| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2021 yılı merkezî yönetim bütçesinin 14'üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, size 2002 yılı Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinden bir pasaj okuyarak sözlerime başlamak istiyorum: "Krizin sorumlusu halkımız değildir, krizin sorumlusu ülkeyi yönetendir." diyor AK PARTİ'nin 3 Kasım 2002 tarihli seçim beyannamesi ve aynı anda buna ilaveten "Milletimizin bu kötü gidişe 'Dur.' demesi için 3 Kasım seçimi önemli bir fırsattır." Devamında "Kronik hâle gelen yüksek işsizlik ve enflasyonu, sürekli artan iç ve dış borçları, ekonomideki istikrarsızlık ve tehlikeli daralmayı, yüksek faiz oranlarını, tasarrufları kamu açıklarının finansmanına yönlendiren borç yönetimi anlayışını aşarak ülkeyi düze çıkaracak bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır." diyor.
Bakın, o günden bugüne değişen ne var? O günden bugüne değişen hiçbir şey yok, maalesef, on sekiz yıl sonra bugün de biz yüksek iç ve dış borçlardan bahsediyoruz, enflasyondan bahsediyoruz, yüksek işsizlikten bahsediyoruz. Demek ki on sekiz yılda gelip gittiğimiz nokta dönüp dolaşıp geldiğimiz yer aynıdır. Türkiye'de bugün işsizlik ağustos ayında yüzde 13 olarak gerçekleşmiş, zaten yılın da sonuna geldik, aralık ayının da sonuna doğru yaklaşıyoruz. Hedefte 9 rakamı var ama onun da tutmayacağı görünüyor. Buna paralel olarak genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 26. Üniversite mezunlarımız -dünkü konuşmamda da söyledim- artık dernek kurup haklarını aramaya çalışıyorlar. TÜİK verilerine göre ağustos ayında işsiz sayısı 456 bin kişi azaldığını açıklamıştır ama bu pandemi ortamında, bu mevcut yapı içerisinde buna da hiç kimsenin inandığını zannetmiyorum.
Yine, maalesef 2009-2010'larda 10 bin doların üzerine çıkan kişi başı millî gelirimiz, bugün 9 bin dolarların da altındadır. TÜİK eski Başkanının TÜİK verileri konusundaki açıklamaları rakamlar konusunda endişelenmekte ne kadar haklı olduğumuzu açıkça ortaya koymuştur. TÜİK verilerine göre, enflasyon kasım ayında yüzde 2,3 artarak yıllık bazda yüzde 14,03 olmuştur. Gıdadaki enflasyon yüzde 30'ların altına düşmemiştir. Tarlada ucuz, rafta pahalı satılıyor, sebze ve meyve fiyatları cep yakmaya devam etmektedir. Yani sizin, TÜİK verilerinin ortaya koyduğu enflasyon rakamları maalesef ülke gerçekleriyle çakışmamaktadır.
Yine, dün de söylemiştim, bu yapı malzemeleri sektöründe -Sayın Vekilim de burada, inşallah akşamdan sabaha araştırmıştır, beton fiyatlarını o da öğrenmiştir- maalesef dün açıklanan, yazılan fiyatlar; 220 lira fiyatı doğru, demir fiyatları da 5.700 lira.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Önceki fiyatta sıkıntı var.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Bunu şunun için söylüyorum: İnşaat sektörü lokomotif sektör; 250-300 sektörü de yanı başında barındıran, istihdam sağlayan bir sektörden bahsediyoruz. Eğer böyle giderse... Biliyorsunuz TOKİ müteahhitlerinin önemli bir kısmı anahtar teslimi götürü bedel üzerinden ihalelerini yapmaktadır. Göreceksiniz, eğer bu rakamlar böyle gider, Hükûmet bununla ilgili bir tasarrufta bulunmazsa ciddi oranda batmalarla, ciddi oranda sıkıntıya düşen firmaları görürsek şaşırmayalım. Tahmin ediyorum, yine yıl sonuna doğru herhâlde bir fiyat farkı kararnamesi çıkacaktır. Yani bugün yaşanan fiyatlar gerek sebze ve meyve fiyatlarında gerekse diğer faaliyet alanlarında yapı malzemeleri sektöründeki rakamlar sizin enflasyon rakamlarınızın katbekat üzerindedir.
