| Konu: | (10/242, 349, 392, 394, 397, 401) No.lu Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 23.02.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan tüm partilerin ayrı ayrı vermiş oldukları önergelerin birleştirilerek 13 Kasım 2018'de kurulmuş olan Down sendromu, otizm ve diğer gelişim bozukluklarıyla ilgili araştırma Komisyonu 14 Mayıs 2019'da çalışmalarına başladı ve Down sendromu, otizm ve diğer gelişim bozuklukları için kurulan Meclis Araştırması Komisyonu pek çok sivil toplum örgütünün ve uzmanların yoğun desteği ve katkılarıyla 12 Mart 2020'de Meclis Başkanlığımıza raporunu sundu. Sunulan bu rapor gayet detaylı ve eğer uygulamaya geçirilebilirse çok faydalı olacak bir rapor; katkı sağlayan herkese, değerli Komisyon üyelerimize, uzmanlarımıza, sivil toplum örgütlerinden, kamu ve özel, her yerden Komisyona destek sağlayan her bir kişiye ben şahsım adına teşekkür ederim.
Buraya 2 tane not düşmem gerekiyor. İlki, raporun tamamlandığı tarih olan 12 Mart 2020 yani ülkemizde ilk Covid-19 vakası tespit edilmesinden iki gün sonraya gelen tarih. Salgın ortamında engelli vatandaşlarımız ve aileleri için pek çok ciddi sorun oluştu ve sunulan hizmetlerde ciddi aksamalar yaşandı. Bu sebeple, raporun güncellenmesi, salgınla ilgili bir başlık daha eklenmesi ve tavsiye edilen çözüm önerilerine işin salgın boyutunun da eklenmesi gerektiğini benim söylemem lazım.
Down sendromlu öğrenciler için EBA ders içerikleri ve TV üzerinden bu derslere katılım uygun olamıyor. Kaynaştırma uygulamasıyla okuyan Down sendromlu öğrencilerin kendi sınıfıyla aynı içerikle, uzaktan eğitim ortamlarında dersi takibi de çok zor. Normalde de kaynaştırma öğrencileri, sınıf müfredatını desteksiz olarak zaten takip edemezler.
Pandemi sürecinde evde eğitim hizmetleri durdu. Ailelere, pandemi döneminde çocuklarına yönelik herhangi psikososyal destek verilemedi ve aileler kapanma sürecinde çocuklarında oluşan davranış bozukluklarıyla başa çıkmakta her zamankinden daha fazla zorlandılar ve maalesef her biri uygun yöntemlerle de bilgilendirilemedi. Yine bu riskler göz önünde tutularak Sağlık Bakanlığı tarafından bağışıklığı görece daha düşük olan Down sendromlu çocuklara yönelik bir önlem de alınamadı.
Şimdi, ikinci olarak uygulamaya geçilebilirse diyorum çünkü bundan önceki araştırma komisyonu raporlarının sunuluşundan sonra bu komisyonlardan çıkan değerli önerilerin Hükûmet tarafından uygulamaya geçirilmediğine tanıklık ettik maalesef, bunu üzülerek ifade etmek zorundayım. Zorundayım ki bu değerli rapor Hükûmetiniz tarafından dikkate alınsın ve bir an önce buradaki öneriler hayata geçirilsin ve bunun başında da SMA, ALS, DMD, MS ve diğer hastalıkları araştırdığımız Meclis Araştırma Komisyonu var; geçen günlerde hep beraber tanıklık ediyoruz. Bence komisyonlar bunları görüşürken daha görüşme esnasında ilgili bakanlıklarla temasa geçildiği andan itibaren o komisyonların görüşmeleri sırasındaki çok değerli fikirlere hükûmetler çok daha hassas bir şekilde kulaklarını açmalı ve kulak kabartmalılar. Maalesef ALS'yle ve SMA'yla ilgili hâlâ çocuklarımızın yaşadığı sıkıntılara beraberce tanıklık ediyoruz.
