili varsa diyeyim ki tamam, devam edelim.

BAŞKAN - Sükût ikrardır belki, nereden biliyorsunuz?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sükût ikrardır işte, belki bizim söylediklerimize belki ikrardır.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Savunan yok.

GARO PAYLAN (İstanbul) - O anlamda, bence maddelere geçmeden bir önergeyle, ortak bir önergeyle bunu çekelim. Sonra ayrı bir şekilde, bakın, bu OHAL dönemi geçtikten sonra, ısrarınız varsa... Biz gene muhalefet edeceğiz, ayrı. OHAL dönemi geçsin, şu darbe bulutu, toz bulutu geçsin, sonra bölgeyle ilgili, yaşamımızla ilgili, barışla ilgili ne düzenleme varsa beraber konuşalım, birbirimizi ikna ederek ama şu anda bir darbe yaşamış, bir travma yaşamış bir topluma -özellikle bölge bir yıldır o travmayı yaşıyor- bir darbe bulutu üzerine bu travmayı bir kez daha yaşatmak ne hakka sığar ne adalete sığar. O açıdan bunları, şimdi maddelere geçmeden ortak bir önergeyle -varsa arkadaşlar, sanıyorum muhalefet bloku var, iktidara da soralım. Siz Başkansınız, bilmiyorum orada...

BAŞKAN - Ben fikir beyan edemiyorum burada.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Biliyorum.

İbrahim Bey, varsanız ortak bir önergeyle bu maddeleri el birliğiyle geri çekelim.

Şimdi, Sayın Başkan...

Buyurun, bir şey mi söyleyecektiniz Sayın Bakan? Belki geri çekmeye ikna olmuşsunuzdur diye.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Biz söyleyeceğimizi tasarıda söyledik.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki.

Sayın Bakan, dün konuşmamda kısa kestim ama bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. Bakın, bir darbe bulutunun içinden geçiyoruz ve biz HDP olarak, bir yıldır, bu darbe gümbür gümbür geliyor dedik, sizler inanmadınız ve bir gece eniştelerden bu darbeyi öğrendik, hepimiz büyük bir şok, travma yaşadık. Sizler daha büyük bir travma yaşadınız çünkü siz beklemiyordunuz. Çok güçlü olduğunuzu düşünüyordunuz, her şeyi yönettiğinizi düşünüyordunuz. Bir anda bir darbe bulutuyla karşı karşıya kaldık ama bu darbeciler, darbenin hazırlık süreçlerini çok akıllıca yaparlar. Ne yaparlar? Toplumu kutuplaştırırlar, kamplara bölerler, size rapor verirler çünkü istihbaratı da ele geçirmişler. Efendim, işte şurada şöyle bir faaliyet var, bunu böyle ezmemiz lazım, şöyle şehri bombalamamız lazım, şöyle yapmamız lazım, Şırnak'ı yerle bir etmemiz lazım, uzaktan top atışlarıyla yıkmamız lazım, tankla yıkmamız lazım diye istihbaratçılar, güvenlikçiler rapor verirler size ve siz de uygularsınız. Maalesef bu suça hepimiz ortak olduk, hepimiz. İnsanlarımızı kaybettik Sayın Bakan. Şehirlerimiz yıkıldı. Daha ne suç olsun? Roboski bombalandı. Size rapor verdiler ya oradan şunlar geçiyor diye, 34 köylümüz bombalandı. Ceylânpınar'da 2 polisimiz öldürüldü ve o gün çatışma başlatıldı. O 2 polisin öldürülmesi raporunu veren de şimdi bakıyorsunuz ki Fethullahçı denen terör örgütünün üyesi, Ankara'ya raporu veren de "Kandil'den telsiz raporu geldi." diyen de Fethullahçı terör örgütü diye içeri alındı. Şırnak'ı bombalayan komutana madalya verdiniz. Bir baktık ki adam darbeci. Roboski'yi vuran komutan darbenin başındaki komutan olarak gösteriliyor şimdi. Ona madalya verdiniz. Yani bu anlamda verilen bütün raporlar, bütün istihbaratlar, bütün güvenlikçi bakışı yeniden değerlendirmeden yeni bir güvenlikçi anlayışla, efendim Şırnak ve Hakkâri'yi ilçe yaparsak bölge huzur yeri olacak, güvenlik yeri olacak, Şırnak ve bilmem neyi yapınca... Değerlendiremeyiz böyle bir toz bulutunun içinde. Yeni bir paradigmaya, barışın diliyle geçeceksek bu toz bulutu geçmeli, bu OHAL dönemi geçmeli. OHAL dönemini de iyileşmek, helalleşmek ve hesaplaşmak için değerlendirelim. Hem darbecilerle hesaplaşalım hem birbirimizle hesaplaşalım. Yani kim ne hata yapmışsa eteğindeki taşları döksün. Biz ne hata yaptıysak dökelim, siz de ne hata yaptıysanız. Gidelim bölgeye, bölge insanıyla konuşalım birlikte, nasıl çözeriz. Bu anlamda böyle tepkisel ve darbecilerin yapacağı düzenlemelere... Bakın, Şırnak ve Hakkâri'nin ilçe olmasını darbeciler önermişti çünkü oradaki paradigmayı darbeciler koymuştu. "Şırnak'ın vurulması lazım, Hakkâri'nin vurulması lazım, Sur'un, Cizre'nin yerle bir olması lazım" düşüncesi onlarındı. Siz emir verdiniz, uygulattınız. İşte "Rus uçağının düşürülmesi de onların fikri." diyorsunuz şimdi, Davutoğlu dedi ki: "Ben emir verdim." Yani bu anlamda bir oyun var. Büyük bir senaryo vardı, bizler belki figüranlarıydık. Hani "O üst akıl." diyorsunuz ya maalesef. O üst aklın net planları, oyunları vardı, bizler belki figüranlarıydık. O açıdan bu toz bulutu içinde bunu değerlendirmeyelim.