Tabii, bunun yanı sıra dış borçlar meselesi var. Merkezî yönetim dış borç stoku Ekim 2019 itibarıyla 95,3 milyar dolar, krizin başladığı 2008 Ağustos döneminde bu tutar 89 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. TL cinsinden kamunun toplam borcu, 2018 yılı ikinci çeyreğinde 1 trilyon 50 milyar iken 2019 yılı ikinci çeyreğinde 1 trilyon 324 milyar TL'ye çıkmıştır. Bunun anlamı şu: Borçlar artarken tabii, tehlikeli bir daralma var. Türkiye ekonomisi, coronavirüs salgını ve kısıtlama tedbirlerinin etkisiyle yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9,9 oranında daralmıştır. Ekonomi de 2008 krizinden sonra ilk kez bu kadar daralırken, millî gelir de, söylediğim gibi, 9 bin dolarların altına düşmüştür.
Pandemi dolayısıyla, tabii, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinden elde edilen gelir veyahut da ihracattan elde edilen gelir de yüzde 35 oranında düşmüştür. Merkez Bankası bir önceki toplantısında, 19 Kasım tarihinde gerçekleştirdiği toplantıda faiz oranını 475 puan artırarak yüzde 10,25'ten yüzde 15'lere yükseltmiştir. Hani söylüyordunuz ya "faiz, faiz, faiz" maalesef, bu seneki 2021 yılı bütçesinde de bütçenin önemli bir kısmını bütçedeki faiz giderleri oluşturuyor, yaklaşık 195 milyar TL 2021 yılı bütçesinde faiz giderleri var.
Tabii, faizler artarken bu artan faiz ikliminde yatırımcıların ülkede bir şeyler yapmasını hiç kimse beklemesin. Özellikle, bugünlerde zaten devlet bankaları kredi vermek yerine, özel bankaları geçtik, onlar da Hükûmetin programı doğrultusunda daralma tedbirlerini uyguluyorlar. Onların da şu an yatırımcıyı destekleme yönünde ciddi bir faaliyetleri yok. Kaldı ki bu borçlardan dolayı -arkadaşlarımız zaman zaman gündeme getiriyor- tarım kredi kooperatiflerinin çiftçilerimize sağladığı krediler maalesef ödenilebilir olmaktan çıkmıştır. Her seferinde müjdeli haber bekliyorlar. Yine, Cumhurbaşkanımızın son yaptığı toplantının sonucunda da tarım kredi kooperatiflerinin borçlarının ertelenmesine yönelik herhangi bir sonuç çıkmamıştır. Bunun da bir an önce muhakkak ertelenmesi lazım.
Tabii, bütün bu yatırımları yapmak için hep dolaylı vergiler üzerinden vergi toplamaya çalışıyorsunuz. Yani bugün Türkiye bütçesinde toplanan vergilerin yaklaşık yüzde 63,3'ü dolaylı vergilerden, geri kalan da bilinen şekilde vergiler tahsil ediliyor. Bu, Avrupa'da, Almanya'da yüzde 45, Danimarka'da yüzde 31, OECD ülkelerinde yüzde 46 olarak uygulanmaktadır. Tabii hizmet sektörleri üzerinden vergi toplamaya devam ettiğiniz sürece maliyetler de sürekli artıyor. Dolayısıyla -özellikle bireysel- Türkiye'de yaşayan herkesin şu veya bu şekilde, gerek tekel maddeleri üzerinden gerek araba alışveriş satışlarındaki özel tüketim vergileri dâhil çok ciddi vergilere muhatap oluyorlar.
