| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi(2/1310) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .07.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; şimdi Sayın Demiröz "OECD ne der, çok üzülmeyin." diyor. Yani, gerçekten üzülmüyoruz OECD ne der, NATO ne der falan hiç de ilgilendirmiyor bizi. Fakat, şöyle bir gerçeklik var: Şimdi, mali af çıkarıyoruz yani vergiyle ilgili, cezalarla ilgili sorun yaşayan kişi ve kuruluşların bir şekilde para cezalarını affedeceğiz, gecikme faizlerini düşüreceğiz falan. Niye böyle oluyor? Çünkü, Türkiye'nin ekonomisi problemli ve bu OECD'yle ilgili Sayın Demiröz ya da dünyayla ilgili. Şöyle ilgili: Bu insanlar Türkiye'nin ne kadar dış borcu var, sürekli olarak söylüyorsunuz... Eskiden devletin daha çok borcu vardı, şimdi gayrisafi millî hasılaya göre oranımız daha düşük, efendim, özel sektör borçlu. İşte, bu notun düşmesi, OECD'nin bozulması, işte şu derecelendirme kuruluşunun kuru havadan nem kapması sonucunda biraz evvel Sayın Temizel'in, Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, 2 kredi derecelendirme kuruluşu size düşük not vermişse aldığınız kredinin maliyeti artıyor. Ne demek? Bu topladığımız paralardan dışarıya daha çok faiz gidiyor Sayın Demiröz, böyle olunca da biz ikide bir burada af yasası çıkarmaya çalışıyoruz. O zaman dünyadan kopalım, kapıları kapatalım, böyle bir şey mümkün mü? Yani hiç kimse işte NATO'cu, Avrupacı, OECD'ci, şucu, bucu falan değil, hele hele darbeci falan değil.
Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bakın, 15 Temmuzda bu Meclisin üstüne düşen bombalarla birçok şeyi gördük ama şunu görmezsek buradan ders almamışızdır: Bu vasat, bu ortam yani Türkiye Büyük Millet Meclisine bomba düşmesine sebep olan vasat, ortam biraz da yukarıda, siyasetin tepesinde kurmuş olduğumuz -bakın, çoğunluğu kullanıyorum- kutuplaştırıcı dil buna sebep olmuştur, bu kutuplaşma sonucunda buna sebep olmuştur, konuşamadığımız için biraz da olmuştur bunlar.
Bir ülkede demokrasinin olabilmesi her şeyden önce yani düşüncenin ifade edilmesi... Düşüncenin ifade edilmesi derken güçlü olanın, iktidarda olanın, çoğunlukta olanın düşüncesini zaten ifade ediyor; muhalefetin farklı düşüncelerinin kendilerini ifade edebilmesi gerekiyor. Bir ülkede iktidar hep var ama muhalefet yoksa, muhalefet kendisini gerekli şekilde ifade edemiyorsa o ülkede demokrasi ya yoktur ya ciddi bir şekilde sorunludur. O nedenle, değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bütün siyasi partiler her düşünceye mensup insanlar, örgütler kendilerini açık bir şekilde ifade edecekler ve herkes buna tahammül edecek. Özellikle ve özellikle iktidar partisi, çoğunluk buna tahammül edecek. Defalarca söyledik, söylemeye devam ediyoruz, altını çiziyoruz: Demokrasilerde ülkeyi seçilmiş çoğunluk yönetir, buna hiç kimsenin bir itirazı yoktur, olamaz da ama seçilmiş çoğunluk hukuk içinde yönetecektir ve fakat muhalefet de kendisini ifade edecektir. Tahammül etme işi her şeyden evvel iktidara düşer.
Şimdi, Edebali ile Osman Bey'in arasındaki konuşmayı odalarımıza asıyoruz, o yazıyı, o öğüdü, o nasihati bir daha hatırlayın. Yani, şimdi size sabretmek düşer, size dinlemek düşer. Niye? Çünkü milletimiz, millî irade size bu ülkeyi yönetme hakkı vermiştir. Bakın, siz 25 kişisiniz, biz 15 kişiyiz; siz yöneteceksiniz, neticede kararları siz alacaksınız ama biz de düşüncelerimizi ifade ediyoruz. Sizin her işinize gelmeyen, size ters gelen her düşünceyi düşmanca görmeyin.