Şimdi, bu raporlar, yazılmalarının üzerinden aşağı yukarı bir yıl geçtikten sonra Meclise sunuluyor. Komisyon raporları bu esnada kamuya açık. İktidar partisinden bazı milletvekili arkadaşlarımız hem de komisyondalar yani işi kolaylaştırıcı bir durum esasında bu yani bunu icraata geçirmek anlamında; bu konunun altını çizmek istiyorum. Bakın, bu rapora konu olan engelli vatandaşlarımızın bırakın bir yılı, kaybedecekleri bir günleri bile yok. Sorunlarının çözülemediği her gün engelli vatandaşlarımız ve aileleri için hayal edemeyeceğimiz zorluklar ve acılarla geçiyor. Onca emekle Down sendromu, otizm ve diğer gelişim bozuklukları için hazırlanmış olan bu Komisyon raporunun da Meclisin tozlu raflarına kalkmasından duyduğum endişenin altını tekrar çizmek istiyorum.
Şimdi, sistemsel bir sitem daha var esasında, bunu da dile getirmem lazım. Bu komisyonlar işlerken ve kuruluşlarında bütün partiler, siyasi partiler olarak biz hep beraber teklif etmemize ve Komisyondaki Değerli Başkanımızın ve arkadaşlarımızın çok iyi niyetle çalışmalarına bizzat tanıklık etmeme rağmen, bu komisyonların çalışmalarının, sistemsel yaşanan sıkıntının daha iyi olabileceğini... Bende bir hissiyat oluşturdu, bunu sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmam lazım. Mevcut sistemden kaynaklı olarak komisyonlarda da... Biz Komisyona 6 tane önerge vererek gitmiş, üstelik de hep beraber bunu şevkle üstlenmiş Komisyon üyeleri olarak ilk toplandığımız gün Sayın Başkanımız seçildi ve Başkan tarafından önümüze konulan oylamada bir liste verildi "Bunları, yönetimi oylayın." diye. Yönetimden şikâyetçi değilim, sonuna kadar gayet iyi ilişkiler içerisinde biz Komisyon çalışmalarımızı tamamladık ve devam ettirdik; bunda bir sıkıntım yok. Yani, bu, Değerli Başkanımızın ve arkadaşlarımızın çok iyi niyetle ele aldıkları bir konuydu ve üstün gayretleriyle gecelerini gündüzlerine katarak... Hatta Komisyondaki üye arkadaşlarımızın bir kısmının kendi evlatlarında, kendi ailelerinde de bu sıkıntılar vardı. Bunda bir itirazım yok ama ben mesela, doktor bir milletvekili olarak çok daha fazla motive olmuş bir şekilde -yine, ben motivasyonumu düşürmedim ve gayrete devam ettim ama- daha iyi çalışabilirdim ya da diğer arkadaşlarımdan da aynı bu iç huzursuzluğu hissettik. Keşke önümüze bir liste konup da ortak hep beraber yapabildiğimiz bu kadar ulvi, önemli bir konuda, bütün hepimizi ilgilendiren bir konuda Komisyon yönetimi vesaire belirlenirken -bu sistemden kaynaklı- önümüze bir dayatma "Seçin bunları." denmeseydi. Bu, yine, sistemsel bir sorun olarak önümüzde.
Daha sonra bakanlıklara gittiğimiz ziyaretlerde uzman arkadaşlarımız çok değerli çalışmalar yaptılar. Her birine gerçekten çok çok teşekkür ediyorum ama o çalışmaları ilgili Bakana sunarken sanki şöyle bir kaygı vardı "Ya, her şeyi de ne kadar çok iyi yapıyorsunuz ama işte hani bu da olsa mı acaba?" filan gibi fazla nazik bir üslupla... Oysaki biz bakanlıklardan talep etmeye gittik. Aile Bakanına gittik, "Bunlar bunlar lazım, değişmeli." dedik, onlar da bizi, kendilerini savunma içerisindeki konuşmalarla değil de gerçekten yürekli ve iyi karşıladılar ama bu karşıladıklarında -bir savunmaya geçer gibi- "Biz bunları bunları yaptık." konuşmaları yerine "Ya, biz yaptık ama yapmadığımız, eksik olan neyimiz var arkadaş, söyleyin de gelin bunları çözelim beraber." deselerdi keşke. Maalesef böyle bir şeyle karşılaşmadık. Hani bir "Körler sağırlar birbirini ağırlar." gibi olmamalı. Hiç değilse bu komisyonlarda, bu tip komisyonlarda -mademki ulvi bir konu, madem bu evlatlarımız, çocuklarımız hepimizin çocuğu- bari işi politize olmaktan, siyasallaştırmaktan çıkarmamız lazım. Ben o yüzden, normalde makro siyasetin içinde uzun süren geçmiş siyasi hayatıma rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu ilk dönemimde ilk araştırma komisyonunda yaşadığım bu hayal kırıklığını bu manada sizlerle paylaşacağım. Sayın Başkanım ve değerli arkadaşlarım üzerlerine alınmasınlar, onlarla alakalı değil; bu, sistemsel bir sorun yoksa biz çok uyumlu bir şekilde çok değerli çalışmaları beraberce yaptık.
