Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1319) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 16 .08.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Estağfurullah, sorun yok.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi selamlıyorum.
Öncelikle, konuşmama başlamadan önce bir şeyi anlamak istedim. Geçen, Sayın Bakan dedi ki: "Sayın Usta'ya izahat verdim." Bu, özel bir görüşmeniz miydi, yoksa bir toplantı hâlinde mi izahat verdiniz?
BAŞKAN - Özel görüşmedir herhâlde.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Usta, özel bir görüşmede mi siz izahat aldınız?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Komisyon olarak yaptığımız bir görüşme değildi.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, yani, grup temsilcilerine mi birebir izahat verdiniz?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hayır, yani Başkanla beraber oturduğumuz bir yerde...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Anladım. O zaman Başkanın organize ettiği bir görüşmeydi anladığım kadarıyla.
BAŞKAN - Hayır, hayır.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Denk gelmiş olabilirler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Başkanla üçünüz bir arada, yolda mı karşılaştınız?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Herhangi bir yerde bana ziyarete gelmiş olabilir yani gelemez mi? Siz de gelin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, yok, anlamaya çalışıyorum.
BAŞKAN - Hayır, sizinle de bir özel görüşme yapalım istiyorsanız yani böyle bir talebiniz varsa.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, siz, Başkan ve Sayın Usta bir araya geldiniz, Sayın Usta'ya izahat verdiniz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yanlış olan bir şey mi?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, değil. Şeyi anlamak istiyorum...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Siz de gelin akşam, buyurun...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi de var mıydı o odada?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok, yoktu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yoktu...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yenikapı ruhu...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yenikapı ruhu mu vardı orada? Peki.
Şimdi, o zaman, Yenikapı ruhunda -onu eleştireceğim- eksik olan bir şey vardı...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sen oraya geleceksin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Elbette ki geleceğim, niye gelmeyeyim yani niye gelmeyeyim?
BAŞKAN - Biz salı günü zaten beraber... Salı günü mü yaptık, çarşamba mı?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Salı günü Bakanla yaptık. Bir önceki hafta Maliye Bakanıyla yaptık. Sonra, geçen hafta içi, galiba, grup temsilcileriyle bir görüşme yapmışsınız.
BAŞKAN - Salı günü beraber yaptık sizle, sizle yaptık salı günü.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok, ben değildim. Bütünüyle ilgiliydi.
BAŞKAN - Varlık fonuyla ilgili olarak, yukarıda, KİT Komisyonunda siz yok muydunuz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yoktum.
BAŞKAN - KİT Komisyonunda?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ha, KİT Komisyonunda vardım ama ondan sonra...
BAŞKAN - Ondan sonra tekrar yaptık benim odada.
GARO PAYLAN (İstanbul) - İşte, onda ben yoktum. Bak, yokluğum... Yetmiş saat geçen hafta bilfiil buradaydım, biliyorsunuz, her gün saat on birden gece yarısı bir, iki, neyse, buradaydım. Siz demek ki bir toplantı yapmışsınız.
BAŞKAN - Perşembe günü yok muydunuz siz benim odada?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Buradaydım. Yoktum, çağırılmadım.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Cuma ama orada Sayın Bakan yoktu, bilgi getirdiler sadece.
BAŞKAN - Cuma günü sadece Özelleştirme İdaresi ve Merkez Bankasından arkadaşlar vardı. Bir gün önceki yapmış olduğumuz, yani KİT Komisyonunda yapmış olduğumuz toplantıdaki işlenmiş şeylerin bilgisini verdiler.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, bakın, ben hatta "O toplantı ne zaman olacak?" diye defalarca burada başkanlara, diğer arkadaşlarımıza sordum çünkü bir önceki gün "Bir sonraki gün toplanmak üzere." dedik. O toplantıya biz çağırılmadık.
BAŞKAN - Ertesi gün olacaktı, yapamadık. Sonra cuma günü...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Neyse yani, sonuç olarak biz yoktuk.