Değerli arkadaşlarım, bakın, ana muhalefet partisi bile geçmişte terörle anıldı, terör listeleri yayınlandı. Ana muhalefet partisinin terörist olarak ilan edildiği bir ülkede gerçekten demokrasiden söz edebilir miyiz değerli arkadaşlarım. 15 Temmuzda buradaydık -bin defa söylenen şeyi tekrarlamak istemiyorum- bütün partiler muhalefetiyle iktidarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde darbeye karşı çıkmıştır ve darbenin önlenmesinde büyük bir yeri vardır. Elbette, en önemli yer tankların önüne kendisini atan vatandaşlarımıza aittir; hepsine Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifa diliyorum.
O nedenle, değerli arkadaşlarım, muhalefetin söylemiş olduğu şeyler çok yaralayıcı, sert olabilir; bunları dinlemek mecburiyetindesiniz, dinleyin, bundan sonra böyle yapın değerli arkadaşlarım. Bu zemin olmazsa ne iktidar olur ne muhalefet olur ne siyaset olur ne siyasi partiler olur. Bunu defalarca gördük, buradan ders alalım yani rahatsız olsak da cevap verelim ama lütfen onları susturmayalım.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; şimdi Türkiye'de yani şunu kabul edelim: Ekonomi deyince krizler yanı başında, demokrasi falan deyince darbeler; böyle bir tarihimiz var maalesef. Ve en son darbeyi de yaşadık, en son askerî müdahaleyi yaşadık ve inşallah püskürttük. Yani, bunlar bir gerçek.
Şimdi, aflar, mali olsun, diğer konulardaki aflar olsun, ülkelere baktığımız zaman olağanüstü dönemlerden sonra oluyor, çıkıyor. Ekonomik krizler oluyor, problemler oluyor, işte büyük deprem gibi, 1999'da Türkiye'nin yaşadığı gibi -Allah bir daha göstermesin- büyük doğal afetler, krizler, bunlardan sonra ekonominin tekrar toparlanması için ekonomik mali aflar çıkıyor. Gene, siyasal olarak, toplumsal olarak altüst oluşlar, ciddi iç karışıklıklardan sonra aflar çıkıyor, genel aflar çıkıyor, siyasal aflar çıkıyor. Bütün ülkelerde bunlar var ama bize baktığımız zaman bu mali afların arka arkaya gelmesi Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 5'incisinin gündeme gelmesi... Şimdi hiç kimse kızmasın, Türkiye'nin ekonomisinde, darbeyle ilgili bu darbe sürecine gelirken iktidar partisinin ne hataları, ne yanlışları vardı, bunları sonra konuşacağız, şimdi zamanı değil ama konuşacağız. Fakat, ekonomik olarak konuşuyoruz, 5'inci defa siz böyle bir af yasasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşısına çıkıyorsanız demek ki ekonomiyi çok iyi yönetmiyorsunuz, Türkiye iyi yönetilmiyor, bunu kabul etmek gerekiyor ve muhalefetin de bu konudaki eleştirilerine dikkat etmek gerekiyor.
Ben, ekonomiden falan şey yapmam yani ekonomi politiğin politik tarafından konuşurum, yine öyle yapacağım. Geçenlerde hem kurumsal hem de kişisel olarak vergi rekortmenleri yayınlandı. Anladığım ve arkadaşlara sorduğum kadarıyla "Bu nedir, bu insanlar ne iş yapmıştır, nereden kazanmışlar da vergi rekortmeni olmuşlar?" diye hem kurumsalda hem de kişisel listede Sayın Bakanım, işte menkul değerlerden, finanstan, parayla uğraşanlardan, alıp satanlar arasından çıkmış. Normal, evet. Yani, bu şunu gösteriyor: Türkiye'nin ekonomisinde insanlar paralarını bu işlere, buna faiz deyin, spekülasyon deyin, işte normal mali faaliyetler deyin, bunlara yatırıyor.