Bakın, tarihsel olarak da KCK soruşturmalarına bakın "Bunlar manipüle etti." deniyor. Oslo'ya bakın, Oslo'da hani barış konuşuluyordu. "Bunlar manipüle etti." deniyor. MİT krizine bakın. "Bunlar manipüle etti." deniyor. Yani barışı istemeyenler var. Roboski'ye bakın, Habur krizine bakın. Bunların gazetelerinde, medyalarında "Habur ne kadar kötüydü" diye manipüle ettikleri söyleniyor. Ceylânpınar'ı az önce söyledim. "Şırnak'ı, Sur'u, Silopi'yi vuranlar -şimdi- bunlardı." diyorsunuz. Hazır bir günah keçisi de var. Tamam suç ortaklığınızı ayrı konuşalım, "Bütün bu meselelerde birlikte, onlarla beraber yürüdük." mevzularını ayrı konuşalım, ayrı hesaplaşalım ama ortada bir müsebbip varsa, bir darbe varsa bunun hazırlık sürecine bakmamız lazım. Kim milleti birbirine düşürdü, kim bizi birbirimize düşürdü, kim Türk ve Kürt gençlerini birbirine düşürüp onların canlarını aldı; bu canlardan, bu kanlardan nemalandı? Bunlara bakmadan, hadi ben Şırnak'ı, Hakkâri'yi kaldırıyorum, bütün belediyelere de, seçilmişlere kayyum atama yetkisini bölge valilerine veriyorum. Sayın Bakan, OHAL valilerini biz unutmadık. OHAL dönemindeyiz ve bölge valileri var şimdi, değil mi? OHAL valilerinin ne yaptığını unutmadık. OHAL valilerinin dönemin Çilleri'ne, Mesut Yılmaz'ına, efendim, Özal'ına ne raporlar verip ne faili meçhuller yarattıklarını ne tip mağduriyetler yarattıklarını, 3 bin, binlerce köyü yaktıklarını biz unutmadık. O açıdan böyle kayyum atama yetkisini bölge valilerine verirseniz bölge valisi...

BAŞKAN - Bölge valisi yok ki. Bölge valisi nereden çıktı?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Valiye yani, il valilerine.

BAŞKAN - Yanlış bir terminoloji olur. Bölge valisi yok.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hayır, OHAL'de bölge valileri de olacak.

BAŞKAN - Olmaz, yok.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Atayacaksınız bugünlerde eğer uzatırsanız.

BAŞKAN - Canım müneccim misiniz?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bilmiyoruz, yani kanunda var çünkü.