BAŞKAN - Evet, sizi Yenikapı ruhuyla çağırmadık diyelim. Ne diyeyim yani artık?
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Çok alındık vallaha, bu dışlanmışlık duygusu çok kötü bir duygu.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Neyse...
Yenikapı ruhunda eksik olan şey zaten memleketi maalesef iyi bir yere götürmediğini düşündüğümüz için hep bunu söylüyoruz. Yani biz dışlanmışız diye burada alınganlık, bilmem ne yapacağız, şunu yapacağız değil. Mesele, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçüncü büyük grubunu siz yok sayıyorsunuz. Dün Dışişleri Bakanı izahat veriyor İsrail anlaşmasına bilmem ne...
BAŞKAN - Şimdi asıl konuya gelelim, ben anladım zaten evet.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Gruplara gidiyor, bize gelmiyor. Eyvallah. Başka toplantılar oluyor, Anayasa toplantısı oluyor, çağırılmıyor HDP. Her neyse. Bu bir tercihtir, bir siyasi tercihtir, Yenikapı ruhundaki 3 partinin siyasi tercihidir. "Birlikte masaya oturacağız. HDP'yi yok sayacağız."
Ama sonuçta, hani, şu yasayla bile ilgili. Başına yazarım bunu çünkü iç barışını sağlayamamış, siyaset kurumu anlamında Meclisin her anlamda devrede olmadığı, bütün, demokratikleşme meselesini halledememiş ülkelere isterseniz dünyanın en güzel, en şahane yatırım fonunu kurun, insanlar yatırım yaparken 5 kere düşünürler. Bakın, yabancı fonlar geldiklerinde ilk önce "Ya, Merkez Bankasının kaç parası var? Maliye dengesi nasıl?" filan diye sormuyorlar. Birinci maddeleri şu: Siyasi istikrar var mı, iç barış var mı, hukuk devleti mi, demokrasi mi, demokrasi yönünde bir refleksleri var mı? Bu yönde sorular sorar, değil mi Sayın Bakan? Bütün raporlarda ilk önce bunlar geçmiyor mu? Tabii ki Merkez Bankası, maliye dengesi nasıl, kamu açığı var mı, bilmem ne, bunlar da bakılıyor ama bunlar detay, esas olan şey demokrasisidir bir ülkenin, hukuk devleti olup olmamasıdır.
Bu anlamda da o eksik kalan şey de bazen ihmalle unutulur, bazen öyle unutulur, bazen böyle unutulur, bu ayrı. Ben kötü niyetle yaptınız demiyorum ama bu bir teamüle dönüşmüşse es geçilebilir. Her zaman böyle yapıyorsunuz diye de demiyorum. Pek çok toplantıya katıldık, bu sefer böyle oldu. Bu ilk kez oluyor üstelik. Yani, bence bugüne kadar yaptığımız toplantılarda ilk kez böyle bir şey oldu. Burada bir kötü niyet aramıyorum ama demek ki o teamül buraya da yansımaya başlamış. Bu kötü bir gidişattır. O kadarını söyleyeyim.
BAŞKAN - Alınmıyorum üstüme.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama kötü...
BAŞKAN - Ama hiç alınganlık yapmıyorum gördüğünüz üzere.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Neden yapmıyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Alınganlık yapmamı gerektiren bir durum yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sizin başkanla bir toplantı yapılmış.
BAŞKAN - Alınganlık yapmamı gerektiren bir durum yok çünkü...
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Arkadaşlar şeye de geldi, toplantı falan yapılmadı, sadece bunlar karşılandı diye verildi. Keşke bu notlardan size de gelseydi.
BAŞKAN - Keşke yani ben...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Keşke, neyse.
Peki, ben maddeyle ilgili eleştirilerime geçeyim Sayın Bakan.