Şimdi, bu sitemimi de ettikten sonra -etmem lazımdı- konunun birazcık, bu raporun, Türkiye sivil toplumunun yıllarca süren emeklerinin sonucu olarak çıkmış bir başarı öyküsünün zirve noktası olarak sonuçlanabileceğini ve verilen onca emeğin ve sahip olunan onca umudun, iyimserliğin boşa gittiği ülkemiz için bir başka hayal kırıklığı da olabileceğini, bu ikisinin önümüzde olduğunu söylemem lazım; önünüzde ve elinizde değerli arkadaşlar.
Şimdi, işin sağlık boyutu ve engelli vatandaşlarımız söz konusu olduğunda "Bu işin siyaseti olmaz, partilerüstü bir konu." deniyor ama her şeye rağmen maalesef -az önce söylediğim gibi- sıkıntılarla karşılaşabiliyoruz. Ama meseleyi yine de siyasi hâle getiren, ortaya böyle bir Meclis çalışması çıkmasına rağmen, icracı olmaktan uzak, hık deyici hâle gelmiş bakanlıklar ve Mecliste olmayan ve sadece locadan izleyici olmuş bir Hükûmet var, kaygımız bundan. Yani Hükûmet bu işi kendi prensip olarak ele almalı ve yani "Bu, Komisyona ortak olarak çıkmış bir çalışma, derhâl bunları hayata geçirmeliyiz." demeli. Bu, sistemsel bir sorun, bunu çözmemiz gerekiyor.
Buradaki yapılan çalışma millete ait çünkü yüzde yüz bir temsil var, bunu da dikkatinize sunuyorum. Hükûmet politikaları belirlenirken bunlar siyaseten belirleniyor ancak Meclis araştırması komisyonu çalışmalarını ülkenin, toplumun genelinin menfaati için çözümlerle ortaya koyuyor ve iktidarın bu konuyu tam olarak üstleneceğine umudum hâlen var, inşallah öyle olacaktır.
"Neden bu çözümler uygulanmıyor?" diye iktidara sorduğumuzda "Şundan veya bundan uygulamıyoruz." demiyor iktidar, maalesef "Biz gereken her şeyi yapıyoruz, şöyle iyiyiz, böyle iyiyiz." diyorlar. İşte bunlar, az önceki konuya girememe, bu kaygıları dile getirme nedenim çünkü bana göre rapor zaten her şeyi içeriyor. Bundan sonra uygulayıcıların uygulaması asıl önemli olan, o yüzden bu konuyu biraz fazla uzun dikkatinize sundum.
Sivil toplum sorunca da niyet okunuyor, hatta kötü ithamlarla, hatta teröriste kadar varan suçlamalarla karşılaşılıyor maalesef; bunları hep beraber yaşıyoruz.
Biraz da raporun içeriğinden bahsetmem gerekirse engelliler için sosyal devletin idare etmesi, planlaması ve hizmet sunması gereken 4 temel adım söz konusu. Bunlardan ilki, teşhis, tanı, takip ve tedavi; ikincisi eğitim; üçüncüsü aile destekleri; dördüncüsü ise istihdam.
Öncelikle, ciddi bir veri ve istatistik sorunumuz var. Yerine, engeline ve yaşına göre kaç vatandaşımız var, daha tam olarak bunu bilmiyoruz; ekonomik durumları, eğitim durumları nedir, bunu bilmiyoruz. TÜİK 2002 Türkiye Özürlüler Araştırması'na göre yaklaşık 8 milyon vatandaşımız yüzde 40 ve üzeri engele sahip. Daha az zayıf bir araştırma olan 2011 Nüfus ve Konut Araştırması'na göre 4 milyon 876 bin engelli tespit edilmiş, bugünse Ulusal Engelli Veri Sistemi'nde kayıtlı 2 milyon 508 bin engelli vatandaşımız var. Farklılıkları görüyor musunuz?
