KOMİSYON KONUŞMASI

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Ben de öncelikle kurumu, kurulu ve katılımcıların hepsini saygıyla selamlıyorum.

Getirilen tasarıya HDP olarak, bütünlüklü olarak karşı olduğumuzu baştan belirtmek istiyorum çünkü bu yasa tasarısı açıkça siyaseti öteleyen, askerî vesayeti tekrar bu ülkede hâkim hâle getiren yasalardan bir tanesi. Kendi içerisinde bu ülkenin güvenliğine yönelik alınacak önlemler üzerine çalışmalar yürütülmesine karşı değiliz. Bu nokta siyasetin denetiminde elbette gerçekleştirilebilinir ama doğru temeller üzerine yürütülmeyen güvenlik siyaseti ister istemez mutlaka bizi bir yerlere götürerek siyaseti öteleyen, askerî vesayeti ön plana çıkaran ya da ülkedeki demokratikleşmeyi ortadan kaldıran, demokratik yönelimi ortadan kaldıran diktatörlüğü ve baskıcı rejimi beraberinde getiren sonuçlara neden olmaktadır. Bu yasanın da genel yönelimi esas olarak bu çerçevede gelişmektedir.

Geçmişte bu ülke yaklaşık yüz yıldır darbelerle önemli oranda, büyük bir bölümü tek parti iktidarları ve darbelerle yönetildi, bunun da önemli oranda bedellerini ödedi. Belki de dünyanın hem ekonomik olarak hem de bulunduğu coğrafi konum olarak en iyi ülkelerinden biri olabilecek olan bu ülke maalesef yanlış zihniyetler üzerinden sürdürülen bu politikalarla gelinen aşamada yani bu yüz yıllık süreç, doksan küsur yıllık süreç içerisinde askerî vesayetler ve tek parti iktidarlarıyla bugüne kadar getirildi. Mevcut Hükûmet, bir dönem bu politikalara kendi cephesinden küçük itirazlarda bulunsa da gelinen aşamada görülüyor ki aynı zihniyetle mevcut anlayışı devam ettirmeye çalışıyor ve askerî vesayete kendi elindeki iktidarı teslim ediyor.

Bizler, özellikle haziran sürecinden bu yana yaptığımız itirazlar açık olarak ortada. Biz, sivil bir darbeyle mevcut Anayasa'nın, yürürlükte olan kanunların önemli oranda Hükûmet tarafından ve bütün yetkililer tarafından çiğnendiğini açık olarak ifade ettik. Bugün gelinen aşamada bunlar yetmiyormuş gibi askerîyeye 2010 yılında kendilerinin de itiraz ettiği, kaldırılması üzerine çalışmalar yürüttüğü ve kaldırdıkları EMASYA Protokolü'nün biraz daha ağırlaştırılmış hâliyle geri getirildiğini açıkça görüyoruz. Türkiye'deki mevcut sorunların çözümü üzerine bir çalışma yürütmek, onları ortadan kaldırmak, bu coğrafyada demokrasiyi getirmek üzerine bir çalışma yürütmek yerine maalesef mevcut sorunları derinleştiren, askerîyenin de askerîyeyle, değişik kanunlarla veya yaptırımlarla bu meseleyi çözme, askerî yöntemlerle sorunları çözme yöntemi tekrar ön plana çıkmış durumda, bu gerçekten endişe verici ve üzücü bir durumdur.

