KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, 13'üncü maddedeki düzenleme geneli üzerinde yaptığımız değerlendirmelerin bir çoğunu kapsıyor. Yani burada birkaç başlık var.

Şimdi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimi neye göre yapılacak? Herhangi bir puanlamaya göre mi hâkimler, yargıçlar belirlenecek, yerlerine gelecek ya da şu anda Yargıtayda, Danıştayda görev yapan Yargıtay üyeleri, Danıştay üyeleri neye göre tekrar atanmayacak? Şimdi bu tartışmalı, kamuoyunda da tartışılacak sürekli. Şimdi, biz bir yargı düzenlemesi yaparken başından beri hep onu söylüyoruz, yani biz sorunların farkındayız, bazı sorunlar çok açıkça dile getirilebilen sorunlar, bazı sorunları da kimse çok açık dile getiremiyor yani çok farklı bir durum içerisindeyiz ülke olarak yani bu yargıdaki yapılan düzenlemenin amacının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, böyle bir durum içerisinde biz öyle bir anlayışla yasa tasarısını görüşmeliyiz ki ve öyle kanunlaşmalı ki herkesin de içine sinmeli. Biz başından beri hep şunu ifade ediyoruz: Özellikle yargıyla ilgili kısım kimsenin üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışacağı bir alan olmamalı çünkü bunun özünde sonuçları itibarıyla kimseye faydası da olmuyor. Faydası olsaydı 2002'den bu yana kadar gelinen süreçte bunu görürdük. Yani, bu süreden itibaren AKP iktidarda, birçok düzenleme oldu, biz o düzenlemelere ilkesel olarak karşı çıktı yani "Böyle ne size yarar ne Türkiye'ye yarar." dedik ve nihayetinde de haklı çıktığımızı görüyoruz. Yani, 12 Eylül Referandumuna giderken Türkiye'deki o siyasi atmosfere bakın, o sunuşlara bakın âdeta gözyaşları eşliğinde darbe anayasasıyla yüzleşeceğimize yönelik propaganda vardı, sonuçlarını gördük ki daha kötü oldu.

Dolayısıyla, aklıselim davranmak lazım. Evet, bu şu anki yargı sistemimizin temelleri darbe anayasası sonrasında oluşan, darbe sonrası oluşan bir anlayıştır. Burada biz yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının güçlendirmesi, verimli ve etkili olmasına yönelik tüm düzenlemelerin hepsinde olacağımızı ifade ettik.

Şimdi, burada Cumhurbaşkanının atayacağı üyeler, mesela bu da önemli bir başlık. Şimdi, Cumhurbaşkanı neye göre atayacak? Aslında, sistem itibarıyla düşündüğünüzde -tüm dünyada öyledir- parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkelerde Cumhurbaşkanı önemli bir dengedir ve kritik noktalara atama yapmasının daha sağlıklı olacağı düşünülmüştür ister seçimle gelsin ister halkoyuyla gelsin ister parlamento seçmiş olsun. Bu anlayışa temel olarak bir itiraz yok ancak burada bizatihi Sayın Cumhurbaşkanının kendisi tarafsız bir tavır sergilemelidir. Yani, daha kampanya döneminden beri "Ben tarafsız olmam." dedi, ki siz de biliyorsunuz ki sizin partinize bakış açısı ile bizim partimize bakış açısı aynı değil. Şimdi, böyle bir ortamda çok objektif isimleri atamış dahi olsa, yine de bir kuşku doğuracaktır. Dolayısıyla, bakın, bütün bu tartışmaların nihayete erdirilebilmesi açısından... Bu tutanaklara geçecek, iddia ediyorum bu düzenlemeden çok kısa bir sonra, belki bir buçuk, belki iki yıl sonra yeniden bir düzenleme yapma ihtiyacı hissedilecek. Yani, biz boşu boşuna zaman kaybediyoruz, Türkiye kaybediyor; oturup burada Meclisin zamanını da alıyoruz ciddi anlamda, saatler boyu hem kendi zamanımızı hem Meclisin zamanını alıyoruz. Ondan sonra, dönüyor dolaşıyor tekrar aynı yasaları ele alıyoruz. Daha önce burada çıkan yasa tasarılarıyla ilgili biz görüşlerimizi ifade ettiğimiz zaman, hakikaten Sayın Başkan, hiçbir şekilde önemsenmedi. Mesela, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'yla ilgili bir sürü şey söyledik, dedik ki: Bu faydalıdır, bu kanunun öyle ya da böyle olması bize ne siyaseten ne bireysel bir şey katar, ne de partimize bir şey katar. Vatandaşa sorsan Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nda CHP böyle düşündü, MHP bunu dedi, yani, şu anki siyasi atmosferde hele 800'üncü başlık falan olur. Bunun üzerinden bir propaganda zaten gitmez. Bize bir faydası yok ama bugün gelinen noktada ne çıkıyor? Açıklamaları görüyoruz. Orada dedik ki: Tarafsız objektif bir kurum kurulması lazım, kurulmadı. Yasanın yapılma amacı neydi? Vize muafiyetiyle ilgili sen gidiyorsun Avrupa Birliğine "Beni al, vize muafiyeti ver." Gidersin gitmezsin, bu, siyasi karar. O da sana diyor ki: "Madem bu başvurun var, ben senden bunları istiyorum." Şimdi, onları yapacağım diye yola çıktığında yapmamış oluyorsun. Tekrar onu buraya getireceksin. Ben bunu da aynı kapsamda değerlendiriyorum.