Şimdi, ya, buradaki mantık... Biz hep şunu eleştirdik HDP olarak: Yani bir kamu varlığını sonuç olarak kamu denetiminin dışına çıkarmaya çalışıyoruz, kamunun dışına, AŞ mantığına yani serbest piyasaya, profesyonellere. Hep şu mantık söyleniyor ya, "Kamu hantaldır, kamu risk alamaz. Biz bu kamu varlığını dışarı çıkarırsak bunu parlatırız, efendim, işte, sermaye piyasası araçlarına dönüştürürüz, uluslararası alan da buna daha çok güvenir." AŞ mantığı risk alır çünkü serbest piyasa risk alır. Hazinenin risk alamayacağını, Merkez Bankasının risk alamayacağını çok iyi biliyoruz. 50 kere düşünüp adım atıyor Maliyesi, Hazinesi, şusu busu, Merkez Bankası her bir adımında, her bir kuruşunda çünkü sonu çok kötü ama AŞ mantığında, profesyonel mantıkta risk almak vardır. Şuraya bir 5 kuruş koyalım, bu ya 25 kuruş olur ya sıfıra düşer diye AŞ bunu yapabilir. Ancak sonuç olarak bir kamu varlığı var. 79 milyon insanın, tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Şimdi, biz o AŞ mantığına bu kaynakları atarken nasıl denetleneceğinin, şu Meclis olarak -Türkiye'nin bütün temsilcileri burada- bunun arayışındayız Sayın Bakan, başka bir şey yok. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz, bakın, hemen son söyleyeceğime geleyim: AŞ mantığı, her şeyi liberalleştirelim, serbest piyasaya bırakalım, devlet hantaldır, kötüdür mantığı 2009'da çöktü. Yani 2009'da kamu her şeyden çıksın, eğitimden çıksın, sağlıktan çıksın, bütün her şeyi piyasaya bırakalım mantığı 2009'da çöktü. Şimdi dünyada devletler başka arayışlarda. Yani kamunun denetçi olması, bazı alanlarda var olmaya devam etmesi, kamu varlıklarının 50 kere düşünülüp harcanması, her şeyin piyasa mantığına, finans sektörü mantığına bırakılmaması üzerine bir denge kurulmaya çalışılıyor şimdi. Burada o denge yok Sayın Bakan, denge ve denetim yok. Yani Sayın Temizel'in de Sayın Usta'nın da konuşmasından ben bunu anlıyorum, biz de aynı şeyi savunuyoruz. Bu dengeyi... Yani bizim varlıklarımızla, işte, araziler koyacağız, köprüler koyacağız, barajlar koyacağız; hepimizin vergisiyle yapılmış şeyler, bunları da tahvil piyasasına açacağız, fon alacağız, Kanal İstanbul'u yapacağız. Şimdi, Kanal İstanbul fizibil mi değil mi diye bizim ciddi kaygılarımız var, şey anlamında değil, zaten ekoloji anlamında zinhar karşıyız, tamamen karşıyız, o ayrı. Ama şunu görüyoruz: "Osmangazi Köprüsü'nden 40 bin araç geçecek." deniyor, 5 bin araç geçiyor şu anda ve Maliye Bakanımız her gün tıkır tıkır 1 milyon dolar ödüyor oraya. Yani tamam, siz diyorsunuz ki: "Efendim, beş yıl sonra 20 bin geçecek, yine ödemeye devam edecek." Ama şimdi, bakıyoruz ki büyük olasılıkla biz kötü bir yatırıma, kötü bir anlaşmaya imza atmışız. Şu anda gözüken işaret büyük olasılıkla kötü bir anlaşmaya imza atmışız ve bu da üstelik de kamu içinde yapılmış, yap-işlet-devretle yapılmış bir anlaşma. Piyasa mantığına bırakırsak piyasa her şeyi şöyle anlatır: Türkiye büyüyecek, her yıl yüzde 5-7 büyüyecek. Buna göre de projeksiyonlar şöyle olacak, Kanal İstanbul'dan şu kadar gemi geçecek. Buna göre de bu yatırım fizibildir diyecek, işte, 30 milyar doları oraya yatıralım diyebilir ama böyle olmayabiliyor. Dünyada ters bir rüzgâr esiyor, her şey altüst olabiliyor, orada koyduğumuz kaynak berhava olabiliyor yani olabilir. Bu anlamda temkinli duruş yani kamu için temkinli duruş önemlidir. Ha, tamamen de hiçbir risk almayalım mantığı da yanlıştır. Bakın, hiçbir risk almayalım, bütün varlıklar donsun kalsın, bu da yanlış. Tamamen profesyonel bir risk anlayışı... Çok çılgın bir yatırımcı Türkiye'nin fonlarını batırabilir. Buradaki denge ve denetimini yani Meclis denetimini, kamu denetimini nasıl sağlarız? Millet rızasını yani topyekûn milletin rızasını bu yatırımlarda nasıl bu şeyin içine katarızı arıyoruz -yani daha fazla uzatmayayım, sanıyorum anlaşıldı- bunu merak ediyoruz. Bunu bu ruhun içine katabilirsek bizim açımızdan ciddi anlamda muhalefetimizi rahatlatır. AŞ mantığına karşıyız.
