| Konu: | Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 95 |
| Tarih: | 23.06.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
268 sıra sayılı Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde görüşlerimizi açıklamak amacıyla İYİ Parti Grubu adına söz aldım.
Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 2'si yürürlük maddesi olmak üzere 20 maddeden oluşmaktadır.
Kanun teklifiyle 5 kanunda değişiklik ve düzenleme yapılmakta, ayrıca 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu da yürürlükten kaldırılmaktadır.
Her ne kadar Komisyon görüşmelerinde ve Genel Kurul görüşmelerinde "temel kanun" olarak adlandırılsa da aslında AK PARTİ iktidarında olağan bir uygulama hâline gelen torba kanun teklifidir. Öyle ki 20 maddelik bu teklif şu kanunlarda değişiklik öngörmektedir: Askeri Ceza Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu.
Görüşmekte olduğumuz bu teklif, askerin ve askerî kurumların sorunlarını çözmekten uzak ve asıl sorunları görmeyen pansuman niteliğinde bir torba tekliftir. Kanun teklifiyle Askeri Ceza Kanunu'nda hangi suçların askerî suç, hangilerinin sırf askerî suç olduğu, askerlerin suç işlemeleri hâlinde kimler tarafından yakalanıp tutuklanacağı, askerî suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların nasıl yapılacağı ve kimlerin soruşturma izni vermeye yetkili olduğu; Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarının suç işlemeleri durumunda haklarında yürütülecek soruşturmalarda izlenecek yöntem ve Cumhurbaşkanından izin alınması gerektiği; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının hangi cezalarda uygulanmayacağı, subay ve astsubayların askerî kapsamda olmasa da belli suçlardan mahkûm olması veya kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla hapis cezasına çarptırılması hâlinde başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılacağı; askerî öğrenciler ile erbaş ve erlerin hakkında verilen disiplin cezaları ile subay, astsubay, uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erlerin de hakkında verilen uyarma, kınama ve hizmete kısmi süreli devam cezalarının yargıya taşınamayacağı düzenlenmektedir.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta görüştüğümüz Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin genel gerekçesinde, cumhuriyet savcılarının idari denetim dışında yargısal faaliyetlerinde başsavcıya bağlanması, kanun teklifinin can alıcı ama gözden kaçırılmak istenen noktasıydı çünkü savcılar yargısal faaliyetlerinde bağımsız olarak kamu adına soruşturma açabilir, sonucunda iktidarın aleyhine birçok delil ortaya çıkabilirdi. O nedenle, iktidar, 6 binin üzerinde savcıyı aslında iktidarın kontrolüne almış oldu.
Bu kanun teklifinin genel gerekçesinde önemli değişikliklere yer verilmiş ancak teklifin 3'üncü maddesine yer verilmemiştir. Oysa bu madde tartışmalı ve önemlidir. 3'üncü maddedeki "Asker kişiye suç işlerken rastlanılması ve suçüstü yapılması hâllerinde herkes asker kişiyi yakalayabilir ve tutabilir yani asker kişi herkes tarafından yakalanabilir." hükmü muğlak ve risklidir, sonuçlarını öngörmek zordur. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan düzenleme aynıyla buraya alınmıştır. Bu hükmün açıklığa kavuşturulması gerekecektir yoksa bunun ileride büyük sıkıntıları beraberinde getireceği kanaatini taşıyoruz. Maddenin herkes tarafından uygulanmasında suç kanaati nasıl oluşacak? Gözetim altında tutma yetkisi, gün sınırı var mı burada? Yakaladı, ücra bir bölge, cumhuriyet savcısına haber veremedi; ne kadar tutacak, nerede tutacak? Bunlar hep belirsiz ve öngörülemeyen sonuçları olabilecek muğlak bir maddedir.
3'üncü maddenin arka planında askerimize güvensizlik yatmakta, hatta "Darbe yapabilir." kuşkusu bulunmaktadır, "Asker üzerinde siyasi kontrol olmalıdır." düşüncesi baskındır. Oysa askerimizin, ordumuzun büyük yara almasının nedeni tam da bu düşünce tarzıydı. Liyakat yerine kendilerinden olanı, yakın ve yandaş gördüklerini kamunun makamlarına yerleştirdikleri için 15 Temmuz felaketiyle karşı karşıya gelinmiştir. Yandaş ihanetinin yarattığı bu travma, tam da tersini yapmakla yani hukuk, adalet ve liyakat mantığıyla onarılabilir. O günlerde, komplolarla ordu hallaç pamuğu gibi atılmış, Genelkurmay Başkanı ve birçok değerli kurmayımız komplolar sonucu terörist sayılarak cezaevine konulmuş, acılar çektirilmişti. Hâlen, sarıklı, cübbeli generaller muvazzaflar arasında yer almakta; buna işaret eden, uyaran emekli amiraller ise darbecilikle suçlanabilmektedir.
Değerli arkadaşlar, askerliğin özünün disiplin olduğu tartışmasız bir gerçektir. Üstlenilen görevin önemi ve asker kişinin diğer meslek mensuplarından farklı olarak hem fiziksel hem de düşünsel hazır olması ancak disiplinle mümkündür, bu takdirde askerî başarı sağlanabilmektedir. Disiplin, belli ölçülerde kapalı bir yapıya sahip olan askerlikteki özgün ilişkilerin de temelidir. Ast-üst ilişkilerinde hiyerarşinin korunması ve dengede tutulmasıyla ancak bu disiplin muhafaza edilebilir. Ast ya da üst biri lehine terazinin kolunun ağır basması disiplini ortadan kaldırmaya yeter. Liyakati ve statüsü ne olursa olsun hukuk önünde eşitliği esas almayan bir disiplin anlayışının disiplinsizliğin kaynağı olması kaçınılmazdır.
Değerli arkadaşlar, bu düzenleme aslında bize yabancı değildir. Çok yakından biliyoruz. Nasıl mı? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği mantık her alana sirayet etmektedir. Askerî düzende astlar zaten üstlerin idare ve komutasındadır. Bu düzenleme diyor ki: "Yetmez; uyarı, kınama, ceza alsan da itiraz edemezsin, amir hep haklıdır." Peki, haksız uygulamalar sonucu birkaç disiplin suçuyla işinden olanın telafisi de mümkün olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, disiplin sağlamak adına kanunların temel hukuk ve adalet anlayışından koparılacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Üstlerin görev sınırları dışında sorumsuzca hareket edebilme hakkı yoktur. Geldiğimiz noktada, cumhuriyetin başsavcıları var ama sadakatlerini iktidara ispat ettikleri için Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumlara liyakata bakmaksınız atamaları yapılabiliyor, İrfan Fidan örneğinde olduğu gibi. Yine, gelinen noktada "AYM kararlarını tanımıyorum." diyen mahkemelerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Ordumuzda olup da dergâhta sarıklı cübbeli görünen, yaranmaya çalışan generallerimiz var ve terfi bekliyor. OHAL Komisyonu gibi, çalıştırılamayan birçok kurumun aslında nasıl çalıştırıldığını bize tarif eden Süleyman Özışık gibi yandaşlarınız var. Ne kadar memnunsunuz bilmiyorum ama sizden ve yandaşlarınızdan başka kimse, bu gelinen noktadan maalesef memnun değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)