KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan... Gerçi "Sayın Bakan" diyoruz ama Sayın Bakan orada oturuyor, dili yok, bir şey söylemiyor.

Arkadaşlar, 82 Anayasası'nın ruhuna nasıl bu kadar çabuk döndünüz ve ne kadar çok da seviyorsunuz onu! 82 Anayasası'nda bütün özgürlükler sıralanmıştır. Hepsi var. Arkasından "ama, ancak"larla bütün özgürlükler yok ediliyor. Hepsinde bu, bu şekildedir. 82 Anayasası'nı eleştire eleştire iktidara gelmiş bir Adalet ve Kalkınma Partisinin 82 Anayasası'nı bu kadar çok sevmesi gerçekten hayretler vericidir. Evet, burada da bu, 51, 52, 53'te bütünüyle yasayla düzenlenmiş olan bir konu "ama ve ancak"larla yeniden düzenleniyor, verilmiş haklar "ama ve ancak"larla alınıyor.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şimdi burada bir şeydeyiz yani biz hukuk devleti mi olacağız, yoksa otoriter bir devlet mi? Yani "Biz böyle yaptık, oldubitti, kitabına da uydurduk." Bunu mu diyeceğiz? Soru budur. Bakın, mevcut durum, şu anda düzenlenen durum, aslında 5393 sayılı Kanun'da şöyle düzenlenmiş: "Belediye hizmetlerinin ciddi bir biçimde aksatıldığının ve bu durumun halkın sağlık, huzur ve esenliğini hayati derecede olumsuz etkilediğinin İçişleri Bakanlığının -bakın, dikkat edin- talebi üzerine yetkili sulh hukuk hâkimi tarafından belirlenmesi durumunda İçişleri Bakanı, hizmetlerde meydana gelecek aksamanın giderilmesini, hizmetin özelliğine göre makul bir süre vererek belediye başkanından ister. Aksama giderilemezse, söz konusu hizmetin yerine getirilmesini o ilin valisinden ister. Bu durumda vali, aksaklığı öncelikle belediyenin araç, gereç, personel ve diğer kaynaklarıyla giderir. Mümkün olmadığı takdirde diğer kamu kurum ve kuruluşlarının imkânlarını da kullanabilir. Ortaya çıkacak maliyet vali tarafından İller Bankasına bildirilir ve İller Bankasınca o belediyenin müteakip ay genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamı üzerinden belediyeye ayrılan paydan valilik emrine gönderilir. İçişleri Bakanlığının talebi üzerine sulh hukuk hâkimi tarafından alınan karara karşı ilgili belediyece asliye hukuk mahkemesine itiraz edilebilir."

Konu çözülmüş burada ama şimdi siz ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: Bunlar var, çözüyor "Ancak belediye veya bağlı idarelerde; hizmetlerin aksatılmasının terör veya şiddet olaylarıyla mücadeleyi olumsuz etkilediğinin veya etkileyeceğinin valilik tarafından belirlenmesi hâlinde..." Bakın, burada başlıyor zaten problem. "...valilik tarafından belirlenmesi hâlinde..." Öbüründe mahkeme tarafından belirleniyor değerli arkadaşlar, hukukun temel şeyi. "...valilik tarafından belirlenmesi hâlinde, valilik söz konusu hizmeti Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, il özel idaresi veya kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla yapar veya yaptırır. Valiliğinin talebi üzerine, yapılan veya yapılacak harcamalar karşılığı tutarlar, Maliye Bakanlığı veya İller Bankası Anonim Şirketince ilgili idare payından kesilerek ilgili kurum ve kuruluşa gönderilir. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerine aktarılan tutarlar bu idarelerin bütçeleriyle ilişkilendirilir." filan, devam ediyor.