Bir şey daha söyleyeceğim. Şu anlayıştan vazgeçmek lazım Sayın Başkan: Şimdi, sistem itibarıyla, bu sistem sonucunda hepimiz Parlamentodayız, milletvekili olduk, sizler böyle hükûmet oldunuz, komisyon başkanı oldunuz. Bu sistem neye göre düzenlenmiş bir sistem? Çeşitli dengelere göre düzenlenmiş bir sistem. Dolayısıyla, sistemi kendi lehinize doğru evriltecek tüm iş ve işlemler, aslında özünde kendinizin de yavaş yavaş, yavaş yavaş bitişinin sonucu olacaktır. Biz diyoruz ki siyasetin bir ekolojisi var, buna zarar vermemek lazım. Cemal Bey de hep böyle hikâyeler anlatıyor, bir hikâye de ben anlatayım madem öyle, öyle bitireceğim konuşmamı: Bakın, doğada çok enteresan örnekler var. Mesela, Kanada'da "Yellowstone" diye millî park var -belgesel izleyenler bilir- bu millî parkta 1970'lerin sonunda -çok büyük bir millî park- çok sayıda kurt sürüsü var. Oradaki çiftçiler diyor ki: "Bu kurtlar sürekli bizim hayvanlarımızı avlıyorlar, bizim ciddi zararımız oluyor, doğada da yaban hayvanı var, biz bunların da tamamını avlayalım, bizim olsun hepsi." Bir sürek avı başlatıyorlar, altı ayda tek bir kurt kalmıyor, on binlercesini belki öldürüyorlar. Ondan sonra, zaman içerisinde ne oluyor biliyor musunuz? Burası çok ilginç, hayvan sayısı o kadar artıyor ki doğayı otlaya otlaya bitiriyorlar, sonra kendileri de ölüyor, bütün hayvanlar ölüyor. Sonra bakıyorlar ki doğal denge bozuldu, bilmem 50-60 milyon dolarlık projelerle takip makip sistemi katıyorlar, dünyanın çeşitli yerlerinden kurt sürüsü getirip oraya bırakıyorlar.

BAŞKAN - Bu gerçek mi?

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Gerçek bir hikâye.

BAŞKAN - O kavramın adı "ekostres"

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, bu aslında çok güzel bir örnek. Doğada olan bu şey siyaset için de geçerli, demokrasi için de geçerli, kendi varlık sebebimiz için de geçerli. Ben bunları kişisel kaygılarımla dile getirmiyorum, diyorum ki bunun gibi benzeri tüm iş ve işlemler sonucunda kaybeden Türkiye olacak, hepimiz olacağız. Her şeyi elimize almaya çalışırken bir baktığımızda elimizde de hiçbir şey kalmamış olacak diyorum.

Hepinize saygılar sunarım.