| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .11.2014 |
ADNAN KESKİN (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Adalet Bakanlığının ve basının değerli temsilcileri; tümünüzü selamlıyorum.
Sayın Bakanın, 28 sayfalık sunumunu dikkatle izledim, takip ettim. Geçmişten beri Adalet ve Kalkınma Partisinin olayları saptırmak, kendi amacına göre algı yaratmak için uyguladığı yöntem bu sunuma da yansımış. Yargının temel sorunlarıyla ilgili bir tek kelime yok. Rakamlarla doldurulmuş, rakam sosuyla süslenmiş bir konuşma ve bu konuşmayla da gerçekleri saptırmaya yönelik yaklaşımlar. Bunun örneklerini şimdi birer birer sunacağım.
İnsanın önemli eksikliğinin, zafiyetinin birisi uzak tehlikeyi o anda çok önemsememesidir. Keyfîliği, denetimsizliği bir yönetim biçimi olarak uygulamaya geçirmek isteyen siyaset adamları insanoğlunun bu zafiyetinden yararlanırlar. Amaca ulaşmak için kurumlar ve kurallarda değişiklik yapmak gündeme geldiğinde söylemlerini güzellikler, iyilikler, mutluluklar getireceği vaadiyle soslayarak insanları etkilerler. Ülkemizde bu yöntemin, yaklaşımın en geniş uygulandığı alan da yargıdır. Yargının kurumsal yapısında, işleyişinde köklü değişiklerin yapılmasını öngören Anayasa referandumu sürecinde ceza hukuku, idare hukukunda bunların yargılama yöntemi yasaların değiştirme gündeme getirildiğinde bu yöntem hoyratça devreye sokuldu. Soslu siyaset söylemi dün o değişiklikleri önemsemeyen Türkiye insanı bugün hukuk devletini tehdit eden, yargının Adalet ve Kalkınma Partisinin şube müdürlüğüne dönüştürme girişimlerinden endişeli ve tedirgindir. İktidarın uygulamaları yargılamada yaşanan haksız uygulamalar yargının iktidarın tasallutu altına girdiği algısını insanların zihnine yerleştirmiştir. Avrupa ülkeleri içerisinde yargıya en düşük güven Türkiye'dir. Sayın Adalet Bakanı da biraz önce Levent Gök'ün de vurguladığı gibi komisyon konuşmasında şöyle bir cümle kullanmıştır: "Yargıya güven emniyetten daha derinde ve aşağıdadır. Adalet Bakanı olarak ben fotoğraftan fevkalade rahatsızım, bunu değiştirmek gerekiyor." Bunu diyen Adalet Bakanı konuşmasının 6'ncı sayfasında yurttaşların yargıya güveninin kendi iktidarları döneminde kademeli olarak artarak 2013 yılında yüzde 52,8...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O, memnuniyet.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Aynı şey.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Aynı şey değil.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Yani sizin rahatsızlık duyduğunuz yargıdan bu kadar olumsuzluklara, yolsuzlukların, hırsızlıkların kapatılmasına rağmen vatandaş çok mu memnun, davul çalıp oynuyor muydu vatandaş? Niye bunu saptırmaya çalışıyorsunuz Sayın Bakan?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Onun görüşleri ankete katılmamış.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Öyle mi? O zaman buraya koymasının bir anlamı yok. Bu da işte soslu konuşmalarla toplumu yönlendirme burada komisyonda bizi etkilemeye yönelik bir girişim.
Bir anlamda Sayın Bakan, bu ikrarıyla yargıda kendi dönemlerinde devriye giren düzenlemelerle yarattıkları olumsuzluğun itirafını yapmıştır. Ülkemizde hukuk, adaleti koruması gerekirken hakları özgürlükleri ortadan kaldıran, haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizliği koruyan bir konuma getirilmiştir. Saraylar, büyük binalar yapabilirsiniz. O saraylarda, büyük binalarda Deniz Feneri 17-25 Aralık soruşturmalarında devreye giren yöntemler, uygulamalar devreye girerse, dosyaları kapatma kararları alınırsa toplum vicdanını kanatırsınız; o büyük binalar, saraylar çölde kum yığınları üzerine yapılan binaların kuvvetli bir fırtınada yıkıldığı gibi çöktüğünü görürsünüz. Yalnız saraylar çökmez, yıkılmaz; barışı da çökertirsiniz, toplumun beraber yaşama istencini bitirirsiniz, devletin saygınlığını ve hukuk içerisindeki otoritesini zedelersiniz. "Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır." diyen Hazreti Muhammet'in vurguladığı gibi devleti de çökertirsiniz. Yargıya güven tartışılmaz bir ilkedir. Bu ilkenin temel koşulu yargının bağımsız ve yansız olduğu inancının üzerinde gölge düşürmemektir. Yargı bağımsızlığı için yargının karar verirken özgür olması, açık ya da gizli baskı altında olmaması, yürütmenin, yasamanın dolaylı da olsa baskısını hissetmemesi gerekir. Bu nedenle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığı Müsteşarının bulunması yanlıştır.
