GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:27
Tarih:10.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2021 yılı bütçesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Evet, 2021 yılına geliyoruz. Geçen sene büyük ümitlerle girdi bütün dünya yeni yıla ve hani, dünyanın bin hâli vardır ya, işte, şimdi onu yaşıyoruz. Bazı şeyler vardır ki önceden görülemez, önceden görülemezlikler de aslında tartışılır ve devlet adamı odur ki işte, önceden önünü görmesi gerekir. Kimse 21'inci yüzyılın kâbusunun Covid-19 olacağını tahmin edemezdi, evet, ama devletler "Krizleri anında ört ki ölem." demezler ve her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olmak ve tedbirlerini almış olmak zorunda devletseniz eğer ve Türkiye'de de 11 Mart günü bu illetin bize geleceğini tahmin edemediniz; "siz" diyorum çünkü biz tahmin ettik ve bu kürsüde uyardık sizi ve diyoruz ki şimdi de "Türkiye iyi yönetilemiyor."

Mesele şudur: İyi yönetim ve kötü yönetim hadisesi halkın genelinin aslında ne hissettiğiyle ölçülür. Yani eğer bir ülkede halk günlük hayatından memnunsa; huzur, sükûn varsa; ülkede halk geçim sıkıntısından ezilmiyorsa; mehmaemken yani her hâlükârda namerde muhtaç olmadan geçinebiliyorsa ve sefalet sınırına yaklaşmış milyonlar yoksa; bir ülkede adalet iyi dağıtılıyorsa ve bir ülkede keyfîlik yoksa; eğer bir ülkede devletin kapıları o ülkenin tüm insanlarına açıksa ve bir ülkede halkın rızasıyla yönetime gelenler, yetkilerini kendileri, dostları, akrabaları için değil de halkın çıkarları için kullanıyorlarsa, işte, o ülke iyi yönetiliyor demektir arkadaşlar.

Sonuç, halk memnun mu, değil mi, budur hadise ve işte "O ülke iyi yönetiliyor mu?" sorusunun cevabı da budur. Herkesi memnun edemezsiniz, evet ama "conventional wisdom" denen yani kamuoyunun sağduyusu denen bir hadise var. Halkın nabzını yani kamuoyunu yapan kurumlar işliyorsa ve korku altına sokulmamışsa eğer halkın nabzını tutmakta zorluk yaşamazsınız. Bunlardan üç tanesi çok önemli; bir tanesi siyaset, bir tanesi medya ve bir tanesi de gönüllü kuruluşlar. Eğer bunlar işlevselse, insanlar çok tok olmasalar bile birazcık, bir nebze memnun olabiliyorlar yaşarken. Şunu demek istiyorum: Yani insanların mutlu olması için ekmek kadar mühim olan başka şeyler var. Yani insanların tok olması lazım da aynı zamanda hem rahat olmaları hem de geleceğe bakarken kendilerini güvende hissetmeleri lazım; devletlerine, ülkelerine, kendilerine olan inancı kaybetmemeleri lazım. İşte, bugün, maalesef, bunların tamamı zedelenmiştir.

Bütçe konuşuyoruz, eğri oturup doğru konuşacağız. İnkâr edebilir misiniz, şimdi durup dururken mi milyonlarca insanımız işinden oldu? Olmamıştır diyebilir misiniz? Devletin resmî rakamları var ortada. Şimdi, bu iyi mi yani? Türkiye'de bunalım bu insanlar çalıştığı için mi ortaya çıktı? Ya da bu insanlar işten çıktılar, çıktılar da öyleyse neden bitmedi bunalım, eğer bunlar çalışıyor idiyse, bundan dolayı çıkmışsa? Yani iş arayan sayısı iki yılda 2,5 milyon artmış Değerli Bakanım. Şimdi, yaşanan bunalım mali idiyse, bu kadar uzun süre sürmesi ve ülkenin her köşesini kasıp kavurması Türkiye'de çok büyük hoşnutsuzluk meydana getirmiştir ve halk şikâyetçi, biz gidiyoruz, sahada bir bir geziyoruz esnafı, çiftçiyi, vatandaşı, şikâyetçi herkes. "Halk hoşnut." diyemezsiniz. Ben, burada, kendi Bakanlığıyla ilgili Sayın Bakana bu şikâyetleri dile getireceğim.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı iki ayrı Bakanlıktı, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bunları bir çatı altında topladılar, beraber yaşasınlar mutlu mesut diye. Şimdi, Sayın Bakan benim hemcinsim, o yüzden kendisine haksızlık etmek istemiyorum, bir kadın olarak ancak "Yapar." denilmiş, güvenilmiş kendisine ve neredeyse bütçenin yarısı kendisine bağlanmış tamam da e, işte, yapılamıyor yani sistem bozuk; işlemez, zaten kim olursa yapamaz. Kendisine burada söyleyeceklerimi kadın, hemcinsim olarak özür dileyerek söyleyeceğim ama hepsini söyleyeceğim, altta da kalmayacağım.