Şunu arıyoruz aslında, geçen toplantılarda siz yoktunuz, sayın bürokratlara söyledim: Yani Hazine altında da bu fonları yönetenler var Sayın Bakan, örnekler de var. Sonuç olarak, Hazine altında bir fon yaratılıyor, orada bu risk alma anlayışında daha fazla risk alabilen bir fon yani bazı yatırımlara finansman sağlayan, fon bulan, finansman bulan bir fon yaratılan örnekler de var. Neden biz bunu Hazine altında yaratmıyoruz? Hazinenin altında bir fon yaratalım, Sayıştay denetiminde de olsun ama bu yatırımlarda finansman sağlayabilsin. Neden illaki kamu dışına çıkarmak istiyoruz? Kredibiliteyse ülkenin kredibilitesi zaten, AŞ'nin değil ki yani Türkiye'ye güvenip insanlar finansman verecekler, AŞ'ye güvenip değil ki. Sayın Temizel'in dediği gibi, insanlar o köprü senetlerine yatırım yaparken köprüye değil, devlete borç verdiklerini biliyorlardı. Burada da finansman sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin teminatında olacaktır. Siz dediniz, Hazine garantisi zaten olacak burada.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Olmayacak.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, belli şeylerde aranacaktır.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hayır.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama siz söylediniz aranacak diye.
BAŞKAN - "Yok." dediler.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yok, asla öyle bir şey söylemedim.
ERHAN USTA (Samsun) - Sukukta Hazine garantisi var mı Sayın Bakanım, sukuk ihraçlarında?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Var, Hazine kendisi verirse tabii ki var.
ERHAN USTA (Samsun) - Sukuk ihraçlarında Hazine garantisi var mı?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hazinenin kendisi ihraç etmiyor mu? Hazine kendisi ihraç ettiği zaman kendi kurallarına tabidir, burada başka bir şey konuşuyoruz. Bu şirketin bir sukuk ihracı imkânı var mı? Bunun sukuk ihraç etme yetkisi var mı?
ERHAN USTA (Samsun) - Onu söylüyoruz, onu söylemiyor muyuz?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Tahvil, menkul değerler ihraç etmesi, menkul değerler çıkarması...
ERHAN USTA (Samsun) - Finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Gayrimenkul varlıkların menkul hâle dönüştürülmesi...
BAŞKAN - Arkadaşlar...
Sayın Paylan, gene kesildi.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, tartışmayı derinleştirmek için...
BAŞKAN - Sayın Paylan, hakikaten size yani bir negatif ayrım uyguluyorlar, hissetmeye başladım, evet.
ERHAN USTA (Samsun) - Onu yapsa yapsa Başkan yapar.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yani bu şirket sukuk ihraç ettiği zaman zaten Hazine garantisi yok, devlet garantisi de yok.
BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonunuz kapalı ama.
ERHAN USTA (Samsun) - Açın o zaman.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hazine eğer sukuk ihraç ediyorsa zaten adı üzerinde Hazine kendi garantisiyle yapıyor onu, bu şirket sukuk veyahut da bir menkul değer ihraç ettiği zaman hiçbir şekilde Hazine garantisi olmadan kendi garantisiyle yapıyor, kendi kredibilitesiyle yapıyor. Hazineye gidip de "Ben şunu ihraç ediyorum, bunu garantile." diye, öyle bir mekanizma yok.
ERHAN USTA (Samsun) - O zaman yani...
BAŞKAN - Hazineden arkadaş yok mu burada? Arkadaşlar, ön tarafa gelin, şuraya, mikrofonun önüne.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sayın Başkanım, A anonim şirketi, falanca kişilere ait olan bir petrokimya alanında veya elektronik alanında, beyaz eşya alanında iştigal gösteren bir şirket nasıl ki tahvil ihraç ettiğinde bunun Hazineyle alakası yoksa bu şirket de ne ihraç ederse etsin Hazinenin böyle bir yöntemi yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Hazineye bir soralım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben devam edeyim.
ERHAN USTA (Samsun) - Özel sektör kuruluşları Hazinenin bir şekilde arada teminatı olmadan kredi bulamıyor.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Hazineden arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Usta; hakikaten Sayın Paylan'a karşı...
ERHAN USTA (Samsun) - Ama bunu anlamak durumundayım.
BAŞKAN - Ama Sayın Paylan'a karşı çok ayıp oluyor ya.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır, Sayın Paylan'a...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Yok, Sayın Paylan sormuştu...
BAŞKAN - Ama Sayın Paylan bir sözünü bitirsin Sayın Bakanım yani.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, bende mi Başkan?
BAŞKAN - Sizde görünüyor şu an için, kesilmezse.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, teşekkür ederim.
Şimdi, çok uzatmayayım, ezcümle, biz bunun, kamu altında kurumlarımız var. Tercihen Merkez Bankası değil ama Merkez Bankası da ehvenişerdir. Merkez Bankası altında kurulmuş kuruluşlar da var, fonlar da var, bu anlamda ülke fonları, Hazine altında kurulmuş örnekleri de var. Neden kamu altında kurmayı düşünmüyoruz? Buna Maliye Bakanının açıklaması şöyle: "Ya, biz kamu içinde yaparsak millet az yatırım yapar." Bunun ben doğru olmadığını düşünüyorum. Yani millet güvenmez, siyasi iradenin işte, efendim, baskısında kalır diye düşünür, bilmem ne. Ya, Allah'ınızı seviyorsanız, şu Merkez Bankasının son iki üç yıllık dönemde gerçekten bir şamar... Neyse devamını söylemeyeyim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...oğlanı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Onu söylemiyorum.
...hâline getirilmesi. Yani güya özerk, bağımsız bir kurum ama "Ya, işte, faizi düşür, bilmem ne." Yani zaten düşürecek belki, niye açıktan bu kadar itibarsızlaştırıyoruz? "Şunu yap, bunu yap." İşte, en son "Karşılık faizini düşür, bilmem ne." diye... E, düşürdü. Ama şimdi, bu genişlemeci politikalara baktığınızda Merkez Bankasının bir misyonu var, fiyat istikrarı. Şöyle bakılıyor son dönemde: Fiyat istikrarını biraz esnetelim, önemsemeyelim yani enflasyon icabında 10-11'e de gidebilir, ki öyle gözüküyor maalesef, çift haneyi görme riskimiz var bu sene. Yani çift haneyi görme riskimiz var ama önce büyüme, aman büyüme 4'ün altına düşmesin. Bu anlamda, her türlü teşviki, yatırımı, bilmem neyi, işte bütün politikalarımızı 4'ün altına düşmeme üzerine, 3'ün altına düşmeme üzerine yapalım dediğimiz anda Merkez Bankasını boşa çıkarırız. Merkez Bankası çünkü fiyat istikrarını esas almış, yıllardır, tamam, hep 5-5-5 diyor, hep 7-8 çıkıyoruz ama hiç olmazsa çift hane riskiyle karşı karşıya kalma olasılığımız var. Böyle bir şeyde Merkez Bankasını boşa çıkarmış durumdayız.
