| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 24.06.2020 |
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan evvel, son birkaç haftadır çok yoğun bir şekilde dolu yağışına maruz kalan ve bu nedenle de tarladaki bütün mahsulü telef olmuş olan Niksar Ovası'ndaki çiftçilerimize, Erbaa'nın köylerindeki çiftçilerimize, yine Turhal ve Zile'nin köylerinde ağır hasara maruz kalmış çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Buna ek olarak yine Bursa'nın Kestel bölgesinde zarara uğrayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarken hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu ağır hasarı bizzat yerinde incelemiş, bu köylerin önemli bir kısmını gezmiş, vatandaşı dinlemiş bir milletvekili arkadaşınız olarak bugün, burada, bir hususu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Şimdi, gerçekten, yerinde yapılan incelemede görülüyor ki çaresiz durumda olan köylü bütün ürününü ve mahsulünü kaybetmiş durumda ve ciddi bir ekonomik darboğazın içerisinde. Devletimizin yetkilileri birçok bölgede incelemelerini yapmış durumdalar ve devletin bütün imkânlarıyla da seferber olacağından zerre kadar şüphe duymuyorum ancak adaleti tartıştığımız bugün, gün boyunca adaleti tartıştığımız bu Mecliste, adaletin yalnızca ama yalnızca adliye saraylarından, adalet saraylarından dağıtılan bir nimet ya da hizmet olmadığını, devletin bütün teşekkülüyle adil ve adaletli bir şekilde davranmak mecburiyetinde olduğunu bilerek devletin, zarara uğramış çiftçilere içinde bulunduğumuz bu zor günlerde en adaletli ve hakkaniyetli çözümü üretmesi gerektiğine inanıyorum.
Gerçekten de değerli milletvekilleri, şu anda birçok çiftçimiz, Anadolu'da bu dolu felaketine maruz kalan insanlarımız vadeli bir şekilde borçlanmış durumdalar; banka kredisi ve banka yükü altındalar, birçoğunun çok yakın vadeli senetleri var ve ellerindeki bütün birikimi de bu felaket nedeniyle kaybetmiş durumdalar. Pandemi nedeniyle zaten sıkıntılı bir süreç geçiren vatandaşlarımızın, ki bu süreçte devletimizin üstün bir başarı ortaya koyduğuna inanıyorum ve bu başarıyı da taçlandıracak bir hamle olarak bu çiftçilerimize en hakkaniyetli çözümün bir an önce üretilmesi gerektiğini burada vurgulamak istiyorum.
Huzurda görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne gelince, kanun teklifinin metni incelendiğinde, özet itibarıyla adaletin süratle tesisine ilişkin eksikliklerin giderilmeye çalışıldığı, müphem hükümlere açıklık getirildiği, işlevini yitirmiş olan birtakım hükümlerin de kanun metninden çıkarıldığını görüyoruz.
Şimdi, uygulamanın getirdiği tecrübeye uygun olarak pratik birtakım düzenlemeler kanun metnine işlenmiş ve görüşmeler boyunca da görüşmüş olduğumuz kanun teklifine ilişkin olarak esaslı bir itiraz hiçbir gruptan gelmedi. Farklı fikirler, farklı münakaşalar elbette ki Parlamento çatısı altında yapıldı ancak kanun teklifinin doğrudan doğruya metnine ilişkin esaslı bir itiraz söz konusu olmadı. Gerçekten, burada hemfikir olunan bir konu var. Yargı teşkilatının yaşamış olduğu, yargının yaşamış olduğu ağır travmanın bir neticesi olarak Türkiye'de kapsamlı ve köklü bir yargı reformuna ihtiyaç duyulduğu zaten açık bulunmaktaydı. Nitekim siyasi iktidar ve Adalet Bakanlığı da ortada bulunan bu ihtiyacı nazara alarak yoğun bir çalışma başlattı, Yargı Reformu Strateji Belgesi adı altında bir yol haritası hazırlandı. Bugün gelen kanuni düzenleme de yargı reformu çatısı altında peyderpey Meclise gelen düzenlemelerden bir tanesi.
Şimdi, bu düzenlemelerden birçoğunu yapabiliriz. Yargıya işlevsellik kazandırabilmek için, sürat kazandırabilmek için, hız kazandırabilmek için ama bir şeyi nazara almak zorundayız. O da nedir? İstediğiniz kanun metnini, yargıya ilişkin olsun ya da başka idari bilimlere, hayatın başka alanlarına ilişkin olsun istediğimiz kanun teklifini çıkartabiliriz ama son tahlilde çıkaracağımız her kanunu muhakkak ama muhakkak uygulayıcısının vicdanına teslim etmek zorundayız. Dolayısıyla, kanun metninde ne yazarsa yazsın uygulayıcının vicdanıyla sınırlı olan bu düzenleme, bu Parlamentonun amacına, hedefine aykırı bir anlamı uygulayıcının dilinde ve elinde kazanmaması lazım. Bunu niye söylüyorum? Az önce ifade etmiş olduğum gibi, adalet, yalnızca ama yalnızca hâkimde, savcıda ve adliye binalarında aranacak bir vasıf değildir. Devlet teşekkülünün tamamında, bütününde, her memurda, her kademede, devlet adaletle hükmetmek zorundadır ve vicdan sahibi olmak zorundadır. Dolayısıyla her şey gelir, döner dolaşır ve insan unsuruna dayanır. İnsanın temiz, ahlaklı, vicdanlı ve faziletli olması gerekiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biz 15 Temmuzdan itibaren toplum olarak ciddi bir travma yaşadık ve bu travmayı, belki bir başka milletin başına gelse, bir başka ülkenin başına gelse atlatması çok zor olan bu travmayı, insanımızın sağduyusu, devlete bağlılığı, sadakati gibi en zor zamanlarda dahi çileye talip olmak adına devletinin yanında konumlanması sayesinde atlattık ama bugün gelmiş olduğumuz noktada şunu görüyoruz: Evet, devlet yeni baştan revize ediliyor, reformlar birbiri ardına yapılıyor ancak içinde bulunduğumuz bu iklim içerisinde sadece bugünü değil, geleceğin planlamasını da yapabilmek adına bu Parlamentonun, insanı insan yapan bütün değerlerin önünde saygıyla eğilecek bir duruşa sahip olması gerekiyor. Bundan zerre kadar şüphem yok çünkü birinci ihtiyacımız -az önce ifade ettiğim gibi- insan unsuru.