Sayın Bakan, 30 sayfalık konuşmanızda bütün çağdaş toplumlarda bulunmayan böyle bir düzenlemeyle ilgili düşüncenizi vurgulamamanız yargıdaki yaşadığınız büyük sorunları çözüm düşüncesinin içinde olmadığınızın en somut kanıtlarını oluşturmaktadır. Yargıyı yönlendirmek için hafta başı yasa değişikliği yapanların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer alması yargı bağımsızlığına en büyük darbedir. Adaleti bağımsızlaştırıyoruz, tarafsızlaştırıyoruz diye propaganda yaparak, vaatte bulunarak yargıyı iktidarın arka bahçesine dönüştüren siyasi kadronun bir mensubunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer alması yargının bağımsızlığı, yansızlığı açısından bir cinayettir. Yargının bağımsızlığı için mesleğe alınmadan atamada, terfide objektif değerlendirmelerle işlem yapılmalıdır. Ülkemizde uygulama bunun tersinedir. Sınavlar objektif yapılmamaktadır. Mülakat sürecinde 100 puan alan adayların devreye sokulan usulsüzlüklerle, sübjektif değerlendirmelerle sınavlarda kaybettiği ilan edilmesi basın organlarımızda gündemden düşmeyen haberler olmuştur. Mesleğe alımdaki sübjektiflik, haksızlıklar, ideolojik tercihler yargı uygulamasında olayların kendisine gelen taleplere, dosyalara özgürlük, adalet, insan hakları odağından bakmalıdır. Hukuk devletinde özgürlüklerin kullanımı esastır. Daraltılması, kısıtlanması istisnadır. Demokratik devlet özgürlükler gündeme geldiğinde engelleri kaldırıp özgürlüklerin yolunu açar. İletim kanallarını açık tutar, düşüncelerin, taleplerin dışa vurulduğu toplantıların, gösterilerin yapılmasına katkı koyar.
Yargıda mesleğe girişte uygulanan haksızlık hâkim ve savcıları meslek yaşamları boyunca izler. Başbakan koltuğuna oturan kişi yargı kararına karşı "Alsınlar kararı gelsinler uygulasınlar, yapmaya devam edeceğim, içinde de oturacağım diye kafa tutarsa hukuk devletinde yaşanmaması gereken bir kabadayı tavrını koyan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADNAN KESKİN (Denizli) - ...kişiye yönelik işlem yapacak bir savcı yoksa orada yargının bağımsızlığından bahsedecek aklı başında bir tek kişi var mıdır? Çoğulculuğun gereği örgütlenme özgürlüğündeki engelleri kaldırmak gerekir. AKP baskıcı devleti, parti devleti oluşturmayı hedeflediği için yasalar, idari tasarruflar, yargı ve kamu denetimiyle ilgili düzenlemeler bu amaca ulaşmaya yönelik yapılıyor. Bu tablo yargı kararlarının özgürlük ve demokrasi açısından tartışılmasına neden oluyor.
Adalet ve Kalkınma Partisinin yargıyı tutsak etmek kararlılığı çelişkili uygulamaları da beraberinde Türkiye'nin gündemine taşıyor. Şubat ayında yargı paketi çıkartıldı, Bakanlar Kurulunda görüşülmeden ekim ayında yeni paket tezgâhlandı. Eylülde mahkemelerin kuruluş ve görevleri hakkında değişiklik yapıldı, 30 Ekimde yeni paket getiriliyor. Bu, yargıyı müfreze kolu gibi kullanma arzusunun ürünüdür. Adli yargı açılış törenlerini ve yargı organlarının başkanlarının konuşmalarını engellemeyi hedefleyen, yüksek yargı organlarının iş bölümü yetkisini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan almayı öngören teklif mevcut yasaya göre Danıştayda, Yargıtayda hangi davaların, hangi dairelerde görüleceğine kurum kendisi karar veriyor. Amaç yeni daireler kurup, ele geçirilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.
