GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:24.06.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yargı reformu olarak anılan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve bazı kanunlarda değişikliğe dair teklif hakkında İYİ PARTİ adına değerlendirme yapacağım. Adalet Komisyonunda ve muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz gibi bazı sakıncalı maddeler dışında basit ve zorunlu düzenlemelerdir. Önceki düzenlemelerde de olduğu gibi "yargı" da "adalet reformu" olarak adlandırılması söz konusu olamaz.

2018 tarihinde Adalet Bakanlığınca yapılmış sunumda yargının güven kaybettiği, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi gerektiği söylenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yargının uyum sağlamakta zorlandığı ve hızlı adaletin sağlanmasının gerektiği açıklanırken aslında en önemli sorunumuz dile getirilmişti; bu, aynı zamanda bir itiraftı. On sekiz yılda maalesef en çok gerileyen, en çok ihtiyaç duyulan adalettir. Gerçek bir yargı reformuna mutlak ihtiyaç var; toplumun huzuru, güvenlik ve barış içinde yaşaması için yeni ve sivil bir anayasaya ihtiyacımız olduğu gibi.

Hukuk devletini ve adaleti inşa etmek zor değil ama bunun için muhalefete, muhalif görüşlere, sevmediklerinize, ayrıştırdıklarınızın fikirlerine, özetle geniş bir katılıma ihtiyaç var. Oysa siz muhalif görüşleri duymak istemiyorsunuz hatta yargıyı baskılayarak, muhaliflerin özgürlüklerini kısıtlayarak bu yolla iktidarınızı sürdürmeyi tercih ediyorsunuz. Belki hepiniz değil ama sizi yöneten o yolu seçtiği için öyle oluyor. Her şey onun ufuk çizgisiyle sınırlı, adalet ve demokrasi anlayışıyla sınırlı. Yasama ve yürütme kontrolünde, onun için görevlerini yeterince yapamıyorlar, yargı yeterince adalet dağıtamıyor. Yasama gerekli kanunları gerektiği zamanda çıkaramıyor. Devlet israftan, millet darlıktan kurtulamıyor.

Yargının kontrol edilemeyen ayağı savunmaya, avukatlara ve barolara da el atıldı. Baro başkanlarının en doğal anayasal hakkı olan gösteri ve yürüyüş eylemleri sembolik olmasına rağmen devlet şiddeti kullanılarak engellenmek istendi. Engel sürdürülse, başkanlar vazgeçse bundan sonra kim haklarını kullanmaya cesaret edebilirdi. Baro başkanlarını, bir hakkın ne pahasına olursa olsun korunması gerektiğini gösterdikleri için teşekkür ediyor, kutluyoruz.

Dün, altmış yıl öncesinin zulmünü hatırladık. O günlerde amcam, Demokrat Parti Antalya Milletvekili İbrahim Rauf Subaşı tutukluydu Yassıada'da, yargılanıyordu. Babam Avukat Mahmut Celalettin Subaşı da amcamın Yassıada duruşmalarında savunmasını yapıyordu. Demokrat bir aileydik; o günleri pek konuşmak, hatırlamak istemezdik. Devlete ve millete ne de kimseye kırgınlığımız olmadı. Tüm darbe dönemlerinde baskıcı rejimlerin yargıya el attıklarını biliyorduk ama savunma ayağına el attıklarına tanık olmamıştık. Aynı zamanda parti olarak ad olarak seçtiğiniz adaleti arıyorsak altmış yıl öncesinin kararlarını yok hükmünde saymanız adaleti sağlamayacaktır.

Demokrasi arıyorsak Yassıada'ya "Demokrasi" adını koymak da kimseye yetmeyecektir. Belki ders çıkarmak, ibret almakla olumlu adımlar atabiliriz. "1960 ihtilali darbelerin anasıdır." denir. Gerekçeleri, demokrasi ve hukuk arayışıdır, vatanı korumak ve kurtarmaktır. Sonrasında ise 1971,1980,1997 yıllarında da darbeler yaşanmış ve muhtıralar verilmiş, gerekçe yine vatanı korumak ve kollamak olmuştur. Ne güzel demiştir -hatırlamıyorum kimin dediğini- aslında: "Vatanı kurtarıcılardan kurtarmak gerekir." diye. Yine "Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır." sözü, savaşta söylenebilecek en güzel sözlerdendir. Bu söz Atatürk'e mal edilerek, bu güzelim milletin millî heyecanlarını tetikleyerek milletin en çok zorluk ve darlık çektiği onca sorunun üzerini örtmek için, bunları unutturmak için söylenen ezberlerimizden biridir. Vatan savaş hâlinde; canımızı, kanımızı vereceğimiz vatan sathıdır. Teferruat ise barış hâlinde, genelde yurttaşların hak ve özgürlüklerini kısıtlamak için kullanılır. Bir yasa hazırlanacak ya da bir şiddetin üzeri örtülecekse sıkça söylenir. Son söyleyen de -benim hatırladığım- Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu; saraydaki konuşmasında dile getirmişti.

