GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:40
Tarih:26.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

247 sıra sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü hakkında partim adına konuşmak için söz aldım.

Bütçe görüşmelerinin ardından aceleyle gündeme gelen bu kanun teklifi, esasen uluslararası düzeyde kitle imha silahlarının yayılmasının finansman kaynaklarının uluslararası ortak mücadeleyle engellenmesi çalışmalarını kapsıyor. Ülkemizin de üyesi olduğu Mali Eylem Görev Gücü (FATF) 1989 yılında G7 ülkeleri tarafından kurulmuş olup günümüze kadar, yirmi yıllık gelişmeleri ve tavsiye kararlarını hatipler ayrıntılı olarak açıkladıkları için tekrar etmeyeceğim.

Bu kanun teklifi esasen bizim için hayati önemi haizdir. Terörden yıllardır en çok kayıp vermiş ve acı çekmiş ülkelerin başında geliyoruz. FATF'ın tavsiye kararlarına uyum için gerekli yasal düzenlemelerde hep geç kalarak, gündemdeki bu teklifte de olduğu gibi, bir yıllık sürenin son gününe yetiştirmeye çalışmak hem de kasıtlı olarak 12 numaralı tavsiye kararında belirtilen nüfuzlu kişilerin denetlenmesi önerisini düzenlemede yok saymak, en hafif deyimiyle sorumsuzluktur. Bu davranışla ülkemizi Gri Liste'ye mahkûm ederek geri kalmış ülkeler kategorisine sokma riski göze alınmıştır maalesef. Çok önemli olan 12 numaralı tavsiye kararı kanun teklifinde olması gerekirken gereksiz birçok düzenleme kapsam içine alınmıştır. Gereksiz 30'a yakın maddeyle STK'ler ile "mal varlığının denetimi" adı altında sivil toplum ve sermaye baskı altına alınmıştır. Yüzlerce dernek ve vakıf, yardım ve bağış toplamadaki orantısız cezalar ile derneklerin kapatılması ve kayyum atamaya götürecek düzenlemelere karşı çıkmışlardır. 70'i aşkın baro basın açıklamasıyla, Avukatlık Yasası'ndaki değişikliğe karşı itirazlarını basın yoluyla dile getirmişlerdir.

Deprem ve pandemi döneminde bile muhalif belediyelerin yardım toplaması iktidar tarafından engellenirken kim sivil toplumun endişe ve kaygılarını yersiz görebilir? Mal varlığını dondurmak yetkisi, Cumhurbaşkanı tarafından gözdağı vermek amacıyla muhalefete karşı kullanılırsa haksız uygulamalara karşı kim hakkını nerede arayacak?

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener hakkında dört yıl önce başlatılmış soruşturma var ve Genel Başkanın "Çağırın ifadeye de derdinizi anlayalım." çağrılarına da ses veren hiç olmadı. Bir derneğin yönetiminde olsa derneği kapatıp kayyuma mı teslim edeceksiniz? Partiler de Dernekler Kanunu'na tabi olduğuna göre, sipariş bir iddianameyle parti kapatmaya mı gideceksiniz? "Bu ne evham?" diyenler olabilir. Eğer sürdürdüğünüz adalet ve hukuk reformları sürecinde gelinen noktada mahkemeler "AYM kararlarını tanımıyorum." diyebiliyorsa, Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı "AİHM kararları bizi bağlamaz, tanımıyoruz." diyebiliyorsa hiçbir endişe boşuna değildir.

