| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 16.07.2020 |
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 44'üncü maddesi üzerindeki önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarının önümüze koymuş olduğu bu teklif yargının mevcut sorunlarını ve toplumun beklentisini karşılamaktan çok uzaktır. Yargı, AKP'nin siyasi çıkarları doğrultusunda dizayn ettiği; muhalifler, gazeteciler ve kendi gibi düşünmeyenler üzerinde bir baskı aracı olarak kullandığı bir araca dönüşmüştür. Çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasında dengeli bir iş bölümü ve iş birliği olur. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hangi kuvvet lehine bozulmuşsa diğer kuvvetlerin işlevlerini ya bizzat yerine getirir ya da idari vesayeti altında kendi iradesi yönünde işlevlerini yerine getirmeye zorlar. Günümüzde yaşadıklarımız da kuvvetler ayrılığı ilkesinin yürütme lehine bozulmuş olduğunun göstergesidir. Bu durum, yargının siyasallaşma sürecini oluştururken alınan kararlar da kamu vicdanında kabul görmemektedir; toplumun büyük kesimlerinin adalet ve özgürlük ihtiyacını karşılamaktan uzaklaşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, adaletin küçüldüğü ülkelerde büyük olan artık suçlulardır. AKP iktidarı döneminde bırakın adaletin sağlanmasını, büyük büyük suçlular yaratılmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu suçlular kutsanmış, bizler "Yargılansın." dedikçe de iktidar tarafından korunmuş, hatta kendilerine yeni görevler verilerek ödüllendirilmişlerdir. Hâkimler, savcılar iktidarın gözünün içine bakar olmuşlardır; kimisi yandaşlıktan, kimisi ise sürülme korkusundan. İnsan hakları ihlalleri çoğalmış; kadına şiddet, taciz, tecavüz olayları katbekat artmış, çocuklarımızı sapıklardan koruyamaz olmuşuz. Basın susturulmaya çalışılmış, susmayana cezalar yağmıştır. Gazetecilerle ve iktidar gibi düşünmeyenlerle de cezaevleri doldurulmuştur.
Yıllardır söylüyoruz, adaletin olmadığı yerde ekonomik refah da olmaz. Geldiğimiz noktada insanlar sersefil, aç kalmışlardır. Çocuğuna pantolon alamadığı, evine ekmek götüremediği için canına kıyan babalar, çaresizlikten kendisini eşarbıyla asan anneler yaratılmıştır.
Değerli milletvekilleri, ben de grubumuzu temsilen Rabia Naz Vatan Komisyonu üyesiydim. Çalışmanın sonunda bir rapor düzenlendi. Rapora grubumuz adına muhalefet şerhimizi verdik ve bu şerhte birçok hususa değindik, eksiklikleri anlattık, ihmalleri söyledik ve araştırılması gereken konulara değindik. Raporun hemen tesliminden sonra apar topar takipsizlik kararı verilmesini hem hayatın hem de hukukun olağan akışına aykırı buluyorum. Bu karar, kamuoyu vicdanını yaraladığı gibi, bundan sonra Meclis tarafından kurulacak komisyonlara olan güveni de azaltacaktır. Bu takipsizlik kararıyla bu dosyanın değil, bu kararı alanların, bu kararı aldıranların vicdanlarının kapanmış olduğunu bugün bir kez daha gördük. (CHP sıralarından alkışlar) Ama kamuoyu vicdanı ve bizler "Rabia Naz Vatan'a ne oldu?" diye sormaya ve bir tek çocuğumuzun bile burnunun dahi kanamaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin olmadığı, adaletin sağlanmadığı ülkelerde ahlaki çöküntüler kaçınılmazdır. Güne her gün birkaç kadın cinayeti, çocuk tacizi haberiyle uyanmaktan ben bir hukukçu olarak, bir anne olarak ve bir kadın olarak utanıyorum.
Ve sözlerime son verirken çok da sevdiğim ve bir çok konuşmamda da kullandığım şu söze de değinmek istiyorum: "Kuvvete dayanmayan adalet âciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir." Biz bunu on sekiz on dokuz yıldır görüyoruz ve görmeye de devam ediyoruz. Bu yüzden bu maddenin tekliften çıkarılmasını ve bundan sonra yapılacak yasaların hem hukukun gerçek sorunlarına hem de ülkenin gerçek sorunlarına çözüm olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)