KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, milletvekilleri özgür iradeleriyle temsil etmiş oldukları seçmenin de saygısı, ifadesiyle burada düşüncelerini açıklıyorlar. Siz milletvekillerinin niyetini okuyorsunuz ve kızıyorsunuz, yani bunu gerçekten yakıştıramadım. Biz "şu vakıflar" veya "bu vakıflar" demiyoruz. Ama "vakıflar" demişseniz, yani özgürlükleri genişletmek amacıyla çıkarılan, yapılan bir düzenlemede "vakıflar" demişseniz ve aynı yasa maddesinde vakıfların dışında derneklerin de, yerel yönetimlerin de, sendikaların da hakları kısıtlanmışsa biz soruyoruz "Niçin sadece vakıflar?" diye. Burada hemen "Dinî vakıflar mı var sadece?" diyerek örtülü bir şekilde buna itiraz eden insanları dinle problemli hâle getirmek doğrusu size uygun bir şey değil. Bunlar, yaşamakta olduğumuz demokrasi üzerinde uzlaşma, demokrasiye hep birlikte sahip çıkma havasına da çok uygun şeyler değil.

Gerçekten tekrar ediyorum: Vakıflarla ilgili bir iyileştirme yapıyorsunuz, gereksiz bir yasağı ortadan kaldırıyorsunuz, tamam, buna "Evet." diyoruz. Niçin bunu hiç izah etmiyorsunuz? Bir de bilgiler de eksik yani, "Dernekler şirket kuramaz." filan dediniz. Hayır, dernekler de şirket kurabilir, sendikalar da; sendikalar da devletin parasını kullanmıyor, üyelerinin aidatlarıyla parası var. Efendim, işte, taşeron işçilerle ilgili, iş kazalarıyla ilgili, çalışma hayatıyla ilgili yayın yapacaklar. Çünkü biliyorsunuz, televizyonların, medyanın kimlerin elinde olduğu belli. Büyük televizyon kuruluşları aynı zamanda Türkiye'nin en büyük iş adamları oldu, iş adamlarına karşı olmamdan dolayı değil, devlet ihalesi yapan iş adamları oldu, dünya kadar söylenti var, bu televizyonlar için havuzlar kuruldu, şunlar kuruldu, bunlar kuruldu gibi bir sürü şeyler var, hatta devam eden davalar var. Böyle bir ortamda sendikaların kalkıp çalışanların, emekçilerin hakkını hukukunu savunmak, onların sorunlarını gündeme getirmek için bir televizyon kanalı kurmalarında ne sakınca var? Niçin böyle bir şey yapmıyorsunuz? Bunu talep ediyoruz biz de, bu konuda önerge de vereceğiz. Dolayısıyla kızmaya, öfkelenmeye gerek yok.

Sayın Bakanım, bizim 15 Temmuzda bütün bir millet olarak kurtardığımız demokrasidir. Demokraside Türkiye Büyük Millet Meclisi, Parlamento esastır. Bu Meclisin Gazi Meclis olduğunu, ayrıca tekrar gazi olduğunu, İstiklal Savaşı yönettiğini, darbeye direndiğini filan söylüyoruz. Ama her adımda bu torbada getirmiş olduğunuz bütün düzenlemelerle Meclisin yetkisinde olan şeyleri Bakanlar Kuruluna alıyorsunuz. Öyle düzenlemeler var ki Sayın Bakanım, mesela, 70'inci maddenin (4)'üncü fıkrasında yani gerçekten düşündürücü şeyler var. Proje bazlı yatırımları diğer kanunlarla getirilen izin. Diğer kanunlar, izin, tahsis, ruhsat, lisans ve tescillerle ilgili kısıtlayıcı hükümler için Bakanlar Kurulu kararlı istisna.

Sayın Bakanım, kanun çıkarma Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Diğer kanunlar, burada sözü edilen diğer kanunlar daha evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Parlamentonun çıkardığı kanunlardır. Şimdi, bu kanunlar dururken siz bu maddeyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yaşamının yetkisini üzerinize alıyorsunuz Sayın Bakanım. Bu nasıl bir demokrasi, nasıl bir uzlaşma?

Yani şimdi "dikta" dediğiniz zaman bir insan kastediliyor, kızılıyor, şey yapılıyor. Ya, bir insan filan kastetmiyoruz. Diktadan söz edebilmek için, demokrasinin alternatifi olan diktadan söz edebilmek için bir insanın "Ben diktatörüm." diye kendisini ilan etmesine gerek yok. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakacak düzenlemeler yapıyorsak, bunu alışkanlık hâline getiriyorsak, normal hukuku bir şekilde sürekli olarak olağanüstü hâl hukukuna çeviriyorsak budur dikta Sayın Bakanım, söylediğimiz budur, bunun için sinirlenmenize, öfkelenmenize gerek yok.

Teşekkür ederim.