KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, tekrara düşmemeye çalışacağım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, böyle bir yasa olamaz; özellikle de böyle bir konjonktürde, böyle bir iklimde, bir darbe arkasında asla söz konusu olamaz.

Bakın, bu torbada neleri görüştük? Belediyelerin gayrimenkullerine güvenlik gerekçesiyle el konulmasını görüştük, belediyelere keyfî olarak, bir mahkeme kararı olmadan vali veya İçişleri Bakanının yetkisiyle "Gözünün üzerinde kaşın var." diyerek kayyum atanması yetkisini görüştük, eğer ki belediye başkanı görevden alınmışsa ve belediye meclisi yerine birini seçmişse onu da görevden alma yetkisini şu anda geçirdik Komisyondan, keyfî kentsel dönüşümü geçirdik yani muvafakat almadan, işte askı sürelerini kısaltarak vatandaşın hak kaybına yol açabilecek, gadre uğramış bir halkın, toplumun, bölgenin, her neyse ne derseniz deyin, hak kaybına yol açabilecek sürelerin kısaltılmasını görüştük; Başka maddeler de var ama şimdi de Hakkâri ve Şırnak'ın il olmaktan çıkarılmasını görüşüyoruz. Bütün bunlar bir konseptin bir parçası ama bu konsepti biz biliyoruz, biz bu konsepti tanıyoruz. Darbecilerin konseptidir bu. Yani darbeciler darbe dönemlerinde ne yapacaklarsa, bunlar aynen darbecilerin konseptidir ve şunu da söyleyeyim, Sayın Bakanla bizim bir polemiğimiz olmuştu bütçe görüşmeleri sırasında. Kendisi de işte o videoları yayınlamış şeyde veya döndürülmüş her yerde. İşte "Başınıza yıkarız, başınıza yıkarız." diye oradan bağırıyor, ben bağırıyorum. O sırada meğer birileri elini ovuşturuyormuş yani o videolar, o görüntüler işlenirken "Aman da ne güzel, birbirlerine düştüler." diye ellerini ovuşturuyorlarmış.

