KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, önce Hakkı Bey'e teşekkür ediyorum. Sabahtan beri ilk defa, sabahki olayla ilgili sağduyulu bir yaklaşım dinledik. Aslında, bu konuyla ilgili birkaç cümle daha söyleyeceğim, artık konuşmak da istemiyorum.

Şimdi, mesele bizim açımızdan şu: Gazeteler bir şeyler yazar. Yaptığımız ziyaretlerle ilgili zaten basın geliyor, basına biz açıklama yapıyoruz yani hiçbiri sır değildir, gizli değil, vesaire değildir. Hani, açıklanıp açıklanmamasının bizim açımızdan o anlamda bir önemi yok aslında. Zaten basın soruyordu, heyet olarak açıklama yapıyorduk; o da değil. Bizim burada adalete uygun olmadığını gördüğümüz, hukuka aykırı, insan haklarına aykırı, bizleri itham eden, bize âdeta bir saldırı olmasını arzu eder tarzdaki bir yayının kaynağının Adalet Bakanlığı olarak gösterilmesi ve bunu bizler Adalet Komisyonu üyeleri olarak yaşıyoruz. Yani, bizim açımızdan çarpıcı nokta şu: İşte, terörle mücadele esnasında hani hep söylenir: "Aslında birlik olmak lazım, bir arada olmak lazım" vesaire falan. Şimdi, buradaki mesele başka. Seçim olmuş, bitmiş, Hükûmet kurulmuş. Sayın Bakan orada oturuyor, Adalet Bakanı olmuş. Yani bir gözü anketteymiş, algı operasyonu yönetir tarzda bir anlayışa sahip olmaması lazım. Eleştiri noktası bu, bundan sonra fazla da bir şey söylemeyeceğim, zaten hukuki açıdan da hakkımızı aramak için tazminat davalarını ilgili gazetelere, basın mensuplarına yönelik avukatlar takip ediyor.

Konuyla ilgili de şunu söyleyeceğim: Şimdi, bunu samimi konuşmak lazım. Bakın, burada söz alınıyor, işte, bu yasanın, tasarının nimetlerinden falan bahsediliyor. "Daha önce artırıyorduk, o zaman öyle gerekiyordu, gerekçemiz oydu, şimdi eksiltiyoruz. Siz o zaman karşı çıkmıştınız, bu zaman böyle olmuştu." Şimdi, meselenin bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Ne? Bizim ülkemizde sistem itibarıyla yasama, yürütme, yargı erklerinin ayrı olması tasarlanmış bir şey. Bizde yasama ile yürütme aslında özünde her zaman iç içeydi yani hiç öyle ideal olmadı. Yargı da yasama, yürütmeyle iç içe olmamakla birlikte tam bağımsız değildi yani yargı da siyasi kararlar verebiliyordu ama son dönemde yaşadığımız -yani son on yıllık periyotta yaşadığımız- olayları Cumhuriyet Dönemi, tarihi boyunca hiç görmedik. Yargının bu kadar tartışıldığı, bu kadar siyasi operasyonlar, kumpaslar, vesaireler olduğuna yönelik... Mesela Haluk Bey bir şeyden bahsetti, işte, kozmik odanın aranması. Neydi onun gerekçesi, kozmik odanın aranmasının? Darbe yapılıyordu size, AKP iktidarına darbe yapılıyordu. Bir başbakan yardımcısına yönelik suikast planları ortalara saçılmıştı. Buna yönelik gözaltılar, kararlar veriliyordu. Bakın, biz o zaman buna karşı çıktığımızda şöyle bir suçlama geliyordu, deniyordu ki: "Cumhuriyet Halk Partisi darbecileri savunuyor, darbeyi savunuyor." Şimdi, konjonktüre göre yargıyı tasarlamamak lazım, düşünmemek lazım. Bir şey yapılacaksa bağımsız, objektif bir şekilde yapmak lazım. Bir devletin en temel dört tane organı vardır aslında: Adalet, sağlık, eğitim, savunma yani hepsi önemlidir ama asıl önemli olan bunlardır. Adaletin de çok bağımsız bir şekilde düşünülmesi lazım. Şimdi, tasarıya ben bakınca... Ben zaten şeye inanmıyorum yani sizlerin bunca yıllık tecrübeden sonra şuna bakınca buradaki Anayasa'ya aykırılığı benden evvel görüyorsunuzdur, ben öyle inanıyorum yani hâkimlik teminatına aykırı. Şimdi, ortada bir vakıa var. Ne o? 2011, 2014'te yükseltmeler de bunun gerekçesiydi, işte, hatta referandumun yanlışlığının da o zaman bu açıdan bakıldığında ortaya çıktığı görülebilir çünkü daha iyi olmadı yargı, daha kötü oldu. 2011 ve 2014'teki değişikliklerle amaç neydi? "Ya, sayıyı yükseltelim, en azından orayı yükselttikçe biz de ona göre göndeririz, bir şekilde hakimiyet belki sağlanır." Şimdi, sayı düşürerek bu deneniyor. İstinaf o zaman da kurulabilirdi, yasası vardı, vesaire, onu da geçtim.