Şimdi, iktidarlarınızın ekonomik başarısızlığının toplumda açtığı yara büyük, yamalarınız artık işe yaramıyor; delik büyük, yama küçük kalıyor değerli arkadaşlar, kangrene gidiyor iş; yara vardı, artık kangren olmuş, gidiyor iş.

Kadınlarımız, gençlerimiz, engellilerimiz, yaşlılarımız, sizinle ekonomik ve sosyal hayattan dışlanmış kesimler olarak karşımızdalar çünkü topluma kalıcı olarak katılmalarını sağlayacak politika geliştirme vizyonunuz yok; özür dilerim, yardımlar tamam ancak vatandaşlarımızın ekonomik hayata katılmalarını sağlayacak enstrüman ve araçlar sağlayamadığınız zaman, üretken olamayan bireyler olarak yardımlara bağımlı ve muhtaç hâle gelmiş milyonlar var ve bundan şikâyetçiler. Bundan şikayetçiler. Derinleşen yoksullukla beraber yardıma muhtaç kesim genişliyor. Yardım verilen kişi sayısı artıyorsa, bu o kadar yoksullaştık demek. Şimdi, siz kalkıp -bir de bununla övünüyorsunuz- diyorsunuz ki: "Şu kadar kişiye yardım yapar hâle geldik." Ya, bu, aklı olanın aklıyla alay etmek, başka bir anlama gelmiyor yani biraz toparlanmamız lazım. Bu sosyal yardım balonu büyüyor, büyüdükçe istihdamı artıracak ve ekonomik hayata katılımı mümkün kılacak plan ve projelere kaynak ayrılması zorlaşıyor; işte, sosyal yardımlar ve çalışma arasında ortaya çıkardığınız bir kısır döngü, hadiseniz bu.

Şimdi, bu şekilde özel durumu olan vatandaşlarımız için evden çalışma, esnek çalışma gibi çalışma kavramını zenginleştirecek modeller geliştirebilirsiniz. Mesela, işverenlere dezavantajlı grupların istihdamı için teşvik vermek bir çözüm olur. Kamu plan, proje ve iştiraklerinde bu gruptan vatandaşlarımızın istihdamını hedefleyebilirsiniz mesela.

Vatandaşlarımızın cebine konan yardımlar da son derece yetersiz artık çünkü o kadar çok para piyasaları oynadı ve yerinden gitti, her şey uçtu ki yetmiyor bu yardımlar. Enflasyon ve para çıkmazına soktunuz ülkeyi, asıl mevzu bu.

Şimdi, bakın, biz yardımlara karşı değiliz. Ben, ömrümün çok büyük bir kısmını, bu yardımları, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşlıya, işsize, engelliye, kadına, yeşil kartla herkese sağlık veren bir devlet adamının yanında, Süleyman Demirel'le faydalı geçirdim, dolayısıyla tabii ki karşı değilim ama yardımın mantığı farklı. Sosyal devletseniz yardım yapacaksınız ama herkesi yardıma muhtaç hâle getiren bir sosyal devlet olmaz, olursa olmaz olur yani olmaz olur.

