KOMİSYON KONUŞMASI

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, hem söz hakları üzerine genel... Benden sonra konuşan arkadaşların ifade ettiklerinin bir bölümü, daha çok benim yapmış olduğum açıklamalara yönelik de ifadeleri içeriyordu. Hem bunlara yönelik fikirlerimi ifade etmek istiyorum hem de tasarıda kendimce gerekli gördüğüm belli noktaları da vurgulamak istiyorum.

Şimdi, birincisi yani bütün bu meselelerin çözümüne ilişkin ifade ettiğimiz konuların sadece askerî yöntemle çözülmeyeceği ifadelerimiz, genelde buradaki arkadaşlar tarafından farklı biçimlerde ifade ediliyor. Örneğin "Şununla mücadele ediyoruz, bu şeyle mücadele ediyoruz." biçiminde ifade ediliyor ama biz biliyoruz ki dünyanın tümünde -buradaki arkadaşların tümü de bu meseleyi biliyor- bu meseleler yaşanmış, yüz yıldır yaşanıyor ve bunlara yönelik çözümler söz konusu. Yani, bundan önceki Hükûmetin de bu meselelerde atmış olduğu adımlar vardı ve bunların bir bütünü, dünya üzerinde nispeten bu meselelerin çözümüne ilişkin yürütülen yollar üzerinden ulaşılan sonuçlardı. Yani, bu "çözüm süreci" ya da "müzakere" ve benzeri biçimde ifade edilen süreç, öyle, buradaki Hükûmetin kendi kafasından çıkardığı, uydurduğu bir mesele değildi. Bu, dünyadaki bütün bu sorunların çözümüne yönelik ortaya çıkmış olan tecrübelerin, bir biçimde bu coğrafyadaki siyaset alanının, bu coğrafyadaki demokratik kurumların çözüm olarak ortaya koymuş oldukları meselelerdi. Tabii ki Türkiye kendi yöntemiyle bir çözüm bulabilir yani o meselede bir sorun yok ama bu sorunun çözümü üzerine adımlar atılması lazım. Dediğim gibi, 180 ülkeden sadece 3-5 tanesinde kalmış olan bu sorunları yani müzakereyle çözülebilecek bu sorunları askerî yönelimlerle çözme anlayışı yanlış..

