| Konu: | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun İsrail'in Kudüs'e saldırıları ve Filistin'deki gelişmelere ilişkin Hükûmet adına gündem dışı açıklaması nedeniyle CHP Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 18.05.2021 |
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bir daha geri dönmek üzereyim diye korktum bir an için ama biz diplomatlar sabırla eğitiliriz, onun için sabırla bekledim sıramı.
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, Gazze ve Kudüs'te yaşanan vahşeti ve İsrail saldırganlığını konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime İsrail'in Filistin topraklarına ve Filistin halkına yönelik günlerdir devam eden şiddetini en güçlü şekilde kınadığımızı belirterek başlamak istiyorum. Gazze'de olayların başladığı 10 Mayıs tarihinden bugüne değin hayatını kaybedenlerin sayısı 212. Hayatını kaybedenlerin, şehitlerin 61'i çocuk, 36'sı kadın. Yaralı sayısı 1.400'ü aştı. Bölgede derin bir insanlık dramı yaşanıyor. Hayatlarını kaybeden Filistinli çocuklara, kadınlara ve kardeşlerimize rahmet diliyor, bu vahşetin en kısa sürede sonlandırılmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, konuyu ele almadan önce şu hususu belirtmek isterim: Çatışma ilk başladığında, Parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partiler olarak ortak bir bildiri yayımladık ve "Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu zulmü ve hukuk tanımazlığı şiddetle kınıyoruz." dedik. Meclisimizin bu konuda ortak bir tavır sergilemesi ve haksızlığa karşı bir araya gelmesi konusunda bizlere ve yurttaşlarımıza bir umut vesilesi oldu bu beraberlik. Bu da aslında Filistin meselesinin bizim için ne kadar önemli bir mesele olduğunu gösteriyor. Biraz evvel ifade edildi, Filistin meselesi aslında Türkiye'nin dış politikasında ve iç politikasında bir ulusal meseledir. Geçtiğimiz yıl, 12 Şubat 2020 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak Orta Doğu Barış Planı'nın bölgede yaratacağı sorunlar ile Filistin sorununun Kudüs odaklı gündeme alınarak Türkiye'nin üstlenebileceği rolün değerlendirilmesi maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde genel görüşme açılmasını istemiştik. Verdiğimiz pek çok önerge gibi o önergemiz de reddedilmişti. Keşke kınama yaparken gösterilen o biraz evvel sözünü ettiğim ortak duruş muhalefetin önergelerinde de kendini gösterebilseydi ve o zaman bir genel görüşme açılabilseydi belki bugün yaşanan bu vahşeti engelleyebilecek önlemleri o zaman konuşabilirdik. O gün genel görüşmeyi reddettiniz. Peki, bugün vicdanınız rahat mı yoksa bugün timsah gözyaşları mı döküyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, bugün elbette ki gündemimiz Filistin halkının içinde bulunduğu insanlık dramı. İktidarın muhalefetten gelen önerilere kulak tıkaması Türkiye'nin Orta Doğu'daki sorunların çözümünde ara bulucu olarak rol almasını engelliyor. Sorunlardan kaynaklanan tehditleri kendinizden uzak tutma politikasından artık vazgeçmeniz gerekiyor. Ulusal bir dış politika izlemekten uzaklaştıkça yanlış dış politika hamleleriyle ülkemizi ve bölgemizi tehditlere açık hâle getiriyorsunuz.
Filistin konusunda önemli iki aktör ülke konumunda olan Mısır ve Ürdün'le kavgalıyken aradan geçen süre içinde bu durumun nelere mal olduğunu iktidar mensuplarının kendilerine sormaları gerekiyor. Onlar sormuyorsa biz onlara soruyoruz: Bu yanlışlarınızdan ne zaman vazgeçeceksiniz? Daha önce defalarca vurguladık, Mısır sadece Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanları sınırlandırılması yapılmak üzere temas kurulacak, diyalog kurulacak bir ülke değildir, Filistin konusunda olduğu gibi daha pek çok konuda bölgenin güvenliği, ülkemizin Afrika ve Doğu Akdeniz politikaları konusunda da önemli ve ilişkilerde hak ettiği değerin verilmesi gereken bir ülkedir.
