KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana, değerli üyelere, burada emek veren herkese saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, bir tasarı üzerine konuşacağız, burada planlanan bir tasarı ama gerçekten, biraz önce Kazım Bey'in söylediği gibi, şimdiye kadar bizim şahit olduğumuz o torba yasadan ayrı olarak gelmiş olmasının her şeyden önce sevindirici olduğunu söylemek istiyorum.

Ancak, yatırım ortamının iyileştirilmesi o ülkenin gerçekten iç barışıyla doğru orantılıdır. Eğer bir ülkede iç barış yoksa, bir ülkede yatırım yapma koşulları yoksa ya da önünü görme, planlama yapabilme imkânı yoksa o ülkede ne yaparsanız yapın, ne kadar destek verirseniz verin yatırım yapmanız mümkün olmuyor. Maalesef, günübirlik politikalarla, aslında arkası önü düşünülmeyen birtakım faaliyetler sonucu ciddi kayıplara uğradığımızı da bilmek gerekir diye düşünüyorum. Örneğin, bir Rus uçağı düşürüldü, bu Rus uçağının düşürülmesini gerçi şimdi FETÖ terör örgütüne bağlıyoruz ama o zaman, "Emri ben verdim." demişti Sayın Başbakan, dönemin Başbakanı. Şimdi, bunun, ticareti, ülkeler arası ilişkileri ne kadar etkileyeceği anlamında çok fazla dikkatli davranmadığımız ve gerekli özeni göstermediğimiz, günübirlik politikaya birçok şeyi alet ettiğimizi, birçok şeyi kurban ettiğimizi de belirtmek istiyorum.

Şimdi, 15 Temmuzda, gerçekten, bu ülkede, bizim varlığını bildiğimiz, hatta komisyonlarda birçok kez farklı gerekçelerle söylediğimiz kamudaki bir yapılanmanın çetevari çalıştığını ve bu ülkenin geleceği üzerine ipotek koyduğunu, ülkede ayrımcılığa neden olduğunu, neredeyse bu ülkenin kadrolarının ehliyetinin de bu çeteden geçtiğini daha önce defaatle söylememize rağmen dikkate alınmadı. Bu dikkate alınmama ve ülkenin başkaca iç sorunlarından kaynaklı olarak hesapsız bir şekilde bazılarına da yetkiler verildi. Örneğin, bu ülkenin kentleri yerle bir edildi, bunu yapan askere biz dokunulmazlık zırhı verdik. Ama tam tersi, bu ülkenin yasama organında çalışan vekillerin de dokunulmazlığını kaldırdık ve bu gidişatın gittikçe birilerinin elini güçlendirdiğini ve bir darbe mekaniğine sebep olacağını yine daha önce ifade etmemize rağmen dikkat edilmedi, ülkemiz büyük bir tehlikeyi 15 Temmuzda yaşadı ama halkın gücüyle, yurttaşların direnciyle, tüm siyasi partilerin ortak tavrıyla bunu bertaraf etti. Bu aslında çok önemli bir sonuçtur. Birbirimize kulak vermenin, bu ülkenin iç barışını sağlamanın ne kadar önemli olduğunun da bir çıkarsamasını yapmamız gerekir diye düşünüyorum.

Fakat 15 Temmuzda bu bela bertaraf edilmesine rağmen bu ülkede maalesef, demokratik alan gittikçe daralıyor ve iç barış yine yok. Hâlbuki, biz 15 Temmuzdan şu sonucu çıkarabiliriz: Demek ki kutuplaştırma, daraltma, birbirimizle karşıtlaşma bu ülkenin iç barışını sağlamıyor, tam tersine, bu ülkede bazı çıkarcı grupların, farklı çetelerin devreye girmesine olanak veriyor. Bunun neticesinde kutuplaştırıcı bir dilden vazgeçerek daha kapsayıcı, demokratik alanı daha genişleten, ülkenin iç barışını esas alan bir yola girme imkânımız vardı. Ancak bunun da berhava edildiğini söylemek istiyorum. Bakın, nasıl berhava edildi? Bu ülkede hâlâ kentler güvenlik gerekçesiyle ilçe statüsüne düşürülüyor, millî irade diyoruz, millî iradenin üstünde hiçbir şey yok diyoruz ama bu ülkede, millî iradenin seçtiği belediyeleri, halkın seçtiği belediyeleri bir emirle bir memura devretmek gibi bir yasayı da bugün Meclis gündeminde tartışıyoruz.

