| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 07.07.2021 |
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de yargı her zaman tartışmaların merkezinde olmuştur. Bunun nedeni tüm kesimlerin ve iktidarların ve elbette siyasi kurumların en ideal adalet dağıtımına yönelik arayışları olmuştur. Yargının geçmişten bugüne kadar var olan ve elbette ki uygulamanın takibiyle tespit edilen eksiklikleri bulunmaktadır. Her siyasi iktidar da doğal olarak yargı dağıtımının daha etkin, daha adil ve daha verimli bir fonksiyon kazanması için çeşitli tedbirler almış, çeşitli düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Yaşamın her geçen gün karmaşık bir hâle gelmesi, kitle iletişim araçlarının son yirmi yılda devrim mahiyetinde bir gelişme göstermesi, farklı meslek gruplarının ortaya çıkması ve yükselen nüfus artışı toplumsal ilişkileri de mahiyeti itibarıyla hem değiştirmiş hem geliştirmiş ve hem de karmaşık bir görünüme sürüklemiştir. Adliyelerin iş yükünün artması da doğal olarak adalet bekleyen vatandaşlarımızın daha süratli ve daha etkin ve adil bir karar mekanizmasına ilişkin beklentisini artırmıştır. Maalesef, 15 Temmuz ihaneti ve sonrasında devlet ve yargı sistemimizde yapılan köklü temizlik yargıdaki kadro sıkıntısını ve ayrıca iş yükünü de artırmıştır. Bugün revize edilen yargı teşkilatımıza yeni katılan kadrolarla birlikte yargının personel sıkıntısı en kısa zamanda azalacak ve hâkim, savcı sayımızdaki artış da kişi başına düşen iş yükünü önemli ölçüde azaltacaktır. Peki, bu neden önemlidir? Tüm yargı tartışmalarının gelip dayandığı nokta hiç şüphe yok ki adaletin tecellisindeki süredir. Gerçekten de adalet arayışındaki en temel nokta adalete sığınan ve hak arayan vatandaşın hakkının en süratli şekilde temin ve teslimidir. Maalesef, cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle süratli bir şekilde yargılama tesisi konusunda alınan tedbirler istenen sonucu bütünüyle temin edememiştir.
İşte, Cumhurbaşkanımız tarafından ilan edilen Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı'nın temelinde yurttaşların adalet arayışına derhâl yanıt verecek güçlü, etkin ve süratli bir yargı teşkilatı oluşturma ve bu sayede daha demokratik bir toplum ve adalete güven konusunda tereddüt yaşanmayacak daha güçlü bir yargı teşkilatını oluşturma gaye ve gayreti bulunmaktadır. Bu çerçevede, TBMM'de görüşülmekte olan yargı paketlerinde sistemi daha hızlı işletmeye yönelik tedbirler yer aldığı gibi, tutuklama ve kadına yönelik şiddet konusunda da düzenlemeler yer almaktadır. Özellikle, dilekçe hakkı kapsamında yıllardır İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda uygulanan ve idareye altmış gün cevap hakkı tanıyan düzenlemede değişikliğe gidilmiş, idarenin yanıt verme süresi altmış günle sınırlandırılmıştır. Vatandaşların adalete erişimi ve mahkemelere başvuru yapabilmesi için altmış günlük yanıt süresini bekleme mecburiyetleri düşünüldüğünde bu sürenin yarı oranında azaltılması vatandaşlarımızın özellikle idari yargı kapsamındaki ihtilaflarda idarenin yanıtını bekleme süresini otuz gün azaltmaktadır. Ayrıca, idari yargı mercilerinden verilen nihai kararların da otuz gün içerisinde gerekçesiyle birlikte yazılarak imzalanması kanuni bir düzenleme hâline getirilmiştir. Maalesef, uzun süren yargılamaların nihayetinde aylarca gerekçesi yazılması beklenen kararların olduğu bir gerçektir. Bu nedenle, hükümlerin otuz gün içerisinde gerekçesiyle birlikte yazılarak imzalanması ve bunun bir kanuni düzenleme hâline getirilmesi adaletin gecikmesini bir nebze önleyecek bir düzenleme olarak yargıdaki verimliliği artıracaktır.
Yine, son zamanlarda özellikle kadına yönelik şiddetin her birimizi derinden yaralayan örnekleri nedeniyle kanuni bir düzenlemeye gidilmiştir. Teklif paketiyle Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten öldürme" başlıklı 81'inci maddesinin ağırlaştırılmış hâllerini düzenleyen 82'nci maddesine ek yapılarak boşandığı eşe karşı işlenen öldürme eylemi de ağırlaştırıcı hâller arasına sokulmuştur.
Paralel bir düzenleme de "Kasten yaralama" başlıklı 86'ncı maddenin ağırlaştırılmış nedenleri düzenleyen (3)'üncü fıkrasında yer bulmuş ve boşandığı eşe karşı kasten yaralama suçunun işlenmesi hâlinde tesis edilecek cezanın artırılacağı öngörülmüştür. Bu artırımın uygulanmasında bir cinsiyet ayrımı da yer almamaktadır.
Türk Ceza Kanunu'nun 96'ncı maddesinde düzenlenen "eziyet" suçunun da boşandığı eşe karşı işlenmesi hâlinde cinsiyet ayrımı gözetmeksizin ceza miktarının artırılacağı ayrıca kanun metni içerisinde düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunu'nun 109'uncu maddesinde yer alan "kişi hürriyetinden yoksun bırakma" suçuna ilişkin olarak da paralel bir düzenleme getirilmiş, boşanılan eşe karşı bu suçun işlenmesi bir ağırlaştırma sebebi olarak değerlendirilmiştir.