Beraberinde iğneden ipliğe muhtaç bir Türkiye'de yapılan sanayi ve başta her tür yatırımla istihdam sağlayan ve ülkeyi namerde muhtaç etmeyen yatırımlar da aynı vizyonla yapıldı onlar yapılırken, bugün o yok sizde. Şimdi, bugün bu alanda ciddi bir reforma ihtiyaç var ve maalesef, böyle bir yaklaşım bize sunduğunuz 2021 bütçesinin hiçbir yerinde yok.

Sonuç: Şikâyetçiyiz Sayın Bakan. Biz gençlerimiz adına şikâyetçiyiz. Engellilerimiz adına şikâyetçiyiz. Her gün ölen kadınlarımız adına şikâyetçiyiz. Ve onlar adına soruyoruz size, ilk gün sorduk. Bu neyin bütçesi, bu neyin bütçesi? Şimdi, bu bütçe, hiçbir reform vizyonu olmayan, yapısal sorunları çözmeyen bir bütçe ve bu bütçe, aynı düzeni devam ettirme bütçesi. Sizin düzeninizi devam ettirme bütçesi bu. Soruyoruz: 35 milyar lira bütçesi olan Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı bu kronikleşen istihdam sorunu için nasıl bir çözüm ortaya koyuyor? Soruyoruz bunu.

Gelelim sosyal hizmetlere. Belirli derneklere, vakıflara devredilmesi "Kimin malını kime veriyorsunuz?" sorusunu azıcık içine girenlerin aklına getiriyor. Araya giren aracılar ve denetimsiz harcanan kamu yatırımı, ulaşmayan kaynaklar, hangi vatandaşa ulaşıp hangisine ulaşmadığı belirsiz yardımlar ve kamu kaynaklarının keyfîlikle bütçe dışına çıkarılmasını denetlenebilirlik ve hesap verebilirlik açısından doğru bulmuyoruz biz. Öyle bir hâlde ki hadise, artık devletle iş yapmak için bazı dost vakıflara gizliden yardım yapmak ön şart. Bunun en kötüsü ne biliyor musunuz? Bu kanıksanmış hâlde yani bunu kabul etmiş artık yatırımcı. Kamu ihalelerinde çok fazla böyle duyumlarla karşılıyoruz. Şimdi, o yatırımcılar seslerini çıkarıp şikâyet edemiyorlar belki işlerini devam ettirmek için ama biz onlar adına şikâyetçiyiz Sayın Bakanım. Biz onlar adına şikâyetçiyiz.

Yardımlar konusunda ciddi usulsüzlükleriniz var, kendinizi düzeltmeniz lazım. Mesela 2018'de de 2019'da da engelli raporu olmadığı, sisteme kayıtlı olmadığı hâlde engelli maaşı alan 100 binden fazla insan yansıtılmış Sayıştay raporlarına. Bu isimlerin AK PARTİ il, ilçe teşkilatlarının Bakanlık il, ilçe taşra müdürlüklerine verdiği isimler olduğuna dair önemli duyumlar, iddialar var. Açıklayın bunları, kimlermiş, isimleri çıksın bir bir ortaya. Şimdi, toplum yararına çalışma programlarına, diğer programlara yedek listeden kurasız bir şekilde eş dost, akraba alındığı söyleniyor, açıklayın bunları da.

Gelelim mevcut yapısal sorunların en başında derin bir sürdürülemezlik sorunu yaşayan sosyal güvenlik sistemine. Sistem her yıl milyarlarca lira açık veriyor ve var olan açıklar hazineden tamamlanmaya çalışılıyor. Sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferler 2019'da 196 milyar olup gayrisafi millî hasılanın yüzde 4,5'ine denk geliyor. 2020 için 200 milyar lirayı geçti. Bu delik, bütçe için faiz borçları, yap-işlet-devret garantileri kadar büyük bir delik. SGK bütçe açığının kapanabilmesi için gerçekçi, hak ve özgürlüklere uygun bir reform gerekiyor. EYT mağdurları yaratmakla ve geçtiğimiz haftalarda buraya önümüze getirdiğiniz 25 yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlarımızı sosyal güvenlik, ihbar ve kıdem tazminatı hakkından mahrum bırakan uygulamalarla bu sorunu aşamazsınız. Sağlıklı bir sistem için her 4 sigortalıya 1 emekli düşmesi gerekiyor, Avrupa ortalaması 4'e yakın. Türkiye'de, 2002'de bu oran 2, 2020 Ağustosunda 1,77 ve 2002'den 2020'ye, on sekiz yıldır hiç 2'nin üzerine çıkarmamışsınız. Yani ne olmuş, biliyor musunuz? Siz kriz ülkesi devralmıştınız ya hani, sizinle kriz süreklilik hâline gelmiş, kriz hiç bitmemiş, devamlı kriz altındayız.