Şimdi, Komisyon istedi diye Sağlık Bakanlığı otizm, Down sendromu ve diğer hastalıklarla alakalı 2019 verilerini alabildik ancak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında hâlâ 2011 verileri var, iyi mi? Yani 4'üncü sayfasında diyor ki: "Türkiye genelinde engelli bireylerin il bazında dağılımını tahmin eden son araştırma '2011 Nüfus ve Konut Araştırması'." Komisyon raporunun 121'inci sayfasında "Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Verileri" başlıklı kısmındaki tablolarda da yine aynı veriler söz konusu; veri yok yani 2011'den sonra. Bu durum hem planlama ve etkin kaynak yönetimi açısından hem de vatandaşlarımızın sosyal devlet hizmetleriyle buluşturulması açısından ciddi bir zafiyet. Kimse kusura bakmasın, ben bunu hekim olarak söylüyorum: Bana göre, gerçekten bu bir rezalet. Yani on yıl önceki verilerle iş yapılır mı arkadaşlar? Neredesiniz, hangi dünyada yaşıyoruz?
Farklı engel gruplarına yönelik güncel çalışmalar yapılıp sonuçların kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılması gerekiyor. Yaklaşık 12 milyon vatandaşımız ve ailelerini ilgilendiren bu kadar ciddi bir konu için bir kaptan lazım. Ben bunu Komisyonda da sık sık dile getirdim, arkadaşlarım şahit. Bana göre en büyük eksiğimiz bu. Pek çok iyi şey yapılmış, yani okullar var, eğitim birimleri var, rehabilitasyon öğretmenleri var, sağlık birimleri var, bununla ilgili çocuk psikiyatrları var, ergoterapistler var, fizyoterapistler var, var da var ama bunları vatandaşla buluşturacak ve zamanında buluşturacak... Ki belli hastalıklarda, otizmde 3 yaşa kadar teşhisin konulması hayata normal devam açısından çok çok önemli ama bunda gecikmeler yaşanıyor. İşte, bir kaptan olmalı.
Engelli vatandaşlarımızın hayatının her aşaması bir plan dâhilinde organize edilmeli. Bakın, İngiltere'de, İrlanda'da Engellilerden Sorumlu Devlet Bakanı var, Fransa'da Başbakanlığa bağlı çalışan Engelliler İçin Devlet Sekreterliği var. Mesela, Almanya'daki sistem bizim gibi biraz dağınık ama Gençlik Refahı Ofisi engellilerle ilgileniyor. Bakın, dikkatinizi çekiyorum, altını çiziyorum: Bizde Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Yani bizim daha bakış açısı olarak yaklaşımımız nasıl bakar mısınız? Almanya, engellileri aktif ve hayata daha katılımcı bir hayat yaklaşımıyla, "Gençlik Refahı Ofisi" adı altında inceliyor; biz maalesef engellilerimizi yaşlılarımızla beraber toplumun başka bir potasına itiyoruz. Buradan, baştan değiştirmemiz lazım, daha bakış açısını değiştirmemiz lazım. Niye toplumun dışında, "engelliler ve yaşlılar", ne demek bu? Ben, bir doktor olarak bunu şiddetle kınıyorum.
Bu koordinasyonsuzluk içinde eğitimi yarım kalanlar, gerekli yardımı alamayanlar, sağlık konusunda erişim sorunu yaşayanlar ve istihdama katılamayanlar o kadar çok ki. O kadar çok vatandaş bize başvuruyor ki her yerden, her platformdan, o kadar çaresiz ki; bu hâle gelmemeli. Bütün bunlar, her şeyi yapılan bir ülkede, her şeyimizin olduğu, sağlık altyapımızı artık tamamladığımız bu yüzyılda, cumhuriyetin 100'üncü yılına gelinen bu zamanda, koordinasyonsuzluk ve kaptansızlıktan kaynaklı.
Şimdi, 1 Temmuz 2005'te 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun kabul edildi. 3 Aralık 2008'de Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'ye taraf olundu. Ülkemizde hâlihazırda Demirel hükûmetlerinin başlattığı engelli yardımı ve istihdamda engelli kotası vardı. 1983'ten beri rehabilitasyon ve kaynaştırma eğitimi uygulanıyordu. Engelliler için özel eğitimin tarihi ülkemizde 1989'a kadar dayanıyor. Siz de EKPSS'yi getirdiniz. Orada da yeteri kadar atama yapılmıyor ve vatandaşlarımızın engel tür ve derecelerinin aynı sınava tabi tutulmalarından kaynaklı bir sınav adaletsizliği var; çok şikâyet var. Bunu da düzeltmek ve değiştirmek lazım.
