| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 08.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe kanunu teklifinin Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayla ilgili bölümünü partim adına değerlendirmek için söz almış bulunuyorum.
Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay hukuk devletlerinin olmazsa olmazı, güzide kurumlarımızdır. Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayın bütçe teklifinde geçen bütçe rakamlarına herhangi bir itirazımız yoktur ancak bu iki kurumun giderek işlevini kaybetmeye başlamalarınadır itirazımız.
Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası'nda yer almıştır ve 44 sayılı Kanun'la 1962 yılında kuruluşunu tamamlamıştır. Görevlerine baktığımız zaman, kanunların ve Meclis İçtüzüğü'nün Anayasa'ya uygunluk denetimini yapar. Anayasa'da sayılan kişileri göreviyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Siyasi partilerin kapatılması hakkında davalara bakmak, siyasi parti gelir kaynakları ve giderlerine ilişkin hesapları incelemek Anayasa Mahkemesinin görevleri arasındadır. 12 Eylül 2010 tarihli halk oylamasıyla önemli bir görev daha verilmiştir, bireysel başvuruları karara bağlama görevi verilmiştir. Yine, kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa'ya uygunluk denetimini yapar ve son değişiklikle de 2017 tarihindeki değişiklikle de Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin de Anayasa'ya uygunluk denetimi görevini yapar.
Yeri gelmişken -KHK'ler konusu- hemen belirtmek isterim ki OHAL KHK'leri konusunda Anayasa Mahkemesi gerekli denetimi yapamadığı için, aklanmalarına rağmen KHK'lerle suçlanmış, masum binlerce mağdur hâlen görevine iade edilmemiştir. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisinin ön adı olan "adalet"in kırıntısı kalmışsa, hiç zaman kaybetmeden bu KHK mağdurlarının göreve iadesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesi on iki yıllığına, 12'si Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanmakta, 3 üye de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla, o da Cumhurbaşkanının Meclis üzerindeki etkisini düşündüğümüz zaman on iki yıllığına 15 üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından atandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sayıştay, 1862 tarihinde Sultan Abdülaziz tarafından kurulmuştur ve o tarihten bu yana yüz elli yıldır devletin bütçesini ve harcamalarını fasılasız, aralıksız denetlemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına merkezî yönetim bütçesi kapsamında kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını denetleme görevi 1982 Anayasası'nın 160'ıncı maddesinde tarif edilmiştir. Ancak, Sayıştay, 1876 tarihli -Osmanlı'nın ilk Anayasası diyebileceğimiz- Anayasa'da yer bulmuştur. AB uyum sürecinde, 2003-2006 yıllarında Sayıştay yetkileri artırılmışsa da 2010 tarihinden sonra giderek Sayıştayın yetkileri daraltılmış, hatta 2012 yılında, ilk defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayıştay denetimi olmadan bütçesini geçirmiştir. Ve bugün baktığımız zaman, torba yasalarla Sayıştay denetimleri neredeyse yok hükmüne yaklaşmakta, işlevini kaybetmektedir, bu da bugünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin denetimleri sevmediğinin en önemli işaretlerinden birisidir. Oysa hukuk devletlerinde Anayasa Mahkemeleri ve Sayıştay, devletin gücünü sınırlandıran, denetleyen en önemli, olmazsa olmaz kurumlardır.
1876 Kanun-ı Esasi'de yer bulan Sayıştaydan söz ettikten sonra Anayasalarımızdan da kısaca bahsetmek istiyorum: İkinci Anayasa'mız 1921 Anayasası'dır, Meclis hükûmeti sisteminin oluşturulduğu ve bugünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle mukayese ettiğimizde, yüz yıl önce çok güçlü bir Meclis olarak karşımıza çıkar ve Atatürk'ün önderliğinde büyük görevler ifa etmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın karargâhı olmuştur, aynı zamanda kurtuluş mücadelesini verdikten ve savaş kazanıldıktan sonra cumhuriyeti ilan etmiştir. Üç ay gibi kısa zamanda 23 maddelik 1921 Anayasası'nı yapmıştır, o gün Osmanlı bakiyesi, imparatorluğun kırılmış, dökülmüş insanlarını ve milleti bu 23 maddelik Anayasa toparlamış, kucaklamış ve savaşa hazırlamıştır. En kısa ama en demokratik Anayasa'mız sayılabilir. 1921 Anayasası'ndan sonra 1924 Anayasası, 1961 ve 1982 Anayasaları gelmektedir ki bugün hâlen 1982 Anayasası yürürlüktedir. 1921'den sonraki anayasalar bireylerin hak ve özgürlüklerini güvenceye almakla beraber, devleti tahkim etmeye dönük, harpten çıkmış bir ulusun devletini tahkim etme, güçlendirme çabalarını da bu anayasalarda görüyoruz. "Anayasalar nedir?" dediğimiz zaman; anayasalar, devletin gücünü sınırlayan, bireyin özgürlüklerini güvenceye alan belgelerdir. Orta Çağ'da, 1215 yılındaki İngiltere'de ferman şeklinde düzenlenen Magna Carta, kralın yetkilerini sınırlayan, vergi hakkının halkın hakkı olduğunu ortaya koyan, kanunsuz tutuklamaların yapılamayacağını öngören -39'uncu madde- yine kralın sebepsiz zenginleşmesini, haksız kazanç sağlamasını engelleyen maddeleri de içeren bir anayasa, bugünkü bütün modern anayasalara dayanak teşkil edebilecek bir belge niteliğindedir; bundan yedi yüz elli yıl önceki Magna Carta bu tür maddeleri ihtiva etmekteydi.