Getirilen yasa çok açık olarak ordunun sıkıyönetim dönemlerinde, OHAL dönemlerinde mevcut var olan yetkilerinin tümünü EMASYA Protokolü'nde de olmayan, şimdi dokunulmazlıklarla birlikte güçlendirilen biçimde ifade etmiştir. Bizler bunun üzerine, Sayın Bakanın da ifade ederken söylediği yani "Eğer HDP istiyorsa bu noktada da biz sizlere de açıklamaya yapabiliriz." biçiminde ifade etti. Biz, bu Komisyon toplantılarında yaptığımız çalışmalarda, ben hani iki tane komisyonda çalışma yürütüyorum, komisyonların genel çalışmalarında şu vardır: Kim hangi noktada ne bilgi istiyorsa o noktada uzman insanların gelip brifing verdikleri, açıklama yaptıkları önerileri falan sürekli ifade ettik yani burada da birçok arkadaş bu meseleyi ifade etti hatta son toplantıda, başkanın seçildiği bir toplantıda da, tek gündemli yaptığımız o toplantıda da yine burada bazı vekil arkadaşlar, Komisyon üyesi olan arkadaşlar yani bu millî savunmaya hangi kurumlar bağlıdır, bu meseleyi nasıl yürütebiliriz, gelen kanunlarla ilgili çalışmalar nasıl ele alınabilir, bu noktada daha verimli bir çalışma yürütebilmemiz için en azından böyle brifinglerin ve çalışmaların yürütülmesi üzerine önerilerde de bulunuldu ve bunlar not alındı, Başkan tarafından ve not edildi, bunlar tutanaklarda mevcuttur. Bu yüzden de yani HDP'nin bilgi istemediği, bananeci davrandığı, diğer arkadaşların bilgi istediği yönündeki açıklamayı doğru bulmuyorum zaten Komisyonun işleyişi açısından da böyledir yani herhangi bir parti bilgi istemese dahi normalde Başkanın şöyle demesi lazım yani böyle bir olanak var, gel bu bilgiyi al var, varsa fikrini önceden söyle ki toplantıda daha uygun bu meseleleri sürdüresin. Bunlar kesinlik yapılan bu bilgilendirme toplantılarının hiçbir tanesi gayriresmî değildi, bunların hepsi Komisyon üyeleri tarafından, Komisyon tarafından yürütülüyordu. Yani bu Çevre Komisyonunda böyledir, Anayasa Komisyonunda böyledir, diğer bütün komisyonlarda yani 17-18 komisyonun tümünde mevcut çalışma, brifingler, konferanslar, diğer meseleler hatta yerlerin ziyareti, bazı yerlere gitme, oralarda daha geniş ayrıntılı bilgiler edinme gibi biçimdeki çalışmalara devam ediyoruz. Bu noktada da yani hem AKP'nin mevcut sivil vesayeti askerî vesayete devretme noktasında, kendi çıkarları doğrultusunda sürdürmüş olduğu bu politikada hem bu meseleyi askere devretmektedir, bunun yöntemlerini dahi o çerçevede ele almaktadır, bu gözüküyor.

Yapılacak olan bu mevcut değişiklikte neler olacak? Birincisi askerî operasyonların büyük bir bölümü tamamen, o bütün mülki amirlerin tümünün yetkilerini alan bir role bürünmüş olacak yani onların kapsamı, ne kadar asker kullanılacağı, süresinin ne kadar sürdürüleceği ve benzeri noktalardaki çalışmaların bir bütünü komutanların denetimine geçmiş olacak ve bu OHAL'lerin yani olağanüstü hâllerin ve diğer meselelerin otomatik olarak orada o alanda icra edilmesini beraberinde getirmiş olacak. Herhangi bilgi edinme noktasında yapılan çalışmalarda, kırsal alanda sürdürülen mücadele ya da diğer alanlarda sürdürülen mücadelelerde verilen yetkinin yani herhangi bir konuta girme anında oraya müdahale ve benzeri noktasındaki meselelerin yani biz bu ülkede yaşadığımız sürece sürekli gerçekleştiğini biliyoruz. Yani, öyle "Gitti, bir eve girdi, ondan sonra benim de bu meseleyle gidip hâkimden, ve benzeriden izin almam gerekir." biçiminde bir duraksamanın, bir engellemenin ya da bir zafiyetin olduğunu düşünmüyoruz. Bu, tam tersi bir durumdur yani hiçbir tane hâkimden izin almadan, tamamen kendi yetkisiyle istediği eve girme, istediği insanı tutuklama, istediği evde arama yapma, o evlerde olası meydana gelebilecek itirazlar üzerine herhangi bir şekilde can kaybına mal olma, sivil insanların yaşamını yitirmesi gibi meselelerinin tümünün hepsi toplanarak, askerî şeylerde yargılanma, dokunulmazlıklarla bu meselelerinin ertelenmesi ya da mevcut hükmün geriye bırakılması gibi birçok meseleyle tamamen askeriyenin elini güçlendiren, sivil yönelimin tümünü zayıflatan bir durumu ortaya çıkarmış durumda.