Şimdi, buradaki en büyük problem, kayıt dışılık ve istihdam problemi. On sekiz yıllık iktidarınız boyunca kayıt içine yeteri kadar çalışanı almadığınızı ve yeterli istihdam yaratmadığınızı gösteriyor bu veriler. TÜİK 2020 Temmuz verisi, ülkemizde kayıt dışı istihdam için yüzde 32,7 diyor, ILO verilerine göre bu çok daha yüksek ama bakın, bu oran pek çok Avrupa ülkesinde yüzde 20'nin altında, hatta yüzde 10'un altında. Eğer sadece kayıt dışı çalışanlarımız kayıt içine alınsa bunu 3'e çıkarırsınız ve her yıl bütçeyi milyarlarca yükten de kurtarırsınız.

Yaşlı nüfus sorunumuz olmadan sosyal güvenlik sistemini sürdürememe sorunu yaşıyoruz, TÜİK'in iş gücüne katılım sayısını azaltıp işsizlik tanımını değiştirmesiyle işsizliğin artmadığını gösterme çabanıza artık kargalar bile gülmüyor ya. Evet, bu ayara rağmen 2018 Temmuzda işsizlik yüzde 10,8; 2019 Temmuzunda yüzde 13,8. Bakın, "pandemi" dersiniz diye bu senekini söylemiyorum. Cumhuriyet tarihinin rekor işsizlik seviyelerini yaşattınız siz bu ülkede ve ne hikmetse pandemi döneminde fazla moral yüklenmiş ayarlara ve işsizlik yüzde 13,4'e gerilemiş, iyi mi?

Şimdi, burada bakılması gereken geniş tanımlı işsiz sayısı; ümidini kaybettiği için iş aramaktan vazgeçenler dediğiniz, aslında çalışabilir durumda olan işsizler. Temmuz 2018'de geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyon, Temmuz 2020'de 8,5 milyon; yüzde 23,8 olmuş, 16'ymış. Ayrıca, pandemi sebebiyle istihdam içinde görünen ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği programlarını da katınca yüzde 34,5 arkadaşlar. Yani yapısal bir istihdam sorunumuz mevcut, girişimcilik kapasitemiz son derece düşük, istihdam-eğitim arasındaki bağı kuramamışsınız. Mesleki eğitim iş gücü piyasası ihtiyaçları doğrultusunda istenen ölçüde verilememiş, hem işsizliğe hem boş iş pozisyonlarına neden olmuşsunuz. Yani "İş beğenmiyorlar." diyorsunuz ya hani, bunun sebebi de sizsiniz, sizsiniz sebebi. 1 milyonu aşan yüksekokul mezunu gencimiz işsiz, atanamayan sağlık çalışanları, öğretmenler, jeologlar, burada bu listeyi söylemeye kalksam -her gün yazıyor çocuklar her yerden- sürem mümkün değil, yetmeyecek. Son dört yılda 404 bin vatandaşımız ülkeden ayrılmış ve kaçıyor vatandaşlarımız. İşte, sebebi bunlar ve şikâyetçi işsizlerimiz, atanamayanlar şikâyetçi, biz de onların hepsinin adına sizden şikâyetçiyiz.

