| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 26.05.2021 |
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı uluslararası anlaşmaların onaylanması için gündemimizdeki maddeleri ele aldık. Ben de bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizin gelirlerini artırabilecek, ekonomik olarak devletimize ve halkımıza yük getirmeyecek, vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırabilecek bütün anlaşmaları onayladığımızı ve desteklediğimizi belirtmek isterim. Bugün 1'inci maddede söz konusu olan Kuveyt'le yapılmış olan anlaşma ve diğerleri için de bu tutumumuz geçerlidir. Bugüne kadarki bakış açımız hep bu yönde oldu. Özellikle pandemi nedeniyle oldukça zor bir dönemden geçen ülkemize bir ölçü de olsun katkı sağlayabilecek anlaşmalarda herhangi bir çekincemiz yoktur.
Uluslararası anlaşmaların onaylanması konusunda bu tutumumuzu belirttikten sonra, konuşmama dış politikada yaşanan bazı gelişmeleri değerlendirerek devam etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere, Avrupa Parlamentosu 2019-2020 Türkiye Raporu'nu, 19 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda yapılan oylamada 480 olumlu, 64 olumsuz ve 150 çekimser oyla kabul etti. Bu raporda ülkemize karşı son derece haksız ithamlar bulunuyor. Örneğin, raporun oylanmasından hemen önce verilen bir değişiklik önergesiyle, ülkemize 1915 olaylarını soykırım olarak tanıma çağrısında bulunan bir paragraf eklendi ve rapor bu hâliyle kabul edildi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak söz konusu ifadeleri kabul etmediğimizin altını özellikle burada tekrar kuvvetle çizmek isterim. Yalnız, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Söz konusu eklemenin Amerika Birleşik Devletleri Başkanının 24 Nisanda kullandığı ifadelerden sonra rapora girmesi, iktidarın artık bu konuda Türkiye'nin haklı tezlerini savunamadığının çok açık bir göstergesidir. AKP iktidarı, sözde soykırım teziyle mücadele konusunda hâlâ 14 Haziranda Sayın Erdoğan ile Sayın Biden'ın yüz yüze görüşmesini bekliyor. Bu görüşmede ne olur, ne biter göreceğiz. Yalnız, şuna dikkat çekmeyi de gerekli görüyorum: ABD Başkanıyla görüşmeye giderken sadece soykırım iddialarıyla suçlanmakla kalmıyoruz, buna şimdi bir de antisemitizm suçlaması eklendi. Ülkemizde Ermeni ve Musevi yurttaşlarımızın yaşadığı düşünüldüğünde, beş yüz yıl önce zulümden kaçan Yahudilere kucak açan bu ülkenin bu topraklar olduğu hatırlandığında, biz, bu haksız yakıştırma ve suçlamalara muhatap olmamıza sebep olan söylem ve politikaları asla kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, dış politikada söylenenlere yanıtlarınız ilk yirmi dört saat içinde söylenmişse önemlidir, iki ay sonra ne dediğinizin hiçbir önemi yoktur. Biden'la yüz yüze görüşmenin beklenmesi, AKP iktidarının Trump döneminde kurumlar arası yürütülen bir diplomasi yerine liderler üzerinden ve WhatsApp gruplarından kurulan bir ilişkiyle diplomasinin yürütülmesi hatası bugün de tekrarlanıyor. O gün liderler ve damatlar üzerinden yürütülen o gayriciddi ilişki diplomasi hatalarına yol açtı. Tam da bu nedenlerle Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri Kongresiyle olan ilişkileri kopmuş ve bu durum, bugün Türkiye aleyhine alınan pek çok kararın önünü açmıştır. Örnek çok. Ben yine Avrupa Parlamentosu Türkiye raporuna dönmek istiyorum.
Ege ve Doğu Akdeniz konusunda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uluslararası hukuka aykırı maksimalist tezlerine yer verilmesi katiyen kabul edilemez bir durumdur. Söz konusu ifadeler Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimin çözümüne katkı sağlamadığı gibi, Avrupa Birliği nezdinde sorunun çözümüne ilişkin eşitsiz bir bakış açısının hâkim olduğunu da görünür kılmıştır.
Peki, neden bu rapor? Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü tarafından bile yani raporu bizzat kaleme alan şahıs tarafından bile bugüne kadarki en sert rapor olarak tanımlanan ve önceki raporlara göre hacmi giderek genişleyen bu raporun sebebi nedir? Bu konuda iktidarın kapsamlı bir değerlendirme yaptığını göremiyoruz.