Şimdi, dünyaya şunu söyleyeceğiz: "Biz bir şirket kurduk. Bu siyasi baskı altında olmayacak, yatırımlarında bağımsız olacak, siz de gelin buraya para yatırın." Kusura bakmayın, bu iklimde hem doğru değil, bakın, bu, bağımsız diye tanıtmamız doğru değil çünkü kamu denetiminde, Meclis denetiminde olması artık kötü bir şey değil. Tamamen bağımsız, istediği yere yatırım yapar mantığı artık kalktı. Devletin altında, siyasi iradenin ve Meclisin denetiminde, stratejik yatırımlarda bulunabilen... Ülkenin açığı olan nedir? Üretim ve inovasyon, işte efendim yaratıcılık, işte dünyanın katma değeri yüksek sektörlerinde eksiğimiz var. Hâlâ o sektörlerde...
Yüzde 3 değil mi Sayın Bakan ihracatımızda yüksek katma değerli mallar? 3-3,5 neyse. Ya, bunu 7'ye, 8'e çekmeyi hayal etmiyor muyuz? Hep 2023 programında bunlar var. Bu nasıl olacak? Belki böyle bir fon mu olacak? Bunun kamu altında olmasının ne zararı var? Yani bu anlamda misyon bile çok geniş Sayın Bakan.
Gerçekten, şu örnekte "market maker" cümlesi yani piyasa yapıcısı olma, icabında müdahale etme meselesi Merkez Bankasını boşa çıkarır. Ya, düşünebiliyor musunuz: Dolar diyelim ki hani darbe günü 2,90 mı, 2,88 mi neydi, 3,07'ye çıktı; Merkez Bankası bıraktı, müdahale etmedi. Yani baktı çünkü marjlar içinde bilmem ne. Ama o anda diğer oyuncu devreye girebilirdi. Atıyorum, siz diyebilirdiniz ki o fona: Kardeşim, gir, dolar sat. Ama o Merkez Bankasının politikasına tamamen aykırı bir şey olabilirdi, iki tane büyük oyuncu birbiriyle çelişebilirdi ve tarumar edebilirdi piyasayı. Hâlbuki müdahale ediyor algısıyla "Ülkenin acaba bir sorunu mu var?" diye daha fazla bir çıkış olabilirdi. Yani iki tane oyuncu aynı alanda olmaz. Merkez Bankasıysa bu Merkez Bankası oradaki piyasa yapıcılığını yapar, dolar ihtiyacı var mı, yok mu, bu spekülatif bir çıkış mı, bilmem ne mi... Yani aynı alanda... Hani Sayın Başbakanın hep bir söylemi vardı: "Kardeşim, tokmak bir kişide olur." Her sektörde de her alanda da bir kişide tokmak olur. Eğer o tokmağı vuracaksa, piyasaya müdahale edecekse Merkez Bankasıdır o. Ama yoksa Merkez Bankasının o yetkisini alıp bir başka kuruma vermeniz gerekir, çelişebilirler birbirleriyle ve siyasi baskının daha yoğun olabileceği bir şirket olarak değerlendiririz bunu.