Diğer nokta da şudur: Yani, bu sorunların çözümüne ilişkin Sayın Haberal'dan tutalım da diğer arkadaşlara kadar yani askerî alanda bu meselelere ilişkin fikir söyleyen arkadaşlar da dâhil olmak üzere hepsi de biliyor ki bu Irak'taki çözüm yani bugün Barzani'yle yapılan ilişkiler ve diğer meseleler, bunların bir bütünü yani bu müzakereler sonucunda oradaki o Kürt federe devleti dediğimiz mesele, o müzakereler sonucunda açığa çıktı. Filistin meselesi aynı yaklaşımla, çözülme süreciyle ilerletildi, Yaser Arafat sürecinden başlayarak bugünlere kadar gelindi. Bir tarafın uymaması, siyaseti, mevcut meseleyi zora soktuğu için bugün Filistin'de, aradan yirmi otuz yıl geçmesine rağmen orada katliamlar yaşanarak bu mesele sürdürülmüş oluyor. Ama, çözüm üzerine sürdürülen anlayışın ancak o biçimde gerçekleşeceği, buradaki Hükûmet tarafından da, diğer bütün kesimler tarafından da, Birleşmiş Milletler de, diğerlerinde de kabul gören bir olgu durumundadır. Yine, aynı şekilde, İspanya bu biçimde çözmüştür, İrlanda bu biçimde çözmüştür, Latin Amerika'nın neredeyse ülkelerinin büyük çoğunluğu bu biçimde çözmüştür. Ülkemizde yıllarca sürdürülen bu savaş politikasıyla gelinen aşamada askerler dahi... Yani, bu meselenin, tamam, bir yanını güvenlik, bir yanını askerî operasyonlar, bir yanını silahlı bir duruş biçiminde ifade etseler de diğer bir yanı da siyaseten devreye girilmesi, bu meselenin çözülmesi üzerine ifade ediliyordu. Çünkü, hangi meseleyi ele alırsak alalım yani ister göçmenlik meselesini ele alalım ister herhangi bir ulusal sorunun çözümünü alalım ister inanç meselesini ele alalım, bunlar mutlaka o sorunu yaratan nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla ancak çözülebilir. Yani, bu süreç yapılmadığı müddetçe doğru ele alınamaz. Bu yüzden de "çözüm süreci" ya da "müzakere" biçiminde ifade edilen o süreç yani artık bu yanlış yapılan, ihanet olarak ifade edilen bu süreç, tam tersine, bu meselenin çözümü noktasında atılan asıl çözüm adımlarından bir tanesidir. Yani, bu ülkedeki mevcut devletin bir şekilde kendi aklını kullanarak, dünyadaki çözüm yöntemlerini de izleyerek bu mevcut sorunun muhataplarıyla, kim varsa; Meclisteki bütün gruplar, bu ülkedeki demokratik bütün kurumlar, bütün meslek örgütleri, bunun karşısında var olan bütün muhataplar yani İmralı'dan tutalım da diğer bütün kesimlere kadar bütün muhataplarla oturup bu meselenin nasıl ortadan kaldırılabileceği, bu ülkede halkların nasıl demokratik bir şekilde yaşayabileceğini ortaya koyması lazım. Bu sürecin yaşandığı birkaç yıllık süreç, hem burada hem Filistin'de hem İspanya'da hem İrlanda'da hem Doğu Timor'da hem diğer bütün alanlarda yani nerede bu süreç müzakerelerle sürdürülmüşse -bugün coğrafyamızda da aynı- ne zaman sürdürülmüşse orada ölümler durmuş, orada insanların -aklıselimle- birbirine düşürülme siyaseti zayıflatılmış, halkların birbirine düşmanlığı giderilmiş, bir şekilde, kutuplaştırmaların önü alınmış durumdadır. Bu coğrafyada da hangi yöntemi uygularsak uygulayalım, sonuçta buradaki aklın dönüp dolaşacağı ve çözüm olarak uygulayabileceği tek bir yöntem vardır: Bu halkların bütün sorunlarını eşit temelde garanti altına alabilecek demokratik bir anayasa ve müzakerelerle bu meselenin oturup muhataplarıyla değerlendirilerek çözülmesiyle ancak mümkün olabilir.

Şimdi, yeni Hükûmetin atmış olduğu adım... Biz bu yüzden bu meseleye karşıyız. Yani, 1997'den 2010 yılına kadar sürdürülen bu politikanın hepsi bizzat başta Cumhurbaşkanı olmak üzere dönemin, AKP'nin başkan yardımcıları ve benzerlerinin hepsinin ifade ettiği biçimiyle; Ayhan Sefer Üstün'dür, Cumhurbaşkanıdır, Başbakandır, diğerlerinin hepsi, bakanların birçoğunun da ifade ettiği gibi, 90'lar sürecine asla dönülmeyecek. "EMASYA Protokolü bir askerî vesayettir. Darbeye çağrı, darbenin zeminini hazırlıyor, darbenin yapılmasının koşullarını güçlendiriyor." biçiminde kaldırılmıştı. Bugün tersi bir politikayla bu mesele geri getirildi. Yani Fransa'da, diğer yerlerde... Arkadaşlar da ifade ettiler "Fransa'da askerler sokak ortasında geziyor, diğer meseleler yapılıyor." biçiminde bu meselede, zaten Bakanlar Kurulunun elinde böyle yetkiler var. Yani eğer herhangi bir yere askerî müdahale gerekiyorsa şimdiye kadar zaten yaptılar. Bizim ülkemizde boş ver gerekli olduğu koşulları, gerekli olmadığı koşullarda şehirlere, meydanlara tanklar ve benzerleri de çıkarıldı yani. Şimdi, böyle bir süreç de yaşamış bir coğrafya. Bugün de aynı şekilde askeriye nerede isteniyorsa orada Bakanlar Kurulu tarafından görevlendirilerek bu mesele pekâlâ devreye koyuluyor ve yürütülüyor. Bugün yapılan bu Anayasa değişikliği hem bugüne kadar özellikle bir yıldır uygulanan bu politikanın resmîleştirilmesidir hem de bir biçimiyle askeriyenin dokunulmazlıklarla elinin güçlendirilerek bu coğrafyada çözüm sürecini bir şekilde bitirme, işte, askerî operasyonlar ve benzerleriyle ulaşılabilecek çözüm olduğu anlayışının öne çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Ama biz biliyoruz, demin de ifade ettim yani bu anlayışla yola çıkmış hiçbir ülke -180 ülkeyi izleyin- bu meseleyi böyle çözmemiştir, hiçbir ülke böyle çözmemiştir yani. Bizlerin de aynı aklıselimle, nasıl başka yerlere öneriyorsak yani Filistin'e, diğer yerlere nasıl öneriyorsak önermeden önce kendi ülkemizde bu meseleyi askerî vesayetle değil, güvenlik önlemleriyle değil, siyasetle, demokratik çözümle, eşitlikçi yaklaşımla bu meseleyi ele alarak çözmemiz gerekiyor.