Sayın Bakan, tutanaklardan baktım, siz bana aynen şöyle söylemişsiniz: "Ceylanpınar'da 2 polisimizi öldürdünüz siz." demişsiniz; aynen bu ifade tutanaklarda var. Şimdi bakıyoruz ki, ortaya çıktı ki... Ben size o zaman demiştim ki sakin konuştuğumuz zaman, sonra, oturumdan sonra: "O kirli bir provokasyondur. O 2 polisimizin öldürülmesi kirli bir provokasyondur; öldürenler de darbeci, istihbaratı Davutoğlu'na verenler de darbeci." dedim; tutanaklarda var. Aynen öyle çıktı, bizim dediğimiz doğru çıktı. Yani eğer ki derinlemesine incelenirse oradaki hâkim de darbeci, savcı da darbeci. 6 tane gariban çocuğu aldılar "Bunları öldürdüler." dediler; bir bakıyorsunuz onlar tutuklandı, onlar darbeci çıktı. Yani birileri o günlerde siz bana bağırırken, ben size bağırırken, ne bileyim sonra dokunulmazlık görüşmelerinde milletvekilleri birbirlerine düşerken ellerini ovuşturuyorlarmış "Aman da ne güzel, siyaset tam istediğimiz kıvama geldi; toplum kutuplaşıyor, halk birbirine düşüyor." dediler. Bunlar, planlar çok daha üstten yapılmış ta Oslo görüşmelerinden, ta KCK soruşturmalarından başlayın, efendim, daha sonra Roboski'nin bombalanmasına bakın, 34 köylümüz bombalanırken o darbeci Akın Öztürk, bilmiyoruz tabii ki şimdi, yargılamalarda çıkacak net olarak kim ne kadar başında sonunda ama şu anda başında diye itham edilen kişiye madalya takmıştı Sayın Cumhurbaşkanı kahraman diye. Bir bakıyoruz darbeci çıktı. Yani birileri başımıza çorap örerken, siyaset de tam onların istediği kıvama gelirken, bizler bir yıldır "Darbe geliyor, darbe geliyor." derken, birileri çok güçlü olduğunu düşünüyordu, her şeyi kontrol ettiğini düşünüyordu; oysa toplum kutuplaşınca, halk birbirine düşünce darbecilerin istediği kıvama gelir. Yani kadayıfın altı kızarır ve darbe olur. 12 Eylülde Demirel'in lafı, arkadaşlarıma sıkıcı gelebilir ama size söylüyorum Sayın Bakan, kusura bakmayın, bu örneği daha önce de verdim. Demirel'in bir cümlesi vardır: "11 Eylülde her gün 50 kişi ölürken, ya, bu 13 Eylülde nasıl durdu kardeşim?" Nasıl durduğunu siz çok iyi biliyorsunuz. Çünkü önceki hazırlığı yapanlar da darbecilerdi. Solcu kahvesini bombalayan, sağcı kahvesini bombalayan aynı kişilerdi, aynı ajanlardı. İki kahveyi de bombalayan her grubun içinde ajanlar vardı ve o ajanlar toplumu birbirine düşürdü "Hadi arkadaşlar faşist öldürmeye gidiyoruz, hadi arkadaşlar komünist öldürmeye gidiyoruz." diye darbeciler şartları hazırladılar. Toplum da buna hazır hâle geldi. Ya, asker gelsin de kurtarsın bizi der hâle geldi ve darbe oldu. Şimdi, o gün oyun içinde oyun oynandı. Birileri öne çıktılar, darbe günü erken doğum yaptırıldı, işte istihbarat verildi ve ne olduysa oldu, iyi ki de başarısız oldular, bir şekilde erken doğum oldu. Ama birileri geri çekildiler, oyun içinde oyun var. Bir bakıyorsunuz, askeriye içinde pek çok birim geri çekildi ve yeni darbe planlarının bence şartları için, tam uygun şartları oluştuğu için şu anda ellerini ovuşturuyorlar. Sırf askerî darbe olmaz arkadaşlar sivil darbe de olur, güvenlik paradigması devrede olur, güvenlikçi bakış devrede olur, siyaset kurumu devreden çıkar. Mesela AKP, CHP, MHP birlikte fotoğraf verirken HDP'nin yok olması darbecilerin tam istediği şeydir. "Oh ne güzel, toplum kutuplaşıyor, birileri yok sayılıyor, 6 milyon oy verilmiş bir parti yok sayılıyor. Bu partiye oy verenlerin duyguları, gönül bağları ülkeden kopuyor, aman da ne güzel." Bunun sonucunda ne olur? Birileri isyan eder, onlara "terörist" denilir, onlar öldürülür, onlar asker, polis öldürürler ve sonuçta ülkemiz kaybeder, hepimiz kaybederiz ama darbeciler kazanır, darbe paradigması kazanır, hep böyle olmuştur. Türkiye siyasi tarihini bilen herkes bunu böyle bilir, bilmeli.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Darbe bulutundan çıkmışız... İlk andan itibaren çağrılarımızı yaptık: "Bundan bir ders çıkaralım, bu bir musibettir." dedik. Sayın Eş Genel Başkanımız çağrı yaptı, liderler zirvesi yapalım, konuşalım... "Bu musibetten nasıl çıkarız?" Ama maalesef şu anda tam dediğim gibi, darbeciler yani bizim siyasetle ilgili, bizim mahallenin siyasetiyle ilgili dediğim yani HDP'nin ilgilendiği her türlü siyasetle ilgili ne yapacaksa onlar yapılmaya devam ediliyor. Bu, büyük bir talihsizlik, siyaset kurumu adına büyük bir talihsizlik arkadaşlar.

Sayın Bakanın şimdi gerekçelerine geleyim. Sayın Bakan, şimdi Çorlu'da havalimanı var. Çorlu nüfusu Tekirdağ'ın 2 misli. Çorlu'nun ekonomisi sanayi gırla gidiyor, inanılmaz bir sanayisi var. Tekirdağ'ın hiçbir şeyi yok, bir köftesi var yani gidin, geçerken köfte yiyorsunuz, o da yol arkadan geçti...