Çünkü şöyle bir şey oluyor: Sayın Cumhurbaşkanı bu Kanal İstanbul meselesini gerçekten çok önemsiyor. Ben de aşağı yukarı bu şirketin kuruluşuyla eş zamanlı ilk hayallerinden birisinin o olacağını düşünüyorum yani bu şirket eğer kurulursa. Yani çok ciddi kamu kaynakları, milyarlarca dolarlık hazine varlığı, arazisi orada "gayrimenkul geliştirme" adı altında bu şirket adıyla geliştirilecek. Ancak bakın, son konut faizi düşüşünde de Sayın Bakanım... Dikkat ederseniz yalnızca konut faizi düştü. Ne kadar kötü bir şey hâlbuki. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: "Konut faizleri 1'in altına düşecek." Herkes 0,82; 0,85; 0,95 yaptı. Üretici şimdi kaçtan faiz kullanıyor? Bir damla düştü mü üretici faizleri? Hayır, düşmedi. Çünkü konut faizleriyle ilgili talimat verildi.
İspanya da bunu yaptı bakın. Her şey gayrimenkul. Efendim, inşaat sektörü aman ayakta kalsın. İnşaat sektöründe hâlâ bir balon var, fiyatlar anlamında, her anlamda ama üretim, inovasyon, yaratıcılık, bütün bunlar, üretimi destekleyen bir anlayış yok. Bu fon kurulacaksa...
Güney Kore örneğinde olduğu gibi... Güney Kore'nin petrolü yok, hiçbir şeyi yok. Yalnızca olan şey ne? Çocuklarını iyi eğitiyor, eleştirel düşünceye sahip çocuklar olarak eğitiyor. Bakın, mezun her çocuğun yüzde 32'si eleştirel düşünceye sahip çocuk olarak mezun oluyor. Türkiye'de bu oran ne? Yüzde 1. Yani eleştiren, birisi bir şey diyorsa... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çok güzel bir şey söyledi: "İradenizi bir kişiye emanet etmeyin, o kişinin ağzından çıkana emanet etmeyin." dedi. Bu kim olursa olsun, Fetullah Gülen de olsa, Recep Tayyip Erdoğan da olsa, bir başka birisi de olsa. Eleştiren insanlar yetiştirirsek hem böyle, davulcuya zurnacıya kaçma durumu olmaz, herkes de iradesini, aklını yaratıcılığa geliştirir, ülkesinin gelişmesine yöneltir.
O anlamda, bizim bu fonun tabirini, misyonunu daraltmamız lazım Sayın Bakan. Yani amacı nedir? Mesela bu "market maker" meselesi çok tehlikeli. Mesele: Ülkenin üretim konusunda eksiği var, gayrimenkul projelerinde bir eksiği yok, Allah'a şükür, her yer inşaat olmuş. Mesele üretim, yaratıcılık, katma değeri yüksek mallarda atılım yapmak.
Bir yerli araba projemiz vardı, Sayın Bakan şimdi Millî Savunma Bakanı oldu, unutuldu. Hâlbuki yerli arabada hâlâ içten patlamalı motor esas alınıyor ama dünya pilli, Tesla mantığı, yeni bir yere doğru koşarken biz hâlâ eski teknolojinin acaba yerli otomobilini yapabilir miyiz diye düşünüyoruz. Bunların önüne geçebilecek, yerli üretimi teşvik edecek her anlamda, bu patentleri deli gibi alıp geliştirebilecek, yerli şirketlere sunabilecek bir yapının esas olması gerekir diye düşünüyorum.
Ben daha sonra tekrar genişlemesine... Sayın Bakan, piyasaya her anlamda büyük bir oyuncu olarak girmek doğru değildir. Yani düşünün ki rekabet var, piyasada oyuncular var, bu şirketin destekleyebileceği herhangi bir oyuncu ayrışabilir. Yani bu anlamda, eksik olan yerlerde yani Türkiye'de yatırım yapılmamış, yaratıcılığı ortaya konulmamış, eksik olan neyi varsa o yönlerde bunun geliştirilmesi gerekir. Yoksa köprü, otoyol zaten yap-işlet-devretle yapılıyor. Eksik olan yerimiz katma değeri yüksek olan ürünleri yapabilmek, çocuklarımızı bu anlamda geliştirebilmek. Bu yönlerde bir fon çerçevesi oluşturmamız gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.