Ermeni yasa tasarısına yönelik yaklaşım da bu çerçevede ele alınıyor. Yani biz HDP açısından geçmişte bizim coğrafyamızda yaşanmış olan ne kadar haksızlık varsa bunların bir bütününe yönelik devletin bizzat kendisinin dönerek bütün bu tarihlerde yaşanmış olan bu haksızlıklarla hesaplaşması gerektiğini düşünüyoruz, Ermeni meselesine bizim yaklaşımımız da odur. Tehcir, soykırım ve benzerleriyle bu coğrafyada yaşanmış olan Kürtlere yönelik, Ermenilere yönelik, Rumlara yönelik -bunun dışında, kime yönelik olursa olsun- bu ülkede yaşanmış olan bütün bu haksızlıklara yönelik bu Hükûmetin, mevcut devletin adım atarak bütün bu meseleyi çözmesi lazım. Almanya'nın atmış olduğu adım hâlâ eksiktir ama kendi eksikliği. Kendisinin de rolü bulunmuş olan 1915'teki bu Ermeni tehcirine yönelik yapmış olduğu düzenlemeyi biz kendi açımızdan bir adım olarak görüyoruz, olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Çünkü eğer bunlar yapılamazsa, geçmişteki bu tarihsel sorunlarla hesaplaşılamazsa sorunlar çözülemez ve mevcut mesele ilerletilemez. Yani bugün...

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Sen de aldın gazı gidiyorsun ha, haberin olsun.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Ermeni soykırımını kabul mü ediyorsun?

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Konuştuklarına dikkat et! Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşuyorsun! Dikkat et konuştuklarına!

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, müdahale eder misiniz lütfen?

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Müdahale etmedik bir yere kadar ama bir yere kadar! Her şeyin bir haddi var, hududu var!

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, devam etmek istiyorum.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Devam etmek istiyorum.

BAŞKAN - Siz de lütfen bir iki dakika içerisinde toparlar mısınız? Şimdi, konuştuğumuz kanun üzerinde, kanuna bağlı olarak konuşalım ve size zaten ikinci kere söz verdim biliyorsunuz, hemen kısaca bir iki dakika içerisinde toparlayın lütfen.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, normal Komisyon üyelerinin konuşması gerekiyor.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - O zaman sabaha kadar konuş.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Tabii ki sabaha kadar konuşmayacağım yani söylenen meseleleri toparlayacağım.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Bakın, kanun üzerinde konuşmanıza eyvallah ama tarihsel değerler üzerinde milletimizin geçmişiyle alay edecek şekilde konuşamazsınız.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Tamam, onlar bizim de değerlerimiz yani benim de yaklaşımım odur. Onlar bizim de değerlerimiz, ben de bu ülkenin vatandaşıyım ve tabii ki konuşacağım bu meseleleri.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Almanya'nın yaptıklarını haklı bulur bir tavır içerisinde konuşuyorsunuz.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Almanya'nın yaptıkları değil, Almanya da dâhil, bizim ülkemizdeki o dönemki...