Dokunulmazlıklara ilişkin durum da böyledir. Yani, bu ülkede siyasetçinin dokunulmazlığının kaldırıldığı, kendince yasalara ters düştüğü ifade edilen meselelerde dokunulmazlıkların bir biçimde yargıyla da olsa gündeme getirilerek, bu yasalar çerçevesinde insanların yargılanmasına yönelik yapılan çalışmalar ortadayken, bütün bu meselelerde de önemli haksızlıklarla bu mesele ifade edilirken gelinen aşamada yani Cumhurbaşkanı, bakanlar ve askeriyeye çok daha kapsamlı dokunulmazlıkları beraberinde getiriyor. Bizim genel yaklaşımımız kesinlikle dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkma değil. Bürokrasiden tutalım da, bütün siyasetçilere, Cumhurbaşkanından Başbakana, bütün milletvekillerine kadar bunların tümünün kürsü dokunulmazlığı dışında bütün dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine bizim önergelerimiz de söz konusu. Ama, gelinen aşamada görülüyor ki mevcut iktidar, siyasetin elindeki dokunulmazlıkları kaldırarak, onların bir bölümünü yargılama biçiminde bir yönelime girerek mevcut yasal anlamda bir darbeyle bu mevcut meseleyi işletirken, askeriyeye de mevcut dokunulmazlığı getirerek mevcut darbeyi askerî darbe biçimine dönüştürmüş durumdadır. Yani, düşünün ki Anayasa karşısında eşit haklara sahip olması gereken bütün insanların hepsi yani vekilden komutana, işte Başbakandan Cumhurbaşkanına kadar bunların eşit olması gerekirken Anayasa'da mevcut var olan hükümler, orada işlenmiş olan suçların bir bütünü de bakanlara, Başbakana ve diğerlerinin denetimiyle... Bir askerin yargılanıp yargılanmayacağı meselesi de o hükümlere bağlanmış durumda. Sanki Anayasa'da hani suçları ifade edilmemiş, askerin yapacağı suçlar bu çerçevede olduğunda bunlar suç olmayacakmış gibi ya da bir biçimde Anayasa'da bu zafiyetler varsa bunların giderilmesi gerekirken... Anayasa'da diyelim ki suçlar iyi tarif edilmemişse -askerin ya da sivilin fark etmez- yapılan suçlar iyi tarif edilmemişse elbette bunlar tarif edilmelidir. Kim bu suçu işliyorsa işlesin, bunların tümünün yargı önünde hesap vermesi gerekir. Ama, burada öyle bir şey ki Anayasa'da var olan suçlar -ki bunu biz yazmamışız yani ne HDP yazmış ne halktan insanlar yazmış ne meslek odaları yazmış ne hukukçular yazmış- bunlar Anayasa'da mevcut olan suçlar biçiminde ifade edilmiştir. Bu mevcut suçlar çerçevesinde insanlar suç işlediklerinde, bunun yargılanması normal olarak mahkemelerde yapılması gerekirken, Başbakan ya da diğerleri pekâlâ bu suçları bundan sonra engelleyerek mevcut dokunulmazlığı derinleştirip askeriyenin bu ülkede vesayet olarak hâkim olmasını beraberinde getirmiş olacak.

Açık olarak, bu getirilen yasayla önemli oranda zaten darbeci biçimde sürdürülen bu politikanın askerî bir darbeyle yani bugüne kadar sürdürülen bu darbelerle mevcut meselenin tescillenmesi de sağlanmış olacak. Yani, Anayasa ve diğer hukuk çerçeveleri açısından da problemli durumlar söz konusudur. Yani, bu ülkede ortaya koyulmuş olan yasaları, Anayasa'yı, diğerlerini dahi tanımayan bir iktidar anlayışı ortaya çıkmaya başladı. Yani, bu pozisyonda bir iktidarın yönetiminde askeriyenin elinde dokunulmazlıklarla birlikte ne hâle dönüşebileceğini açık olarak görmemiz gerekiyor. Yani, bu ülkede 1945'lere kadar süren tek partili dönem açısından mevcut Hükûmetin yaptığı eleştiriler ortadaydı, daha sonraki süreçlerde 60, 70, 80 darbesine ilişkin yapılan açıklamalar ortaydı, e-muhtıra, diğerlerine ilişkin yapılan açıklamalar ortadaydı, EMASYA'ya ilişkin yapılan açıklamalar ortadaydı. Yani, yasamanın, yürütmenin ayrıştırılması, askeriyenin mevcut siyasetten elini çekmesi, siyasetin bu meselede demokratikleşme yönünde esas belirleyici unsur olması yönünde bütün bu belirlemelere rağmen, maalesef yüz yıl sonra AKP bizzat kendi eliyle yapmış olduğu ittifaktan kaynaklı, sırf yapmış olduğu darbe ittifakından kaynaklı gelinen aşamada mevcut yetkilerinin hemen hemen hepsini askeriyeye devretmektedir.

