GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:109
Tarih:08.07.2020

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ PARTİ Grubu adına Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmamın kanun teklifinin 1'inci maddesi olacağını öğrenince çok sevinmiştim, erkenden yaparım diye düşünüyordum, saat gece yarısını geçti maalesef, sürprizlere hazır olmamız lazım Mecliste anlaşılan.

Kanun teklifinin gerekçesinde, "Kurumsal yapı ve meslekte karşılaşılan bazı sorunlara çözüm bulunmasına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır." deniliyor. Daha sonra da "...barolara kayıtlı avukat sayısı; aynı baroya kayıtlı avukatların dahi iletişim kurmasını, mesleki dayanışmasını, stajyer avukatların ve mesleğin başındaki avukatların gerekli eğitimleri almasını ciddi anlamda aksatacak boyutlara ulaşmıştır. Bilhassa avukat sayısının çok fazla olmasından kaynaklı bu tür sorunların çözülmesi önem arz etmektedir." deniliyor.

Avukat sayısının çok fazla olması ne demektir? İşsiz avukatlar sorunumuz da mı var? Eğer öyleyse her yere hukuk fakültelerini açarken neredeydiniz? Avukat sayısı 127 bin, hukuk fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı 80 bin. Bu durumda önümüzdeki yedi sekiz yılda avukat sayısı 2'ye katlanacak. Buna bir çözümünüz var mı? Bu kanun teklifiyle neyi çözüyorsunuz? Bütün bu mesleki sorunlar varsa, bu sorunu ilk dile getirenin meslek kuruluşları olması gerekmez mi? Ama görüyoruz ki hem Türkiye Barolar Birliği hem de 80 il barosu bu teklife karşı. Avukat sayısının çokluğu nasıl bir iletişim zorluğu yaşatıyor, anlamak mümkün değil. İletişim çağında yaşıyoruz, dünyanın her köşesinde olan bir olayı saniyeler içinde görüntülü olarak haber alabiliyoruz, avukatlar arası iletişimi mi sağlayamıyoruz? Ayrıca, böyle bir sorun olsa dahi bunu çözmek için bu aciliyet nereden çıktı? Bu salgın döneminde memleketimizin ekonomisi son yüzyıldaki en sancılı dönemini yaşarken mi bu sorunları çözmek aklınıza geldi?

İstanbul Ekonomi Araştırma'nın haziran sonlarına doğru yaptığı kamuoyu araştırmasına baktığımızda, araştırmaya katılanların yüzde 40,4'ü Türkiye'nin en önemli sorununu ekonomi, yüzde 16,3'ü de işsizlik olarak görmektedir. Neredeyse Türkiye'nin yüzde 57'si ekonomiyi temel sorun olarak görüyor fakat biz bunlarla uğraşmıyoruz, bunları konuşmuyoruz; baro yasası, Ayasofya'nın ibadete açılması gibi elli altmış yıldır bildik konuları konuşarak gündemi saptırmakla uğraşıyoruz.

Barolara sendika gibi yaklaşmak hatalı bir tavırdır. Barolar kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Kamu tüzel kişiliği birden fazla erke verilmez. Bir ülkede tapu veren 2 tapu dairesi olamayacağı gibi avukatlık ruhsatı veren 2 ayrı kurum da olmaz. Dolayısıyla teklif gerekçeleri gerçekçi olmadığı gibi, çoklu baro kanun teklifi bahsedilen sorunları azaltmak yerine daha da artıracaktır. Daha önce iddia ve yargılama makamlarına HSK yoluyla müdahil olan iktidar şimdi savunma makamını da kontrol altına almaya çalışıyor. Bu teklifle, iktidar partisi, muhalif avukatların çoğunlukta olduğunu düşündüğü için baroları bölerek yönetmeye çalışıyor, bu da açıkça siyasetin yargıya tam anlamıyla müdahalesidir. Değerli arkadaşlar, siyasetin yargıya müdahil olması öyle sıradan bir mevzu da değildir, demokrasiden uzaklaşmanın en net göstergesidir. Komünist Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra birlikten ayrılan devletler demokrasiye geçerken, en büyük krizlerden birini yargı konusunda yaşamışlardır. O dönemde Sovyetler'de var olan telefon hukuku uygulamasının neticesinde, Sovyet yargıçlar özellikle hassas davalarda partiden gelen telefona göre karar verirlermiş. Hâl böyle olunca ve demokrasiye geçmek gerekince de yargıçlar -tabiri caizse- sudan çıkmış balığa dönmüş ve hassas davalarda karar vermekten kaçınır hâle gelmişler çünkü telefon talimatı gelmiyormuş. Komünist Sovyetler Birliği'ni hem antidemokratik hem de bir parti devleti olarak biliyoruz, bu tarz uygulamalar da ancak bu gibi otoriter yönetimlerde hoş karşılanabilir, demokrasilere yakışmaz. Kanunların görevi halkı korumak yerine halkı hizaya sokmak olursa, demokrasi değil baskı rejimi kurulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Kanunlarla halkın huzur ve güvenliği yerine iktidarın mutlak egemenliği hedeflenirse, hukuk devleti değil otoriter parti devleti olur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)