Durum şöyle bir hâle gelmiş, bir hizmet varsa eğer: Orada bir hizmet var uzakta, ancak hizmetin kendisi sorun yaratıyor ve mağduriyeti artıyor. Yani bir hizmet var uzakta, o hizmet bizim hizmetimizdir, çözmesek de bakmasak da o hizmet bizim hizmetimizdir gibi bir anlayışla hadiseye yaklaşıyorsunuz maalesef. İşte, o zaman da bunun adı "sosyal devlet" olmuyor.
Bunu neye dayanarak söylüyorum? Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin taraf olan devletlere yüklediği sorumluluklara, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi Türkiye STK Gölge Raporu'nun listelediği 132 maddelik sorunlara dayanarak söylüyorum, engelli vatandaşlarımızdan ve ailelerinden her gün gelen onlarca şikâyet ve talebe dayanarak söylüyorum. Erişilebilirlik ve kişi özgürlüğü hakkı, eğitim, sağlık, rehabilitasyon hakkı, istihdam, sosyal ve siyasal yaşama katılım, seyahat hakkı gibi pek çok alanda sorunlar yaşanmaya devam ediyor. İlgili kanunlarımız var evet ama yine aynı sorun; uygulanmıyor, yine sistemsel.
OECD verilerine göre, bütçesinden engelliler için pay ayırmada 38 ülke arasında 35'inciyiz. Gayrisafi millî hasılanın binde 5'ini engelli vatandaşlarımıza ayırıyoruz, oysaki OECD ortalaması yüzde 2. Mesela, Polonya yüzde 2,2, İspanya yüzde 2,4, İsrail yüzde 2,9, Danimarka yüzde 4,9 engellilere ayırıyor. OECD ortalamasına göre harcama yapmamız demek, engellilerimiz için bizim şu an harcadığımızın en az 4 katı harcama yapmamız demek. İyi bir verimiz yok, istatistiğimiz yok, sosyal doku envanterimiz yok, 2020 ve sonrası için günümüz koşullarına uygun salgın odaklı, özel gereksinimli bireylere yönelik ulusal eylem planımız yok. Hâlbuki kaynak kadar bunların nasıl kullanıldığı da gerçekten çok önemli.
Diğer ülkelere baktığımızda en büyük harcamayı eğitim programlarına ayırıyorlar ve kotalar var. Almanya ve Fransa'da kota yüzde 6, bizdekinin 2 misli. Bizde, kotayı dolduramayan kamuya yönelik bir yaptırım da söz konusu değil. Kotaların doldurulamadığı 25.851 pozisyon var yani engelli vatandaşlarımız işlerle buluşturulamıyor. Sorular: "Neden?" Yanıtlar: "İş ortamları çalışmamız için uygun değil." "Erişilebilirlik sağlanmamış." "İşi kâğıt üstünde verip bizi evimize gönderiyorlar." "Sosyal hayata katılamıyoruz." "İşten çıkalım diye mobbing uygulanıyor." gibi cevaplar alıyoruz. Aslında gerçek cevap şu: "Dostlar alışverişte görsün yöntemi." Maalesef yönetim anlayışı bu, kimse alınmasın. Bakın, direkt "beceriksizlik" demiyorum.
2014'te, engellilerin uğradığı ayrımcılığın suç sayılması için eylemin nefret saikiyle işlenmiş olduğunun ispatı istenmeye başladığı için haksızlığa uğrayan vatandaşlarımız hukuk önünde haklarını alamaz hâle gelmiş.
Ülkemizde 0-18 yaş grubunda 352 bin otizmli çocuk, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden yararlanmak için bekliyor. Eğitime erişebilen otizmli çocuk sayısı yaklaşık 29 bin, bunlar haftada iki-dört saat eğitim alıyorlar yani ayda on saat kadar eğitim alabiliyorlar oysaki haftalık kırk saat eğitime ihtiyaçları var bunların ve ayda kırk saat, haftada en az on saat almalılar ve 3 yaşından itibaren akranlarıyla beraber okumaları için, zihinsel ve sosyal gelişim için bu çok çok önemli.