Sıraladığım darbe ve teşebbüslerin yanında 15 Temmuz 2016 kalkışmasından söz etmeden geçemeyiz. Nasıl ki 1960 ihtilali, darbelere açılan kapı ise son 15 Temmuz 2016 kalkışması da son perdenin kapanışıdır umarım; iktidarın gafleti nedeniyle devleti tehlikeli ellere teslim etmesi sonucu ortaya çıkmış bir kalkışmadır. İktidar, müteaddit defalar uyarılmasına rağmen tehlikeyi görmezden gelmiştir. O gün uyaran muhalif gazeteler bugün FETÖ'den sorgulanırken yine muhalif gazetecilerin, siyasetçilerin AİHM ve AYM kararlarına rağmen tutuklu olmaları da yine gaflettir. En kötüsü de her darbe ve baskı dönemindeki gibi yine yargının, siyasi erkin etkisi altında kararlar vermesidir. Yani, altmış yıl öncesinden ders çıkarılmamıştır. İktidar, samimiyet sınavından sürekli sınıfta kalmıştır. Sınıfta kalmasına kalsın da ülke sınıfta kalıyor çünkü siyasi iktidarınız devleti kötü yönetiyor, hatta yönetemiyor.

Devlet organının kurumları vardır. Bu kurumlarda yetişmiş liyakat sahibi insanlar katkı sağlar. Bu yetişmiş insanların kim olduğunun, ne düşündüğünün, renginin, ırkının önemi yoktur; görevini layıkıyla yapan yurtsever vatandaşlarımızın olması yeterlidir. Yöneticiniz Emre Cemil Ayvalı'nın itiraf ettiği gibi, FETÖ'cülere Kemalistleri kırdırmak istediniz. Oysa FETÖ'cüler suç örgütü, Kemalistler ise sizin sevmedikleriniz. Ancak, bu size yetmedi. Devleti, siyasi partinizi yönetir gibi yönetmeye kalktınız. İşin ehlini değil, sizin gibi düşünen ve yaşayan, kendinize bağlı kişiler aradınız. Bu yöntemle değil devlet yönetmek, dernek bile yönetilemez. Sonuçta, sizi, bizi, hepimizi FETÖ kalkışmasından, sağcı, solcu, her düşüncedeki yurttaşımız ile Kemalist, vatansever subay ve askerlerimiz kurtardı. Peki, ders çıkardınız mı, ibret aldınız mı? Baro başkanlarına günlerdir uygulanan şiddet, ders çıkarmadığınızı gösteriyor. Baro başkanlarını, eylem yapanları pek sevmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Muhalif görüşte de olabilirler ama onların hak ve özgürlüklerine saygı duymaya başladığınızda demokrat olmak için bir adım atmış olursunuz. Yoksa, Yassıada'ya "demokrasi" adını koymanız sizi demokrat yapmaz. Partinin başındaki "adalet" sizin adaletli olabileceğinizi göstermez. Nitekim ne olduğunuzu ve ne olmadığınızı dünyaya gösterdiniz.

Son olarak, devleti teslim ettiğiniz FETÖ örgütünün bugün en büyük düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz, kökünün kazındığını söylüyorsunuz ama sürekli asker, polis, bürokrat operasyonlarına devam ediliyor. Belki sadece bekçilere güvenmek istiyorsunuz. Peki, yine yanılıyor ve kandırılıyorsanız; baskıladığınız, akordunu bozduğunuz yargı da sağlıklı kararlar veremez olduysa... "17-25 Aralık 2013 tarihi milattır." denmesinin hukuki hiçbir değeri olmadığını hukukçular olarak biliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) - İzin verin, bitireyim.

BAŞKAN - Uzatmayı verdim ama selamlama için vereyim.

Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Ama yargı bunu bilmezden geliyor ve etki altında kalıyorsa, bir suçu soruştururken ağacın gövdesine, köküne inmiyor, yapraklarıyla uğraşıyorsa nasıl doğru sonuca varılır? Böyle bir yargılama faaliyeti olamayacağını dünya biliyor, küçük düşüyoruz; en önemlisi, soruşturmaların doğru sonuçlara varması neredeyse imkânsız hâle geliyor. Siz sanıyor musunuz ki bu yargılama kalıbı 1960 yargılamalarından daha adil olsun?

Saygı sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)