Bu kürsüden, fırsat buldukça, sürekli dile getiriyorum, Türkiye AK PARTİ iktidarının hatalarla dolu yanlış politikalarıyla dış politika yapımı yeteneğini kaybetmiştir ve etkin bir dış politika izleyememektedir. Söz konusu durumun Müslüman Kardeşler'e hamilik ısrarının bir sonucu olduğunun altını, özellikle, bu vesileyle çizmek isterim. Bu vahim durumu Filistin konusunda yürütülen diplomaside de görmek mümkün. İktidar, Filistin konusunda, bir taraftan "Ümmet bizden liderlik bekliyor." derken bir taraftan da -biraz evvel de belirtildiği gibi- Papa'yla görüşmeler yapabiliyor. Bu çelişkili durumla nasıl bir diplomasi atağı yaratmayı düşünüyorsunuz? Ülkemizi ümmetin lideri olacağınızı söyleyerek kurduğunuz Orta Doğu politikanızla bölgede yapayalnız ve sözü dinlenmeyen bir ülke durumuna düşürdünüz. Dış politika, her şeyden önce, millet için yapılır; siz millet için hangi dış politika başarısını gösterdiniz ki ümmetin liderliğine talip olabiliyorsunuz? Ümmet sizi tanımasa inanması işten bile değil. Hem hangi ümmetten söz ediyorsunuz; Suriye'de "Bizimkiler ile Esad'ınkiler." diye böldüğünüz ümmetten mi, Libya'da "Bizimkiler ile Mısır'ınkiler." diye böldüğünüz ümmetten mi, Mısır'da "Bizimkiler ile Sisi'ninkiler." diye böldüğünüz ümmetten mi? İstanbul seçimlerinde dahi "Bize mi oy vereceksiniz, Sisi'ye mi?" diye kendi halkımızı, milletimizi böldünüz. Ümmet sizden liderlik beklemiyor, milletimiz ne istiyorsa ümmet de onu istiyor. Gölge etmeyin, başka ihsan istemez. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, Genel Kurulu ve bizleri onurlandırdınız bugün buradaki varlığınızla ve dile getirdiğiniz faaliyetlerinizi dikkatle dinledim. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, sadece Genel Kurulunda değil, Birleşmiş Milletlerin bütün mekanizmalarında bir tıkanma var. Bugün, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından temasa geçilen ülkelere baktığımızda aralarında İsrail'i veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini zorlayacak bir ülke olduğunu görmüyoruz. Bu nedenle söz konusu diplomasi hamlelerini sanki dostlar alışverişte görsün diye yorumlamaktan başka bir çaremiz de kalmıyor. Türkiye bu tıkanmayı çözebilmek için elinden geleni yapmalıydı ama yapamıyor. Neden yapamıyor? İşte anlattığım o çelişik dış politika çizgisi nedeniyle. Bakınız, 2018 yılından itibaren Filistinliler için uluslararası koruma gücü kurulması, uluslararası koruma mekanizması kurulması için bir girişim başlattığınızı söylediniz. Peki, 2018 yılından bu yana geçen üç yıl zarfında bu mekanizma niçin bir türlü hayata geçirilemedi? "Fiziki koruma olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri iki olasılıktan bahsetti." diyorsunuz; ya Birleşmiş Milletler gücü veya bir gönüllüler koalisyonu kurulmalı ama bunun için, yine kendiniz ifade ettiniz ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararı gerekiyor. Peki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararının engellenmesi kimin tarafından yapılıyor? Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanı ve zatıaliniz birçok temaslar yaptınız. Bu temaslar içinde acaba Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde herhangi bir karar alınmasını veto eden, engelleyen Amerika Dışişleri Bakanıyla bir konuşmanız oldu mu, acaba Çin Dışişleri Bakanıyla konuşmanız oldu mu, acaba Fransa Dışişleri Bakanıyla konuşmanız oldu mu? Ben Rusya'yla ve İngiltere'yle konuştuğunuzu biliyorum; peki, acaba Sayın Cumhurbaşkanı veya zatıaliniz Suudi Arabistan'la bir temasta bulundunuz mu? Acaba Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas gibi İsrail'in son yıllarda sürekli diplomatik ilişkiler kurarak kendisini Arap âleminde öne çıkartma çabalarını durdurmak veya en azından bu konularda bunu bir şekilde engellemek için ne gibi girişimler yaptınız?