Okula kayıt oranına göre, ilkokuldan sonra eğitimden ayrılıyorlar maalesef. 2019-2020 yıllarına ait Millî Eğitim istatistiklerinde öğrenci sayıları anaokulu ve ilköğretimde 344 binken ortaöğretimde 81 bine düşüyor; neden? Yani devam edemiyorlar, çünkü oturtamamışız sistemi; etmeleri gerekiyor normalde.
Şimdi, "Yardımlarda biz çok iyiyiz." diyenlere sesleniyorum ben buradan: Evde ve kurumlarda bakım yetmez. Oralarda da pek çok noksan var -onları şimdi dile getiremeyeceğim vakit yok- çok konuştuk bunları Komisyonda ama engelli bireylerimizin diğer bireylere eşit, başkasına hiç ihtiyacı olmadan özgürce yaşamını devam ettirecek yardıma ihtiyaçları var. Bunların ihtiyaçlarını tamamlamamız lazım; protez, araçlar, tekerlekli sandalye, işitme cihazları gibi. Bunlar için devlet çok az ödenek veriyor gerçekten de. Oysaki engelli vatandaşlarımıza indirimler var ama mesela ulaşımda işte, toplu taşıma araçlarında, duraklarda, istasyonlarda, havalimanlarında, bunlara erişimde sıkıntı var, altyapı hizmetleri. Bunları tamamlamamız lazım.
Yine bu merkezlerde sıkıntılar çok büyük. Az önce söyledim, denetlenme sorunları var, hocalar... Aileler birtakım rehabilitasyon merkezlerinin ticari işletme anlayışından şikâyetçi; orada çalışanlar yeterli para alamamaktan şikâyetçi; birtakım insanlar -devlet- bunların gerçek uzman olmadıklarından, o tip merkezlerin birtakım insanları çalıştırdığından şikâyetçi yani yine denetleme ve koordinasyonsuzluk sorunu var. Bunları devlet çözecek, ben çözecek değilim, ben söyleyeceğim bunları. Devlet olduğumuzda, biz de yönettiğimizde çözeceğiz inşallah ama bugün siz çözeceksiniz.
Şimdi, sorun yıllardır gündemde, YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı sorunu çözmemiş ve "gölge öğretmenler" konularında çok ciddi sorunlar var. Ben Komisyonda -şimdi vaktim çok daraldı- çok önemli bir konu olarak yerel yönetimlerin bu işe mutlaka dâhil edilmeleri gerektiğinin üstünde çok durmuştum çünkü herkese ulaşması lazım, yani Urfa'daki adama da Bursa'daki kişiye de aynı derecede ulaşabilmemiz lazım. Her yerdeki vatandaş engelliyse engelli, otistikse otistik ya da Down sendromluysa Down sendromlu. Oralara, her yere devletin gidebilmesi için yerel yönetimleri bu işin içine sokmak iyi bir çözüm olabilir. Ben burada bunun altını çizmek istiyorum.
Yine, bütçenin niteliği artırılmalı.
Erken teşhisin çok önemli olduğunu söylemiştim.
STK'ler, dernekler daha iyi desteklenmeli.
Dediğim gibi, özel gereksinimli bireylere yönelik ulusal eylem planı... Altını çok çok çiziyorum ve iktidar sahiplerine sesleniyorum: Bu değerli çalışmanın vakit kaybettirilmeden hayata geçirilmesi, ilgili konuların derhâl kanunlaşması ve bu uygulamalarda reformlara ve iyileştirilmelere gidilmesi gerekiyor. Eğer bunları yapmazsak "Sosyal devletiz." diyemeyiz. Yani, yapılmadığı takdirde, o zamana kadar -yani "o zaman" dediğim, bizim iktidar olacağımız zaman- bu işlere maruz kalmış ve mağdur olmuş vatandaşlarımızın çocuklarına, evlatlarımıza yazık. Sizlerin de çocukları, hepimizin çocukları bunlar. Biz gelip bunları yapacağız. Sosyal devletin ilk yapması gereken mutlaka bu ve birinci işimiz olması lazım. Bugün Türkiye'nin birinci işi pandeminin yönetimidir çünkü hem ekonomik anlamda hem sağlık anlamında çok ciddi sıkıntıya soktu bu iş bizi. Ama bunun içerisinde, pandeminin içerisinde devlet olarak, devleti yönetenler olarak sizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce ögelerine ben de sesleniyorum ve istirham ediyorum ki bu raporu dikkate alınız ve kanunlaştırınız.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum; tekrar tüm Komisyon üyelerine, tüm çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)