Bakın, 2001 krizi yaşanırken ben Parlamentodaydım yine ve o zamandan hatırladığım bir şey var. O zaman da işte büyük firmaların, holdinglerin faaliyet alanlarıyla ilgili bilançoları yayınlanırdı, bakardık, kârlarının yüzde 85'i faaliyet dışı alanlardan. İyi, çok da acemiyim, üniversiteden gelmişim, psikiyatri uzmanıyım; ne yapar bu insanlar, faaliyet dışı alanlar? Ha, sonra öğrendim ki bunlar faizle paralarını satarlarmış, kime verirlermiş? Devlete verirlermiş. Alırlarmış bir yerden parayı, atıyorum, yüzde 200'le devlete verirlermiş. Hatta ve hatta devlet o gün yüzde 200'le para satın alırmış ama aynı gün devletin başka bir kurumu elinde para olduğu için başka bir bankaya işte bunun yarısı faizle yatırırmış, neyse. Bütün bunlar, Türkiye ekonomisi gerçekten üreten, kendini çeviren bir ekonomi olmadı, bu konuda dünya kadar yanlışlar yaptı, on beş yıl çünkü. Efendim, "Daha yapısal reformlar yapacağız, yapmadık, işte falan da böyle oldu, dünya krize girdi." Elbette, dünya krize girdi, kabul ediyoruz, onlarla ilgili gelen sorunları, rakamlarda meydana gelen değişiklikleri, kötüleşmeleri, negatifleri elbette görüyoruz, bunun farkındayız. Ama, bütün dünya bir şeyler yapıyor dolayısıyla siz eğer bu ülkeyi yönetiyorsanız bütün bunların olduğunu, olacağını bileceksiniz ve bunlara karşı tedbir alacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, şimdi hani elbette vergi alınacak yani. Ne diyor? "Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır." Değil mi yani? Ne güzel bir laf yani "Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır." Ben bu ülkenin vatandaşıyım, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorum -işte, ne kadar koruyor, o da tartışmalı beni devlet ama her neyse- işte devlet güvenliğimi sağlıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor, güzel bir vatanda yaşıyorum, bana çalışma imkânı veriyor, ben de çalışıyorum ve kazandığımın bir kısmını veriyorum. Neye karşılık veriyorum? Biraz evvel söylediğim, işte güvenliğimizi sağlasın, ülkede işte ana yatırımlar yapsın, şunlar diye para veriyorum. Dolayısıyla, benim kazancım, vergilendirirsem namusuyla kutsal kabul ediliyor. Peki, arkadaşlar, bir de adalet diye bir şey yok mu? Yani ikide bir şeyler getiriyorsunuz, gerçekten namusuyla vergi verenlerin durumu ne oluyor? Ve insaf yok mu, vicdan yok mu? Yani asgari ücretliden zaten anında alıyorsunuz, su içenden, şunu yapandan, bunu yapandan anında vergisini alıyorsunuz ama vergisini bile bile ödemeyenlerden, kaçıranlar, bunlardan vergi almayacaksınız yani bunu insanlara anlatacaksınız. Biz muhalefet olarak, bunun böyle olduğunu söylemek durumundayız, kararı siz vereceksiniz, elbette bu sizin siyasi sorumluluğunuz, "Biz, böyle bir siyasi tasarruf yapıyoruz, iktidar partisiyiz, seçilmiş çoğunluğuz." diyeceksiniz, biz de ne yaptığınızı anlatacağız, anlatırken de kızmayacaksınız ne anlatıyoruz. Evet, siz uygulamış olduğunuz ekonomik politikalarla servetin belli ellerde toplanmasına katkı sağlıyorsunuz, çıkarmış olduğunuz bu af yasalarıyla da aynı şeyleri yapıyorsunuz. Oysa adaleti sağlamanın en önemli enstrümanlarından, araçlarından biri vergidir. O vergi dolayısıyla servetin büyük ellerde, hepsinin bir yerlerde toplanmasını engelleyebiliriz ama siz bu enstrümanı arka arkaya getirmiş olduğunuz bu af yasalarıyla kötüye kullanıyorsunuz ve servetin yine belli yerlerde toplanmasına katkı sağlıyoruz.
Biraz evvel Musa Bey'in vermiş olduğu örnek, ciddi bir örnektir. Yani, işte filanın oğlu, filanın kızı onu bir tarafa bırakıyoruz. Ama, şuna bakın arkadaşlar yani: Geçimiyle uğraşan bir insan, çoluk çocuğunun nafakasıyla ilgili ciddi problemi olan bir insan vergisini veriyor, alıyorsunuz onu dolaylı vergilerde bir şekilde ama işte 5 milyon dolarlık yatı getiren bir kuruş vergi vermeyecek; bu, anlaşılabilir bir şey değil midir? Bu, servetin belli yerlerde toplanmasına katkı değil midir? Size verilmiş olan ülkeyi yönetme hakkının bize göre kötüye kullanılması değil midir? Biz bunları söyleyeceğiz değerli arkadaşlarım. Bunu söylediğimiz zaman darbecilere falan hizmet etmiyoruz, bunu demokrasinin gereği olarak yapıyoruz; bunları burada söyleyeceğiz, tutanaklara geçireceğiz, millete anlatacağız ve bir dahaki seçimde millete diyeceğiz ki: "Bu insanlar yönetemedi, yanlış yönettiler. Bakın, sizin başınıza felaketler getirdiler. Türkiye'nin demokrasisini koruyamadılar." diyeceğiz. "Ekonomisini koruyamadılar, şu, şu yasaları yanlış çıkardılar, o sebepten dolayı bir daha sefere bize rey verin." diyeceğiz; verecek, vermeyecek, o ayrı bir konudur ama demokrasi bu şekilde işleyecek değerli arkadaşlar.
Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, tabii, yine bu sizin tasarrufunuzdur, mali afla ilgili büyük bir beklenti olduğunu biliyoruz, bize de geliyor. Dün Sayın Bakanımızın yaptığı açıklamalar, bize vermiş olduğu rakamlardan da anlaşılıyor ki işte verginin yüzde 10'u civarında şey birikmiş durumda. Ama, bu geniş bir toplum kesimine dağılıyor. 5 bin TL ve aşağısı alacakların sayısı şey ve bu yasa sanıyorum, 5-6 milyon insanı direkt olarak ilgilendiren bir şey, böyle bir beklenti olduğunu biliyoruz; bunu yapacaksınız ve bunun siyasi sorumluluğu, tasarrufu da sizin hakkınızdır ama böyle problemlerin olduğunu bilmek durumundasınız. Sürekli olarak af çıkardığınız zaman... Biliyoruz, burada gerçekten zor durumda olan insanların beklentisinin yanında bunu istismar eden, "Nasıl olsa bir af daha çıkacak." diyen insanlar da var ve bunlar bunu istismar edecekler. O nedenle Sayın Bakanıma da konuşurken söyledim, belli bir zaman konulamaz mı işte, o 2014'te çıkan aftan sonraki zaman gibi şeyler söyledik; çok dikkate alınmayacak öyle görünüyor.
Diğer bir problem değerli milletvekilleri, bu 7'inci madde, daha evvel işte geçici 2 diye geçen, bu bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması tarzında. Bunun üzerinde çok kafa patlattık, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak oturduk, bunun üzerinde çok şey yaptık, gerçekten ne oluyor dünyada, ne olmuyor, bunlara baktık. Bildiğiniz gibi, bir anlaşma var, OECD falan arkadaşımız kızıyor, ediyor falan ama Türkiye de bu işin içinde, Vergide Saydamlık ve Bilgi Değişimi Küresel Forumu'yla ilgili bu bilgi paylaşımı anlaşmasına önümüzdeki yıllarda herkes uyacak ve o zamana kadar değişik yerlerde toplanmış paraları her ekonomi kendisine kazandırmak istiyor. Ama Türkiye de böyle zor zamanlarda böyle bir şey mi yapıyor? Dolayısıyla, buna destek vermesek bile işte ne yapabiliriz diye samimi bir şekilde biz kendi aramızda bunları değerlendirdik değerli arkadaşlar. Böyle değil yani OECD'nin yani kara para, işte eroin parası, silah parası gibi, onu aklına bile getirmiyor, o bakıyor. Vergiden kaçırılmış paralarla ilgili, işte verginin olmaması veya sadece nominal vergilerin olması, bilgi değişiminin bulunmaması, vergi kanunlarının şeffaf olmaması, tamamen vergisel nedenlerle yatırım yapılması veya gerçek anlamda aktif bir iktisadi faaliyetin bulunmaması, bunları engellemeye çalışıyor, bunlar işte vergi cennetleri, bunları engellemeye çalışıyor. Sizin çıkarmış olduğunuz bu yasadan hangi maddeyi eklerseniz ekleyin, bu varlık barışı ya da işte bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması maddesinde bu cümle durduğu müddetçe hiçbir şekilde vergi incelemesi, vergi tarhiyatı ile herhangi bir araştırma, inceleme, soruşturma veya kovuşturma yapılamaz. Bu durduğu müddetçe kim okursa okusun Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım, burada neyi koyarsanız koyun hemen demek ki Türkiye öyle işte bir varlık barışı çıkarıyor ki her tür para Türkiye'ye gidecek. Ha, geçen sefer "Sırf bu işlerin yapılmış olmasından dolayı ve bu işlemden hareket edilerek soruşturma yapılmayacak." falan dediniz. Bunun hiçbir anlamı olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Bunu bilen uzmanların falan hiçbir anlamı olmayacak.
Sayın Bakanım, dün konuştuğumuz şeyi koysanız bile yani başka bir sebep yoksa kelimelerini eklesiniz bile "Soruşturma ve kovuşturma yapılamaz." ifadesinin orada bulunması şu şeklide algılanacak: Türkiye öyle bir yasa çıkarıyor ki ne olursa olsun her tür para Türkiye'ye gelecek. Bu, kabul edilemez. Diğerlerini inceledik, diğer ülkelerin çıkardıklarını inceledik, tamamen vergilerle ilgili bir şey yapıyorlar, zaten OECD'nin de peşine düştüğü şey vergisiz yani kutsal olmayan kazanç.