BAŞKAN - Evet.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Her neyse sonuçta tabii vali, atanmış vali. Hâlâ da kim darbeci, kim bilmem neci bilmiyoruz, devlette hâlâ at izi it izine karışmış durumda. "Hâlâ ordunun yüzde 75'i, 80'i -birileri anlatıyor, çıkıyor televizyonlarda- bunlardan oluşuyor, bürokrasinin bilmem ne kadarı bunlardan oluşuyor." diyor. Atayacağınız valinin de kimden olacağını bilmiyorsunuz. Diyecek ki efendim, şurada şu aracı kullandı, bu terör bilmem nesine destek verdi, hadi bunu görevden alalım, gözünün üzerinde kaşı var. Bir soruşturma yeterli çünkü. Mahkeme kararına ihtiyaç yok. Böyle bir şey kabul edilemez kayyum atama yetkisi. Böyle şeylere girişmeyelim Sayın Bakan. Eğer iyileşmek istiyorsak, helalleşmek istiyorsak, barışmak istiyorsak, millet dediğiniz şey... Hani Yenikapı ruhunda bir şey eksikti. O ruhu bütün topluma, bütün ülkeye yaymak istiyorsak, bütün ülkeye yaymamız lazım. Yenikapı ruhunda millette hiçbir sorun yoktu, oraya giden milyonlarca insana helal olsun, herkes birlikte darbeye karşı durdu ama sahnede bir sıkıntı vardı, eksikti, eksikti oradaki ruh. O ruhu her yere, Şırnak'a da, Silopi'ye de, Hakkâri'ye de yaymamız lazım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Niye atıyor bombaları, ne işi var bombaların?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, bakın, size öyle rapor veriyorlar. Dediler ki Ceylânpınar'da 2 polisi...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bugün gelen haber de mi rapor Allah aşkına?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır. "Şırnak'ta 2 polisi şu öldürdü." dedim değil mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ne işi var sabahleyin? Bugün 5 tane şehidimiz var ya.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, bakın, ben size diyorum ki peki bugünkü o oyunu kimin oynadığını biliyor musunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kim yapıyor onu?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, onu söyleyeyim. Bugün bize oynanıyor biliyor musunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kimin olduğunu siz söyleyin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, kim barışılmasını istemeyen?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, bütün bu soruları kendinize sorun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, peki, biz şunu söyleyelim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Şu Bakana yönelttiğim soruları kendime yöneltsem acaba bu sorulara nasıl cevap vereceğim?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Söyleyeyim, hemen söyleyeyim. Hemen söyleyeyim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sizin içinizde kim size rapor veriyor, sizi kim kandırıyor?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, Sayın Bakanım, ben bitireyim. Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bırakın Allah'ını severseniz. Bu kadar da olmaz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki ama hep "Kandırıldık, kandırıldık" diyen sizsiniz, kusura bakmayın.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz de bir deyin bakalım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben de demeye hazırım diyorum işte. Demeye hazırım. Gelin oturalım, eteğimizdeki taşları dökelim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Önce bir kendi içinizde hesap verin.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, siz de öz eleştiri verin, biz de öz eleştiri verelim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ne işi var bombaların? 5 tane şehit var, yüreğimiz yanıyor ya.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben de bırakın da konuşayım.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, kayıtlara girmiyor sizin söyledikleriniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Peki.

ERHAN USTA (Samsun) - Boşa konuştunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - MHP bile "Boşa konuşuyorsun." diyor, şu lafa bak.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır. "Kayıtlara girmiyor." diyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olsun, ortama konuşuyoruz. Sonuçta isterse girsin isterse girmesin yani.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Darbeden hemen bir saat sonra açıklamamızı yaptık. "Her türlü darbeye karşıyız ve..."

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Darbeye karşı olduğunuz kadar terörizme karşı olduğunu da söyle.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - "Her türlü terörizme karşıyım." de.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ah, ah, bunları söyleseniz zaten...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz de söyleyin Sayın Bakan. Ben söylerim. Ben her türlü teröre, her türlü şiddete karşıyım. Buyurun siz de söyleyin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Biz her türlü terörizme karşıyız.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben de her türlü terörizme, her türlü şiddete karşıyım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - PKK dâhil mi?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Elbette, her türlü şiddete karşıyım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - PKK terörizmine karşı mısınız?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Her türlü teröre, her türlü şiddete karşıyım.

ERGÜN TAŞCI (Ordu) - Özellikle PKK derseniz iyi olur.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bırakın, nasıl konuşacağını bile düşünüyorsunuz. Bir de konuşma öğretin!

