| Konu: | Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 24.11.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu adına Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine, 8 farklı kanunda değişiklik öngören bir torba yasa teklifi var elimizde. Hep söylüyoruz, bu şekilde hazırlanan kanun teklifleri başarısızlığa mahkûmdur, halkın sorunlarına çare olmaz. Bu yüzden, Meclisimiz sık sık aynı konuda kanun tekliflerini gündeme alıyor. Bakın, mesela Elektrik Piyasası Kanunu da son yedi yılda 9 kez değiştirilmiştir. İtiraf etmek gerekir, belki de dünyanın en çalışkan meclislerinden biriyiz ama çıkardığımız yasaları tekrar tekrar değiştirdiğimiz için fazla yol katedemiyoruz. Bu kadar çalışmaya rağmen verimlilik düşük, bunun en temel sebebi planlamadaki sıkıntılar; kaldı ki AK PARTİ hükûmetleri âdeta planlamayı unutmuş.
AK PARTİ, ilk önce Devlet Planlama Teşkilatını kaldırıp görevlerini Kalkınma Bakanlığına aktardı, sonra Kalkınma Bakanlığını da kaldırdı. Kısacası, AK PARTİ, devletin planlı hareket etmesinin önüne geçmiştir. Planlamadaki bu özensizliğin harika bir örneği On Birinci Kalkınma Planı'dır. Temmuz 2019'da yapılan bu plan daha başlamadan geçersiz hâle geldi. Ne diyor On Birinci Kalkınma Planı? "2020 yılında kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla 10 bin doların üstüne çıkacak." diyor. 6 bin doları bulsak öpüp başımıza koyacağız. "İşsizlik yüzde 10'larda olacak." diyor. Yüzde 13,2 olunca bir sevindik, bir sevindik. "İş gücüne katılım 32 milyon olacak." diyor. Şu anda bu rakamı TÜİK bile 27 milyona çıkarabildi. Kalkınma Planı değil, sanki kooperatif toplantısının dilek ve temenniler listesi.
Aynı plansızlık elektrik üretiminde de var. Elektrik ihtiyacı yüzde 7 artacak derken son dört yıldır artmıyor, hatta bu yıl Covid yüzünden düştü. Bu hesapsız tahminler neye mal oldu? Yurt dışından alınan döviz borcuyla bol bol doğal gaz santralleri yapıldı. Bu santraller üretim maliyeti nedeniyle çalışamıyor, milyarlarca dolar borca batmış durumdalar, batık paralar da faturaların içine gizlice yerleştirilerek halka ödetilmeye çalışılıyor. Ayrıca, kapış kapış sahiplenilen YEK lisanslı üretim mekanizmasının destekleri, TRT payı, kayıp kaçak oranı, KDV vesaire derken 5 sentlik üretim vatandaşa 10 sent olarak ödetilmektedir. Vatandaş, sanayi ve iş yerlerine, bu corona günlerinde gelir getirmediği hâlde 13 sentten elektrik faturası ödüyor. Halkımız bu hatalı planlarınız altında eziliyor. Zaten yokluk içindeki vatandaş, esnaf, sanayici bir de faturalarla boğuşuyor. Mesela, 41'inci maddeyle iktidar "kayıp kaçak" adı altında değerlendirdiği ve çoğunluğu çalıntı olan bedelleri vatandaşın faturalarına yüklüyor, faturasını ödeyen vatandaş bu bedeli ödüyor. Devletin faturasını ödeyen vatandaşa haksızlık yapmaması, adil davranması gerekmektedir, bunun için de en başta denetim sıkı olmalıdır. Devlet, tespit edemediği kayıp kaçak elektrik bedelini vatandaşa yüklememeli, özellikle hırsızlık oranlarının düşürülmesi için tedbir almalıdır. Bu durum, hukuk devleti ve adalet düşüncesiyle bağdaşmamaktadır.
Adil olmayan uygulamanız bununla da sınırlı değil. Herkese eşit tarife uygulamak da adil değildir. Az kullanan vatandaşlara indirimli elektrik verilmesi daha doğru olacaktır, bu daha adil bir uygulamadır. Herkes kendi gelirine göre elektriği kullanır ve neticede maddi sıkıntıları olan insanlarımız da bu sayede biraz tasarruf edebilir. Ayrıca, böyle bir uygulamanın elektrik tüketimini azaltacağı ve tasarruf sağlayacağı da görülmelidir. Devlet denetimleri sıkı tutmalı. Örneğin, 36'ncı maddede elektrik dağıtım şirketlerinin denetimi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında iken bu yetkinin kısmen ya da tamamen ihtisas sahibi kamu kurum ve kuruluşlarına devri öngörülmektedir. Bakanlık böyle bir yetki devri yaparsa ya da kısmen yetkisini devredip bir başka kamu kurum ve kuruluşuyla birlikte denetim yaparsa, bu kuruluşun denetim işlemleri için yapacağı masrafların da Bakanlık bütçesinde ayrılan ödenekten karşılanması öngörülmektedir. Biz, burada "tamamen" ifadesini hatalı buluyoruz. Bakanlığın denetim yetkisinden tamamen vazgeçmesi hatalıdır. Kaldı ki bu tür denetimler uzmanlık isteyen denetimlerdir. Bu teklif firmaların korunmasını amaçlamaktadır. Çevreyi, insan sağlığını, doğayı düşünmeden firmaların önünü açmayı hedefleyen bir tekliftir.