Bir de Sayın Bakanım, kutsal olmayan, bu sözünü ettiğimiz paraların hepsi haram paralar Sayın Bakanım ya. Arkadaşlar, siz inanmıyor musunuz haram paradan bir hayır gelemeyeceğine, bunların hepsi haram paralar. Kim getirecek bu parayı? Türkiye'den dışarıya bir şekilde para götürmüş, isim falan vermiyoruz, hiç kimseyi suçlamıyoruz. Yani, rüşvet almış, başka bir şey almış, vergi vermemiş, dışarıya para götürmüş insanlar parayı getirecek; haram para. Başka kim? Dışarıda gerçekten kayıt içine sokmamış, yasa dışı işler yapmış insanlar para getirecekler. Yoksa değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye normal sermaye, sıcak, soğuk neyse yatırım sermayesi zaten geliyor. Temiz para, helal paranın gelmesini istiyorsanız o zaman Türkiye'deki yatırım ortamını, normal yabancı sermayenin gelmesini kolaylaştıracak ek tedbirler alın, böyle bir şey getirin. Niye böyle bir şey yapıyorsunuz, ne için haram paraya tamah ediyorsunuz diye bir soru ortada duruyor.
Değerli arkadaşlarım, bir konu daha var yani adaletle ilgili bir konu daha var. Yani, bazı insanlar vergisini veriyor, bazı insanlar vermiyor. Sayın Bakanım, işte "Vergisini verenlerle ilgili teşvik, bir şeyler yapacağız." falan diyor ama en azından bu yasanın çıktığını duyanlar yani diyecek ya "Ben, niye motorlu taşıtlar vergisinin 1'inci taksitini ödedim ki arkadaşlar ya, ödemeseydim. Bari parayı başka bir yerde kullansaydım." Benim 495 lira motorlu taşıtlar vergisi. Ama, bir başka insanın milyar milyar liraları var. O parayı o günden bugüne kullandı, o günden bugüne kâr etti, kazanç sağladı ve bu da normal bir kazanç değil yani bu da normal bir kazanç değil. Diğer insan düşünecek "Ya, ben aptal mıyım? Ben enayi miyim, ahmak mıyım?" Hani bir eski bakan söyledi ya "Biz ahmakmışız." diye. Öyle miyiz yani böyle düşünecek insanlar. Bunu giderecek bir madde eklemelisiniz Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım. Ne olabilir bu? Mesela, Cumhuriyet Halk Partisinin 7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamesinde bir yıl önce vergisini veya sigorta primlerini düzgün bir şekilde ödemiş olan insanlara, mükelleflere ertesi yıl o kadar faizsiz kredi veriyor şu şekilde ödemeli diye -örneğin yani biz bu önergeleri vereceğiz- ya da şu kadar... Yine, vergi tahsilatını kolaylaştırmak için bir yasa çıkarın ama bu af yasasına böyle bir madde ekleyin ki insanlar bir miktar yani çok da adalet duygumuz zedelenmeyecek diye düşünsünler.
Bitiriyorum, fazla uzatmayacağım, son birkaç cümle daha söyleyeyim. Evet, Türkiye gerçekten çok kötü günlerden geçiyor, hâlâ da geçiyor, bütün devlet maalesef bunu kabul edelim... Yani Cumhurbaşkanın 5 yaverinden 4'ünün darbeci olduğu, Genelkurmay Başkanının şey yapıldığı, kuvvet komutanlarının işte yakalanıp, kolları arkadan bağlanılıp, yere yatırılıp üzerine basıldığı bir ortamda gerçekten Türkiye'nin, devletin, kurumların dağıldığı bir şeydeyiz; bunu hep beraber toparlayacağız, iktidarıyla muhalefetiyle hep beraber tekrar bir olacağız yani, birlikte yaşayacağız. Bu zemin, demokrasi zeminidir, millî iradeden, bundan asla vazgeçmeyeceğimizi söyleyeceğiz. Dolayısıyla, ağzımızdan çıkacak her kelimenin ne anlama geldiğini görmeliyiz değerli arkadaşlarım ve öfkelerimizi yutmalıyız.
Bir daha söylüyorum: Muhalefetin olmadığı rejim demokrasi değildir değerli arkadaşlarım. Muhalefetin susturulduğu bir yerde yani farklı düşüncelerin susturulduğu bir yerde gerçekler bulunamaz. Meseleleri istişareyle çözeceğiz, anahtar cümle budur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.