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, bırakın da ben konuşayım, bırakın. Bir şey anlatıyorum. Bu işi böyle demagojiyle çözemeyiz, demagojiyle bu sorunlar çözülmüyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Çok iyi niyetli cümleler kurmakla da çözülmüyor. Bak, yüreğimiz yanıyor, 5 tane şehit var. Yalan mı sanıyorsunuz bunları?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Bakanım, bakın, ben de bırakın da bir anlatayım da siz de anlayın. Bakın, hep "Kandırıldık." diyorsunuz, gene kandırılmayın.

Şimdi, darbeden bir saat sonra darbe karşıtı olduğunu açıklamış, resmî olarak bütün kanallarıyla açıklamış bir partiden bahsediyoruz ve ertesi gün, darbenin ertesi günü, biliyorsunuz, bildiriye imza attık ve eş zamanlı olarak bütün siyasete çağrı yaptık: Gelin, bu musibetten bir ders çıkaralım; kimler başımıza çorap ördü, kimler birbirimize düşürdü, kimler toplumu kutuplaştırdı, buna bir bakalım dedik...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tek kutuplu değil, çok kutuplu.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama böyle konuşamam ki ne yapayım.

BAŞKAN - İnsicamı bozuluyor, yapmayın Sayın Bakanım, lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ve eş zamanlı olarak Sayın Eş Genel Başkanımız şu çağrıyı yaptı: Bakın, tabanımızdaki bütün hassasiyetlere rağmen, sonuç olarak herkesin öfkelendiği, herkesin yaralandığı bir dönem yaşadık. Şırnak bombalandı. 500 bin insan evlerinden oldu bölgede. Herkes yaralandı. Yani bütün toplumun üzerine bir cerahat aktı. İyileşmek diyorsak, bir musibetten bir ders çıkarmak istiyorsak hepimiz öz eleştiri vereceğiz. Yani birbirimize laf atarak yapamayız Sayın Bakan. Ben de öz eleştiri vereceğim, siz de öz eleştiri vereceksiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Öz eleştiri cümlelerinizi bir alalım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Allah Yarabbi!

BAŞKAN - Siz Komisyona hitap edin Sayın Paylan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Öz eleştirinizi yapın yani.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, bu musibetten bir ders çıkartmak istiyorsak ertesi gün şu çağrıyı yaptık sayın eş genel başkanımız yaptı: "Bütün siyasi liderler Cumhurbaşkanının başkanlığında bir liderler zirvesi yapsın." ilk çağrısını biz yaptık, darbeden on yedi saat sonra. Buna rağmen, biliyorsunuz, darbeden beş altı gün sonra Cumhurbaşkanı yalnızca 3 lideri topladı. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yani Selahattin Demirtaş'a değil, bakın, Garo Paylan'a değil, HDP'ye oy vermiş milyonlarca insana "Siz bu sofranın üyesi değilsiniz." demektir, bu kadar açık.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Terörizmden kendisini ayırmayan bir partiye karşı gösterilmiş bir tavır.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, Allah'ınızı seviyorsanız, yani şimdi beni konuşturmayın, yani FETÖ'yla yıllarca "Beraber yürüdük biz bu yollarda." yapmadınız mı yani? Allah'ınızı seviyorsanız ya, daha iki yıl önceye kadar "Beraber ıslandık biz bu yağmurda." demediniz mi? On binlerce üyesini devlet içinde yükseltmediniz mi? "Başı secdeye değiyor efendim." diye bunların hepsi yükselmediler mi? Yapmayın Allah'ınızı severseniz yani.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Niye bu bölgede bu olanlar yaşandı?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bırakın bitirsin konuşmasını Sayın Paylan, yani rica ediyorum yani.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Peki, ben de sabrediyorum.

BAŞKAN - Yani başka türlü bu bitmez yani.

Teşekkür ediyorum.

