| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 16.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde Antalya merkezde, Aksu'da, Serik'te, Manavgat'ta, Gazipaşa'da ve Kumluca'da yaşanan sel ve dolu afeti için yurttaşlarımıza, hemşehrilerimize ve çiftçi kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimi tekraren sunuyorum. İnşallah, zarar tespitleri yapıldıktan sonra da bir an önce yaraların sarılmasını ve hasarların giderilmesini temenni ediyorum.
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 12'nci maddesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin 98'inci, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de 3'üncü bütçe görüşmelerini yapıyoruz ve sonlandırmak üzereyiz.
1215 tarihli Magna Carta'dan bu yana bütçe hakkı, yurttaşlık hakkıdır ve parlamentolar yüzlerce yıldır bütçeyi denetler, sorgular ve onaylar. Sayın Bakanımızın ve Sayın Bakanların eleştirilerden dahi rahatsız olduğunu hissediyoruz -ve iktidar milletvekillerinin- ama bütçe, asıl, parlamentoların denetim, sorgulama ve onayıyla hayata geçen önemli argümanlardır. Bizde, ilk defa 1876'da Kanun-ı Esasi'de dayanağı olmadan kimseden vergi toplanamayacağı hükme bağlanmıştır, ilk Anayasa'mız sayılan Kanun-i Esasi'de. Bizim de en iyi yaptığımız ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hedeflerini hiç şaşırmadan, isabetle yaptığı tek konu olan -on yıldır, incelerseniz- vergi toplama konusunda on yıldır daima hedeflerinin üzerinde vergi toplamışladır; kırarak, sararak, bazen af çıkararak, ÖTV zamlarıyla, KDV zamlarıyla mutlaka hedeflerin üzerinde, zor şartlarda dahi vatandaştan sorgusuz sualsiz para toplamayı becermişlerdir. O konuda söylenecek bir şey yok ama iş sorgulama ve denetlemeye gelindiği zaman hiç sorgulanma imkânı yoktur, denetleme imkânı yoktur ancak görüldüğü gibi, eleştirilerden bile çok ciddi rahatsızlıklar yaşanmaktadır.
Bütçeler bir hükûmetin vizyonunu belirler; eylem planını, sorunlara çözüm konularını, yol haritasını ve hedeflerini belirler. Baktığımız zaman, bunların olmadığını görüyoruz bütçede; sadece savurganlık, açıklar ve büyük faizlerle karşı karşıyayız; hiçbir vizyonu ve yol haritası olmayan bir bütçeyle karşı karşıyayız.
Peki "Bütçe nerelere harcanmış?" dediğimiz zaman, işsizliği, milyonlarca işsizliği çözüme dönük, işsizlik sorununu çözmeye dönük hiçbir eylem, hareket ve bütçe ödeneği olmadığını görüyoruz. Yine istihdama, üretime dair bütçede hiçbir şey yok. Yıllardır sürüncemede kalan EYT, KYK, 3600 ek gösterge dâhil, hiçbir soruna merhem olunmamıştır. Bütçede ihtiyaç sahiplerine pandemiden dolayı yapılmış, görünürde, hiçbir destek yok. Tarım Kanunu sizin döneminizle yapılmakla birlikte, sizin döneminizde çıkarılmış bir yasa olmakla birlikte 21'inci maddesindeki gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1'i olan pay 56 milyar tutmasına rağmen, yine geçen yılki gibi hiç artış olmadan, 22 milyar yapıldığı gibi, ihtiyaç sahibi çiftçiye -ki traktörleri ve hayvanları haczedilen- Tarım Kredi ve Ziraat Bankasındaki çiftçi borçlarının yapılanması için en küçük bir destek ayrılmamıştır ve sonra da tabii -bu 5 milyarlık- zorda olan çiftçimizi rahatlatacak durumdayken dışarıya yapılan yardımlara itiraz olması, eleştiri olması da çok doğaldır Sayın Bakan. Onun için 5 milyon Tunus'a, 3,5 milyon Somali'ye, milyar dolarlar... Gerçekten vicdanları sızlatmaktadır; yoksa kendi içimizdeki bunca sorun olmadan kendi yoksulumuza, ihtiyaç sahibine, pandemiden dolayı zarar gören insanlarımıza gerekli destekleri yapabilseydik bunları kimse konuşmuyor olurdu.
Bence Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini iktidar kanadının sürekli övmesi, hatta kutsama derecesinde savunması çok şaşırtıcı. Bakanların hemen hemen hepsi de birer pembe tablo çizmişlerdir, hatta bir Bakanımızın "Yoksulluğu yok ettik ve refahı paylaşıyoruz." dediği de dikkatlerden kaçmamıştır. Dikkatimizi çeken yine, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bütçeyi sunarken "kazan-kazan" tabirini önceledi, bütçenin son konuşmasında da yine kazan-kazanla bitirdi; hiç anlayabilmiş değilim. Ama birtakım övücü sözleri söyledikten "Geliştik ve dünyada belirli sıralara girdik, şu kadar yüceldik, bu kadar kalkındık." dedikten sonra, itirazlar üzerine de "Siz anlamazsınız bunlardan." diyerek haddini aşmıştır maalesef. Bu kazan-kazan nedir? Kim kazanıyor? bu soruyu sormak lazım. Sayın Cumhurbaşkanı "Biz devleti şirket gibi yönetiriz." demişti, onun için mi sürekli kazan-kazan söyleniyor? Ama "kazan"ın hangi tarafında kim var belirsiz. Eğer şirket gibi idare ediliyorsak niye devlet ve millet bir kere kazanmıyor? Niye hep belirli, tarif edilen, ihale yasaları 180 kere değiştirilerek belirli tanımlanan kişilere gidiyor ve kazan-kazan oyununu hep onlar oynuyor? Doğrusu şirketler kâr amacı güder ama devletler ise ülke bütünlüğünü amaç edinmiş siyasi ve sosyal organizasyonlardır, tüzel kişiliklerdir. Kazan-kazan ya da sürekli kazanca dönük şirket anlayışıyla devlet yönetilemez. Peki, kabul edelim ki siz bunu seviyorsunuz ve şirket gibi yönetmek istiyorsunuz. O zaman şunu ben hatırlatmak isterim, Türk Ticaret Kanunu'nun 18'inci maddesinin (2)'nci fıkrası şöyle der: "Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir." Şimdi, basiretli bir iş adamı nedir dediğimiz zaman, onu da içtihatlar tanımlamıştır. "Tacir, geleceği gören, sezgisi yüksek, dikkatli ve yapacaklarının nereye varacağını bilen ya da bilmesi gereken, ticari iş, işlem ve eylemlerinin hukuki, mali ve ticari sonuçlarını öngörmesi gereken kişidir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Şimdi, eğer şirket gibi yönetmekte kararlıysak en azından basiretli bir tacir gibi hareket edilmesi gerekir, öngörüsü olması gerekir ama bugün baktığımızda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde 400 milyar doları aşmış dış borç var. AK PARTİ sıralarından bir arkadaş dedi ki: "400 milyar dolar varsa ne olur borç, 4 trilyonun üzerinde Almanya'nın borcu var." Evet, Almanya'nın 2,3 milyar kamu kaynağı borcu da var ama eksi faizle. Eksi faizle borç alan ülkeler -Japonya ve Almanya gibi- bizim o aldığımız faizlerin çok daha düşüğünü ödediği gibi, hatta bundan kazanç bile sağlamakta. Bizim yüzde 7'yle aldığımız borçlar basiretli bir tüccarın eylemi değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Bari basiretli tüccar gibi davranılması gerekiyor.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)