Şimdi, bir tehlikeden bahsetmek istiyorum sizlere, dilediğimiz kadar hâkim, savcı alabiliriz, dilediğimiz kadar mahkeme binası açabiliriz, dilediğimiz kadar devlet memuru alabiliriz fakat içinde bulunduğumuz sistem içerisinde, bence şu an için bir millî güvenlik tehdidi ve tehlikesi hâline gelmiş ve önümüzdeki günlerde daha da artacağına inandığım bir tehlikeye işaret etmek istiyorum. Ahlaklı insanı hangi iklim içerisinde yetiştireceğiz? Bugün Türkiye'nin egemenlik haklarını tanımayan, Türk mahkemelerinden verilmiş kararları tanımayan, âdeta bir sosyal bataklığa dönmüş olan sosyal medya iklimi tüm Türkiye'yi ve her tarafı kuşatmış durumda. Sizin evlerdeki çocuklarınız, bizim çocuklarımız, akrabalarımız, 18 yaşından küçük genç kardeşlerimiz artık bataklığa, çukura ve lağıma dönmüş bu sosyal medya iklimi içerisinde tamamen ama tamamen manipülatif bilgiyle, itibar suikastlarıyla, hakaretlerle ve iftiralarla bezenmiş bir sosyal medya iklimi içerisine hapsedilmiş durumda. Şimdi, isim vermek istemiyorum ama buradaki milletvekili arkadaşlarımızdan eğer hâlâ görmeyenler varsa lütfen şimdi ya da akşam eve gidince "Tiktok" denilen bir rezalet var, bu rezaleti bir kontrol etsinler. Sizin belki ayda yılda bir göreceğiniz ama yeni neslin her gün içine günden güne daha da saplandığı bir bataklık hâline gelmiş bu sosyal medya platformlarından biz sağlıklı bir nesil çıkarmaya çalışıyoruz. 200 tane baskı yapan, bakın, sadece günlük 200 baskı yapan yerel gazetelerin dahi egemenlik hakkımızın bir gereği olarak Basın Kanunu'yla denetlenmiş olduğu bir ülkede bizim egemenlik haklarımızı tamamen hiçe sayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından kullanılan, Türkiye'nin içinde yayın yapan ve maalesef "özgürlük" adı altında her türlü pisliği ve melaneti 12-13 yaşındaki çocukların gözünün içine sokan sosyal medya platformlarına karşı acilen bu Parlamentonun bir tedbir alması lazım. Kırıkkale Milletvekilimiz Halil Öztürk Bey bir kanun teklifi verdi. Elbette ki, bu kanun teklifinin kapsamı genişletilebilir, yeni tekliflerle daha zengin hâle getirilebilir. Bizim derdimiz bu platformların kökten kapatılması, yok edilmesi değil, ancak bunu işleten şirketlerin Türkiye'nin egemenlik haklarına, ahlaki birikimine, kültürel birikimine, hukuk birikimine saygı duyacağı bir zemine çekilmesi. Bu, yalnız ama yalnız siyasi iktidar için, bizler için yahut da muhalefet için bir tehlike değil, bunu siyasi mülahazaların dışında değerlendirmemiz lazım. Evinizdeki evladınız bunlarla zehirleniyor. İşte bir taraftan ahlaklı bir kuşağa, insan unsuruna bu kanunları teslim etmek mecburiyetimiz varken bu birbiri ardına çıkarmış olduğumuz kanunları yarın uygulayıcı olarak biz bu çocuklara teslim edeceğiz, bu gençlere teslim edeceğiz. Hangi siyasi fraksiyona mensup olursa olsun, hangi siyasi çizgiye sahip olursa olsun, ister muhafazakâr bir ailenin çocuğu olsun, ister ülkücü bir ailenin çocuğu olsun, ister CHP'li, ister HDP'li bir ailenin çocuğu olsun, şu anda, bütün gençler birbirine benzemeye başladılar. Bütün değer yargıları en dipte birbirine benzemeye başladı; çukur ve lağım bir kültür bütün Anadolu'nun dört bir yanını kuşatmaya başladı. Bu büyük tehlikeye karşı herkes uyanık olmak zorunda. Dolayısıyla, fikir hürriyeti ile kamu güvenliği arasında, fikir hürriyeti ile gençlerin ahlak ve değeri arasında bir orta yol bulmak ve bu işi çözüme kavuşturmak zorundayız. Aksi takdirde, zerre kadar şüpheniz olmasın ki yarın hepimiz gelip geçeceğiz ama bu devletin anahtarını teslim ettiğimizde, bu kanunları vicdanlarına emanet edeceğimiz insan malzemesini bulmakta zorluk çekeceğiz.
Dolayısıyla, huzurdaki bu kanun teklifini, elbette ki yargı reformunun bir parçası olarak faydalı, zaruri ve kaçınılmaz görmekle birlikte işaret etmiş olduğumuz tehlikelerle ilgili de bu Parlamentonun en kısa zamanda bir çözüm üretmesi gerektiğini bir kez daha tekrar ediyor, sizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)