Şimdi, bu olaylar böyle cereyan ettiğinde önümüzü görmek mümkün olmuyor. Daha da ötesi, bakın, gazete basılıyor, dün şehirleri yıkanlar "Devlet geldi." diye slogan atarken ve onlar bugün cezaevindeyken gazeteleri basanlar, basın çalışanlarını ters kelepçelerken "Devlet geldi." diyorlar, aynı sloganı kullanıyorlar. Şimdi, dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu, demokratik alanı daraltan, barış alanını daraltan yol ve yöntemler bir ülkede yatırım yapılmasını, bir ülkede ekonomik gelişmeyi beklememizi de güçleştiriyor. Bunun için, bir an önce kesinlikle bu ülkenin iç barışını esas alan, demokratik alanı daraltan değil genişleten bir tavrın, bir gelişmenin, bir musibetten ders almanın imkânını bize verdi, vermelidir diye düşünüyorum.

Şimdi, yasa tasarısına gelince değerli arkadaşlar, biraz önce söylediğim gibi, aslında...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Nihayet gelebildin yani.

NECİP KALKAN (İzmir) - İyi yaptın, hoş geldin!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yani gerçekten, işte, muhalefetin tavrı...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Allah var, çok güzel geldin yani!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bakın, bizim bahsettiğimiz, şimdiye kadar olanlar, ticari alanın gelişmesinin yol ve imkânlarını arayan şeyler değil mi?

HASAN SERT (İstanbul) - Ya, siyaset yapıyorsun, konuya gel ya!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - E, siyaset yapıyorum tabii.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Lütfen kanuna gelin.

HASAN SERT (İstanbul) - Konumuza gelin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Siyaset yapıyoruz tabii.

HASAN SERT (İstanbul) - Tamam, siyaset yapma...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...

Size söz vereceğim.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - PKK'ya terör örgütü diyemiyorsanız en şerefsiz, en namussuz, en alçak insansınız.

BAŞKAN - Uğur Bey...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bakın, bana bunu söyleyenlerin bizatihi kendisi şerefsiz ve namussuzdur! Böyle bir dil olur mu ya!

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - DEAŞ'a, YPG'ye, PKK'ya terör örgütü diyemeyen insan dünyanın en şerefsiz, en namussuz, en alçak insanıdır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Arkadaşlar, eğer burada konuşturmak istemiyorsanız açık açık söyleyin, deyin ki: "Biz bu ülkenin 6 milyon oy almış iradesini tanımıyoruz." biz de bunu görelim.

HASAN SERT (İstanbul) - Silahla, baskıyla aldın 6 milyon oyu!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Siz bunu söyleyemezsiniz, sizin baskıyla almadığınızı nasıl söyleyeceğiz değerli arkadaşlar? Böyle bir tarz mı olur ya! Böyle bir tarz var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Hasan Bey, müsaade edin.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Konuştuğunuz mevzu, kusura bakmayın...

BAŞKAN - Uğur Bey, konuşmacı sözünü bitirsin size söz vereceğim, lütfen...

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Tabii, tabii, dinleyelim.

BAŞKAN - Mahmut Bey, devam edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bu ülkenin bir uçak düşürmüş olmasının sonuçlarını şimdi...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Oradaki saldırının, Elâzığ'daki saldırının hesabını verin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Kim versin? Bu ülke...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - O zaman PKK yaptı deyin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Benim ne diyeceğimi siz bana dikte ettiremezsiniz.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - PKK'ya kim destek oluyorsa...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bakın, ne söyleyeceğimi siz bana dikte ettiremezsiniz. Biz bu ülkede demokratik barışın...

BAŞKAN - Uğur Bey...

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Uğur Bey, karşılıklı olarak...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Uğur Bey, sanki kahvede siyaset yapıyorsun, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, ben 6 milyon insanın iradesiyle buradayım.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Tabanın sesini söylüyoruz size.

BAŞKAN - Uğur Bey, lütfen...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sizin bana ne söyleteceğinizin yeri değil burası. Şimdiye kadar hiçbir baskıya boyun eğmedik, burada da sizin böyle söylemelerinize boyun eğmeyeceğiz.

BAŞKAN - Uğur Bey size söz vereceğim lütfen...

Mahmut Bey, karşılıklı konuşmayın, devam edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Şurada bile beni konuşturmuyorsunuz.