Kanun Teklifinin 29'uncu maddesiyle JES yatırımlarında ihalelere katılımın artırılması öngörülmüş, bunun için de JES ihalelerinde taksit imkânı sağlamak amaçlanmıştır. JES'lere, diğer santrallere ve madenlere ilişkin yaşanan temel iki sorun var. Birincisi tesislerin denetimsizliği, ikincisi ise bu santrallerin işletmecilerinin maliyet kaygısıyla birtakım hayati tedbirleri almaması. Siz bu kanun teklifiyle JES'leri de kara yolu, park, bahçe gibi değerlendirip ihaleyi kolaylaştırmayı, böylece potansiyel alıcıları artırmayı hedefliyorsunuz; bu doğru bir yaklaşım değildir. Mevcut JES'lerin denetimsizliği nedeniyle pek çok şehrimizde insan sağlığı, tarım, hayvancılık ve turizm gibi pek çok alan tehdit altında, bu tehditler de yeni düzenlemeler ve denetimsizliğin devam etmesi sebebiyle artmaktadır.
Değerli arkadaşlar, JES'ler Türkiye'nin toplam elektrik üretiminin yüzde 1'inden az bir kısmını teşkil etmektedir. Bu kadar ufak bir hasıla uğruna halk sağlığı, tarımsal üretim gibi önemli alanları riske atmak doğru mudur? Bir de taksit imkânı getirerek mali gücü yetersiz firmaların sektöre girmesini sağlamak istiyorsunuz. Bu firmaların yatırım için gereken asgari emniyet ve tedbir koşullarını ekonomik olarak kaldırabileceğinden emin miyiz? Bunun garantisini verebiliyor musunuz?
JES tesislerinin ciddi olumsuz etkileri ortadadır. JES yatırımlarında hızlı hareket etmeyin ya da potansiyel yatırımcıları artırmaya uğraşmayın, bunun yerine JES yatırımlarının daha sıkı denetlenmesini sağlayacak düzenlemeler yapın.
Değerli arkadaşlar; işverenleri, şirketleri, firmaları düşünerek kanun teklifi hazırlamanızı anlıyoruz. Tabii ki onları da düşüneceğiz fakat halkımızı, geleceğimizi, havamızı, suyumuzu, doğamızı da düşünmek zorundayız. Maalesef, şu anda karşımızda 82 milyon vatandaşımız için değil, 21 dağıtım şirketi, 8.990 santral sahibi için hazırlanmış bir yasa teklifi var; patronlara yeni imtiyazlar sağlamak için hazırlanmış bir kanun teklifi. Halkı yine görmezden geliyorsunuz. Kanun teklifi hazırlarken yakın gördüğünüz şirketlere rant sağlayacak düzenlemelerle uğraşmak yerine, halkımızın geleceğini güvenceye alacak düzenlemeler yapsanız, emin olun, bugün ülkemiz daha iyi yerlerde olurdu. Belli ki yandaşa rant sağlamak için ciddi manada büyük mesai harcanıyor. Bu mesai halk için harcansaydı şu an daha güçlü ve zengin bir devlet olabilirdik. Bu ülkede kimse istihdamın artırılmasına, yatırım teşviklerine ya da işverenlerin desteklenmesine karşı değil ama ne devlet patronların devleti ne de geleceğimiz patronlara verilecek ödenek değil. Halkı düşünmeden çıkaracağınız kararlar millet meclisi mantığıyla bağdaşmaz. Mesela, yer altı kaynaklarının, madenlerin, fabrikaların gelecekte ne işe yarayacağı hesaplanır, planlanır. Devlet dediğiniz "Madenleri şimdi çıkaralım, fabrikaları satıp parasını kullanalım, gelecek nesillere de Allah kerim." diyerek savurganlık yapmaz, bu yüzden "baba" benzetmesi devlete yapılır. Devlet gelecekte de ne olacağını düşünmeli, gelecek nesillere miras bırakmaya uğraşmalıdır. Fakat ne yazık ki haberlerde de sürekli karşımıza "Köylüler maden arama faaliyetine izin vermedi, jandarma, polis müdahale etti." gibi haberler çıkıyor. Köylüler neyi koruyorlar? Vatan toprağını, tarım arazisini kaybetmekten korkuyorlar. Peki, Hükûmet kimi koruyor? Çoğunlukla yabancı ya da yabancı ortaklı maden arama şirketlerini, Kaz Dağları'nda gördüğümüz gibi. Ayrıca Hükûmet bir tasarrufta bulunurken uluslararası hukuka uygun davranmalıdır, gelecekte başımızı belaya sokacak, uluslararası mahkemelerde suçlu konumuna düşürecek uygulamalardan kaçınmalıdır. Örneğin, Kuzey Irak'tan petrol alıp bedelini Irak Hükûmetine ödemek yerine Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'ne ödersek sorumlusu vatandaş mı olacaktır? Dikkatsizce yapılan kontratlar yüzünden uluslararası tahkimden gelecek kötü sonuçların bedelini vatandaş mı ödeyecektir?
Son olarak, değerli arkadaşlar, kanun tekliflerini hazırlarken devletin yasama organı olduğumuzu unutmayıp büyük bir devlete yakışan şekilde planlı yasalar hazırlamak gerektiğini düşünüyorum. Bir kanunda sık sık değişiklik yaparak daha önce öngöremediğimiz eksikliklerin düzeltilmesini amaçlamak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - ...ve daha önceki hatalarımızı düzeltirken de yine muğlak ifadelerle belirsizlik yaratmak büyük bir devletin Meclisine uygun işler değildir. Bir düşünüp bin yasa yapmak yerine, bin düşünüp bir yasa yapalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)