Her ne kadar haklı olarak, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin, boşandığı eşe karşı suç işleyenlerin cezalandırılmasında daha etkin ve daha ağır bir ceza tesisi öngörülmüşse de bu neviden suçların muhataplarının ağırlıklı olarak daha savunmasız konumda bulunan kadınlarımızın olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemelerin, büyük oranda, şiddet mağduru kadınlarımızı korumaya yönelik değişiklikler olduğu kabul edilmelidir. Bu düzenleme, kadına yönelik şiddeti bir siyasi istismar konusu olmaktan çıkarmak ve sağlam temellere oturtmak konusunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Paket kapsamında bir başka önemli değişiklik de banka veya kredi kurumlarının ya da banka veya kredi kartlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenen suçlarda mağdurun yerleşim yeri mahkemelerinin de yetkili hâle getirilmesidir. Bu tip suçların mağdurlarının genel olarak toplumun yüksek gelir grubuna dâhil olmayan kişiler olması nedeniyle ikametgâhları dışında mağduru oldukları yargılamaları takip etmeleri mağdurlara ek bir mali külfet getirmektedir. Bu nedenle çoğu zaman bu imkândan yoksun bulunan toplum kesimlerinin dolandırıcılık suçunun mağduru olmaları hâlinde suçun işlendiği yer mahkemesinde davayı takip etme imkânından yoksun olmaları nedeniyle haklarını arayamadıkları görülmektedir. Bu düzenlemeyle artık suç mağdurları, bulundukları ve ikamet ettikleri şehirlerdeki mahkemelerin yetkili kılınmasıyla davalarını daha rahat, daha ekonomik ve daha etkili takip edebilecekledir. Bu düzenleme yargı teşkilatı ve yargı işleyişi açısından hayati bir düzenlemedir ve suç mağduru binlerce insanımız açısından adalete erişimi oldukça kolaylaştıracak bir düzenleme olarak kanaatimizce hayırlı bir gelişme olacaktır.
Son zamanlarda birçok kanun teklifinde olduğu gibi huzurdaki teklifte de teknolojik gelişmelere uyum sağlamayı ve teknolojik gelişmelere yasal dayanak oluşturmayı amaçlayan düzenlemeler bulunmaktadır.
Teklifin 11'inci maddesiyle zorla getirme kararlarının telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarıyla da tanığa bildirilmesine imkân tanınmakta, böylece hem yargılamanın daha süratli yürütülmesi hem de zorla getirme kararının bizzat infazından kaynaklı huzursuzluklara, rahatsız ve tedirgin edici görüntülere de son verilmesi sağlanacaktır.
Bu teklifle özellikle ifade alınması amacıyla çıkarılan yakalama kararlarının infazına ilişkin uygulamada yaşanan temel bir soruna da esaslı bir çözüm getirilmektedir. İfadesi alınmak üzere hakkında yakalama emri düzenlenen kişilerin mesai saatleri dışında yakalanması hâlinde kişilerin ifadesi alınmak üzere gözaltında tutulması yerine, savcının emri üzerine ve belirtilen tarihte yargı mercisi önünde bulunmayı taahhüt etmesi üzerine bu kişilerin serbest bırakılacağı düzenlenmiştir. Gerçekten, çoğu zaman hukuk düzeniyle barışık ve hukuk düzenini ihlal etmeyen birçok yurttaşımız, mahkemeler önündeki ifadelerini süresinde vermedikleri ya da veremedikleri için haklarında yakalama kararı çıkarılmakta ve ifadeleri alınmak için yakalandıklarında saatlerce gözaltında tutulmaktadırlar. Bu düzenleme bu rahatsız edici görüntüyü ortadan kaldıracaktır.
Son olarak, tutuklama kurumu hakkında düzenlemeler esaslı bir yer tutmaktadır. Gerçekten, tutuklama bir hukuki tedbir olmasına rağmen sık sık başvurulan bir tedbir hâline gelmesiyle istisna olmaktan çıkmıştır. Tutuklamanın gerekçelerinin kararda açıkça belirtilmesi kanuni bir zorunluluk olmakla birlikte, uygulamada tutuklama gerekçesi artık klişe hâline gelmiş birkaç cümleyle özetlenmekte ve matbu metinlerle tutuklama kararlarına gerekçe yazılmaktadır. Huzurdaki kanun teklifiyle birlikte, tutuklama kararlarının gerekçeli yazılmasına ek olarak tutuklama dışındaki tedbirlere başvurulmamasının gerekçelerinin de kararda yazılması zorunluluğu getirilmiştir. Böylece, tutuklama kararlarının daha gerekçeli ve dayanakları daha somut bir şekilde verilmesi sağlanacak ve ayrıca alternatif tedbirlere başvurulması daha mümkün hâle getirilecektir. Ayrıca, tutuklama kararlarına dikey itiraz yolunun öngörülmesiyle tutukluluğa itiraz kurumunun da daha işlevsel, daha etkin ve daha verimli olması, dış etkenlerden daha uzak tesis edilmesinin sağlanması mümkün olacaktır.
Bu hâliyle huzurdaki kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına desteklediğimizi bir kere daha ifade ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)