İstihdam politikalarında bir başka yanlışınız daha var, söylemesek olmaz. Yıllarca var olan istihdam politikasının dışına çıkıp taşerona yöneldiniz, daha sonra taşerondan geçici işlerde çalıştırmak üzere 4/B'ye alım yaptınız. 4/B'liler görevine çakıldı, başka bir yere gidemiyor, boşanıyor insanlar, evlilikleri devam etmiyor. 3 artı 1 kapsamında normal statüye geçemeyen 400 bine yakın çalışan var ve şikâyetçi hepsi. Taşerondan 4/D'ye geçişler de çok sıkıntılı. KİT'lerdeki taşeronlar kadroya alınmadı. İşçilerimiz haklarını alamıyor. Taşeronlar adına, 4/B ve 4/D'liler adına, maden işçilerimiz adına şikâyetçiyiz Sayın Bakan, şikâyetçiyiz. Hepsi neye sebep oluyor? Her gün daha derinleşen sorunumuza; bu yoksulluk.

4 kişilik bir aile için açlık sınırı yaklaşık 2.500 lira, yoksulluk 8 bin lira, yüzde 43 vatandaş asgari ücretle geçiniyor bu memlekette ama geçinemiyor, "geçiniyor" lafını alışılagelmiş olduğu için dedim, Avrupa'da yüzde 5 ila 15 civarlarında, aç bırakmışsınız onları. Bunca işsizle, asgari ücretin 2.324 lira olduğu, göstermelik düşük sosyal yardımlara muhtaç bir yapıdır sunduğunuz bize ve "Yönetiyoruz sizi." diye asgari ücretliler adına da biz şikâyetçiyiz. 20 milyon sigortalı çalışanımızın yarısına yakını açlık sınırının altında. Covid-19 salgınında kısa çalışma ödeneği ve benzeri bütçeden yapılan harcama toplam 8 milyar, geri kalan 30 milyarlık yük İşsizlik Sigortası Fonu'na bindirilmiş, zaten işçinin parası işçiye veriliyor yani. Diğer ülkeler 10 milyarca euroluk ekonomik destek paketleri açıklarken, bizdeki durum niye böyle? Kötü ekonomi yönetimi ve israflar yüzünden, hepsi bu. Düşük ücret politikalarınız, işverenlere sağlanan prim teşvikleri hedeflediğiniz istihdamı yaratmamış. EUROSTAT verilerine göre Avrupa'nın en düşük satın alma gücüne sahibiz ve nüfusun yüzde 68'i bugün borçlu. Biz, bütün borcu olan vatandaşlar adına sizden şikâyetçiyiz Sayın Bakan, şikâyetçiyiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Yoksulluk toplumsal sorunları artırdı, suça karışmalar arttı; kadına, çocuğa, hayvana şiddet arttı, artan uyuşturucu kullanımı da bundan; hepsi adına şikâyetçiyiz.

Ekonomiye gelince, düşük ücretlerle ekonomi çarkı dönmüyor ve yeni istihdam yaratmıyor. Bu sebeple yoksulluk yeni yeni yoksulluklar doğuruyor. İşte, daha önce de söyledik "Asgari ücret için, çalışanlardan prim ve vergi kesinti yapmayın; işverene yüklenmeden, işverenin 3.458 lirasını sabitleyin ve asgari ücretlinin eline 3 bin lira geçsin." diye ama kabul etmediniz; şikâyetçiyiz.

Şu anda yine yoksullukla boğuşan çok önemli bir grup, emeklilerimiz ve emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız. Ağustos 2020 itibarıyla 13,1 milyonu bulan emeklilerimizin yarısı 2 bin liranın altında maaş alıyor. Çalışan ve iş arayan emekli sayıları siz geldiğinizde 1 milyondan az fazlaydı, bugün 5 milyon. Rahat edecekleri dönemde açlıkla sınanıyor insanlar, kabul edilebilir mi böyle bir şey? Soruyorum ben, hepinize soruyorum.

Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız kanunların geriye dönük işletilmesinden şikâyetçi. 10000 günlük primini ödemiş "Genç yaşta emekli olamaz." denilen yüz binlerce vatandaşımız var. Devlet "Gençsin, emekli olamazsın." diyor, işveren "Yaşlısın, çalışamazsın." diyor. Onları Araf'tan çıkarın, EYT'lilerin sorununu çözün artık. EYT'liye günah, günah bu insanlara; ölecek, ölecek insanlar; şikâyetçi değiller, ölecekler her gün söylemekten. Biz, haklarını gasbettiğiniz EYT'liler adına şikâyetçiyiz Sayın Bakan.