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Bak, beni Almanya'nın yaptıkları ilgilendirmiyor ama bir milletin geçmişine kara leke çalamazsınız.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ama ortaklaşa yapılmış bir mesele.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Konuştuklarınızdan bu anlam çıkıyor.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Bak, ben Dersimliyim, bu meseleye ilişkin Cumhurbaşkanı da dâhil şeyler söyledi, "Burada haksızlıklar var, burada insanlar haksız yere tehcir edilmiş ve benzeri yapılmış." biçiminde ifadeleri oldu.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Bakın, çarpıtıyorsunuz, konuyu çarpıtıyorsunuz. Dersim başka, Ermeni meselesi başka; ayrı ayrı şeyler.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Aynısını söylüyorum.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Karıştırmayın lütfen.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Benim fikrim...

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Zihnimizle ve zekâmızla alay etmeyin.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, lütfen...

ÖMER ÜNAL (Konya) - Senin bize hakaret etmeni gerektirmiyor ki.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ben kimseye hakaret etmiyorum.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - O zaman bu konu üzerinde konuş, başka konu üzerinde konuşmanıza gerek yok.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Konuyu başka başka yerlere götürme.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, tamamlamama izin verin.

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT BAYBATUR (Manisa) - Çok seviyorsanız o zaman Almanya'ya gidin kardeşim.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Burası bizim ülkemiz. Niye gidelim Almanya'ya ya?

MURAT BAYBATUR (Manisa) - Almanya Parlamentosunu geliyorsun, burada övüyorsun bize, çok seviyorsan buyur Almanya'ya git.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ya, kendisinin bu suçun altında imzası var, onun hesabını veriyor, versin tabii. Almanya kendi işlediği suçlara ilişkin özür diliyor, dilemek zorunda. Nasıl Yahudilere ilişkin işlediyse, nasıl Ermenilere ilişkin işlediyse tabii ki özür dileyecek.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Bak, o bizi ilgilendirmez, o Almanların meselesi.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ben de buradaki tartışmada arkadaşın biri bana bir şey söyledi, ona...

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Almanların meselesi o, onu Almanlar çözsün.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir saniye...

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Karıştırma lütfen, zekâmızla da alay etme.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ya, ben kendi fikrimi söylüyorum bu meseleye ilişkin.

BAŞKAN - Şimdi, Genel Kurulda...

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Senin zekânla benim ne şeyim var ya?

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Almanya'yla...

BAŞKAN - Hüseyin Bey, bir saniye...

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Almanya'ya ilişkin istediğimi söylerim, sen ne istiyorsan, sen de çık söyle.

MURAT BAYBATUR (Manisa) - Almanya'dan bize ne kardeşim?

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sana ne ama benim ülkemdeki halkları katletmiş. Bu ülkedeki halkları katletmiş onu söylüyorum ben orada.

MURAT BAYBATUR (Manisa) - Kim katletmiş kardeşim?

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Almanlar da dâhil olmak üzere...

MURAT BAYBATUR (Manisa) - Almanları yiyim ben, Türkiye'yi konuşuyorsun kardeşim.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Bak, orada şey var, mikrofonu açın, istediğinizi söyleyin.

BAŞKAN - Şimdi, arkadaşlar, sayın vekillerimiz; Genel Kurulda olduğu gibi komisyonlarda da yaralayıcı sözler söylenmez. Şimdi, hatip kendi konuşmasında bırakın düşüncesini söylemeyi Türk milletini yaralayıcı bir ifadede bulunmuştur. Bizim kabul etmediğimiz, bizim asla kabul edemeyeceğimiz ki tarihî gerçeklerde de böyle bir hadisenin olmadığı bir değerlendirmede bulunmuştur. Ben şimdi sizi kendi kanunumuz üzerinde, geneli üzerinde konuşmaya davet ediyorum. Bir iki dakika içerisinde toparlarsanız sevinirim.