Evet, Sayın Paylan...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Böyle dediğiniz anda milyonlarca insanı zaten dışlamış ve ayrımcılık yapmış oluyorsunuz ve esas bölücülük de budur bakın, özellikle de memleketin belli bir bölgesinde... Yani düşünün ki Hakkari'de yüzde 90 oy almışsınız, Şırnak'ta yüzde 85 oy almışsınız, o bölge insanı, değil mi, bir umutla buraya göndermiş, zaten savaş yorgunu, çatışma yorgunu bir halktan bahsediyoruz. Demiş ki "Artık barış olsun." Zaten 7 Hazirana giderken bütün umutlar bu yöndeydi, barışın olması yönündeydi ama birileri, o darbeci dediklerimiz bu oyunu bozmak istiyorlardı; Oslo'dan beri bakın, Habur'dan beri barışın olmaması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, her türlü provokasyonu yaptılar ve bugün de -siz diyorsunuz ya- yeni çoraplar örülüyor başımıza. Çünkü darbe gecesi oyunun içinde oyunlar oynandı, onu söyleyeyim. Darbe gecesi birileri öne sürüldü, erken doğum yaptırıldı, birileri geri çekildi. Dün televizyonda görmüşsünüzdür "Çok iyi bir darbe planıydı." dendi. Evet, plan çok iyi yapılmıştı, çok daha geniş bir kadro katılacaktı darbeye ama o gece, o gün oyun içinde oyun oynandı, birileri istihbaratı erken verdi, birilerini öne sürdüler, birileri geri çekildiler. Şimdi, bir günah keçimiz var, her şey, ne olduysa "FETÖ". Tamam, FETÖ tabii ki işin içinde ama başkaları da vardı, başka zihniyette insanlar da vardı, size karşı olanlar da vardı, Tayyip Erdoğan nefreti içinde olanlar da vardı, onlar da vardı, bunlar da vardı veya hâlâ FETÖ'nun görünen yüzü belki ortaya çıktı, buzdağının görünen yüzü, görünmeyen yüzü hâlâ orada. Bütün bu kadrolar hep bölgede görevlendirildiler Sayın Bakanım, yıllardır da hep öyleydi, hep provokasyonlar, cinayetler, oyunlar.

Bilirsiniz 1993'te Özal tam bir barış girişimindeyken 30'un üzerinde askerimiz silahsız olarak bir yerden bir yere sevk edilirken katledildiler ve o gün tekrar çatışma başlatıldı, ondan sonra olanları biliyorsunuz, on binlerce insanımıza kastedildi. Biz elbette gençlerimize üzülüyoruz, kim olursa olsun ama birileri bir oyun oynuyor, bir senaryo ortaya koyuyor, bunu görmediğimiz sürece, birbirimize hamaset yaptığımız sürece biz bu büyük fotoğrafı göremeyip maalesef günlük acılarımıza dertlenip birbirimize küfür etmekten başka bir iş yapmayız. Ama siyasetin görevi nedir? Bu çorabı, bu oyunu bozmak ama ders çıkarmadığınızı üzüntüyle görüyorum. Yani, çünkü bu ayrımcı tavır, bu ötekileştirici tavır, yok sayıcı tavır... "Şırnak'ı, Hakkâri'yi ben ilden çıkardım, orayı yaptım." tavrı, o insanları yok saymaktır; bölücü bir tavırdır, ötekileştirici ve ayrımcı bir tavırdır; bundan vazgeçelim, ivedi olarak vazgeçelim Sayın Bakanım.

Kayyum meselesine asla tenezzül etmeyelim, asla. Ya, valilere bir yetki vermek demek -valinin orada ki hâlâ varsa bu unsurlar- gözünün üzerinde kaşın var deyip... Bakın, siz kitleleri öfkelendirirseniz, diyelim ki bir insanı, bölgenin seçilmişini... Siz Bayburt Milletvekilisiniz, birisi gelip "Ben Bayburt Milletvekilini görevden aldım." derse, Bayburt halkı öfkelenir. "Bayburt'un Belediye Başkanını görevden aldım." derse Bayburt halkı öfkelenir. Kinlenir, kim alırsa alsın kinlenir. "Ya, ben seçtim onu arkadaş." der. Ha, ona gerçekten bir mahkeme kararı koyarsanız, araştırılır edilir, yani gerçekten bağımsız bir yargı kararı ortaya koyarsanız "Ya, bu adam suç işlemiş." diye toplumu ikna edersiniz. "Bak, arkadaş, sen bu adamı seçtin ama şu mahkeme kararıyla ben ispat ettim ki bu şöyle bir halt etti." Bu başka bir şey. Ama bir valinin yetkisiyle o bölgenin seçilmişini görevden almak, seçilmişlerin atanmışlar tarafından ezilmesi demektir. Bilirsiniz yerellerde valiyle belediye başkanı bazen çekişirler, her yerelde olur bu sadece bölgede değil. Vali belediye başkanına emir verir, bir şey yapmaya çalışır, hatta belediye başkanı validen izin almadan şehirden çıkamazlar, hâlâ öyle saçma yasalarımız var, atanmışlar hâlâ üstünlük taslarlar belediye başkanına. Böylece siz valiye ekstra bir yetki vermeniz demek, her yerde valinin belediye üzerinde gözünün üzerinde kaşın var aramasına sokar. Bu, kabul edilemez, böyle bir şeyi kesinlikle, zinhar geri çekelim.