Şimdi, bununla ilgili bizim seçim bildirgemizde... Yani bu işin tutarlı olması lazım, kendi açımızdan söylediğimiz kadarıyla da. Biz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ikiye ayrılmasını, savcılar kurulunun ayrı, hâkimler kurulunun ayrı olarak düşünülmesini, yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanmasının önemli olduğunu vurguladık. O yönde bir Anayasa değişikliği konusunda bir teklif gelirse kimse hâkimiyet sağlamadan, böyle bir düşünce gütmeden objektif düşünülürse gider. Şimdi, aksi hâlde şu anda HSYK ya da Yargıtay, Danıştay...

Son olarak şunu da söyleyeyim: Diyelim ki biz Yılmaz Bey'le vazgeçtik milletvekilliğinden, Komisyon da sizin olsun dedik, İstanbul'da avukatlık yapıyoruz. Seni de aldım yanıma, gittik, İstanbul'da avukatlık yapacağız şu an İstanbul'daki en büyük adliyelerden hangisiyse onun için söylüyorum, Çağlayan mı, öteki mi, neyse. Şimdi, hâkim, savcılar siyasi düşüncelerine göre o kadar ayrıldı ki. Yani seçimler yapıyorlar ittifaklar dâhilinde, yok demokrat adaylar, yok iktidar yanlısı, yok sağcısı, solcusu, bilmem cemaatçisi gibi tartışmalar eşliğinde seçimlere giriyorlar. Bir dosya söz konusu olduğunda "Ya, hâkim hangi görüşten?" diye aleni adliye kapılarında konuşuluyor yani ve ona göre de insanların kafasında doğru ya da yanlış bir algı var. Şimdi, biz siyasi kimliklerimizi bilinen isimler olarak dönsek, avukatlık yapsak, aynı dilekçeleri yazsak, aynı savunmaları yapsak vallahi de billahi de Yılmaz Bey'in kazanacağı davayla benim kazanacağım davalar farklı olur. Sadece onun açısından söylemiyorum yani benim açımdan da söylüyorum, onun kazanacağı davalarla benimkiler farklı olur, farklı savcılardan farklı kararlar alır, geliriz.

BAŞKAN - Haluk Bey, yaşamıştı kömür davasında.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tabii.

Hâl böyleyse tekrardan başka bir yol, Anayasa'ya aykırı bir yol denemeye gerek var mı? Yok. Bunun sağlıklı bir şekilde yapılması lazım. Yani bu, yargıdaki sorunu çözmeyecektir, daha fazla tartıştıracaktır, Anayasa'ya da açıkça aykırıdır. O nedenle şimdi geneli hakkında bu kadar söyleyeyim, maddelere geldiğinde detaylı yine konuşuruz.