Buyurun.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Bunları da kabul etmediğimizi Komisyona beyan ediyoruz Başkanım.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Zaten kabul edilmediğini biliyorum, ya biz Mecliste bu meseleleri tartıştık.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - AK PARTİ Grubu olarak beyefendinin dediklerini kabul etmiyoruz, AK PARTİ Grubu olarak kabul etmiyoruz.

BAŞKAN - Buyurun.

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Başkan, Mecliste de bu meseleler tartışıldı, kabul etmediğinizi biliyorum. Yapılan açıklamalar var; CHP de MHP de AKP de kabul etmiyor. Bizim de yaklaşımımız bu meseleye ilişkin farklıdır.

BAŞKAN - Sayın Ataş, konuyu lütfen toparlar mısınız?

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ama Başkanım, sen görüyorsun, benimle ilgili bir mesele değil ki arkadaşlar şey yapıyor.

Getirilen bu mevcut yasa tasarısı üzerinde de son olarak şu şeylerimi ifade edeyim. Şimdi, bu, birincisi, vesayeti getiriyor; ikincisi, darbeyi askerî vesayete dönüştürüyor. Seferberlik süreci içerisinde verilmesi gereken bütün yasaların tümünü askeriyeye veriyor. Bunlar önemli oranda eksiklikleri beraberinde getirecek yani siyasetin dışlandığı, askerî vesayetin de ön plana çıkarıldığı bir süreci beraberinde getirmiş olacak. Dediğim gibi bu mevcut meselenin çözümü, diğer meseleler kesinlikle güvenlik şeyleriyle değil ancak çözüm süreci ve müzakerelerle olur. Zaten o süreçlerin işlendiği dönümlerde insanların yaşamını yitirmemesi meselesi de bunun yansıması olarak ortadadır.

Eğer bu tasarı yasalaşırsa Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yargılanması Başbakanın iznine tabi olacak, Anayasa'nın hükümlerine göre değil. Herhangi bir ilçedeki operasyon, görev yapan asker ya da kamu personelinin soruşturulması için kaymakam izni gerekecek, Anayasa ya da oradaki hukuk şeyleri değil. Türk Ceza Kanunu'nun hapis cezasının ertelenmesine ilişkin hükümleri askerî suçlar için de uygulanacak, Anayasa'da var olanların yani ertelenmemesi gerekenlerin ertelenmesi yanlıştır. TSK İçişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla bütün il merkezlerinde bütün unsurlarıyla düzenlenecek operasyonlara katılacak. Yani bundan sonra diyelim ki herhangi bir ekolojinin korunması üzerine yapılan herhangi bir etkinlik dahi asker tarafından müdahale gerekçesi olarak görülebilir ve müdahale edilebilir, Cerattepe'den tutalım da diğer alanlar için söylüyorum.

Komutanın yazılı emriyle konutlara girilecek, birlik komutanlarının kararı yirmi dört saat içerisinde hâkime sunulacak. Yani bu yapılmadan önce oraya girip orada yapılan bütün bu gözaltı ve tutuklamalar süreci içerisinde burada insanların infaz edilmesi ya da herhangi bir şekilde ölümlerin yaşanması gibi durumlar olduğunda bu noktada da hukuk bu meselenin dışına itilmiş oluyor, yargılama bu meselenin dışına itilmiş oluyor.

Askerî personelin işlediği iddia edilen suçlar askerî suç kapsamına alınıyor, oysa bizim coğrafyamızda 2010 yılında bizzat AKP'nin bu EMASYA Protokolü'nde yapmış olduğu düzenlemeyi Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere bütün diğer şeylerin hepsi onaylayarak sivil temelde işlenmiş olan suçların sivil mahkemelerde yargılanması ifade edilmişti. Birliklerin çapı, süreci, nasıl uygulanacağı, OHAL'in ne kadar genişletileceği meselesi de yine Genelkurmaya verilmiş oluyor.

Bu çerçevede, bizce bugün yürürlükte olan mevcut uygulamaların yasallaştırılması sürecidir, siyasetin devre dışı bırakılmasıdır, askerî vesayetin tekrar getirilerek bu ülkede bugüne kadar uygulanmış olan politikaların yasal biçimde tekrar devam ettirilmesidir.

Teşekkürler.