İkinci paragraf da çok daha enteresan: "Belediye ve bağlı idare imkânlarının terör veya şiddet olaylarına dolaylı ya da doğrudan destek sağlamak amacıyla kullanıldığının -yine- valilik tarafından belirlenmesi durumunda, terör ve şiddet olaylarına destek olmak amacıyla kullanılan belediye veya bağlı idare taşınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulur. Bu fıkra kapsamında sorumluluğu tespit edilen belediye veya bağlı idare personelinin vali veya kaymakam tarafından görevden uzaklaştırılması hâlinde göreve iade işlemi ancak uzaklaştırma işlemini yapan makam tarafından yapılır."

Arkadaşlar, bir defa değil, defalarca hukuk katlediliyor. Görevden uzaklaştırılacak, esas kanunda diyor ki: "Mahkemeye gidecek, mahkemeyle itiraz edecek." "Hayır, mahkemeyle itiraz edemez. Vali mi uzaklaştırmış? Vali yerine getirebilir. Kaymakam uzaklaştırmışsa kaymakam yerine getirebilir." diyor.

Değerli arkadaşlarım, yani mahkeme kararı olmadan, gerçekten, seçilmişler... Tek bir vatandaş olsun yani, işte 100 bin kişinin, 200 bin kişinin, 500 bin kişinin seçtiği belediye başkanı filan olmasın, tek bir vatandaş olsun, mahkeme kararı olmadan ona bir yaptırım uyguluyorsunuz arkadaşlar. Mahkemeler bütünüyle devre dışı bırakılıyor.

Peki, bunu yapabilirsiniz. Gerçekten, arkadaşımız dedi ki: "Vallahi olağanüstü durum var, problem var, kamu güvenliğinden dolayı şeyler var, hiçbiri Anayasa'ya aykırı filan değil." Öyle değil. Beğenmediğiniz 82 Anayasası'nın "ancak ve ama"larından önce, aslında bunlar orada bile düzenlenmiştir. Nasıl yapacağımız, hepsi tek tek yazılıyor. Şimdi böyle bir şey yok arkadaşlar. Şimdi şu var... Mantığınız şu ve bu mantık yanlış değerli arkadaşlarım. Siz diyorsunuz ki ya da Hükûmet diyor ki: "Biz seçilmiş çoğunluğuz, çoğunluk bize ait. Millî irade bizi seçti." Eyvallah. Biz de her ağzımızı açtığımızda söylüyoruz: "Bu ülkeyi seçilmiş çoğunluk yönetecek." Bunda hiçbir tartışma yok arkadaşlar; seçilmiş çoğunluğa kastedildiği için biz de sokağa açtık, biz de bu Meclise geldik, bombalar yağarken buradaydık, yine olsun, ne olursa olsun yine aynı şekilde herhangi bir müdahale yapılırsa biz de varız, ama ondan sonra... Yani direnme hakkı sadece burada yok arkadaşlar, bundan sonra da var.

Ondan sonra nasıl yönetecek bu seçilmiş çoğunluk? Hukuk içinde yönetecek. Hukukun da ne olduğu belli, yani bir psikiyatri uzmanı size hukuku tanımlamasın. Bellidir yani, Anayasa nedir, yasalar nedir, altına imza koymuş olduğunuz uluslararası belgeler nedir, bunların hepsi belli. Hukukun içinde yönetecek.

Şimdi, hukukun içinde filan yönetmiyorsunuz. "Biz seçilmiş çoğunluğuz ya -şekle uydurarak, buraya bir Bakan oturtuldu, geldi, Komisyon burada- seçilmiş milletvekilleri de var, dolayısıyla, biz burada her şeyi yaparız."

Hayır, arkadaşlar, böyle bir demokrasi yok, böyle bir demokrasi dünyanın hiçbir yerinde yok. Böyle davrandığımızdan dolayı da bedeller ödemiş bir halkız biz, böyle bir Meclis burası. Dolayısıyla, "Biz seçilmişiz, her şeyi burada yapabiliriz." Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım.