Belediye taşınmazlarının Sayın Bakan, tabii kamu malları içinde olabilir ancak, belediye taşınmazlarının bir güvenlik gerekçesiyle el konulması... Yani bu kabul edilemez Sayın Bakan, başka şekilde olabilir ama "Güvenlik gerekçesiyle bir belediyenin kültür merkezine el koydum, şuraya el koydum." diye böyle keyfî bir maddeyi koymak kabul edilemez, bunları da geri çekelim.

Geri kalan maddelerde çok fazla konuşacağımız bir şey yok. Bunları çekersek hızla bu torbayı da geçiririz diyorum.

Bir tek teşvikle ilgili bir şey söyleyeceğim Sayın Bakanım, o kaygımı belirteyim de madde gelinceye kadar belki çalışırsınız. Bu teşvik meselesinde diyorsunuz ki "Diyelim ki bir şirket gelecek ve ben şu konuda yatırım yapacağım." diyecek. Bu da önemli bir şey, bizim ithalat yaptığımız bir şey olacak, CIP olacak, bir şey olacak. Ama yani rekabet meselesini bunun neresinde düşündüğünüzü anlamadım. Yani düşünün ki o sektörde ufaklı bazı firmalar var, çaba gösteriyorlar ama bir şirket geldi "Ben bu ithalat yaptığınız 100 milyon dolarlık malı burada üreteceğim." dedi ve sektöre girdi. O ufak tefek girişimde bulunan firmaları ezip geçer o çünkü çok ciddi bir teşviki var, belge avantajı var, şu avantajı var, bu avantajı var; rekabette çok öne geçecek ve diğer girişimciliği de yok edecek. Burada bir Rekabet Kurumu ayağı var mı bu teşviklerde?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hep ithalatçılar mı?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Değil demiyorum Sayın Bakanım, ben şunu diyorum ama yine de girişimde bulunan, üretmeye çalışan firmalar var ufaklı tefekli diyelim ki var ama güçleri yok, sermayeleri yeterince yok, yeterince yatırım yapamıyorlar belki makine olarak. Ama, o yabancı firma, diyelim ki X firması buraya gelip "Arkadaş, ben 100 milyon dolarlık üretimimi burada yapacağım." dediği anda, orada 100 tane diyelim ki başka bu işte girişim yapmaya çalışan firmayı yok eder geçer, ezer geçer, yok eder yani. Rekabet olamaz, o sektöre başka giren de olamaz yani çünkü o sektör tekelleşir. O anlamda bunun rekabet ayağını nereye koyuyorsunuz, ben bunu anlayamadım. Yani bunu bir çalışırsak, bir izah ederseniz sorularda, çok sevinirim.

Bir de dünkü mevzuyla ilgili, bireysel emeklilikle ilgili bir hatırlatma daha yapacağım. Şimdi, bireysel emeklilik Türkiye'deki...

BAŞKAN - Aşağıda hatırlatırsınız onu ya, aşağıda Genel Kurulda yaparsınız onu.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, yok, bir şey daha, belki bir daha müzakere ederiz.

Şu aklıma geldi: Bireysel emeklilikte neden SGK altında biz bir fon yaratmıyoruz Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kamu eliyle...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani neden? Aynı sistem, sistem belli.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bu geçmiş hafızamız bize...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, hayır, şunu diyorum, bakın.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Devletin elindeki tasarrufları, fonları...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, ama şimdi diyorsunuz ya... Ama şeffaf, sistem şeffaf. Kamu eliyle bir... Çünkü neden? SGK'nın açıkları var ve siz oraya kaynak aktarıyorsunuz. Her şey şeffaf, her şey açık, Meclis denetiminde. Yani böyle bir sistemi neden kuramayalım Sayın Bakanım? Orada yine aynı şekilde bir sistem olsun, işveren yine şirketle muhatap olmasın, SGK'yla muhatap olsun, o hesaba o fona yatsın para, emeklilikte de işçilerimiz daha büyük bir güvenle çünkü özel şirket batar mı batmaz mı korkusu var ya, devlete daha fazla güvenir insanlarımız, burada bu kaynaklar oluşsun hem de devletin açıkları direkt olarak yani SGK'nın açıkları o çerçevede finanse edilmiş olsun.

BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlayalım lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani bunu bir daha düşünelim diye söylüyorum.

Teşekkür ederim.