KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, Sayın Komisyon üyeleri, değerli oda temsilerimiz, sivil toplum örgütü temsilcileri; Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım ancak okuduğumuzda Amerika'ya "Green Card" üzerinden bir öykünme hâli olan, aslında kendi ülkesi içerisinde iç barışı olmayan ve bu iç barışını da daha çok zorlayacak... Uluslararası düzeydeki komşuluk ilişkilerine baktığınızda tamamen neredeyse hemen hemen hepsiyle sorun yaşayan ve bunu da oradan gelecek mülteciler ve sığınmacılar üzerinden bir piyasaya, ucuz iş gücüne dönüştüren ama kendi iç işleyişini ve dinamiklerini görmeyen bir yerden bir yasa tasarısı olarak görüyoruz.

Önce şunu görmek gerekir: Türkiye bir cazibe merkezi olarak tanımlanıyor ama Türkiye'nin cazibe merkezi olması tanımının altına baktığınızda son derece pragmatist, komşu ülkelerde olan savaştan faydacı bir yaklaşımda bulunan, ucuz iş gücünü kendi ülkesine transfer olarak gören ve bunun üzerinden bir yasal düzenek oluşturan bir komisyon çalışması yürütülüyor. Türkiye'nin bu kadar ağır sorunları var iken, bu kadar işsizlik, bu kadar nitelikli iş gücünün bulunduğu bir yerde onların geleceğine dair hiçbir şey yapılması planlanmaz iken onun dışında tutulup sadece "İçeride nasıl bir rant oluşturabilirim, nasıl ucuz iş gücü oluşturabilirim ve bunun üzerinden birkaç sermaye kesimini nasıl daha çok güçlendirebilirim?" gibi bir yaklaşım var ve bu yaklaşımın tartışma zemini de ne yazık ki çok zayıf ve antidemokratik bir zemin üzerinden gidiyor.

Şimdi burada tali komisyonlardan bahsediliyor, burasından da esas Komisyon olarak bahsediliyor. Benim anladığım kadarıyla, tali komisyonun şöyle bir görevi ve rolü var: Biz bakacağız, İçişleri Bakanlığı kendi üzerinden bir değerlendirme yapacak, Avrupa Birliği Komisyonu kendi üzerinden bir değerlendirme yapacak, Plan ve Bütçe kendi üzerinden bir değerlendirme yapacak ve önerilerini buraya sunacak, bu öneriler üzerinden bir tartışma zemini olacak ama burada ne tartışma zemini olma durumu var ne de onların ne gibi önerileri olacak ya da bize ne gibi planlamalar getirecekler ya da hangi konularda ikaz edecekler ya da hangi konularda daha yapıcı olacaklar gibi bir bilgiye sahip olmayacağız çünkü tartışma başlamış oldu ve bu tartışmanın bu hâliyle sürmüş olması ileride, bir gün sonra, on gün sonra geldiğinde onların getirmiş olduğu önerilerin burada hiçbir karşılığı olmamış olacak. Bu da kendi içinde birbirini boşa çıkarma, kendi içinde tali komisyonları yok sayma ve hatta onların hiçbir önerisini ciddiye almama gibi bir tutuma dönüştü ne yazık ki buradaki bu tutum. Yani bilerek ve isteyerek olmuş olduğunu söylemiyorum ama şu andaki pratikteki yaklaşım bunu gösteriyor. Bir bu yönü var, bunu da eleştireceğim.

Ayrıca, şimdi arkadaşlarımız, özellikle meslek odaları çok net, somut, pratik bilgiler verdiler, işsizlik oranını verdiler, yüzde 42 oranında işsizlikten bahsettiler, nitelikli iş gücünün işsiz olmasından bahsettiler, bunlara dair hiçbir planlama yapılmadığını ve bu gidişle mezun olan üniversite öğrencilerinin bu işsizliği daha çok artıracağını, buna dair hiçbir plan ve program yapılmadığı hâlde dışarıdan gelebilecek olası iş gücü üzerinden yeniden bir çalışma zemini oluşturuluyor. Ama, bu çalışma zeminine baktığınızda, istenilen nitelik olarak baktığınızda niteliğin hiçbir çerçevesi oluşturulmuş değil. "Danışma kurulu" deniyor, danışma kurulunu kimler oluşturacak o belli değil. Denkliği var mı? Denkliği varsa nasıl bir çalışma ortamı olacak ve onların yasal güvencesi ne olacak? Bunların zorunlu olarak burada yaşamaya mahkûm edilen... Türkiye'nin -beş diplomasi başarısızlığından kaynaklı, Orta Doğu'daki savaşın biraz parçası olmasından kaynaklı- bir sorumluluğu varken, o sorumluluğu görmezden gelip, o sorumluluğu başkalarına atıp, hatta oradan gelecek olan ucuz iş gücünün üzerinden faydacı bir yaklaşımı var. Bir kere biz parti olarak etik bulmuyoruz, ilkesel olarak da doğru bulmuyoruz. Çünkü, böyle bir yasa tartışılacaksa bunun dinamiklerinin ortaklaştığı bir yasa olarak tartışılması gerekirdi. Burada odaların, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların bire bir aktif, özne rolünde olarak bu yasayı tartışması ve ortaklaştırması gerekirdi ama hiçbirinin burada ne rolü ne sözü ne de yaptırımı oluyor. Bu, tek başına, kendi içinizde... Hani, sizin bir vekiliniz demişti: "Oğlan bizim, kızım bizim. Biz çalarız, biz oynarız." Aynen, pratikteki sonucuna baktığımızda, ne yazık ki bunu görmüş oluyoruz.