ADNAN KESKİN (Denizli) - ...kullanarak istediği davayı istediği daireye taşımak, bu yargı bağımsızlığına aykırı bir düzenlemedir.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu dediğiniz şey teklifte yok. Bunu biz açıkladık, daha önce söyledik. Kesinlikle HSYK'nın hangi dairenin hangi şeye bakacağına dair bir karar vermesi söz konusu değil.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir dakika ben bitireyim de sonra tekrar konuşuruz Sayın Bakan. Olmayabilir ama oraya gidiyor o iş.
Yargıyı yürütmenin emri altına almak için yapılan bir girişimdir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, bakan, müsteşar değil mi? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiminden önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bürokrasisinde önemli değişiklikler yapıldı. Seçimden sonra yasa Anayasa Mahkemesinde iptal edildi. İktidar da pişkince Anayasa Mahkemesinin kararının üstüne yattı. Haziranda çıkarılan yasayla daireler boşaltıldı. Yeniden seçim yapıldı. Şimdi getirilen yeni yasa teklifiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yargıtaya, Danıştaya yeni üyeler atayacak. Tezgâh kurulduktan sonra yeniden seçim yapılacak. Yüksek yargıyı ele geçirme operasyonu da tamamlanacak. Yargıtayda görev almak için daha önceden, birinci sınıf hâkim olmak yeterliydi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan atamalarda genç hâkimler Yargıtayda görevlendirildi. İktidar, genç hâkimler cemaate yakın olduğu gerekçesiyle yüksek yargıda görev almak için yirmi yıllık yargıç olma koşulunu getiren yasal düzenlemeyi yaptınız. Şimdi on yedi yıla indiriliyor. Neden, niçin? Kısa bir süre önce yirmi yılı siz getirdiniz, şimdi ne değişti? Bazılarının gelmesinin önüne set çekmek, engellemek, birilerinin gelişinin önünü açmak için mi bu değişikliği yapmak istiyorsunuz.
Kendi sübjektif tercihleriniz, siyasi amaçlarınız yargıyı işgal etmek için yasa çıkartmaktadır. Dün somut kanıtlara dayalı kuvvetli şüphe diyordunuz, bugün neden çark edip, U dönüşü yapıp makul şüphe diyorsunuz. Dün çuvaldızın ucunun size çevrildiği, bakanların, Başbakanın yolsuzluk yaftasıyla açılan soruşturmalarını engellemek istiyordunuz, bugün kin duyduğunuz, nefret söylemleriyle suçlayıp "İnine gireceğiz." diyerek hayvan olarak nitelediklerinizle ilgili soruşturmalarda ucu açık, lastik gibi uzatılıp kısaltılan yasa maddeleriyle soruşturma yürütmek mi istiyorsunuz? Kuvvetli şüpheden makul şüpheye geldiniz. Bölgelerde ara mahkemeleri kurulacağını, yüksek yargının yükünün azaltılacağını söylüyorsunuz. Nitekim, konuşmanızda da ara mahkemelerin kurulması hâlinde Yargıtaya giden davaların sayısının ciddi bir şekilde azalacağını vurguluyorsunuz. Konuşmanızın 16'ncı maddesinde ara mahkemelerin kurulacağı...
BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen toparlayalım artık.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, yirmi dakika verin diyordum ben.
BAŞKAN - 18 verdim. Rekor Sayın Ayaydın'da, 18; Sayın Kaplan 18, sizin de 18'nci dakikanızı veriyorum, buyurun.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Hukuk davalarının yüzde 89'u, ceza davalarının yüzde 91'i, idari davaların yüzde 81'i istinaf mahkemelerinin vereceği kararlarla kesinleşecek diyorsunuz. Peki, şimdi, davalarda bu kadar azalma olacaksa neden Yargıtaya 100'ü aşkın hâkim atayarak Yargıtayın kadrosunu genişletiyorsunuz? Bu düzenleme de, yeni kurulacak dairelere istediğiniz kararları çıkaracak hâkim yerleştirme arzunuzun bir başka versiyonu mu?
15/8/2013 günü saat 02'de "Hükûmet ile Gülen Cemaati arasında muhabbette bir azalma yok, muhabbet olmasaydı Sayın Başbakanımız Türkçe Olimpiyatları finallerine gider miydi? Neredeyse bütün bakanlar finallere gitti. Yurt dışında gittiğimiz ülkelerde okulları ziyaret ediyoruz. "AKP ile Hizmet arasında sorun olsun." diye samimi gayret içinde olan kişi ve çevreler var, bunları yaptığı abesle iştigaldir, beyhude gayret içindeler, AKP de Cemaat de fitne ateşi yakmak isteyenleri çok iyi tanıyor..." Bu demeç zatıalinizin. Yani, 15/8/2013'te cemaatle olan dostluğunuzu, ahbaplığınızı ve cemaatin bütün etkinliklerine katıldığınızı övünerek anlatıyorsunuz, hatta yurt dışına gittiğinizde ziyarette bulunuyorsunuz.