BAŞKAN - Mahmut Bey, karşılıklı konuşmayın, devam edin.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Mahmut Bey'in söylediği doğrudur, yanlıştır, dinlersin sonra söz alır, cevap verirsin. Yani ben doğru söylüyor filan demiyorum ama böyle karşılıklı küfürleşerek...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Küfürleşme yok.

BAŞKAN - Uğur Bey...

Lütfen dikkat edin sözlerinize arkadaşlar...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Terbiyesizlik yapılırsa, bir arkadaşın sözlerine bu anlamda terbiyesizlik yapılırsa Sayın Başkan, sizin bu uyarıyı yapmanız lazım.

BAŞKAN - Müsaade edin lütfen.

Mahmut Bey, devam edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - İnsicamımızı bozuyorsunuz...

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Ne alakası var konuşmayla?

BAŞKAN - Uğur Bey, lütfen...

Mahmut Bey, devam edin.

Karşılıklı konuşmayalım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Söz konusu yasa gerekçede belirtildiği gibi KOBİ'lerin bankalara yaptığı kredi başvurularında kendilerinden yüksek teminat istenmektedir. Bankalar şu an için daha çok taşınmaz malları yani evleri, fabrikaları vesaire ipotek ve teminat olarak kabul etmekteydiler. Tasarıyla artık KOBİ'lere ait ağaçlar, ham madde, hayvan, makine, proje ve marka ipotek edilebilecek; karşılığında banka kredisi de alabileceklerdir.

Şimdi, normalde baktığımızda makul ve KOBİ lehine bu düzenleme, çok açık bir mantık ve vicdan hatası içermektedir. Zira kredi ilişkisinde büyük sorumluluk büyük finans şirketlerine değil KOBİ'lere yüklenmek istenmektedir. Bu nokta hayati önemdedir çünkü bedel ödemesi gereken taraf KOBİ'ler olarak düşünülmektedir Sayın Bakan. Tasarıyla bankalar borç erteleme, yeniden yapılandırma, teminat tutarını düşürme gibi yükümlülüğün altına girmemekte ancak KOBİ'ler daha fazla mal varlığı rehin bırakmaktadırlar. Yani bu düzenleme KOBİ'nin önünü açan değil, bilakis KOBİ'leri teslim alan bir düzenleme gibi görünüyor. Örneğin normalde kredi borcunu ödeyemeyen bir KOBİ, kamuoyunda KOBİ artık proje ve marka hakkını da kaybedecek ve sıfırdan yeniden başlama imkânı dahi olmayacaktır. Kamuoyuna pazarlanan argümanla KOBİ'ler daha kolay ve fazla kredi alabilecekken gerçekte olan şey, bu tasarıyla finans sermayenin KOBİ'lerin mal varlığına daha fazla el koyabilmesinin yolunun açılacağıdır. Yani KOBİ'lerin taşınır varlıkları yanında artık taşınmaz varlıkları da risk altındadır.

Neoliberalizm tarihi bir borçlandırma tarihidir Sayın Bakan. Sömürgeleştirmenin yeni biçimi borç verip boyunduruk almaktan geçmektedir. Sistem olarak baktığımızda borcu ödeyememek başarısızlık değil, aslında bir hedef olarak seçilmiş durumda. Yani normalde kulağa bir iyilik gibi gelen borç-kredi sistemi, borçluların borçlarını ödeyememeleri sayesinde mülklerini büyük sermayeye aktarma sistemidir. Bu tasarıda KOBİ'leri ekonomik kriz içerisindeki büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda dizayn etme, gerekirse mal varlıklarına el koyma ve artmış haciz tehdidi ile emek sömürüsünün daha da artması tasarlanmıştır. Zira artık her şeyini kaybetme riski altına girecek olan KOBİ'ler bir yandan büyük sermayeye ve dolayısıyla devlete de bağımlı hâle gelirken diğer yandan da çalıştırdıkları işçileri, emekçileri daha fazla sömürmek zorunda kalacaklardır.

Yapılması gereken şey, KOBİ'leri daha fazla ipotek riskine sokmak değil, finans sermayenin kâr oranlarından feragat etmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmaktır. Borç alan özgürlüğünü kaybeder. Eğer bu Hükûmet halkın Hükûmetiyse KOBİ'lerin finansman yükünü KOBİ'lere değil büyük sermayeye ödetmelidir diyorum, herkese saygılar sunuyorum.