GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:23
Tarih:03.12.2020

ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet 9'uncu madde üzerine 232 sıra sayılı Kanun'un, İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Büyük Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Evet bu teklifle sayın milletvekilleri, Çevre Ajansı kuruluyor. Sorumluluk yok, fazlaca yetki, kadro ve bütçe, ayrıca iç ve dış denetimden muaf.

Evet, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına rakip hatta paralel bir yapı kuruluyor. Ey iktidar mensupları, yahu siz bu paralel yapıyı, paralel yapıları ne kadar çok seviyorsunuz? Bu Ajans dünyadaki muadillerinden de çok farklı. Çevre Ajansı şirket değil, düzenleme ve denetleme yapan bir kurum olmalı aslında, Bakanlıkla sadece ilişkili olmalı aynen EPDK çalışma modeli gibi ama gerçi onun da içini boşalttınız ya. Çok enteresan sayın milletvekilleri, bu Ajans teklifinde atık sektörünün bir görüşü var mı? Ben göremedim. Bakanlıktan çok daha serbestliği olan, çok daha fazla muafiyetlerle donatılmış bir Ajans, neden acaba? Yönetim Kurulu ve Danışma Kurulunda kimler olacak? Atık sektörünün alt sektörlerinin yetkili kişileri olacak mı yoksa eş dost, bizim oğlan mı? Yani nepotizmi bu Ajansta da mı göreceğiz? Yeni rant alanları mı oluşturulacak? Bu şartlı ve şartsız bağış ve belirsizlikler aklımıza hiç iyi şeyler getirmiyor. Biraz önce yine hatiplerin ifade ettiği gibi, acaba rüşvet kurumsallaşıyor mu?

Atık sektörünün yarattığı istihdam alanlarını çoğaltmayı mı yoksa iyice daraltmayı mı düşünüyorsunuz? Çevre Ajansı, ulusal ölçekte depozito yönetim sistemi kurulmasına, işletmesine, izlenmesine ve denetimine yönelik faaliyetlerde bulunacakmış. Bu kanun teklifinde nasıl olacağı belli değil. Kanun teklifini veren milletvekili, depozito uygulanarak içecek ambalajlarının yaklaşık yüzde 90'ının depozito yönetim sistemiyle dönüştürülebilecek kapasiteye birkaç yıl içinde ulaşabileceğini ifade ediyor. Evet, dünyanın birçok ülkesinde bu şekilde bir sistem var ama böyle bir sistem de işletme ve yatırım maliyeti yüksek olan bir uygulama ve diğer ülkelerde diğer atık sıkıntıları çözülmüş, sıra bunlara gelmiş.

Yüzde 90 toplama oranına ulaşabilmek için 35 bin markete tanesi 35 bin euro olan otomat makinesi konulduğunda, sadece yatırım maliyeti 1 milyar euro. Sayım yapılacak tesisler işin içine girince 500 milyon euro harcanması gerekecek. Bu maliyetlere bir de toplama ve işletme maliyetleri eklenecek. Depozito otomatları, yabancı yatırımcıların iştahını şimdiden kabartmıştır emin olun. İthal otomatlarla ülkemizin ambalaj atıklarını mı toplayacağız? Gelin, yerli üreticilere bu otomatları yapmak için teşvik verin.

İçecek ambalaj atık plastiklerinin yüzde 100'ü sistem dâhilinde toplansa bile toplam atığın yüzde 1,2'sini oluşturuyor. Ülkemizde çıkan evsel atığın yüzde 1,2'sine bu masraf yapılacak ama yüzde 98,8'ine yatırım nerede? Bu atıkların büyük çoğunluğu gömülüyor, vahşi alanlar yaratılıyor. Bu atıkları gömmeden kurtaracak projelere zaman ve para harcanmalıdır.

Bakın, Sıfır Atık'ı iki sene önce poşete bağladınız. Her yıl 4 milyon ton plastik atığı toprağa gömüyoruz. Bunun üstü plastik poşetle örtüldü ve evet, 50 milyon iş adamları kazandı ama 400 milyon 2019'da halkın cebinden çıktı, ithal çöpleri ve atıklarımızı yani 4 milyon ton plastiği gömüyoruz. Şimdi, bu kanun teklifiyle neyin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz diye sormak istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)