Şimdi, size şunu ifade edeyim -bitiriyorum cümleyi- siz bildiğinizi okuyacaksınız, umarım bu illerle ilgili konuda öyle davranmazsınız, çünkü öbürünün çok daha psikolojik bir etkisi olacak, yani "Biz iliz ve bizi cezalandırıyorlar. Biz farklı olduğumuzdan dolayı, onları seçmediğimizden dolayı bizi cezalandırıyorlar." diye çok daha vahim olacak, çünkü buna geçim filan da eklenecek.

Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hakkâri'nin tek geçim kaynağı devlettir, biliyor musunuz. Orada devletin dışında hiçbir şey yok. Orada şu kadar devlet memuru olduğundan dolayı şu kadar maaş giriyor, o maaştan dolayı esnaf var, diğerleri var, onun için orada insanlar yaşıyor. Yani siz seçilmişleri görevden alma, şu bu, dolayısıyla onları rencide ediyorsunuz, bir de ekmekleriyle oynuyorsunuz. Umarım onları çekersiniz.

Ama size şunu söyleyeyim: Bu sorunu çözeceksek, değerli arkadaşlarım... Kolay bir sorun değil, yani tarihi olan, dünya kadar karışanı olan, işte otuz küsur seneden beri terör eylemleri yapan bir terör örgütü, onun bağlantıları; çok kolay bir konu olduğunu sanmıyorum. Bugün "Birisi ben yapıyorum." filan; yaptınız, denediniz, olmadı, çünkü yanlış yapıyordunuz, kapalı kapılar arkasında yürütüyordunuz, o zaman da Meclisi yok sayıyordunuz. Yaptığınız iş doğruydu, yapış şekli yanlıştı. O zaman da Meclisi yok saydınız, gittiniz saraylarda, şuralarda...

HAMZA DAĞ (İzmir) - Komisyon kurulmuştu o zaman, herkes katılmadı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Neyse komisyonun ne yaptığı ayrı bir konu.

...oralarda, buralarda filan işi götürdünüz, sonunda birileri sizi deşifre etti, görüşmeleri yayınladı, bilmem ne oldu. Onun da şimdi FETÖ olduğu filan anlaşılıyor, her neyse ama, yapılan iş doğruydu.

Şunu ifade etmek istiyorum: Bu işi çözeceksek, yani kolay olmayan bu işi çözeceksek, bu güvenlik tedbirlerini tekrar tekrar artırarak... Yani sadece ve sadece güvenlik politikalarıyla bu işin çözülmeyeceği biliniyor, bin defa söylenmiş şey, ama başka bir şey söyleyeyim size arkadaşlar, eğer hayat normalleşirse bu iş çözülür.

Hayatın kendi içinde müthiş bir dinamizm var, bir tane tohum atılıyor, betonun altında kalıyor, bir yol buluyor oradan çıkıyor, bitki oluyor, çiçek açıyor. Bu da böyledir. Hayatı normalleştirirsek, yani böyle işler değil de normal hukuku her şeye rağmen devam ettirirsek, gerçekten o hayatın, yaşamın kendi enerjisi, kendi dinamizmi, akışı bu soruna bir çözüm getirir değerli arkadaşlarım.

Bir şey daha söyleyip bitireyim. Bakın, biz bu coğrafyada güven içinde, huzur içinde var olacaksak -biz derken Türk milletini kastediyorum- Kürtlerle beraber olur, Kürtler yoksa bu iş olmaz. Tarihe gidin, hani 2071 filan diyorsunuz ya, 1071'e filan gidin, tarihe bakın; hep bunlarla birlikte olmuş bu iş. Kürtler yoksa Türk milleti eksiktir, biz burada birliğimizi, bütünlüğümüzü koruyamayız, huzurumuzu koruyamayız, güvenliğimizi koruyamayız. Bunu görün ve güvenlikçi politikalarla vurarak, ezerek, tekrar tekrar olağanüstü hâl getirerek, bu olağanüstü hâli sürekli hâle getirerek, bir ülkede iki tane hukuk uygulayarak hiçbir yere gidemezsiniz.

Saygılarımla.