Ve esnafımız, siz sokağa inmeyi bıraktığınızdan beri kanayan yaramız. Pandemiyle iyice yapayalnız kaldılar, borca battılar. Mallarının hepsini satsalar, borçlarının ancak yarısına denk ellerindeki. Yoksulluğa mahkûm edildiler ve pandemi öncesinde de zaten borçluydu bu insanlar. Pandemi öncesi 560 bin esnafımızın toplam borcu 40 milyar lira. Pandemide 1,5 milyon esnafımız 67 milyar lira kredi kullanmış. E, geri ödeme dönemi başladı, neyle ödeyecek, elinde ne var ki neyle ödeyecek? Durdurun bunları, daha sonra ödesinler; hiç değilse bunu yapın ya sosyal devletseniz. Yazık esnafa. "Altı ay 2 bin lira TL kredi verin." dedik, "24 milyar lira, yapın bunu." dedik; yapmadınız, yapmıyorsunuz, yapmalısınız Sayın Bakan. 100 milyar liralık ekonomi kalkanına bile koymadınız onları, erteleyin ödemeleri. 1 milyon 800 bin esnafımız var, hepsi şikâyetçi; biz de hepsi adına sizden şikâyetçiyiz.

Gelelim çocuk işçilere. TÜİK'e göre okul çağında 720 bin kadar çocuğumuzun çalışıyor. Mevsimlik tarım işçileri ve kayıt dışılarda sayı çok daha yüksek. Çalışan çocuklarımızın yüzde 34,4'ü eğitime devam edemiyor, çok kötü koşullardalar ve çalışan çocuklarımızın yüzde 1,3'ü çalıştığı yerde yaralanma ve sakatlanmaya tabi oluyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2013 ile 2019 arasında kayda geçen 419 çocuk işçi ölümü gibi bir utancı da yaşattınız bize bu ülkede, yaşattınız. Bu bir utanç, o evlatlarımız için ben şikâyetçiyim, gerçekten hepinizden şikâyetçiyim.

Sivil toplum kuruluşlarına göre, on yedi yılda 23.976 işçi yaşamını yitirdi ve 78 bin işçi iş göremez hâle geldi. 2020 yılının ilk on ayında 1.736 işçi yaşamını yitirdi. "Kazadır, olur bu." diyemezsiniz. Siz devletseniz, denetleme ve kurallara uyulmadığında getirilen cezalara bakmalısınız, siz yapacaksınız bunu. Mevsimlik tarım işçilerimiz için iş güvenliği, ulaşım, sağlık, barınma hepsi sorun ve binlerce iş kazasına kurban giden her can için şikâyetçiyiz.

Covid-19 salgını başladığından beri sağlık çalışanlarımıza, o kahraman çalışanlarımıza, hepsine buradan selam gönderiyorum ve saygıyla selamlıyorum. Bugün, şu anda dahi biz konuşurken görevlerinin başında canlarını katık etmişler, sizlerin yakınlarını, hepimizi, vatandaşlarımızı kurtarmak için çalışıyorlar. Sizin bütün ihmallerinin yükünü onlar üstlendiler ve çalışmıyorlar sadece, ölüyorlar onlar. 40 bini aşkın sağlık çalışanımız coronavirüse yakalandı ve 230 sağlık çalışanımızı kaybettik. Hayatlarını ortaya koydular, "Görev sırasında hayatlarını kaybederlerse şehit sayılsınlar ve aileleri bu kapsama alınsın." dedik. 30 Martta kanun teklifi verdik, ilk biz verdik İYİ PARTİ olarak ve maalesef, gündeme almadınız. Defalarca "Covid-19 sağlık çalışanlarımız için meslek hastalığı sayılmalı." dedik, gündeme almadınız. En güncel ve gerekli iş güvenliği sorunu bu Sayın Bakanım, istirham ediyorum. Bütün sağlık çalışanları adına, bir sağlıkçı olarak, kardeşleri olarak istirham ediyorum sizden. Bu insanlar, bu yükü taşımak zorundalar, evet, biz yemin ettik, bunu yapacağız ama siz de onlar için yapılması gerekeni yapacaksınız, yapmalısınız, en büyük işiniz bu olmalı sizin, istirham ediyorum.