MUSA ÇAM (İzmir) - Bihlun Hanım alınacak şimdi buna.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır hayır, yol arkadan geçti şimdi, çevre yolu, Tekirdağ'ın içine girip de köfte yiyebiliyoruz. Alınan varsa kusura bakmasın yani. Çorlu'yu il yapalım. Muğla'ya bakalım: Yani Fethiye Muğla'yı geçti, Bodrum geçti, Marmaris geçti. Muğla'da havalimanı yok. Bodrum'a hizmet eden bir Milas havalimanı var, Marmaris'e hizmet eden Dalaman Havalimanı var. Hadi Muğla'yı kapatalım. Başka pek çok örnek sayabiliriz. Yani Sinop bugün yaşlanmış, hep nüfus geriliyor, Boyabat ilerliyor. Hadi Boyabat'ı taşıyalım. Daha ben size on tane daha örnek sayarım da, saymak istemiyorum. Bu darbeden hemen sonra, bakın, yalnızca bir cümleyle "Hakkâri artık il değildir.", "Hakkâri kaldırılmıştır." diyerek gerçekten aşağılayıcı bir cümleyle, yok sayıcı bir cümleyle bu darbe bulutundan sonra böyle bir yasa geçirilmesi kabul edilemez. Beni genç bir arkadaşımız aradı oradan. "Ben bu sokakta doğdum." dedi; "Bu sokakta büyüdüm." dedi; "Bu sokakta hatıralarım var." dedi. Yani bir tek maddi mesele değil ki, hatıralar var, hafızalar var, yaşanmışlıklar var, bir şehir kültürü demek böyle bir şey. Bunu bir anda yok saymak gerçekten o kadar ayrımcı ve aynı zamanda -kusura bakmayın ama bunu tekrar söyleyeceğim- bu bölücü bir anlayıştır. Yani birileri eğer ki "Ya, bu ülke duygular kopsun, bölünsün." diyorsa ancak böyle yasalar geçirebilir. Yani duygular anlamında söylüyorum yani, gönüller kopsun, duygu bağları kopsun anlamında hisler oluşmasını isterse ancak böyle yasalar geçirebilir.

Sayın Başbakan dün "Hakkâri'ye yatırım yapın." dedi. Açıklaması var, buyurun bakın. Sanayi adamlarıyla toplantı yapıyor "Gidin Hakkâri'ye yatırım yapın, biz size fabrikayı koyacağız, sıfır kilometre vereceğiz." dedi. Ya, Allah'ınızı severseniz yani trajikomik bir durum. Kim Hakkâri'ye yatırım yapar, il olma özelliği kalkmış bir şehre kim yatırım yapar? Bütün bunları devreye sokarak arkadaşlar, bakın, ben hiçbirinizin ikna olmadığını biliyorum, bütün AKP milletvekilleri olarak söylüyorum, hiçbirinizin gönlü rahat değil, hiçbirinizin yani bakışlarınızdan belli, itiraz eden varsa çıksın söylesin. İçinize sinmiyorsa bunu geri gönderelim, Bakanlar Kurulu bir daha çalışsın, bunun sosyal boyutlarını, ekonomik boyutlarını, kültürel boyutlarını, siyasi boyutlarını düşünsün, bir daha gelsin, ekim ayında gerekiyorsa, Plan Bütçe Komisyonuna değil İçişleri Komisyonuna getirsin, orada tartışılsın. Yani gerçekten gerekiyorsa bizi de ikna edin, o zaman ben de el kaldırayım. Hani illa kaldırılacaksa, asla kabul etmiyoruz ayrı bir şey ama, her anlamda nasıl telafi edileceği de konuşulsun. Yani illa geçirecekseniz yani bütün bu kayıplar sosyal, kültürel, tarihî, ekonomik her anlamda kaybı var... Bütün bu insanların zararları ziyanları, sırf ekonomik olarak söylemiyorum yani her anlamda üzerinde çok derinlemesine çalışılması gereken bir şeyi böyle bir maddeyle "Hakkâri kaldırılmıştır." diyerek olmaz. Buna el kaldırmayın. Vallahi vicdanınız yaralanır, söyleyeyim. Bunun vicdan azabını çekersiniz. Ben bu akşam uyku uyumam, siz de uyur musunuz bilmem.

Teşekkür ederim.