İktidarın başsavcısı İrfan Fidan, Yargıtay üyeliğinde bir imza bile atmamışken hangi tecrübe ve birikim sonucu liyakat sahibi bir hukukçu sayıldı da en yüksek oyla AYM üyeliğine seçildi? Ne sermaye ne sivil toplum ne iç ve dış kamuoyu sizin devlet yönetme şeklinize, adalet ve hukuk anlayışınıza güvenmiyor maalesef. Hukuk güvencesi kalmayınca ekonomi de düzelmiyor. Çünkü on sekiz yıldır üretime hiç önem vermediniz. Bütün varlıkları betona, pahalı ve ölçüsüz yatırımlara, israf ve şatafata savurdunuz, yok ettiniz. Önemli sorunlarımız önem sırasına göre ciddiyetle ele alınmalıydı. Nasıl ki deprem konusunda hiçbir ciddi adım atılmazken Kanal İstanbul hâlâ gündemi meşgul ediyorsa insanımızın yaşam hakkına saygısızlık yapılıyor demektir. Bugün, insanlarımız yoklukla savaşıyor. Tek yapabileceğiniz borç para bulmak, yabancı yatırımcıları çekmek ama onlar da güvenmiyor. Dünyadaki finans odakları eksi faizle borç verirken biz ancak tefeci faiziyle zor para buluyoruz. O kadar çok "beka" dediniz, o kadar çok düşman yarattınız ki neredeyse dostumuz kalmadı. Oysa öncelikli düşman fakirlik, yoksulluk, işsizlikle mücadele etmek olmalıydı. İstihdam yaratmak ve hukuk devleti olmak için çabalamalıydık.

Terör, dünya ülkelerinin ortak mücadele etmesi gereken bir insanlık suçudur, Türkiye en çok acı çeken ülkelerin başında gelmektedir. Kolluk güçlerimiz, askerimiz ve polisimiz yıllardır canı pahasına terörle mücadele ediyor. Onları şükranla, şehitlerimizi de rahmet ve minnetle anıyoruz. Yıllardır terörden büyük acılar çeken insanımız için terörle mücadelede en az kolluk güçlerimizin fedakârlığına paralel, siyaset kurumunun da sorumlulukları vardır. Torba yasalarla Meclisin gereksiz işgali zaman kaybıdır, ülkemiz için önemli kayıptır. Oysa işleyen bir hukuk sisteminde güçlü bir parlamento, bugünkü yüksek temsil oranıyla bütün sorunlarımızı çözebilecek güce sahiptir. Ama bunlar yerine yüksek egoların ve bir tek kişinin dar kadrosu ve ufkuyla sınırladığı görüşler doğrultusunda tüm Türkiye'nin yönetildiğinin zannedilmesi, ülkeyi önlenemez sorunlar yumağına sürüklemektedir. Siyasetin ve Parlamentonun terör konusunda yapması gerekenler arasında dışarıya karşı iş birliği ve sorumlulukları olduğu gibi, içeride de huzur ve hukuku korumak, güvenlik güçlerine hukuk içinde tam destek vermek, güçlü ve tarafsız yargıyı oluşturmak görevi vardır.

Güvenlik kaygısıyla adaleti, demokrasi ve insan haklarını unutan ülkeler, terörü, bitirme noktasına getirseler de adaletsizlik daima kışkırtıcı olmuştur, teröre imkân sağlayan iklimi yaratır. Onun için başta iktidarın, tüm siyaset kurumunun ve en önemlisi halkın en güçlü temsil makamı Parlamentonun sorunları çözmek için güçlü bir irade göstermesi elzemdir. Ama maalesef gücü budanmış, işlevini yitirmiş bir Parlamentomuz vardır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi nasıl ki Parlamentoyu işlevsiz bırakmışsa yargıyı ve yürütme organını hatta basını da denetim altına almıştır.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde Mali Eylem Görev Gücü FATF'ın tavsiyelerine uygunluğundan söz edilirken bir yandan da sivil toplumu ve sermayeyi de baskılamak, muhalefete gözdağı vermek, korkutmak hatta etkisiz bırakmak kaygıları vardır ki yukarıda belirttiğim gibi bunların artık yaşadığımız süreçte yersiz ve boşuna olmadığı zaman içinde görülmektedir. Türkiye artık hukuk devleti olmaktan uzaktır, özensiz hazırlanan karmaşık torba yasalarla kanun devleti bile değildir maalesef.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)