Raporda az önce belirttiğim haksız ithamların yanı sıra oldukça önemli konular da var. Örneğin, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlüklerde geri gitmesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kuvvetler ayrılığını zayıflatması, yargı bağımsızlığının sistemsel eksikliği, ifade ve medya özgürlüğü ile tutuklu gazetecilerin durumu gibi örnekler, ülkemizin Avrupa Birliğinden giderek uzaklaşmasının sebepleri olarak sıralanıyor. Bizden cevap ise "Yok hükmündedir." demekten öteye gitmiyor. İktidar görmezden gelen, yok sayan bu tavrıyla Türkiye'ye yönelik ithamlarla mücadele edemiyor. İktidar tarafından bağlayıcı olmadığı gerekçesiyle bugüne kadar hafife alınan ve değersiz bulunan bu kararlar, diğer bütün konularda da Türkiye'ye bakışı olumsuz etkiliyor. Bizler diplomasiye yıllarımızı bunlar için vermedik.
Değerli milletvekilleri, söz konusu kararlar nerelerde etkili örneklerle göstermek isterim. Örneğin, İsrail'in Gazze'ye yönelik 10 Mayıstan beri devam eden saldırılarından on bir gün sonra Mısır'ın ara buluculuğunda ateşkes sağlandı. Varılan ateşkesten duyduğumuz memnuniyetin bir kez daha altını çizmek isterim ve elbette ateşkesin kalıcı hâle gelmesi de en büyük dileğimizdir. Ancak, bu süreçte iktidarın atamadığı adımlara da değinmek isterim. Geçtiğimiz hafta Sayın Dışişleri Bakanı Genel Kurula geldiğinde de kendilerine aynı eleştirilerde bulunduk fakat sonrasında da herhangi bir olumlu gelişme göremedik. Şimdi, bize, yapılan telefon görüşmeleriyle cevap vermeyin, kimlerle görüşmeler yapıldığını zaten gayet iyi biliyoruz. Bu ateşkes konusunda Arap dünyasında neler konuşuluyor, ben onu size söylemek isterim. İsrail-Gazze ateşkesiyle Mısır, Arap dünyasındaki itibarını güçlendirdi, bir dönem bölgenin hamisi olmaya niyetlenen Türkiye ise kaybetti. Türkiye ne yaptı peki? İsrail ve ABD'yle olan gerilimi daha da derinleştirdi yani AKP iktidarının izlemiş olduğu dış politika ne taraflar arasında ara buluculuk yapmaya ne de sınırlı sayıda yaptığı diplomasi hamleleriyle sonuç almaya yeterli ya da elverişli.
Değerli milletvekilleri, dış politika konusuna ilişkin olan bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Telefonlarımız kilitlenmiş durumda, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın karşılaştığı bir sorundan söz etmek istiyorum. İktidarın pandemi sürecini hatalı yönetmesi, aile ziyareti için ülkemize gelen vatandaşlarımıza yönelik bakış açısını olumsuz etkiliyor, Türkiye'den dönen vatandaşlarımızı töhmet altında bırakıyor. Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, Türkiye ve Balkanlara yapılan aile ziyaretlerinin 2020'de dönem dönem her 2 vakadan 1'ine neden olduğu ve bu yıl da benzer bir durumla karşılaşılabileceği şeklinde bir ifade kullandı. İktidarın turistleri önceleyen ve kendi vatandaşlarımızı ikinci plana atan tavrı sadece yurttaşlarımızı zor durumda bırakmıyor, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı da zor durumda bırakıyor. Bugüne kadar muhalefeti görmezden gelen tavrınızı bir kenara bırakarak hiç olmazsa pandemi döneminde ortak akıl sergileyin.
Değerli milletvekilleri, dış politika böyle yürümüyor, yürümeyeceği belli. Onun için, dün Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi "Biz hazırız." Neye hazırız? İktidara hazırız. Neye hazırız? İtibarlı bir dış politikaya hazırız. Neye hazırız? Türkiye'nin sözünün dinlendiği, sorunların çözülmesi için mutlaka muhatap olarak kabul edildiği, gerçek bir ortak olarak algılandığı ve sorun çözücü, sorunların çözümüne katkı sağlayıcı bir ülke olarak anılmaya ve böyle bir dış politikaya hazırız. Bunu kuvvetle ifade ediyorum ve bu dış politikanın düzeltilmesi için de hazır olduğumuzu, grup olarak iktidara talip olduğumuzu, dış politikayı düzelttiğimiz zaman da sizin bu iktidarkenki beceriksizliğinizi inşallah muhalefette de sürdürmenizi bekliyoruz.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)