Biyolog Ali Uçur, 80 yaşındaki babasına bakmak için emeklilik dilekçesi imzalandığı gün hayatını kaybetti. Muharrem ve Nuri İdiz, şurada 2 kardeş, hemen "Sinop"un üzerindeler. Doktor ağabey kardeş, beş gün arayla doktor oldular ve on beş gün arayla 2 kardeş coronavirüse yenik düştü. Haritaya iyi bakın Sayın Bakan. Hepsinin arkasında aileleri ve sevdikleri ağlıyorlar. Sizler için denizler mavi, yaprak yeşil, güneş sarı ama onların aileleri için her yer zifirî ve gidenler için artık ebedî karanlık Sayın Bakan, ebedî karanlık artık.

Ve kadınlarımız, toplumumuzdaki en büyük adaletsizlikle yüzleşen cefakâr kadınlarımız. Onların yüzleştiği sorunlar, aslında sosyal güvenlik sistemi de dâhil pek çok sistemin tıkanmasına yol açan sorunlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği fikri, 2011'den beri programlarınızdan, raporlarınızdan kaldırıldı, kadının adını sildiniz Sayın Bakan Bakanlığınızdan. İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açtınız. Kadının toplum içinde olmama fikri topluma hâkim edilmek istendi.

Dünya Ekonomik Forumu, 2020 Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi'ne göre, Türkiye'de kadınların ekonomik katılımı ve fırsat eşitliğinde 153 ülke arasında 136'ncı sıraya düştük. 136'ncıyız sayenizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AYLİN CESUR (Devamla) - İş gücüne katılım 2020 itibarıyla yüzde 32, istihdam yüzde 27. Erkeklerle bu fark yüzde 40, ikisinin arasında kadın ve erkekte. Türkiye'de çalışma hayatında ortalama kalış süresinde, kadınlar on dokuz yılla erkeklerin yirmi yıl gerisinde. Eğitime devamlılıkta iki yıl geride. Gelir adaleti bakımından erkeğin cebine giren her 100 liraya karşı kadına 43 lira ödeniyor ve bütçede "Kadının Güçlenmesi Programı" adındaki programın bütçesi 424 milyon 984 bin lira.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi 19 milyon 445 bin lira, ülkemizde 41 milyon 443 bin kadınımız var; Allah aşkına, kadın başına 10 lira harcayarak mı kadını güçlendireceksiniz? Bu kadar sorunu kişi başına 10 lirayla mı çözeceksiniz? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) 40 milyon kadınımızı güçlendirmek için Cumhurbaşkanlığı bütçesinin onda 1'i kadarı tüm kadınlar için ayrılmış iyi mi?

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir başka boyutu sosyal sorunlar; yaşlı, engelli, çocuk bakımı gibi bütün her şey kadının üzerinde, bakımevleri, kreşler yetersiz ve kadını güçlendirecekseniz buralardan başlamalısınız. Dünya bunu yapıyor, Avrupa bunu yapıyor. Bütün kadınlarımız adına, ölen kadınlar adına, işsiz kadınlar adına, çocuğuna çorba kaynatamayan kadınlar adına şikâyetçiyim Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayın efendim.

AYLİN CESUR (Devamla) - Evet, kadına yönelik şiddet en büyük sorunumuz. 6284'ü neden uygulamazsınız anlaşılır bir şey değil. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı'nız başarısız olmuştur ve annesiz kalan evlatlar adına şikayetçiyiz. O evlatların, çocuklarımızın iyi olması için ailesinin iyi olması gerekiyordu.

TÜİK verilerine göre, Türkiye'de eğitim çağında okula gitmeyen, eğitimini bırakmış 1 milyon 52 bin çocuğumuz var. 2019'da 206.498 çocuğumuzun yüzde 57,6'sı yaralamaya, yüzde 15'i cinsel istismara, yüzde 11'i aile düzenine karşı işlenen suçlara maruz kalmış. Kimsesiz sokak çocuklarımız dilencilik yapıyorlar. Soruyorum, ne yapıyorsunuz onlar için Sayın Bakan? Ve o çocukların edemediği şikâyeti ben ediyorum onlar adına Sayın Bakan.