Yani, bizim ülkemizde önemli oyunlar oynanmaktadır, bunları görmemiz gerekiyor. Bu yasanın bir biçimiyle bu biçimde çıkarılmasından çok bu ülkede çözülmesi gereken meseleler olduğunu düşünüyoruz. Bizim ülkemize yönelik önemli oyunlar var, dış mihraklar, sermaye çevreleri, egemen güçler, emperyal güçler bunların bir bütünü bu coğrafyaya yönelik önemli planlar gerçekleştiriyor, sadece buraya değil, Orta Doğu'da oynanan oyunlar da görülüyor. Yani, dün hiçbir şey yokmuş gibi iktidarlarını devam ettiren ülkelerin hepsi paramparça hâle dönüştüler ve burada birçok karmaşa, durum getirilerek o halklar inançları uğruna, dilleri uğruna, kendi bulundukları ülkedeki o yaşam tarzlarını birbirlerine dayatarak katliamlarla yüz yüze geldiler, böyle bir gerçeklikle. Bizzat bu örgütlerin bir bütünü de emperyal güçler ve diğer bütün o güçler tarafından desteklenerek bugünkü hâllerine dönüştürüldü. Bizim coğrafyamızda da mevcut sorunları askerî yönelimlerle yani böyle önlemlerle alma koşulu yoktur. Bu çerçeveyle mevcut mesele çözülemez. Elbette, güvenlik meselesinde yapılacak şeyler vardır, bunlar yapılmalıdır. Ama, bütün bunların hepsi doğru bir demokratik yönetimle ancak mümkün olabilir.

Yani, bizim ülkemizdeki sorunlara bakın, diller yasaklı. Yani, dünya üzerinde belki 186 tane ülke Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği, onun dışında var olan ülkeler 200'ün üzerinde, 240, 250 civarında oluyor. Bu ülkelerin hepsinde, neredeyse hepsinde yani üç, beş tane ülke dışında, neredeyse hepsinde mevcut iktidar, mevcut hükûmetler, mevcut devlet kendi halklarının dillerini o ülkenin zenginlikleri olarak görüp onlara sahip çıkıyor, Anayasa'da garanti altına alıyor ve hepsinin ana dilde eğitim hakkından tutalım da diğer bütün haklarının tümünü, statülerinin tümünü tanıyor. Nereye bakarsak bakalım, bugün özendiğimiz Avrupa ülkelerinin tümü, Amerika, Japonya, Rusya, Çin, dünyanın en gelişmiş ülkeleri olarak tırnak içerisinde ifade edilen ülkelerin tümü, bunun dışında Avrupa'da bizden geri olan ülkeler de dâhil olmak üzere hani Bulgaristan, Yunanistan, kimi sayarsak sayalım, Afrika'da, Asya'da, nerede sayarsak sayalım yani eski Sovyet cumhuriyetleri biçiminde ifade edilen ülkeler de dâhil bunların tümünde böyle bir politika izlenirken bizim ülkemizde diller yasaklanarak, bunun üzerinden bir politikayla bu ülkede etnik savaşlar, ulusal sorunlar ve insanların yüz yıllarca kendi haklarını istedikleri, talep ettikleri devletin de darbelerle bu meseleyi yürüttüğü, askerî vesayetle bunları baskı altına almaya çalıştığı bir yönetim uygulanmış. Bu aynı şey diller açısından da böyledir. Gelinen aşamada da bu tasarıyla mevcut Hükûmet, bu sorunları ele alıp çözme yönünde küçük adımlar atmışken bunları geliştirmek, Mecliste bu meseleleri ele almak, bütün partilerle, bütün meslek örgütleriyle, bütün demokratik güçlerle bu meseleyi ele almak yerine tekrar askerî vesayete geri dönüp silahla bu meseleyi çözeceği üzerinden bir siyaset ön plana çıkarmaktadır.