Şimdi, "Bunların niyetlerini ve amaçlarını da çok iyi biliyoruz." diyen zatıaliniz 9/11/2014'te Sabah gazetesine bir demeç veriyor: "Eskiden DHKP-C, PKK gibi terör örgütleri yurt dışında Türkiye aleyhine propaganda yaparlardı, yapanlara destek verirlerdi, bunu yapmaya devam ediyorlar. Bunlara 17 Aralıktan sonra Fethullah Gülen'e bağlı bazı kişiler eklendi." Dönüş yapıyorsunuz, "U" nun başına geldiniz şimdi. "Parlamentolara gidip lobicilik yapıyorlar, günün tamamında bir ibadet saikiyle Türkiye aleyhine bir açıklama alabilir miyiz diye çalışıyorlar, bunu başardıklarında kendilerini muzaffer bir komutan gibi hissediyorlar. Yurt dışına dinî hizmet veren, iyi insan yetiştiren bir grup olarak algılanıyordu, Hükûmetin Suriye politikasını öğrenmek için dinleme yapabilir mi, askerî sanayide mühendisleri dinleyebilir mi? Evlere, ofislere böcek koyar mı? Hiçbir ülke ülkesinin güvenlik, yatırım vesaire politikalarını başkasının yönetimine bırakılmasına izin veremez."
Sayın Bakan, on beş ay içerisinde ne değişti, kafanıza meteor taşı mı düştü, bu kadar 180 derece çark ediyorsunuz? Böyle kısa dönemde çark eden bir Adalet Bakanının getirdiği yasal düzenlemeleri hakka, hukuka, adalete, Türkiye'nin çıkarına uygun bulmamızı bizden bekleme hakkınız var mı? Siyaset adamı önce tutarlı olmalıdır. Eğer siz demokrasiyi soyut bir mekanizma olarak algılamasaydınız, hukuka, hukukun üstünlüğüne saygınız olsaydı, yakanızdaki hukuk fakültesi rozetiniz kendinize gerekli donanımı kazandırmış olsaydı böyle bir çarka hiç ihtiyaç duymazdınız.
BAŞKAN - Sayın Keskin, müthiş kişiselleştiriyorsunuz.
Buyurun, süreniz tamamlanmıştır.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bitiyor efendim, bir dakika, heyecanlanmayın Sayın Başkanım.
Böyle bir değerlendirmeyi yapan kişinin başında bulunduğu Adalet Bakanlığı adına yaptığı düzenlemelerin, uygulamaların adaleti gerçekleştirmeyi, hukukun evrensel ilkelerini yaşama aktarmayı, özgürlükleri, demokratik sosyal hukuk devletini korumayı, demokrasiyi kurumsallaştırıp kökleştirmeyi hedeflediği kabul edilebilir mi? Adalet Bakanlığını yolsuzlukların, hukuksuzlukların kapatıldığı yazboz tahtasına çevirenler yakasında hukuk fakültesinin rozeti olsa da yazboz tahtasının müdürü konumundan kendilerini kurtaramaz. Bağımsız ve yansız değilse, yasalar objektif yapılmıyorsa hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden, adaletten söz edemezsiniz.
Bu evrensel ilkeleri dikkate almadan yapılan her düzenleme, söylenen her söz laf salatasından demagojiden öteye geçemez, içi boş, kabak tadından öte bir anlam taşımaz.
BAŞKAN - Sayın Keskin, konuşmanız tam yirmi iki dakika oldu, lütfen.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Efendim?
BAŞKAN - Yirmi iki dakikayı tamamladınız, buyurun.
Açayım da mikrofonu "hayırlı olsun" kayıtlara geçsin.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Peki, bitiyorum Sayın Başkan.
Sizlerin Hazreti Muhammet'in "Bir saat adaletle hükmetmek bin sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.", Aristo'nun "Adalet ilkin devletten gelmelidir çünkü hukuk devletin toplumsal düzenidir.", Gandi'nin "Haksızlığa sapıp bütün insanların peşinden gelmesi yerine adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir." sözlerinden esinlenmeniz dileğiyle bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.