Genç kadınlarımız... 2018 Nüfus ve Sağlık Araştırması'na göre 20-24 yaş arasında olan kadınların yüzde 14,8'i 18 yaşından önce, yüzde 2'si de 15 yaşından önce evlendirilmiş. Hepsinin gözlerinden akan yaşlar bizim yüreğimizi dağlıyor ve şikâyetçiyiz onların adına Sayın Bakan.

Soruyoruz: Çocukların korunması ve gelişiminin sağlanması için, engellilerimiz için neler yapıyorsunuz Sayın Bakan? Devlet eliyle önümüze konulan bu engeller yüzünden... Ulusal Engelli Veri Sistemi engellilerimizin yarısını kapsamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AYLİN CESUR (Devamla) - Teşekkür ederim.

Almanya'da, Fransa'da engelli kotası 15-20 çalışanı olan özel kuruluşlar için yüzde 6; bizde 50'nin üzerinde çalışanı olan iş yerleri için hâlâ yüzde 3. Bu, utanç vesilesi. Bu utançtan kurtarın bizi, kurtarın bizi Sayın Bakan. Var olan engelli aylıklarıyla nasıl geçinecek ve ihtiyaçlarını giderecek bu insanlar? Kabul edilemez.

Her üç cümleden birinde ağzınızdan eksik etmediğiniz gazilerimiz... Muharip gazilerimize bağlanan şeref aylığında farklılaştırmalar var. Kore ve Kıbrıs gazilerimizin gelir ve iş durumuna bakılmaksızın hepsine aynı tutarda şeref aylığı bağlanması gerekiyor. Ve diğer taraftan, terörle mücadelede yaralandığı hâlde mevzuata göre malul sayılmayanlar hiçbir haktan yararlanamıyorlar. Öncelik ve ücretlendirmede koordinasyon sorunu var. Eminim hepiniz çok hassassınız bu konuda, giderelim bunları. Biliyorum ki siz de hassassınız bu konuda; şerefimiz, şanımız bizim şehitlerimiz, gazilerimiz, onların hiçbirini sıkıntılı hâle düşürmeyelim.

Ve diyorum ki: Bu konulara biz çözüm önerileri sunduk. Siz, gelin, bu önerileri gerçekleştirin ama yapamazsanız, yapamayacaksanız biz gelip yapacağız zaten, iyileşeceğiz değerli arkadaşlar.

Buradan milletimize sesleniyorum: Hepsi geçecek ve iyileşeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLİN CESUR (Devamla) - Bağlayabilir miyim?

BAŞKAN - Bitirin efendim.

AYLİN CESUR (Devamla) - Nazım'ın dediği gibi:

"Hastalar, kardeşlerim,

İyileşeceksiniz,

Ağrılar, sızılar dinecek.

Yumuşak, ılık bir yaz akşamı gibi inecek,

Ağır, yeşil dalların ardından rahatlık.

Hastalar, kardeşlerim,

Biraz daha sabır, biraz daha inat.

Kapının arkasında bekleyen ölüm değil hayat.

Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl,

Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.

Tuzun, ekmeğin, güneşin tadını

Yeni baştan keşfedeceksiniz.

Kardeşler, hastalar,

Biz ne limonuz ne mum ne çınar,

Biz insanız çok şükür,

Çok şükür biliriz,

İlacımıza

Umudu katmasını,

Yaşamak gerek diyerek

Ayak direyip dayatmasını.

Hastalar, kardeşlerim,

İyileşeceksiniz,

Ağrılar, sızılar dinecek,

Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,

Ağır yeşil dalların ardından rahatlık."

Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Daha iyi bütçeler yapılması gerekiyor bu ülkenin vatandaşları için. Bu sağlık çalışanlarından...

Son söz olarak, Sayın Bakanım, haritaya bir kere daha bakın, bu kararan mavilikleri lütfen aydınlatın olur mu? Onları şehit sayalım, meslek hastalığı sayılsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLİN CESUR (Devamla) - Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)