Anayasa açısından da böyledir yani bütün bu meselelerin çözümüne ilişkin yapılacak anayasa açısından da problemli bir durum vardır. Yani, düşünün ki bu mevcut 12 Eylül anayasasına karşı çıkan, onun getirmiş olduğu bütün sonuçlara itiraz eden bir iktidar var. Ama, yaptığı çalışmalara bakın yani bir anayasa yapılsa şu an, bu vesayet ve benzerleri de onun içerisinde yer alsa bu Anayasa'nını, 12 eylül anayasasının, o faşist anayasanın 10 kat daha gerisinde olacak. Diller, inançlar, kültürler yasaklı, kadın hakları yerlerde, bu ülkedeki demokratik yönelim açısından sürdürülecek politikaların tümü yasaklı, insanlar gösteri yapamıyor, fikrini dile getirdiği için tutuklanıyor. Böyle bir koşulda askeriyeye böyle bir yetki verilmesi ya da bu çerçevede bir düzenleme yapılması açıkça bizim açımızdan büyük sorunların açığa çıkarılacağını, getirileceğini gösteriyor. Anayasa'da ne olacak bizim açımızdan? Bir, demokratik bir yönetimin olması gerekiyor. Bu var mı? Yok. Daha tekçi hâle getirilmeye çalışıyor başkanlık sistemiyle yani yasama, yürütme, yargıyı tek elde alan, yargıyı, diğer bütün meselelerin hepsini denetimine alan, bunların tümünü de dokunulmazlıklarla bir şekilde perdeleyen, güçlendiren bir anlayışla bir anayasa icra edilmiş olacak. Sadece bu mu? Mevcut Anayasa'yı, mevcut yürürlükte olan kanunları dahi tanımayan bu meselede... Diller, inançlar ve diğer meselelere ilişkin bir demokratik açılımın, onların tam hak eşitliği çerçevesinde garantisi sağlanmış olacak mı? Hayır. Böyle bir şey de görülmüyor yani bunun daha gerisinde. Demokratik haklar meselesinde, insanların işçi ve emekçilerin bir şekilde hakları gasbedilmiş olan insanların kendi hakkını araması üzerine sürdüreceği mücadele nasıl olacak? Bunlar da yasaklı. Gelinen aşamada, Anayasa'da, aynı şekilde 12 Eylül anayasasının çok daha gerisinde bir biçimde şekillendirilmeye çalışılıyor.

Son olarak açıkça şunları ifade etmeye çalışayım: Neresinden tutarsak tutalım, yürürlüğe girecek olan bu mevcut yasayla, haziran sürecinden beri yani bundan bir yıl önce başlatılmış olan, ondan çok öncesi süreçlerde planlanan darbe süreci askerî vesayetle bütünleştirilerek devam ettirilecektir. Bu, bizim ülkemiz açısından sadece yıllarını kaybeden bir durumu ortaya çıkaracaktır. AKP de sırf istedikleri yerine gelsin diye mevcut uygulamış olduğu bu politikalar sonucunda elini vermiş, şimdi de kolunu kaptırmıştır. Diğer partiler açısından da durum böyledir yani CHP, MHP açısından da durum aynıdır. Onlar da mevcut siyaset alanında, bütün yetkilerin Mecliste ona bağlı olarak yasama, yürütme, yargının ayrışımı içerisinde, bütün bu mahkemeler ve diğer yerlerde olması, bunların ayrıştırılması üzerine bir politika yürütmek yerine, mevcut yetkilerin askerî vesayete devredilmesi üzerine bir politika izliyor.

Biz şu açıdan üzgünüz: Bu mesele bizim ülkemize bir on yıl daha, belki on yıllar daha kaybettirecek ama biliyoruz ki nasıl geçmişteki darbeler bu meselelerde başarıya ulaşmadıysa, nasıl bu yönlü uygulanan bütün bu politikaların hepsi boşa çıktıysa, bu çerçevede de sürdürülecek olan bu vesayet ve bu politikaların tümü halklarımız tarafından reddedilerek mahkûm edilecek ve tarih önünde bir şekilde hesap verecek hâle dönüştürülecektir.

Tasarının tümüne yönelik itirazlarımız, şerhlerimiz mevcuttur, her maddeye ilişkin de şerhlerimiz mevcuttur. Bunları da Başkana ileterek bu noktadaki fikirlerimizi hem burada ifade edeceğiz hem de Genel Kurulda bu meseleye ilişkin mevcut çalışmalarımızı yürüteceğiz.

Halklarımızın da bu noktada gerekli bilgilendirmeleri edinmeleri, bu getirilen yasayla aslında Türkiye'deki küçük de, cılız da olsa bu demokratik yönelime ilişkin bütün açılımların, demokratik güçlerin tümünün darbeleneceği üzerindeki kaygılarımızı da ifade ederek bu noktadaki çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.