GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:95
Tarih:23.06.2021

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün oturum açılırken Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili ilginç bir konuşma yaptı ve bu konuşmasında 12 Eylül 2010 referandumunun Türkiye'de 15 Temmuz hain kalkışmasının sebebi olduğunu ifade etti. Herhâlde Sayın Özkan bu konuşmayı bir suçluluk duygusuyla yapmış olmalı çünkü kendisi 12 Eylül 2010 referandumunun en başta gelen savunucularından biriydi.

Esasen, 15 Temmuza giden yol için başlangıç vardır, kırılma noktaları vardır. Başlangıç 2002 yılıdır, 2002 seçimleridir; diğerleri kırılma noktalarıdır. İlk kırılma noktası, 2004 Millî Güvenlik Kurulu toplantısında alınan tavsiye kararına uyulmamasıyla ortaya çıkmıştır. Nitekim zamanın Başbakanlık Müsteşarı, 2004 yılında FETÖ'nün bir terör örgütü olarak tanınmasına dair Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararını, kendisinin hukuki sorumluluğu, Sayın Başbakanın siyasi sorumluluğu alarak rafa kaldırdıklarını kitabında ifade etmiştir.

Başka kırılma noktaları da vardır; bunlardan bir tanesi, Türk ordusunda emekliliği kolaylaştırarak, Türk ordusunu boşaltarak FETÖ'nün rahatça yerleşmesini sağlayacak kanunların çıkartılmasıdır ve 2010 referandumu, tam bir cemaat-Adalet ve Kalkınma Partisi iş birliğiyle, hatta mezardakilerin dahi oy kullandırılması tavsiyesiyle yapılmış ve Türkiye'yi aşama aşama 15 Temmuz hain kalkışmasına getirmiştir. 17-25 Aralık yolsuzluk tabanlı darbe kalkışması olmasaydı, hatta 25 Aralık olayı olmamış olsaydı -çünkü 17 Aralıktan sonra Amerika'ya, Fetullah Gülen'e Sayın Fehmi Koru'yu devlet yöneticileri temsilci ve barış elçisi olarak gönderdiler- eğer anlaşmış olsalardı belki de aynı menzile yürümeye devam edilecekti.

Peki, bütün bu olan biten ne ortaya çıkarmıştır? Bütün bu olan biten; Türk Silahlı Kuvvetlerinin parçalanması, hiyerarşik düzeninin bozulması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yavaş yavaş disiplininin bozulması gibi bir netice ortaya çıkarmıştır. Şu anda terfi etmek isteyen bazı üst düzey subayların ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe başkanlıklarının, il başkanlıklarının kapısını aşındırdığını duyuyoruz. Bu topraklarda, bu coğrafyada ordusuz yaşayamayız. Onun için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu hâlinden derhâl çıkartılması lazım. Benim şimdiki Millî Savunma Bakanı Sayın Akar'ı ziyaretimin sonunda çıkarken "Bana en son ne diyorsunuz?" diye sorduğunda kendisine dedim ki: Buradan siz gittiğinizde kimin geleceği belli değil, şu Türk Silahlı Kuvvetlerini tekrar eski hiyerarşik düzenine kavuşturun.

Bakınız, bu cemaat konusunda sabıkalısınız, eğer değilseniz burada bizim verdiğimiz siyasi ayağın araştırılması konusundaki önergeye "evet" oyu vermeliydiniz. Burada kendisi yok ama Sayın Özkan, Sayın Devlet Bahçeli'nin "Cemaat faaliyetlerini askıya alsın." diye uyarısını ciddiye almak yerine "Bu bir terör örgütü değildir, böyle yaklaşamazsınız." demişti zamanında ve ne yazık ki Türkiye'yi bu noktaya getirdiniz. Şimdi de Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli mensuplarını ve ordunun bütününü ne yazık ki dış politikanızın başarısızlığının bir aracı hâline getirdiniz.

Son olarak yaptığınız vicdani bir mesele var -şu anda süremiz müsait değil- soykırım iddiasına "hayır" demeye gittiniz, Afganistan'ı kucağınıza aldınız geldiniz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

O nedenle, buradan tekrar uyarıyorum: Bu topraklar, bu coğrafya Türk Silahlı Kuvvetleri olmadan yaşanabilecek topraklar değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerine "evet" darbecilere "hayır" o, ayrı mesele ama darbe paranoyasının artık darbe uydurmasına dönüştüğünü görüyoruz; buna da izin vermeyeceğiz.

Sevgiler saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)