Bugün geldik 21'inci yüzyıla. 19'uncu yüzyılda Osmanlı'nın Anayasası -kısa, notlar hâlinde geçtim- 20'nci yüzyılda Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasaları ve 21'inci yüzyılda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi... Bugünkü hızlı, çabuk kararlar alabilen, torba yasalarla Anayasa hükümlerini ihlal eden Hükûmetimizin 21'inci yüzyıl uygulamalarına baktığımız zaman, anayasa sözünü yapamaz hâle geldik. Günlerce televizyonlardaki polemiği izliyoruz, vay efendim, birtakım insanlar bir araya gelmiş, gizli gizli anayasa konuşmuş, anayasa tartışmış; neredeyse televizyonları en çok meşgul eden olaylardan birisi hâline gelmiştir; bu da 21'inci yüzyılın görüntüsüdür.
Şimdi, biraz önce AK PARTİ'li hatibi dinlediğimizde şöyle söyledi: "Anayasa Mahkemesi hâkimi Mahkemenin ışıklarını fotoğraflayarak sosyal medyadan paylaştı, darbe çığırtkanlığı yaptı ve muhalefet de darbe çığlıkları attı." Bakın, o günlere gelirken Anayasa Mahkemesi Başkanına ve Anayasa'ya karşı tacizleri, saldırıları düşünelim "Çıksın bisiklete binsin, sokağa çıksın da görelim." "Yanlış kararlar veriyor." "Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyoruz." "Anayasa Mahkemesi kapatılmalı." gibi serzenişler ve feryatlar varken Anayasa Mahkemesi hâkimi ışıkları yanık bırakmış. Şimdi, bundan Hükûmet kanadı son derece muzdarip olmuş, bu darbe çağrışımı diye. Ben de diyorum ki 1982 Anayasası, darbe anayasası ve biz hiç değilse bunu korumak için uğraşıyoruz, buna razı olduk. Bu, 1982 Anayasası darbeyi hatırlatmıyor mu size?
Söylemek istediğim şudur: Bu hâkimin, ışıkları açık bırakmasıyla şunu söylediği besbelli: "Bizim elimizdeki silah hukuktur; biz, size bu hukuku hatırlatıyoruz, bizim silahımızı hatırlatıyoruz." mesajı içerir. Ha, Genelkurmay Başkanlığının ışıkları yanıyorsa o ne demektir? Genelkurmay çalışıyor, dikkat edin. Genelkurmayın silahı hakiki silahtır; topu, tüfeği, tankı vardır. Ama Anayasa Mahkemesi ışığını açık bırakan bir görüntü vermişse "Bizim silahımız hukuktur. Çalışıyoruz, ayaktayız, görevimizin başındayız." iması sayılmıyor mu bu? Ha, siz darbeye çok duyarlıysanız ben yine de bu 1982 Anayasası'nı gözünüze sokuyorum.
21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde, gönül isterdi ki hızlı, çabuk ve güçlü Hükûmetiniz anayasadan söz etseydi; sivil, demokratik bir anayasadan söz edebilseydi. Keşke gücünüzü; ayarı kaçmış hukuku düzeltmek, işlevini kaybetmiş Meclisi gücüne kavuşturmak, sistemi yeniden ihya etmek için kullanabilseydiniz. Siz, Anayasa'ya aykırı torba yasalarla devlet işleyişini çabuklaştırabileceğinizi zannediyorsunuz. Oysa "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen sistemle bir kişiye umut bağlayarak, bir kişinin vizyonuyla Türkiye'yi sınırlayarak, katılıma ve ortak akla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - ...hiç değer vermeden geldiğimiz noktada, ülkeyi çökertme noktasına geldiğimizin farkında olmanız lazım. Bugün hukuk adına, Anayasa adına, 21'inci asrın ilk çeyreğinde hiçbir şey yapamadınız, adaleti çökertmekle meşgulsünüz ve adalet çöktüğü zaman devletin de çökeceğini hepimiz biliyoruz. Magna Carta'da bile "Hüküm olmadan tutuklama olamaz." denirken, biz bugün binlerce insanı içeride tutuyoruz ve bugün geldiğimiz noktada, AİHM kararlarını, AYM kararlarını uygulamayan mahkemeler var, "Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyorum." diyen mahkemeler var. Bugün bunca sorunun altından kalkabilmek için ortak akla, ortak tavra ihtiyaç var, bu da ancak demokratik bir parlamenter sistemle mümkündür diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)