Bir de şunu da söyleyeceğiz: 3 milyon mülteciden bahsediliyor, 3 milyon mülteciden 470 bin -yanlışsam düzeltin, rakamda hata yapabilirim- kayıtlı olan var; onun dışındakilerin nerede olduğu, ne yaptığı, nerede yaşadığı, nasıl bir yaşama mahkûm edildiği...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yanlış konuşuyorsunuz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Düzeltirsiniz, rakamlar konusunda net olmadığını söylemiştim.

Bu insanların, onların üzerine nasıl bir gelecek inşa edilecek? Bu insanlar burada uzun bir süre mi kalacak? Kalacaklarsa nasıl yaşayacakları konusunda Hükûmetin hiçbir pratik çözümü yok. Burada özellikle kadın ve çocukların mağdur edildiği, kadınların büyük bir kısmının fuhuş sektöründe olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Dışarıdan gelen, özellikle Suriye'den, Irak'tan, Orta Doğu'dan savaş sonucu, mecburen gelmiş olan insanların buradaki yaşamı, geleceğiyle ilgili en ufak bir planlama yok ama planlama neden yok? Çünkü, ekonomik getirisi yok. Ekonomik getirisi şöyle yok: "Ucuz iş gücü olarak zaten bir yerlerde çalışıyorlar, kayıt dışı çalışıyorlar. Bizim gözümüz görmüyor, varsın orada kalsınlar -ama bunu söylerken- biz insancıl bir politika yürütüyoruz. 4 milyon ya da 3 milyon mülteciyi barındırıyoruz." diyerek bunun üzerinden hamaset yapılıyor. Asla, pratikte, bu milyonlarca insanın güvenceli yaşam alanlarının hiçbir şekilde olmadığını çok rahat bir şekilde görebiliriz, bunu her yerde görebiliriz. İstanbul'a gidin, İstanbul'un o en işlek olan alanlarında görebilirsiniz, Ankara'ya gidin, görebilirsiniz, Diyarbakır'a gidin, görebilirsiniz, Türkiye'nin neredeyse bütün illerinde, kentlerinde mültecilerin kırmızı ışıklarda dilenci olarak, söylemekten imtina ettiğim son derece insanlık dışı yerlerde çalıştırıldığını hepimiz çok iyi görüyoruz ama bunun cümlesini kurarken de diyoruz ki: "Biz milyonlarca insanı barındırıyoruz, biz bu kadar iyi bir ülkeyiz." Hâlbuki milyonlarca insanı barındırmanın zeminini de yaratan biziz.

Bugün Orta Doğu'daki savaşın ve yangının parçasıyız, tarafıyız ve bu savaşın da başlangıcında da, devamında da somut olarak, pratik olarak ispatlanmış suçüstü yapılmış politikaların olduğunu da görmezden gelmemeliyiz.

Tabii ki bu iki üç gün içerisinde Rusya ve İsrail üzerinden, çok ciddi anlamda mektuplar ve neredeyse ağlayarak yalvarmalar, yakarmalar düzeyine geldik. Bu da hepimizin bildiği, herkesin bildiği... (Gürültüler)

Siz toplumun yüzde 49'unun, belki yüzde 30'unun bu konuda algısını oluşturabilirsiniz ama Allah'tan muhakeme eden, tartışabilen toplumsal kitleler var. Bunu tartışabiliyorlar. Duymak istemeyebilirsiniz, görmek istemeyebilirsiniz ama tarih bunu yazacak ve yazıyor. İleride tarih karşısında kimin haklı, kimin haksız, kimin ne yaptığını, kimin ne yapmadığını herkes görecek. Belki, şimdi siz bunun rahatlığından, iktidar olmanın kibrinden görmüyorsunuz ama ileride bunu herkes tarihte okuyacak arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.