Tabii bunun yanı sıra özellikle çalışanların -Sayın Bakanımız da burada- Sayın Bakanım, ihracatçılarımızın KDV alacakları var. Bakın, bu arada SSK ve vergi borçlarını, devlete olan borçları yapılandırıyorsunuz. Hiç olmazsa şu KDV alacaklarını vergi veya SSK borçlarına sayın. Bunların incelemesi zaten bugünkü çalışma düzeni içerisinde -vergi dairelerimizin nasıl çalıştığını siz daha iyi biliyorsunuz, kısıtlı sürelerde çalışıyorlar- çok ciddi zaman alıyor, bir yıl sürüyor, iki yıl sürüyor ama siz vergi ve SSK alacaklarında aynı gün milletin tepesindesiniz. Bu yapılandırma da olmasa tahmin ediyorum milyona yakın insana haciz işlemi başlatacaksınız kanun gereği. Ben de burada yeri gelmişken diyorum ki: Hiç olmazsa KDV alacaklarını, vergi veya SSK borçlarına saymanızda hiçbir problem yok, bunu yapabilirsiniz.
Tabii bütün bu yatırım ikliminden, yatırım ortamından bahsederken ülkede bazı taşların yerine oturması lazım ki özellikle yabancı yatırımcılar, yerli yatırımcılar bu ülkede yatırım yapabilsinler, bunun en başında yargı bağımsızlığı geliyor. Maalesef bugün ülkemizde yargı bağımsızlığından bahsetmek mümkün değil. Bırakın bizi, muhalefeti, bugün yargının mensupları bile Türkiye'de adalete güvenin yüzde 30'ların altına düştüğünü ifade ediyor. Bu şartlar altında hiç kimsenin bu ülkede yatırım yapmasını beklemek biraz da farklı bir şey olur. Yani özellikle son dönemde gelen yabancı yatırımcıların da önemli bir kısmı borsaya geliyor. Borsadan alınan hisselerle yapılan yatırımlar maalesef bize istihdam olarak, iş olarak geriye dönmüyor.
Yine, yatırım ikliminin iyileşmesi için şeffaflık konusuna vurgu yapmamız lazım. Bugün 122 ülke arasında Türkiye şeffaflık sırasında 94'üncü sırada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Bu ülkede ihalelerin, yapılan işlerin şeffaf bir şekilde, kamuya açık olarak yapıldığı konusuna biz değil, hiç kimse, dünya inanmıyor. Siz burada kalkıp yüz sefer de söyleseniz, bu, sonuçları değiştirmiyor.
Yine aynı şekilde, yolsuzluk konusunda 2019 yılı raporlarına göre 180 ülke arasında 91'inci sıradayız. Temel haklar konusunda yine 126 ülke arasında 121'inci sıradayız. Niye bunları söylüyorum, biliyor musunuz? Uluslararası yatırımcılar bu kriterlere göre gelip bizim ülkemizde yatırımlar yapıyorlar ya da yapmıyorlar. Dolayısıyla bu konular aşıldığı takdirde... Son dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız hep yeni reformlardan, yeni yapılanmadan, adalet reformundan tutun ekonomik reformlara kadar yapacağını ifade ediyor. Ben de zaten bunlar yapılmadan bu ülkede yatırım ikliminin iyileştirilmesi mümkün değil diyorum.
Sayın Bakanım, hazır siz buradayken, asgari ücret görüşmeleriniz de devam ediyor; Sayın Genel Başkanımız da çeşitli defalar ifade ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Selamlayalım.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Tamam.
Diyor ki: "Şu asgari ücret üzerinde bir vergi var. Bu vergiyi işverenlerin üzerinden alıp bu seferlik devlet öderse hiç olmazsa ellerine 3 bin lira geçer." Bunu dikkate alacağınızı ümit ediyorum. Zaten asgari ücret bu ülkede asgari ücret olmaktan çıktı, ortalama ücrete döndü. Bu şartlarda, bu rakamlarda, yoksulluk sınırının 2.418 lira olduğu bir ülkede asgari ücretin zaten bir önemi ve de anlamı yoktur diyorum.
2021 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)