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, etkin diplomasi yürüterek çatışmaları önlemeye hizmet etmesi ve Filistin halkının haklarını korumayı amaçlayan sağduyulu bir dış politika izlemesi bölgemizin huzur ve istikrarı için yaşamsaldır. Bu vesileyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Başkanlığını yapan, aynı zamanda meslektaşım olan Büyükelçi Volkan Bozkır'ın konumunun elbette bir avantaj olarak değerlendirilmesi gerekiyor ama bu çok önemli fırsatın bile zamanında değerlendirilemediğini ve gecikildiğini görüyoruz. İktidar, tarafgir bir Orta Doğu politikası izlemeseydi, İsrail'e yönelik olarak kamuoyu önünde başka, kapalı kapılar arkasında başka bir tutum takınmasaydı ve Türkiye bölgedeki bütün meşru aktörlerle yakın ilişkilerini muhafaza edebilseydi bugün Filistin halkı bu zulme maruz kalmazdı. Filistin konusunda, Mısır başta olmak üzere 2 devletli çözümü destekleyen bütün ülkelerle ortak hareket edilerek söz konusu vahşetin sonlandırılmasını talep ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, İsrail öncelikle, Birleşmiş Milletlerin defalarca vurguladığı üzere, 1967 Savaşı'nda işgal ettiği topraklardan çekilmeli ve Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerine de son vermelidir. Ben bu aşamada derhâl yapılması gerekenleri de şu şekilde sıralamak isterim: Öncelikle, Covid-19 koşullarının hâlâ geçerli olduğunu unutmamak gerekiyor. İsrail tarafından uygulanan ambargo Filistin'deki sağlık hizmetlerini de ciddi şekilde sekteye uğratıyor. Üstelik Covid-19 salgını bölgedeki sağlık hizmetleri üzerindeki baskıyı da artırıyor. Bu nedenle derhâl sağlık ekiplerinin ve teçhizatının bölgeye girişine izin verilmesi sağlanmalıdır.
Gazze'de abluka nedeniyle ciddi bir gıda sıkıntısı yaşanıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, her ne kadar gıda yardımları devam etse ve gıda ürünlerinin bölgeye girişine izin verilse de, Gazze nüfusunun yarısından fazlası orta ile yüksek düzeyde gıdaya erişim riskiyle karşı karşıya. İsrail'in uyguladığı ablukadan tarım ve balıkçılık gibi Gazze halkı için fevkalade önemli olan 2 sektör de, kritik önem taşıyan 2 konu olarak, olumsuz bir şekilde etkileniyor. Bu nedenle gıda sorununun derhâl çözülmesi gerekiyor. Şiddetin sonlandırılması çalışmalarıyla birlikte öncelikle bu 2 konunun da ivedi şekilde ele alınması gerektiğini, Filistin halkının yaralarının bir nebze olsun sarılmasına yardımcı olabileceğini düşündüğümüzü buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Birleşmiş Milletlere bu 2 konunun çözüme kavuşturulması konusunda da buradan çağrıda bulunuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Filistin halkının yanındadır. Bugüne kadar İsrail-Filistin sorununa Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ve 2 devlet esasına göre kalıcı bir çözüm bulunması için bütün ilgili taraflarla sonuç alıcı girişimler içinde olunmasını benimsedik, önerdik. Bu tutumumuzu bundan sonra da devam ettireceğimizi buradan bir kez daha kuvvetle vurguluyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün Avrupa Parlamentosunda da gündem Türkiye. Avrupa Parlamentosu 2019-2020 Türkiye Raporu'nun Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilen nihai taslağı bugün Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda görüşülecek ve 19 Mayıs 2021 tarihinde de oylanacak, büyük bir olasılıkla da kabul edilecek. Söz konusu raporun Türkiye raportörü tarafından bugüne kadarki en sert rapor olarak hazırlandığını üzülerek belirtmek istiyorum.
Şimdi iktidara sormak isteriz: Evet, konumuz Filistin; evet, konumuz Filistin'in ve Filistin halkının uğradığı zulüm ve İsrail'in yaptığı şiddet ama bir taraftan Avrupa Birliğiyle pozitif gündem oluşturmaya çalışırken bir taraftan da Türkiye aleyhine Avrupa Parlamentosunun aldığı bu tür kararları engellemek için ne şekilde önlemler aldınız, hangi adımları attınız, hangi diplomatik çabaları gösterdiniz?
Değerli milletvekilleri, söz konusu görüşmelerde Avrupa Parlamentosunda Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı onaylaması çağrısında bulunulacağı da kamuoyuna yansıdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda bir kez daha partim adına tekrarlamak istiyorum: Gelin, o anlaşmayı bize tavsiye yapılmasına gerek kalmadan onaylayalım.
Filistin halkına yapılan zulüm bir insanlık suçudur. Bu vesileyle bir kere daha Filistin halkıyla dayanışmamızı en güçlü şekilde vurgulamak isterim.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)